En Sıcak Konular

Demirel ABD ambargosunu kaldırtmadı

6 Eylül 2007 14:24 tsi
Kıbrıs Baraşı Harekatı sonrası ABD'nin yaptığı ambargo kaldırılmak üzereyken, Demirel nasıl devreye girdi ve ambargonun kaldırımasını engelledi. Flaş itiraf.

Eski Büyükelçi, Bakan ve Adalet Partisi Senatörü Kâmran İnan'ın 1973 - 1979 yılları arasına ilişkin siyasi anıları büyük yankı uyandıracak. İnan, Kıbrıs Barış harekatı sonrası konulan ambargonun kaldırılmasını Demirel'in engellediğini iddia etti.

Dönemin başbakanı Süleyman Demirel'i Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırmakla suçlayan İnan'a göre, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra ABD'nin uyguladığı silah ambargosunun kaldırılamamasının sorumlusu da Demirel: "Türkiye'yi 70 cent'e muhtaç eden ambargoyu kaldırmak üzereydim, Demirel 'O adam ABD'den ambargoyu kaldırmış olarak dönmesin' dediği için kaldıramadık!"

Her gün birkaç gencin faili meçhul cinayete kurban edildiği, ülkenin sağ ve sol olarak iki kampa bölündüğü, halkın ve devletin ekonomik darboğazda kıvrandığı 12 Eylül öncesi dönemde siyaset yapan, Türkiye'nin önemli devlet adamlarından Kâmran İnan anılarını kitaplaştırdı.

İnan, Timaş Yayınları tarafından yayımlanan "Senatör" adlı kitabında Adalet Partisi Bitlis senatörü olarak görev yaptığı 1973-1979 yılları arasında siyaset sahnesinde yaşanan ve bir kısmı bugün dahi bilinmeyen kimi olayları ilk elden gözler önüne seriyor. Özellikle Kıbrıs konusunda uluslararası müzakerelerdeki performansı nedeniyle NATO Genel Sekreteri Joseph Luns'un "ateş saçan canavar" diye andığı eski Enerji Bakanı ve Büyükelçi Kâmran İnan'ın kitabında, Türkiye'nin neden bu halde olduğunu soranlar için pek çok ilginç yanıt bulunuyor.

İnan, Ankara'daki evinde hem o yılların dış politika kulislerinden Türkiye'nin nasıl göründüğünü, hem de bugün yaşanan açmazların o tarihlere kadar giden köklerini Yeni Aktüel dergisine anlattı.

- Dış hizmetleriniz sırasında Türkiye'yi temsilen gelen bakan ve diplomatların acıklı halleri olduğunu belirtiyorsunuz. Bu haller neydi, o zamandan bu yana değişen ne oldu?

Çok fazla bir şey değişmedi. Bakanlık devletin en yüksek icra makamıdır. Buralara yapılan tayinlerde devlet adamı standardı bir tarafa bırakılıyor, liderin adamı ve hükümette lidere karşı gelmeyecek kimseler seçiliyor. Hatta bazı sayın liderler çantacılarını bile bakan yaptılar. Onları gören bir yabancı devlet temsilcisinin Türkiye'yi büyük bir devlet olarak kabullenmesi çok zor. Yabancı dil bilmeyen Savunma Bakanı! Bu mümkün değil bu dönemde. Yabancı dil bilmeyen Dışişleri Bakanı! Bunlarla dünyada söz sahibi olamazsınız.

- Hatta yabancı dil bilmeyip parlamentolar arası kuruluşlara başkan olmak isteyenler de var...

O zaten bir felaket. Kanun var halbuki. Diyor ki, "Dış parlamenter kuruluşlara seçilecek kimselerde bu vasıflar aranır ve yabancı dil bildiğine dair belge istenir." Ama parlamenter kanunu başkası için yapar, kendisi kanun üstü kalır.

- Demirel siyasete girmenizden neden memnun olmadı?

Daha sonra bana yakınlarının intikal ettirdiği şu: "Başımıza yeni bir Aydın Yalçın gelecek!" Bizde siyasi liderler parti içinde ve özellikle Meclis'te okumuş, bilgili insan istemez. Yalnız kendisi olacak. Ve dikkat ederseniz sistem zaman içinde oraya götürüldü. Bütün adayları lider tesbit ediyor. O tesbitte de tek düşündüğü emir kulu olmasıdır! Maalesef bir yakını daha sonra bana "Sizin Meclis'e gelmenizi istemedi" dedi.

"Demirel Türkiye'yi Batı'dan koparıyordu!"

- 1963 - 1971 dönemindeki AP iktidarında Türkiye Batı'dan uzaklaştırılmaya mı çalışıldı?

Doğrudur. ABD'nin kuruluşunun 200'üncü yıldönümü vardı. Bütün dünya gidiyordu. Sayın Başbakan'a (Süleyman Demirel) dedim ki "Efendim, sizi de götürelim. Bu vesileyle ABD kamuoyuna hitap edin." Fakat kabul ettiremedik ve ABD'ye gitmedi. Nitekim 1963 - 1971 döneminde Washington'a yapılmış resmi bir ziyaret yok. Ona mukabil aynı dönemde 17 komünist memlekete ziyaretler yapıldı en üst düzeylerde. Bunu da kendilerine arz ettim. Alman milletvekili ve büyükelçisi de, "Bir NATO üyesisiniz. Bu nasıl iş" diyerek dikkatimi çekti. Onun üzerine Almanya Başbakanı Schmidt'in gelmesi çalışmalarını başlattık. O da fiyaskoyla bitti. Çünkü Ankara hiçbir hazırlık yapmadan kendisini karşıladı. Maalesef bu yapıldı. Bunu Washington'daki büyükelçimiz de "Gelen telgraflardan edindiğim intiba Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmakta olduğu yönünde" diyerek ifade etmiştir.

- Bu bilinçli bir seçim miydi?

Zamanın Dışişleri Bakanı (İhsan Sabri Çağlayangil), "Türkiye'nin komünist bloka kayması tehlikesi doğar" dediğimde "Ne olur bundan" dedi. Ne olur derseniz tabii çok uzağa gider bu iş. İki ayda iki defa Bulgaristan'ı ziyaret ettik ki Moskova'nın en yakın peyki durumundaydı. Garip durumlar yaşandı. Kabul etmek lazım. Tabii bir kompleks de yaratılmıştı. Demirel genel başkan olduğunda Morrison şirketinde çalıştığı için hakkında çıkarılan Amerikancı, Morrisoncu söylentilerinden de çekiniyordu. Başbakan'ın Batı ile ilişkilerini azaltmak bakımından bunu kullanan çevreler oldu. Nitekim 1976'da ABD ile Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın yenilenmesi müzakerelerine Dışişleri Bakanı (İhsan Sabri Çağlayangil) gitmiyordu. Kendilerini yemeğe davet ettim, ikna etmeye çalıştım. "Hayır" dediler. Sonunda Sayın Başbakan'a gittim. "Bu mümkün değil" dedim. Baktım sıkıntılı. Belli ki sayın Dışişleri Bakanı ona da direniyor. Sonunda dedim ki "Bu böyle olursa yarın basın konferansı yaparım, bunu millete açıklarım." Onun üzerine zorladı, gitti. İşin garibi de müzakerelerden sonra Kissinger'e sordular "Ne aldınız, ne verdiniz" diye. "Bir şey anlamadım, çünkü müzakereler Türkçe cereyan etti" dedi.

- Demirel'in "Kıbrıs'a ilk müdahale kararını biz aldık" demesine rağmen aslında bu müdahaleyi istemediğini de belirtiyorsunuz

Orada çok rahatsızdı. İlk grup toplantısında sadece kendileri konuştu. Anadolu'dan gelen milletvekillerine hiç imkân tanımadı. Onun üzerine olağanüstü grup toplantısı için imza topladım. Orada da bize söz vermemek, kendi adamlarıyla işi geçiştirmek için tertip aldılar. Hatta grubun toplanmasını önlemek için Çağlayangil beni yukarıya çağırdı, oyalamaya çalıştı. Sonunda grubun büyük kısmı beni destekledi ve bu kararı çıkardık. Demirel daha sonra "Kararı biz aldık" diye övündü. Bu da memnuniyet verici bir şey. Hiç olmazsa bir gerçeği kabul buyurdular. Ecevit'in Kıbrıs kahramanı olarak ortaya çıkması AP yöneticilerini çok rahatsız etmiştir.

Aktif haber



Bu haber 590 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,764 µs