En Sıcak Konular

DTP-Öcalan çekişmesi takiyye mi?

4 Eylül 2007 14:18 tsi
Kürt siyaseti, “Öcalan kamburunu” üzerinden atıyor mu? DTP ve PKK içinde gelişen “Öcalan rahatsızlığı” bir “takiyye" mi yoksa “gerçek” mi?

Kürt siyaseti son dönemde önemli bir dönüşüm geçirirken, bu hareketin teröristbaşı Abdullah Öcalan’la ilişkisinin de giderek zayıfladığı belirtiliyor. Öcalan ile kendini Kürtlerin “yegâne” partisi olarak gören Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) arasının açıldığı, bu siyasi oluşuma yakın isimler tarafından da doğrulanıyor. Ortaya atılan diğer bir iddia ise Öcalan’ın yavaş yavaş tasfiye edileceği yönünde. Ancak, tabanından çekinen partinin, bunu resmî ağızla dile getirmekten çok, söylem ve hareketleriyle belli edeceği ileri sürülüyor. DTP’nin Öcalan meselesini bu şekilde aşamalı olarak çözmeyi planladığı iddia ediliyor. Seçimler sonrasında DTP’li vekillerin davranış ve söylemleri, buna mukabil Öcalan’ın fevri sert açıklamaları aradaki kopukluğu aşikâr etmeye yetti.

DTP-Öcalan kopukluğunun ilk işareti 6-7 ay önce ortaya çıkmıştı. Yeniden güven kazanmak için 28 Şubat’ta kongre yapan DTP’de “Apocu” olarak tabir edilen Tuncer Bakırhan grubunun zafer kazanması beklenirken Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un galibiyeti geldi. Ayrıca DTP Parti Meclisi Üyesi Dr. Naci Kutlay ile birlikte Canip Yıldırım’ın da dâhil olduğu kadro pasifize edildi. Sol çizgiden gelen Kutlay’ın Kürtler üzerindeki gücünden faydalanma adına yapılan hareket ise tutmadı; Kutlay dâhil DTP’nin bağımsız adayları Ağrı’dan seçilemedi. Diğer yandan DTP’de Öcalan yanlısı gizli güç olarak görülen Sabri Ok ile teröristbaşı arasındaki ilişkinin de tabandan gelen baskılar üzerine son dönemde nispeten yara aldığı ileri sürülüyor. Sabri Ok’un, 22 Temmuz öncesi DTP milletvekili adaylarını belirleme konusunda ‘tabandan’ gelen baskılar üzerine zoraki değişiklikler yaptığı vurgulanıyor.

“ABDULLAH ÖCALAN RAHATSIZ!”

22 Temmuz seçimlerine Öcalan’ın ciddi bir etkisi olmadan giren DTP, düşlediğinin altında; ancak mantığının kabul ettiği kadarıyla vekil çıkardı. Lakin seçim sürecine damgasını vuran olaylar DTP’yi yeniden hareketlendirdi. DTP Diyarbakır milletvekili Aysel Tuğluk’un “misak-ı milli” tezinin tabanda oluşturduğu rahatsızlık, Orhan Doğan’ın kalp krizinden ölmesinden sonra ciddi biçimde sorgulandı. Tabanda “Doğanlar bunun için mi öldü?” sorusu sorulmaya başlandı. Ama asıl “bombayı” seçimden hemen önce Orhan Doğan’ın yakın arkadaşı Leyla Zana patlattı. Daha önce Kürtlerin dikkatini Kuzey Irak’a çeken Zana, bu sefer “Kürdistan eyaleti” fikrini ortaya attı. Bu durum etnik temelli politika izleyen Kürtlere biz nerde kalmıştık sorusunu sordurtmaya başladı. Bu gelişmeler, Öcalan’ın istemediği; hatta ciddi bir biçimde rahatsız olduğu bir durumdu. Mesela, Öcalan hiçbir zaman Kuzey Irak’taki Kürt liderlerden Mesut Barzani ve Celal Talabani’yi benimsemedi, sevmedi.

Fakat Öcalan’ın inisiyatifi dışında gelişen söylem ve hareketler seçimlerden sonra daha da netleşti. Teröristbaşı da, bu konudaki halet-i ruhiyesini avukat görüşmelerinde net bir şekilde yansıttı. Bu, bir çeşit “etkisiz eleman” tepkisiydi. Seçimlerin hemen sonrasında avukatlarıyla görüşen Öcalan şunları söylüyordu: “DTP’nin elinde binlerce kadro var; ama bu kadroları çalıştırmasını bilmiyor. Benim adım etrafında gidip gelip 20 milletvekili çıkardılar. Ben olmasam ne yapacaklardı, benim ismimi kullanmasalardı bu sonucu alamayacaklardı. Kendileri bizzat politika geliştirmeleri gerekir, politika ciddi bir iştir, demokratlık ciddi bir iştir, yapamıyorlarsa bırakıp gitsinler.”

Seçim sonrası ilk sürpriz Meclis’teki yemin töreninde yaşandı. DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk başta olmak üzere Diyarbakır milletvekilleri Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, ardından yanındaki MHP kurmaylarının ellerini sıktı. Olumlu bir yakınlaşma olarak değerlendirilen bu hareket de Öcalan’ı kızdırdı. Teröristbaşı, kendi bilgisi dışında gelişen tokalaşma hadisesini yerden yere vurup, “palyaço siyaseti” diyerek aşağıladı. Bu, DTP ile Öcalan’ın arasını açan net bir duruş oldu. DTP’li milletvekilleri açıkça ifade etmeseler de “muhatabımız parlamento” diyerek konuya son noktayı koydular. Olayın hemen ardından TBMM idare amirliği görevini de yürüten Sırrı Sakık’ın, “Millî maçlara da gideriz. Evde ailemle zaten izliyorum.” demesi Öcalan’ı daha da kızdırdı. Bu durum “İmralı’nın tasfiyesinde yeni bir adım” şeklinde yorumlandı.

‘ÖTEKİ’LEŞEN ÖCALAN MI?

Tartışmalar sürerken başka bir açıklama da DTP Eşbaşkan Vekili Nurettin Demirtaş’tan geldi 12 Ağustos’ta: “Herkesten gelen eleştiriye açığız. Meclis’te sembolik düzeyde gösterilen yaklaşımlar politika belirleyici değildir. Bizim yaptığımız politikalarla ilgili herkesin değerlendirme hakkı olduğu gibi Öcalan’ın da vardır. Altında bir şey aramaya gerek yok. Tokalaşma olayını gündemimize almadık.” Bu ilginç açıklamayı yapan Demirtaş’ın, Diyarbakır’da kurulan Sivil Toplumu Geliştirme Derneği başkanıyken birden DTP’nin başkanlığına getirilmesi de dikkat çekiyordu. Nurettin Demirtaş, tokalaşma olayının altında bir şey aramaya gerek olmadığını söylese de madalyonun arka yüzünde kopan fırtına daha da derinleşiyordu. Öcalan artık DTP için ‘öteki’ olma yolundaydı sanki.

YENİ SLOGAN: KİŞİLER DEĞİL İŞLER VAR

Teröristbaşı’nın “ben hâlâ buradayım” sızlanmaları, daha sonraki günlerde de devam etti: “Beni çocuk mu sanıyorlar! Ben çocuk değilim, yaşlı bilge de değilim. Ben aktif siyaset yaşamı olan canlı bir siyasi figürüm. Benim siyasi iddiam da var, gücüm de var. Kimse beni kabul etmek zorunda da değil. Neden İmralı deniliyor, İmralı siyasetinden bahsediliyor? Benim görüşlerimi cümle cümle kaydediyorlar. Devlet benim görüşlerimden 24 saat yararlanıyor. Fakat ne PKK ne de legal siyaset beni anlıyor. Görüşleri net değil deniliyor. Buraya geldiğimden beri 9 yıldır sürekli proje üretiyorum, öneride bulunuyorum.”

DTP’dekine benzer bir süreç, terör örgütü PKK’da da yaşanıyor. Son aylardaki olaylar böyle bir süreci en azından başlatmış görünüyor. Özellikle Öcalan’ın ulusalcı yanının ortaya çıkması ve tavrını bu şekilde ortaya koyması örgüt içinde de Öcalan’a karşı tavırların gelişmesine sebep oldu. PKK’nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) sorumlusu Suriyeli Fehman Hüseyin, Öcalan’a tavır alanların başında geliyor. Dağda başlayan “Ulusalcılar” ve “PKK’lı” kavgası Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisine de darbe vurdu. Abdullah Öcalan artık bütün PKK’lılar için “Serok-lider” veya “irade” değil. Hatta bunun için yeni bir slogan bile geliştirildi: “Kişiler değil, işler var; Yaşasın Kürdistan.”

PKK içinde oluşan devrimciler, ulusalcılar ve PKK’lılar birbirini suçluyor. Kavgalar “Kürt meselesine ihanet edildiği” üzerinde yoğunlaşıyor. ‘Kürdistanlı Devrimciler’ daha çok Kuzey Irak’taki oluşumu destekliyor ve bu oluşumun Kürtlere gelecek vaat ettiği, Kürtlerin Barzani ve Talabani himayesinde birleşmesi gerektiği tezini savunuyor. Bu grup PKK’nın da derhal silahlarıyla birlikte Peşmerge güçlerine katılmasını öneriyor.

PKK içindeki Ulusalcılar Grubu ise Öcalan’ın “demokratik cumhuriyet” tezini savunuyor ve Türkiye’nin bütünlüğünden yana görüş belirtiyorlar. Bu grup, yabancı sermayeyi, Türkiye’nin AB’ye girmesini ve “dinci” olarak tabir edilen bir partinin ülkeyi yönetmesini istemiyor. Bunun için Türkiye’de başlayan ulusalcı dalgalanmayı destekliyor ve yandaşlarının da bu oluşuma destek vermesini istiyor; Kürt meselesinin ancak sol Kemalist bir düşünceye sahip iktidarlar tarafından çözüleceğine inanıyor.

Terör örgütü PKK’yı hem düşence bazında bölen hem de Abdullah Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisini kıran gelişmeler teröristbaşını derinden yaralıyor şüphesiz. Zaten Öcalan fırsat buldukça ağzındaki baklayı çıkarıyor: “PKK kadroları artık önemli ölçüde gençlerden oluşuyor. Bu gençlerden bazıları yarın beni dinlemeyebilir, kendi başlarına hareket edebilir ya da başka güçlerin etkisine girebilirler. Ben burada tutukluyum, benim sırtımdan geçinemezler.”

Peki DTP ve PKK içinde gelişen “Öcalan rahatsızlığı” bir “imaj” mı yoksa “gerçek” mi? Ya da ne kadarı imaj, ne kadarı gerçek? Birçok gözlemciye göre “derin Öcalan” ile “derin PKK” hâlâ ortak hareket etmeye açık görünüyor. Öte yandan Öcalan-DTP uzlaşmazlığında ise gerçeklik payı olduğu çok açık. Ama buzdağının üstünde görünen bu ‘uçurum’daki “takiyye dozajını” zaman gösterecek. Bunun için çok beklemek gerekmeyebilir.

Haber: Haşim Söylemez/Aksiyon



Bu haber 998 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,199 µs