En Sıcak Konular

Yeterince sorunumuz var neden Irak'la uğraşalım

2 Eylül 2007 17:22 tsi
Yeterince sorunumuz var neden Irak'la uğraşalım  
Irak'ın bölünmesinin İsrail'in işine yarayacağı iddialarına karşı çıkan Cumhurbaşkanı Peres, "Irak birlik mi olacak, bölünecek mi? Buna Iraklılar karar verecek. Yeterince kendi problemimiz var. Neden başka sorunlara bulaşmak isteyelim." dedi.

Zaman'a konuşan Peres, ülkesi ile Filistin arasında barışa katkıda bulunmak isteyen Türkiye'nin 'adil olamayacağı' görüşüne de katılmadığını söyledi.  
 
 
Nobel barış ödüllü lider Peres'in, İsrail'de Müslümanlara ait mezarlıkların satılması, camilerin amacı dışında kullanılması gibi insan hakkı ihlalleriyle ilgili soruya cevap verirken, anayasanın bütün dinlere saygılı olmayı emreden ilkelerini hatırlatmakla yetinmesi dikkat çekti. Peres, 'nükleerden silahlardan tamamen arındırılmış bir Ortadoğu' önerisine nasıl baktığı sorusuna da net bir cevap vermek yerine İranlı liderlerin İsrail'i haritadan silme tehditlerini hatırlattı. Ortadoğu'nun tecrübeli siyasetçilerinden biri olan 83 yaşındaki Peres, röportajın dünkü bölümünde ise Ermenilerin yaşadığı 1915 olaylarıyla ilgili politikalarının değişmeyeceğini belirtmiş, özellikle Amerika'daki Yahudi ve neo-con çevrelerde AK Parti hakkında dile getirilen endişelerin temelsiz olduğunu ifade etmişti.


Türkiye, Filistin ve İsrail arasında barışa yardımcı olmak istiyor. İki tarafın da güvenine sahip bir ülke olarak Türkiye'nin bu rolü oynayabileceği söyleniyor. Ama bazıları da Türkiye'nin adil olamayacağı, Filistin lehine davranacağını ileri sürüyor. Sizce Türkiye sürece katkı yapabilir mi?

Bence Türkiye, bir tarafı ya da diğerini değil barışı desteklemelidir. Çünkü müzakereler Filistinlilerle İsrail arasında olmalı ve başka bir taraf araya girmemeli. Bunun nedenini açıklayacağım. Yaşadıklarım bana şunu öğretti: Müzakere ederken, aslında iki tarafla müzakere ediyorsunuz. Biri düşman, diğeri kendi halkınız. Bazen kendi halkınızı ikna etmek daha zor oluyor. Çünkü toprak veriyorsunuz, taviz veriyorsunuz ve insanlar bundan hoşlanmıyor. Kendi halkınızı kim ikna edecek? Elbette ki kendi liderleri. Yani bunu siz yapacaksınız. Bu yüzden müzakereci ancak İsrailli olabilir. Bu diğer taraf için de geçerli. Bu yüzden bence müzakere yüz yüze olmalı. Başka hiçbir ülke İsrail halkını ikna edemez. İsrail Başbakanı Olmert ile Filistin Otoritesi lideri Abbas oturur, kimya oluşturabilirlerse konuşurlar. Abbas'ın Hamas'la problemi ile bizim Hamas'la sorunumuz aynı. Bu, sadece İsrail için değil Filistin için de sorun. En son anketler, Hamas'a destek verenlerin hayal kırıklığı yaşadığını gösteriyor. İnsanlar 'Böyle ne yapıyorsun?' diye soruyor.

Yani sizce Hamas'a destek düşüyor mu?

Evet.

Türkiye'nin adil olamayacağı iddiasına katılmıyor musunuz?

Türkiye, barışı destekleyebilir. Neden bir tarafı tutsun? Türkiye, iki tarafı da gözetebilir. Ama barışa katkıda bulunmak isteniyorsa, siyasetten çok ekonomiye odaklanmalı. Çünkü siyasi bir müzakere yapmak istiyorsanız, önce halktan bunun için yetki almanız şart. Bu destek de çoğunlukla ekonomik duruma bağlıdır.

Bazı çevreler Türkiye'nin İran'la iyi ilişkilerini de eleştiri konusu yapıyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

İyi ilişkiler nedir? Evet, iki ülke arasında ekonomi alanında iyi ilişkiler var. Ancak Türkiye, bu ekonomik ilişkiler yoluyla İran'ı etkileyerek terörü durdurmasını sağlayamaz ya da atom bombası yapmasını engelleyemez. Veya başkalarını tehdit etmesini önleyemez. Ben, İran liderlerinin "İsrail'i Ortadoğu'dan silmeliyiz" açıklamasına Türkiye'nin asla katılmayacağından eminim. Bu görüşe kimse katılmıyor. Türkiye, Hamas'ın terörü devam ettirmesini kabul ediyor mu? Elbette hayır. Hamas'ın roket fırlatmaya devam ederken dünyanın bunu finanse etmesini beklemek mümkün mü? Dolayısıyla biz Filistinlilerden söz etmiyoruz, terörden bahsediyoruz. Roket fırlatmalarına rağmen, biz Gazze'ye elektrik ve su sağlamaya devam ediyoruz. Sınırları açıyoruz. Ancak bu onlarla müzakere edilebileceği anlamına gelmez. Hayır, bunu yapamayız. Bunu kimse izah edemez. İsrail, Gazze'yi terk ettikten sonra neden roket fırlatıyorlar, ne istiyorlar?

Ortadoğu'daki gerilimin düşürülmesinde Osmanlı tecrübesinden yararlanılabilir mi? Elbette Osmanlı tekrar edilemez, ama 3-4 asır boyunca bölgede yaşanmış bir barış var.

Bölgedeki Fransız ve İngiliz mirası gibi Osmanlı mirası da geride kalmıştır. Türkiye, bugün Osmanlı tecrübesiyle bölgeye gelmiyor. Türkiye'nin modern bir ülke örneği sunması, Ortadoğu'da barış için en büyük katkıdır. Mısır'ın yönetimi altında bulunduğu sırada Refah valisi yakın dostumdu. Bir gün bana şöyle dedi: "Sıkıntıdayız; ama ne yapacağımızı, kime gideceğimizi bilmiyorum. Mısır bize karşı sert, oraya gidemeyiz. Size gelemeyiz. Siz Yahudi'siniz, biz Müslüman." Ben de gülerek 'Neden Türkleri geri çağırmıyorsunuz?' dedim. Şöyle cevap verdi: "Bu Türkler geri gelmek istemiyor. Yeni bir imparatorluk kurmak istemiyorlar." Öyle bir dünyadayız ki sınırlar siliniyor. İletişim ve ulaşım imkânları ile mesafeler kalkıyor. Irk farklılıkları önemini yitiriyor. Doğru politikalar izliyorsanız, renginizin siyah ya da beyaz olması önemli değil. Cinsiyetler arasında artık eşitlik öne çıkıyor. Bu durumda artık geriye gidemeyiz. İleri gitmeliyiz. Siz, bir Müslüman olarak ibadet edebilirsiniz. Bunda sorun yok. Başkası da Yahudi olarak ibadet eder. Neden birbirimizi öldürelim? Siz ibadet edin, ben de edeyim. İzin verelim bütün dualar göğe gitsin ve hangisini istediğine Tanrı karar versin. Unutmayalım, sürekli değişen bir toplumda yaşıyoruz. Kimsenin inancına müdahale etmeyelim.

Ancak dün Berat münasebetiyle El Aksa Camii'ne gittim. Orada Müslüman Arap vatandaşlarınızdan birine, sizinle röportaj yapacağımı söyledim ve en önemli sorunun ne olduğunu sordum. 'Amerikalı, Avrupalı 5 bin km öteden gelip Aksa'da namaz kılabiliyor. Kardeşim neden 5 km uzaktaki köyünden buraya gelemiyor?' dedi. Neden ibadet özgürlüğüne izin verilmiyor?

Onlar da Amerika'daki, Avrupa'daki Müslümanlar gibi davransın, o zaman serbestçe gelsinler. Bu kadar. Biz onların Müslüman olmasını engellemek istemiyoruz. Sadece saldırı yapmamalarını istiyoruz. Mesele, saldırıyorlar mı, saldırmıyorlar mı? Saldırı sürdürdükçe, özgürce dolaşmak da mümkün olmaz. Bakın, İsrail'de çalışan 50 bin Filistinli vardı. Ancak terörize oldular. Halen İsrail'de yaşayan 1 milyon Müslüman vatandaşımız var. Bunların 5 bini akademisyen. Her yıl üniversitelerimize çoğu bayan 20 bin Müslüman öğrenci giriyor. Peki bu akademisyenler İsrail'de ne yapıyor? Bazıları doktor, bazıları öğretim görevlisi. İsrail'deki her hastanede Arap doktor, Arap hemşire ve Arap hasta bulabilirsiniz. Şimdi ne kadar saçma bir durumla karşı karşıya olduğumuza bakın: Bir Yahudi, Arap doktora muayene olmakta hiçbir sakınca görmez. Kalbini, beynini, canını emanet eder. Bir Arap da Yahudi doktor tarafından tedavi edilir. Bu yüzden ben şunu söylüyorum: Bizde en sağlıklı ilişkilerin yaşandığı yer hastaneler. Müslüman doktorun elinde bir bıçak var. Ama sadece başka bir insanı sağlığına kavuşturmak için. Ama bir teröristin elindeki bıçak, başkasını öldürmeyi amaçlıyor. Fark burada.

Dolayısıyla Aksa'ya girişte sınırlamanın kalkması şiddet olaylarının durmasına mı bağlı?

Yüzde 100. Ürdünlüler geliyor, sorun çıkmıyor. Türkler geliyor, sorun çıkmıyor. Onlar da Müslüman ama onlarla sorunumuz yok.

Müslüman mezarları satılıyor, camiler amacı dışında kullanılıyor

Dün bütün gün İsrail'in eski Türkiye Büyükelçisi Zvi Elpeleg'le Tel Aviv'deydim. Orada Müslüman Araplarla ilgili ciddi bir sorunla karşılaştım. 1950 tarihli bir kanuna dayanarak, İsrail Müslüman vakıflarına el koymuş. O günden beri bu mallar çarçur ediliyor. Camiler amacı dışında kullanılıyor. Mezarlıklar satılıyor. Belki 1950'de bu bir güvenlik konusuydu. Ancak şimdi bahsettiğiniz 1 milyon insanın insan hakkı sorunu. Bu sorun hakkında ne düşünüyorsunuz ve bir barış adamı olarak çözümüne yardımcı olamaz mısınız?

İsrail devleti, bütün dinlerin tüm kutsal alanlarına karşı sorumludur. Onlara saygı duymalı, korumalı ve tehlikeye atmamalıyız. Bu bizim sorumluluğumuz. Bu sorumluluk, camileri de, kiliseleri de, sinagogları da kapsar. Hepsi bizim gözümüzde kutsaldır. Onları korumak için, yönetim olarak ne yapmamız gerekiyorsa yaparız.

Ancak Müslümanlara ait bir mezarlığın bir işadamına satışı, İsrail Yüksek Mahkemesi'ne taşınmış. Mahkeme, 1950 tarihli kanuna göre yasadışı bir durum olmadığına hükmetmiş. Ortada müdahale edilmesi gereken bir durum yok mu?

Hangi kanuna atıfta bulunduğunuzu bilmiyorum.

Bu, 1948 savaşı sırasında İsrail'i terk etmek zorunda kalan ve halen İsrail'de yaşayan ama yerini değiştirmiş olan Filistinlilerin mal mülkleriyle ilgili konuları düzenleyen kanun. Bu ikinci gruba 'mevcut gayipler-present absenties' deniyor.

Evet, ancak anayasamıza göre bütün dinlere saygı duymalıyız. Kutsal mekanlarında ibadet etme haklarını garanti etmeliyiz. Bu anayasamızın açık hükmü.

Kendi sorunlarımız var, Irak'la niye uğraşalım

Bazı neo-conlar ve Yahudi lobisine yakın isimler, Irak'ın parçalanmasının doğru olduğunu, bu durumda kurulacak Kürt devletinin İran gibi hasım devletleri zayıflatacağından İsrail'e de yarayacağını savunuyor. Sizin kanaatiniz ne?

Bu bizim sorunumuz değil. Ayrıca neyin faydalı neyin zararlı olacağını kimse bilmiyor. Nihai olarak bu, Iraklıların karar vereceği bir mesele. Ne istiyorlar, birlikte olmak mı, bölünmek mi? Bu konuda bizim ne söz hakkımız, ne de pozisyonumuz var. Olmayacak da. Yeterince kendi problemimiz var. Neden başka sorunlara bulaşmak isteyelim.

Filistin barışı için aldığınız Nobel ödülüne ve bugünkü duruma baktığınızda ne hissediyorsunuz? Ne yanlış gitti?

Birçok nedeni var. Filistinliler arasında bölünme yaşandı. Bir araya gelip karar birliğine varamadılar. Böyle olunca, Arafat zikzak yapmaya başladı. Onsuz görüşmelere başlanamazdı, ama onunla neticelendirmek mümkün olmadı. İsrail tarafında da hayal kırıklığı yaşandı, özellikle de toprak karşılığı barış ilkesinde. İsrailliler, 'bütün toprakları verdik; ama hiç barış göremedik' diye düşünmeye başladı. Gerçekten çok şey verdik. Ancak her şeye rağmen netice çok da kötü değil. Oslo olmasaydı, barış süreci olmazdı. Oslo olmasaydı, Filistinliler müzakereye ehil bir halk olma şansını yakalayamazdı. Belki hepsi Hamas gibi olurdu. Ayrıca Oslo'da bazı temel ilkelerde anlaştık. Mesela 1948 değil 1967 sınırları esas alınacaktı. Fakat tarih zaman alıyor. Karşılıklı olarak birçok sorunu, önyargıyı, korkuyu aşmanız gerekiyor. Bir de kişisel olarak baktığımızda 14-20 yıl çok uzun gelebilir. Ama tarih açısından çok kısa bir zaman dilimi.

Bu yıl 1967'nin 40'ncı yılıydı. İsrail basınında 1967'den sonra yapılanların yanlış olduğu yazıldı.

Sadece bunlar mıydı eleştirilen?

Mesela o zaman Filistin topraklarını işgal etmenin hata olduğu yazıldı. Sizce de bu hata mıydı?

Başka ne yapabilirdik? Batı Şeria'yı ele alalım. O zaman Ürdün kontrolündeydi. O zamanın İsrail Başbakanı, Ürdün Kralı Abdullah'a şu mesajı gönderdi: "Bize dokunma, biz de sana dokunmayalım." Ama onlar silahlarını bize çevirdi. Bu durumda, onları etkisiz hale getirmek dışında seçeneğimiz kalmadı.

Ancak siz hâlâ Batı Şeria'dan çekilmeyi savunuyorsunuz. Hatta bu yüzden bazı hahamlar, sizi Yahudi Hukuku'na aykırı davranmakla eleştiriyor.

Bence İsrail toplumunun kahir ekseriyetince kabul edilen bir çözüm var. Bu, iki halkın iki devlete sahip olması ilkesine dayanıyor. Bu çok açık. Benim söylediğim de bu hedefe uygun.

Quartet'a Müslüman üye

Bazıları ABD, AB, BM ve Rusya'dan oluşan Quartet (Dörtlü) içinde bir İslam ülkesinin olmamasını eksiklik olarak görüyor. 57 İslam ülkesini temsil eden İslam Konferansı Örgütü veya bir İslam ülkesinin eklenmesi Quartet'in meşruiyetini güçlendirmez mi?

Bu müzakere edilebilir. Ama asıl meseleye odaklanmalıyız. Bazı öneriler, orkestrasız müziğe benziyor. Birçok fikir ortaya atılıyor. Ama fikirlerle müzakere edemezsiniz. Biz, siyasi açıdan Filistinlilerle müzakere ediyoruz. Ekonomik açıdan ise hem Ürdün hem de Filistinlilerle. Bence doğru çerçeve bu.

O halde bazı ülkelerin savunduğu nükleersiz bir Ortadoğu fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Ben yok etme tehdidinin olmadığı bir Ortadoğu'yu savunuyorum. Gerçekte silahlar tahrip etmiyor, insanlar ediyor. Mesela Pakistan'ın atom bombası var; ama kimseyi vurmuyor. Ancak diğer yanda BM üyesi bir ülkenin başındaki lider, başka bir BM üyesini haritadan silmekle tehdit ediyor. Kimse bunu kabul edemez. Bu arada, İran kimse tarafından tehdit edilmiyor, ama İsrail tehdit ediliyor.

Peki İsrail, İran'ın da taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na katılabilir mi?

Bu başka bir konu. Buna şimdi cevap vermek istemiyorum. Ama İsrail hiçbir zaman Ortadoğu'da bir nükleer silah sahibi olacağını söylemedi. İnsanlar ise hep bundan şüphe ettiler. Şayet bu şüphe caydırıcı ise bu oldukça güzel. Biz bu şüpheyle tatmin olmuş durumdayız, başka bir şey de istemiyoruz.

 
ABDÜLHAMİT BİLİCİ

zaman



Bu haber 337 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,131 µs