En Sıcak Konular

Seccade Köşk'e ilk ne zaman girdi?

3 Eylül 2007 08:35 tsi
Seccade Köşk'e ilk ne zaman girdi? İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan, Çankaya ve türban tartışmalarını yorumladı ve köşke ilk kez seccade girecek haberlerine üzüldüğünü belirtti ve gerçeği açıkladı.

Mine Şenocaklı'nın röportajı

İsmet Paşa'nın torunu Gülün Bilgehan, elinde bir paketle geldi röportaja... Paketten altın simlerle işli, mavi atlastan bir seccade çıkardı; anneannesinin çeyiz sandığıyla Köşk’e gelmiş ve beş vakit namazdan yıpranmış. Özellikle Batı basınının “Çankaya Köşkü’ne ilk kez seccade girecek” yorumundan üzgün, söze girdi: “Köşk’e ilk kez Abdullah Bey’le çıkar mı seccade? Bu ülkenin yüzde 98’i müslüman. Her evde seccade varken, Çankaya’da olmaz mı?”

Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çıkmayı garantilediği günden itibaren Batı basınında çıkan yazılar hep aynı ana fikir üzerineydi. Başlıklarda, “İslam’la demokrasinin evliliği”, “Laikliğin ve İslam’ın kavşağında bir cumhurbaşkanı”, “Demokratik seçimle iş başına gelmiş İslamî lider” ve benzerleri yer aldı... Ama en ilginci, bundan böyle Çankaya Köşkü’nde ilk kez seccadenin yer alacağını iddia eden yazıydı ve bu bir kez daha Batı’nın Türkiye’yi ne kadar az tanıdığını ortaya koydu. Sanki bugüne kadar o Köşk’te oturan 10 cumhurbaşkanı da ateistmiş, bu ülkede Çankaya Köşkü’nde hiç namaz kılınmamış gibi!.. İşin garip tarafı, özellikle kendini dindar olarak tanımlayan çevrelerde de benzer bir görüşün olması. Sanki ilk kez Köşk’e dini bütün bir Müslüman çıkıyor. Gerçeği öğrenmek, aslında bu yanlış anlamayı düzeltmek için hem bir cumhurbaşkanı ailesinden, hem de siyasetin içinden biriyle görüşmek şart oldu. Cumhuriyet tarihimizin ikinci cumhurbaşkanı ve laikliğin en sıkı savunucusu olan İsmet Paşa’nın torunu Gülsün Bilgehan’la... Dindar aydınların, ’dine karşı hoyrat, baskıcı’ olarak tanımladıkları İsmet Paşa’ya nasıl haksızlık edildiğini bizzat torununun anılarından dinledim. Aslında, eleştirenler Gülsün Bilgehan’ın anneannesinin hayatını ayrıntılarıyla anlattığı ‘Çankaya’nın Hanımefendisi-Mevhibe’ biyografisini okumaya zahmet etseler, Çankaya’da her zaman Kuran’ın, seccadenin müstesna bir yeri olduğunu öğrenebilirler.

Gülsün Hanım ile röportaj yapmak için Ankara’da İnönü Vakfı’nda buluştuk. Odaya koca bir paketle girdi. Üşenmemiş, Pembe Köşk’teki seccadeyi de alıp gelmişti. Öyle dokunmuş ki, Gülsün Hanım’a bu garip yorumlar; “Çankaya Köşkü’nde seccadenin olmaması mümkün mü? Bu ülkenin yüzde 98’i Müslüman. Her evde seccade varken, Çankaya’da olmaz mı?” diye girdi söze.

Getirdiği altın simlerle işli, mavi atlastan seccade, Mevhibe Hanım’ın çeyiz sandığından çıkmaymış. İsmet Paşa beş vakit namazında değilmiş belki, ama eşi kazaya bırakmazmış. O Köşk’te mevlit de okunmuş, oruç da tutulmuş, bahçesinde kurban kesilip, etleri fakirlere de dağıtılmış. İşte bu yüzden üzgün ve biraz da şaşkın Gülsün Hanım... Peki bu şaşkınlıkta, İsmet Paşa’nın ‘siyasi hayatında’ ağzından bir kez bile Allah adının çıkmamasının payı olamaz mı?

Bu ve benzeri pek çok sorumuzu geçen dönem CHP Ankara milletvekili olan ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu Başkanlığı’na seçilen Gülsün Bilgehan içtenlikle yanıtladı.


“İslam’la demokrasinin evliliği Abdullah Gül Çankaya’ya çıktığında değil, Cumhuriyet kurulduğunda gerçekleşti!”

Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Batı basınında yer alan, “Cumhurbaşkanlığı köşküne ilk kez seccade girecek” yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seccade yıllardır Köşk’te... Bir tanesi annem Özden Toker tarafından Pembe Köşk Müzesi’nde sergileniyor. Biz bu seccadeyi gösteriyor ama hiçbir zaman bir olağanüstülük gibi görmüyorduk.

Sonuçta biz Müslüman bir ülkeyiz, Çankaya’da da seccade olması çok doğal değil mi?

Tabii ki öyle. Şu anda, kendi ailemi bildiğim için bunun tanıklığını yapıyorum. Sadece Mevhibe İnönü değil, ailenin içindeki başka üyeler de bu seccadeyi kullanmışlardır. Ayrıca bugün de seccade kullanılıyor.

Evren de, Çankaya’da eşi için mevlit okuturdu

Bildiğim kadarıyla Mevhibe Hanım beş vakit namazını kılıyordu. Peki ya İsmet İnönü?

Onun da zaman zaman kıldığı olmuştur. Bunu anılarından öğreniyoruz. Günlüklerinde söylüyor. Mesela, ilk çocukları İzzet’in doğumunu, çektiği heyecanı şöyle anlatıyor: “Saat 6:00’da, sabah namazı vaktinden evvel, Mevhibe uyandırdı. Dedi ki, işaret geldi, belim şiddetle ağrıyor. Aşağıdan ebeye haber göndermişler... Yatmaya çalıştık, uyuyamadık, kalktık, kırmızı odaya geçtik. Sabah namazını kıldım. Ağrı devam ediyor...” Tabii düşünürseniz İsmet Paşa, Mustafa Kemal öyle bir hayat içindeler ki, cepheden cepheye savaşa koşmuşlar, beş vakit namaz kılmaya zamanları oluyor muydu, bilemiyorum.

Bunu hiç konuştunuz mu?

Hayır. Biz birlikte yaşadık biliyorsunuz. Ben dedemi evde, ancak kısıtlı zamanlarda görebiliyordum. Ya Meclis’te, ya partide, ya da seyahatteydi... Ama anneannem daha çok bizimle birlikteydi. Anneannemin günlük hayat içersinde odasına gidip namaz kıldığını biliyorum... Bu bizim çok alışık olduğumuz bir hayatın parçasıydı.

Peki Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını İslam ve demokrasinin evliliği diye yorumlayanlar var. Katılıyor musunuz?

Bu yanlış bir yorum. İslam’la demokrasinin evliliği ilk defa olmuyor. Daha önce de vardı Çankaya’da... Seccade bunun bir örneği. Üstelik sadece benim anneannemin seccadesi değil, diğer ailelerin de seccadeleri vardı. Mesela Celal Bayar ve eşi Reşide Bayar’ın... Yani İslam’la demokrasinin evliliği Abdullah Gül ve Hayrünnisa Gül çiftinin Çankaya’ya çıkmasıyla gerçekleşmedi. Bence Cumhuriyet kurulduğunda gerçekleşti. Bu ülkenin yüzde 98’i Müslüman.

O zaman şimdi olan ne?

Ilımlı İslam Cumhuriyeti...

Latife Hanım’ın da seccadesi var mıydı acaba?

Tabii... Eminim ki Latife Hanım da çeyiziyle birlikte Mevhibe Hanım’ınki gibi bir seccadeyi Çankaya Köşkü’ne götürmüştür. Çünkü o da Müslüman bir ailenin kızıydı. Mesela Kenan Evren her yıl eşi için mevlit okuturdu Çankaya’da. O mevlitlere anneannem de giderdi...

Sekine Hanım, çok farklı bir Cumhurbaşkanı eşiydi. Çankaya’da hiç oturmamıştı. Evren’e, “Darbe yapılıp gelindi. Referandum yapılmadan, halk istemeden asla Çankaya’ya gitmem” demişti. Ve çok sıkı da bir CHP’liydi, değil mi?

Öyle... Ben bugün de başörtüsü takan pek çok kadının CHP’ye oy verdiğini biliyorum.

Anneannem, İsmet Paşa’yı Meclis’e dualarla uğurlardı

İsmet İnönü yanında daima küçük bir Kuran taşırmış, doğru mu?

Her zaman Kuran taşır mıydı bilmiyorum. Ama anneannemin verdiği küçük duaları üzerinden eksik etmezdi. Başka bir şey daha söyleyeyim size; anneannem İsmet Paşa’yı her gün Çankaya’dan Meclis’e dualarla uğurlardı. Bizi de okula aynı şekilde arkamızdan dua okuyarak gönderirdi... Yatak odalarının duvarında, ’Allah’ın dediği olur’ yazısı vardı. Her Kurban Bayramı’nda Pembe Köşk’ün bahçesinin bir köşesinde kurban kesilip fakirlere dağıtılırdı. Oruç tutarlardı. Ramazan’da iftar sofraları kurulur; CHP’li milletvekilleri ve eşleri gelirdi. Onlar da aynı anneannem gibi oruçlarını tutarlardı. Ayrıca, Çankaya Köşkü’ne bir hoca geliyor ve evde anneme ve iki dayıma (Erdal ve Ömer İnönü) din dersi veriyor, Kuran okumayı öğretiyor. Aynı zamanda eve bir beden eğitimi öğretmeni geliyor, anneme jimnastik yaptırıyor. Ayrıca hem İngilizce, hem Fransızca öğretmenleri var. Üç çocukları da dil öğreniyor.

Kör baktığım beyaz başörtüsü...

Mevhibe Hanım’ın dindar bir cumhurbaşkanı eşi olduğunu halk biliyor muydu?

Sanırım bilmiyordu... Mete Akyol’un bir yazısı var. ’Kör Baktığım Beyaz Başörtüsü’ diye... Yıllar önce yayınlanmıştı. Kısaca şöyle; 1960’ların sonu... Akyol, habersiz bir şekilde Pembe Köşk’e geliyor. Bakıyor, girişteki odada birkaç erkek var. Soruyor, ’Kim bunlar?’ diye. ’Onlar hoca. Mevhibe Hanım’ın duası var’ diyorlar... Tam da o sırada anneannem beyaz başörtüsüyle merdivenlerden iniyor. Tabii Köşk’te gazeteci olduğunu bilmeden... Akyol’u görüyor ve sinirleniyor. “Nasıl girdiniz buraya?” diyor. Mete Akyol, biraz mahçup anlatıyor. Ve, “O an bana öyle bir baktı ki, bütün gazetecilik hayatımın en önemli fotoğrafını çekemedim” diyor. O bakış, “Bu benim özel hayatım, bu Allah’la benim aramdaki bir şey. Bu evde böyle bir fotoğraf çekemezsiniz” demek. Çünkü, o dönem bir geçiş dönemi. Ve anneannemin de cumhurbaşkanı eşi olarak bu değişime ayak uydurması çok önemli. O hem dinine son derece bağlı, ibadetini yapan, iyi bir eş, iyi bir anneydi, yani bir Türk kadınının taşıması gereken bütün özellikleri taşıyan bir kadındı, hem de aynı zamanda çağdaş bir kadın olmayı başarabilmişti. Bu da Cumhuriyet devriminin en büyük başarısı, en büyük kanıtıdır.

“Kişiler dindar olabilir ama laik devlet dindar olmaz!”

Mevhibe Hanım’ın dindar olduğunu halk bilseydi daha iyi olmaz mıydı? Bugün böyle bir özeleştiri yapmak gerekmez mi?

Gerekmez herhalde. Çünkü onlar laikliği sadece devlet ve din işlerinin ayrılması olarak görmemişlerdi. Aynı zamanda dinin insanların özel hayatında kalması gerektiğini düşünmüşlerdi. Bence zor ama doğru bir karar vermişlerdi. Bu endişelerinin en iyi kanıtını bence İran İslam Devrimi vermiştir. İsmet Paşa konuşmalarında kendisi de çok vurgulamış zaten. “Ben dini, dinin bütün kurallarını herkesten çok daha iyi bilirim. Osmanlı döneminde biz böyle yetiştik... Dini siyasete karıştırmaya çalışsam bunu çok da iyi yaparım. Ama bunu yaparsanız kurtuluş yoktur. Din konusunda ödün verdiğimiz zaman bunun sonu gelmez. Kurduğumuz sistem yıkılır” diyor. Söylediği çok doğru. Neden 1950’den itibaren bazıları çıkıp da, “Biz de Allah’ın adını kullanalım” diyor? Fransa’da, İtalya’da da herkesin dine ihtiyacı var. Onların politikacıları, başkanları da özel hayatlarında dindarlar ama bu özelliklerini siyaset yaparken kullandıklarını gördünüz mü? Ben çok çok az gördüm. Kişinin dindar olmasında bir sakınca yok. Ama laik devlet dindar olmaz. Bu yüzden İsmet Paşa Allah’ın adını siyaset meydanlarında anmadı. Doğru yaptı. Allah’ın adını anarak oy isteyen siyasetçiler oy aldılar. Peki doğru mu yaptılar? Ben 1950’ye kadar olanın doğru olduğunu düşünüyorum. Bence bugün yaşadıklarımız, İran İslam Devrimi’nden sonra yükselen siyasi İslam’ın getirdiği bir sonuç.


Paşam, hani dinden söz edecektiniz? Allahaısmarladık dedim ya!..

İsmet İnönü’nün laiklik konusundaki hassasiyetiyle ilgili şu anıyı bilmeyen yoktur ama biz bir kez daha tekrarlayalım. Türkiye’nin çok partili siyasal yaşama geçtiği 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesi... Demokrat Parti ve CHP arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. CHP’liler ısrarla, genel başkanları İnönü’den, Demokrat Parti’nin yaptığı gibi seçim kampanyalarında biraz dinden, imandan bahsetmesini istiyor. İnönü de, Konya Mitingi öncesi dayanamayıp ’peki’ diyor. Miting bitiyor, “Hani dinden söz edecektiniz” diyor partililer, biraz da sitemkâr. “Allahaısmarladık dedim ya...” cevabını veriyor İnönü.

“İmanlarını gizlerken abartmış olabilirler”

“Peki ama doğru mu yapmıştı? Bu yüzden dinsiz olmakla suçlanmadı mı hep? Bu yüzden CHP halktan kopuk bir görüntü vermedi mi?” diye soruyorum Gülsün Bilgehan’a. Durup, düşünüyor biraz ve ”Tabii ki biz de nerede yanlış yaptık diye düşünüyoruz. Belki din duygularının bu kadar özel hayatın içine kapatılması abartılmış olabilir. Ama o zaman doğru yapmışlardı. Bence yanlış, ‘Hadi Paşam Allah’ın adını anın’ diyenlerdeydi” diyor.
 
Vatan



Bu haber 653 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,907 µs