En Sıcak Konular

Atatürk türbana sert çıkmazdı

6 Eylül 2007 23:29 tsi
Atatürk türbana sert çıkmazdı
Bazılarına göre Türkiye’de ikinci bir devrim yaşanıyor. Bir kesim eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanının Türkiye’yi modern Batılı görüntüsünden çıkartacağı görüşünde. Cumhuriyeti kaybedeceğimiz korkusu sahici bir korku mu? Atatürk Cumhurbaşkanlığı

Toktamış Ateş, “Eşi başörtülü birinin Cumhurbaşkanı olmasının Cumhuriyet geleneğine aykırı olduğunu fakat buna alışmamız gerek” diyor. Başörtüsü yasağı konusunda ise Ateş, demokrasiye aykırı olduğunu kabul etmekle beraber başörtülüler üniversite okuyacaklarsa başlarını bağlamayabilirler görüşünde.

Son 5 aydır Çankaya ve türban tartışılıyor. Bu konudaki katı direnç demokrasi anlayışına zarar vermiyor mu?

Elbette veriyor, ben kendi adıma İslamiyet’in temel kaynaklarında başörtüsü ile ilgili bir şey bulamamama rağmen, bunu İslamiyet’in şartı olarak gören insanların duygularına saygı göstermek gerektiğini düşünüyorum. Ancak çok ciddi bir kavga nedeni görmemek gerek. Çünkü başını örterek yaşamak isteyen insanlar varsa, ki var, bunlar belirli alanlara müdahale etmeksizin de yaşamlarını sürdürebilir. Örneğin kız öğrenciler üniversite okuyacaklarsa başlarını bağlamayabilirler. Mesela Hava Harp Okulu’ndaki kız öğrenciler benim dinimin gereği deyip başlarını bağlayamazlar. Bu demokratik bir şey mi? Hayır, değil. Aksini dersem demokrasi anlayışımla çelişmiş olurum ama maalesef böyle bir gerçek var. İstesek de istemesek de buna uymak zorundayız. Kızlarımız ya bere yahut modern bir şapka takıyor; çok zorlanıyorlar ama eğitimlerini sürdürüyorlar. Başörtüsü yasağı yumuşak karnımız. Demokrasi adına insanlar istedikleri gibi yaşasın derken, “Böyle giyinirsen okula gelemezsin” demek çelişkili. Bu çelişkiyi yaşamaktan mutlu değiliz.

Org. Faruk Cömert gibi yumuşak tavırlı askerler de var. Onların tavrı niye diğerlerininki gibi değil?

Faruk Cömert, 1980 öncesinde öldürülen Bedrettin Cömert’in kardeşi. Bedrettin Cömert, Hacettepe Üniversitesi’nde sanat tarihi hocası, Gombrich’in kitabını çeviren çok değerli bir insandı. Şakır şakır vurdu faşistler. Faruk Bey o zamanlar çocuk ama yetiştiği ortam bir sanat ortamı. Askerimiz de bir soylu sınıf ürünü değil. Onlar da halkın çocukları. Hepsi orta sınıf ve altındaki ailelerden geliyor.

Peki, yeni Cumhurbaşkanı halkın içinden gelmiş olmakla bizzat Atatürk’ün model olduğu bir yönetici değil mi?

Abdullah Gül’ün toplumun geniş kesimleri tarafından benimsendiğine kuşku duymuyorum. Gayet açık. Buna karşı direnen bazı güçler, örneğin Silahlı Kuvvetlerimizin bir kısmı, zaman içinde bu dirençlerinden vazgeçeceklerdir. Yalnız aksilik mi nedir; Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle bu tür törenler üst üste çakıştı. İnsanlar bunu içlerine sindirene kadar hazımsızlık yaşandı.

Gül, Atatürk’ün model teşkil ettiği yönetici mi peki?

Pek değil. Netice itibariyle Ahmet Necdet Sezer de halktan biriydi. Özal ve Celal Bayar da asker kökenli değildi. Abdullah Gül’le, Atatürk arasında bir özdeşleşme yaratabilmemiz için belli konularda benzer yaklaşımlar taşımaları gerekir. Oysaki Atatürk ve Abdullah Gül en azından örtünme ve laiklik konusunda farklı düşüncelere sahipler. Ama bir bakımdan fevkalade uygunlar, ikisi de demokratik biçimde seçildiler. Sayın Gül’ün iyi bir Cumhurbaşkanı olacağını temenni ve tahmin ediyorum.

AKP iktidarında ve Gül Cumhurbaşkanı olduğunda Kemalizm ve Cumhuriyetin temel ilkeleri yara aldı mı?

Ben kendimi iflah olmaz bir Kemalist sayarım bunu bilirsiniz. İflah olmaz bir Atatürkçü olarak Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından dolayı herhangi bir yaralanmışlık hissine sahip değilim. Hoşuma gitmeyen bazı görüntüler yok mu? Var. Mesela Çankaya’da daha modern görünümlü bir hanım olmasını kendi adıma tercih ederim ama Sayın Abdullah Gül’ün eşi ki çok değerli bir hanımefendi, bu şekilde tercihini saygıyla karşılıyorum.

Sadece bir şekil sorunu mu var ortada?

Aynen öyle. Ayrıca, ben Abdullah Gül’ün son derece yurt sever, hümanist, iyiliksever bir insan olduğunu düşünüyorum. Bunlar da Atatürkçülükle birebir örtüşen şeylerdir.

Gül’le ilgili korkuların temelinde farklı nedenler olamaz mı? Başka türlü bir iktidar kavgası gibi?

Ben kendi adıma bir iktidar kavgası görmüyorum. Askerin siyasete müdahalesi, kurulu düzenin devam etmesi şeklinde gerçekleşir. Askerlerimizin yetiştirilme tarzına baktığımızda ciddi bir laiklik endişesi görüyoruz. Aldıkları eğitimlerinden kaynaklanıyor. Bugün, Türkiye’de pek çok insan “İslam şeriatı devleti” tehdidi görüyor. Bunun da birbirini azdırmaktan kaynaklandığını düşünüyorum.
n Toplumda bazı yeni güç odaklarının devreye girmesi mi tetikliyor bunları?
Özellikle 1973’te Bülent Ecevit’le Necmettin Erbakan koalisyon kurunca, “Eyvah devlet kademelerine doldular” gibi ciddi bir rahatsızlık ortaya çıktı. 35 sene devleti ele geçiremedilerse bundan sonra da geçiremeyeceklerdir. İslami referansları ortaya çıkaran bir parti var zaten; Saadet Partisi. Sen, merkeze geçmeye çalışan bir partiyi “dincisin” diye sürekli sağa itiyorsun. Bu mantığını anlayamıyoruz. Bunlar takiyye yapıyor diyorlar. Nereden biliyorsun?

Atatürk olsaydı Cumhurbaşkanlığı makamında başörtüsüne ne derdi?

Devleti AİHM’e şikayet eden bir hanımı onaylamazdı. Fakat muhtemelen kimi ulusalcılarımızın karşı çıktığı gibi de olmazdı. Atatürk çok daha soğukkanlı bakardı. Anlamaya, hoşlanmaya, beraber yaşamaya çalışırdı. Biz, Türkiye’de Necmettin Erbakan’ın “Rektörler başörtülü kızlarımıza selam duracak” dediği devirlerden bugünlere geldik. Herkes çok keskin ama bu işin gri tonları da var.
Mesela SHP’nin 1989 seçimlerinde bir reklâm afişi vardı, afişte başörtülü bir hanım vardı, bazı çevreler, “Niye başörtülü hanım var?” diye o zaman Erdal İnönü’yü eleştirmişti.

Atatürk “son kale” denmesine de çok kızardı herhalde?

Çok kızardı. Fevkalade yanlış bir tabir. Oktay Ekşi de çok aklı başında bildiğimiz bir arkadaşımızdır. Bu, kaleyi yitirenler kafayı bir yerlere vursunlar demektir. Siyasal yaşam devam ettiği ve demokrasiyi yaşatmaya devam ettiğimiz sürece her hareket demokrasi adına bir imtihandır.

Askerin fazla konuşmaması isteniyor. Buna ne diyorsunuz?

30 tane üyesi olan bir dernek, siyasi görüşlerini yansıtıyor da böylesine teşkilatlı bir örgüt siyasi görüşünü yansıtmaz mı? Onlar da yansıtacak. Türkiye’de ağzı olan konuşuyor. 40 bin kişiyi temsil eden bir kurum konuşmaz mı?

Atatürk kendi silah arkadaşların “Ya asker ya milletvekili olun” dememiş miydi?

O zamanlar Kazım Karabekir gibi bazı kimi kumandanlar hem ordu komutanı hem milletvekiliydi. “Bu ikisi olmaz ya kumandan olarak kalacaksın ya Birinci Meclis’te milletvekili olacaksın” demişti Atatürk. Şu anda öyle bir ayniyet söz konusu değil. Meclis üyesi olmayan askerlerin siyasete müdahalesi var.

Başörtüsü kıyafet devriminin odağında vazgeçilmez bir devrim midir? Çağa göre uyarlanamaz mı?

Bütün dünya dinlerinde örtünmek vardır. Güney Fransa’da Katolik kadınlar öyle bir örtünür ki bizim tesettürlü kızlar onların yanında moda dergisinden fırlamış gibi kalır. Zamanla Hıristiyanlık içindeki farklı mezheplerde örtünmenin kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Çünkü moda, kitle üretimi başlamıştır. Örtünme çağdaş ve modern toplumda olmayan bir şey. İnsanlar ya ibadethanede veya cenazede örtünüyorlar. Bunun bir istisnası Yahudiler. O bakımdan konuyu biraz ikinci plana atmamız gerekir diye düşünüyorum. Kılık kıyafet çağdaşlığın görüntüsü olarak ele alınıyor, böyle alındığı için de devrimlerin odağında yer alıyor.

Peki, ne zaman bu gerginlik sona erecek?

Türkiye’nin geliri 10 bin doların üzerine çıkıldığında çözülür. Askerin derdi, İslam şeriatı devleti. Başını örten bir kimsenin böyle bir düzen istemediğini görünce asker rahatlar.
Çankaya’ya yıldırımlar düşmedi yani…

“Eşsiz davetler” nereye kadar sürecek?

O sürecek bence. 1950’den itibaren bizim siyasal geleneğimizde yöneticilerin sağa sola eşleriyle beraber gitme geleneği yoktu. Bu Özal’la beraber ortaya çıktı. Mesela, Celal Bayar’ı ben hiç eşiyle görmedim. İsmet Paşa’nın çok saygıdeğer eşi Mevhibe Hanım’ı sadece özel yaşamıyla ilgili röportajlardan biliriz. Cemal Gürsel’in eşinin yüzünü görmedik, Fahri Korutürk’ün eşi Emel Korutürk, bir ressam olarak kariyer sahibidir. Onu da hiç görmedik. Bu adet, Amerikanize bir hava içindeki Turgut Özal’dan çıktı. Bazı toplantılar kapalı devre eşli olacak, bazı toplantılar karma olacak. Askerler de işi normal bir mecraya dökmeye çalışıyorlar. İradenin temsilcisi olan siyasetçiyle, ülkenin bekasını üstlenmiş olan ordu çatışamaz.

Abdullah Gül’ün eşi açık olsaydı…

Çok daha farklı olurdu. Düşünün ki şimdi Sayın Gül’ün eşi, okula alınmadığı için AİHM’e başvurmuş bir hanım. O bakımdan bazı rahatsızlıkların da haklı zemini var.

AK Parti nihayetinde meşru şekilde iktidar olmuş ve halkın büyük oranda desteğini alarak meşru şekilde iktidar olmuş bir parti. Buraya kadar Cumhuriyet ilkeleri işlemiş. Bir tek başörtüsü mü bu ilkelerle çelişiyor.?

Laiklik, “Bir ülkede yönetenlerin yönetme yetkilerini din dışı bir kaynaktan almaları” demektir. Bugünkü AKP iktidarı da sandıktan almıştır. Ama tesettürlü birinin Çankaya’da olması cumhuriyet tarihinde geleneklere aykırı bir tavırdır. Bunlara da herhalde zaman içinde alışmamız gerekecek.

Dindar kesim nasıl hareket etmeli?

Dindar kesim devleti ele geçirdik havasına girmemeli. Girdikleri anda toplumdaki kutuplaşmayı hızlandırırlar. Erbakan zamanında arkalarında bu kadar geniş bir kitle yoktu. Şimdi oyuyla rengini belli etmiş insanlar var. Bu insanlarla içinde silahlı kuvvetlerin de bulunduğu başka bir grubu karşı karşıya getirmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Talep ve davranışlarda çok ciddi sorumluluk gerekiyor. Yeni Cumhurbaşkanı kendisine yapılan terbiyesizlikleri de görmezden gelecek ve mümkün olduğu kadar herkese kucak açacak ki Abdullah Gül bunu yapacak çapta bir insan. Bir kere şu YÖK’ü de ortadan kaldırmak lazım.

Bu süreçte basının yaklaşımı nasıldı?

Sıfır. Resmen askeri tahrik eden tavırlar var. Bunlar olmamalıydı.

(GERÇEK HAYAT)
 



Bu haber 492 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,326 µs