En Sıcak Konular

Ekmekten kozmetiğe 1600 üründe GDO alarmı!

2 Eylül 2007 14:26 tsi
Ekmekten kozmetiğe 1600 üründe GDO alarmı!   

Uzmanlar uyarıyor: Türkiye'nin tarımı, biyoçeşitliliği ve sağlığı ciddi tehdit altında!

Biyogüvenlik Yasası Yılan Hikâyesine Döndü

Dünya, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın (GDO) etkilerini tartışırken uluslararası protokole dört yıl önce imza atan Türkiye'nin hâlâ ulusal bir biyogüvenlik yasası yok! Bu denetimsizlik yıllardır tonlarca GDO'lu mısır ve soyayı, yiyip içtiğimiz 1600 çeşit ürüne sokuyor. Dört yıldır çıkarılamayan yasanın perde arkasını ve GDO'larla ilgili gerçekleri Yeni Aktüel'e anlatan uzmanlar uyarıyor: Türkiye'nin tarımı, biyoçeşitliliği ve sağlığı ciddi tehdit altında!

Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger 1970'lerin ortalarında "Petrolün kontrolüyle bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle de bütün insanları kontrol edebilirsiniz" demişti. Cümlenin birinci kısmı petrolün olduğu yerlerde; Ortadoğu'da, şimdilerde de Afrika'da, ikinci kısmıysa insanın olduğu her yerde karşımızda.

Laboratuvarlardan tarlalara, fabrikalardan pazara, markete, sofralarımızdan da vücudumuza uzanan zincir birileri tarafından biyoteknoloji yardımıyla sıkı sıkıya örülüyor.

Canlılara fiziksel özelliklerini veren genleri bir canlıdan alıp başka bir canlıya nakletme işi, yani genetik mühendislik sayesinde bugün bakteri genleri patateslere, sığır genleri balıklara, balık genleri domateslere aktarılabiliyor. Ve bu işlemin sonunda ortaya çıkan "canlılara", "Genetiği Değiştirilmiş Organizma", kısaca GDO deniyor. Bu şekilde sıcağa, soğuğa, böceklere ya da virüslere karşı dirençli yeni "tür"ler yaratılmış oluyor. Amaç "açlığa çözüm"! Çünkü GDO teknolojisiyle çok daha fazla ürün elde edilmesi, besin değerlerinin arttırılması ve raf ömürlerinin uzaması hedefleniyor

Patentlerle açlık körükleniyor!

Aslında çevrebilimciler açlık sorununun üretim eksikliğinden değil, plansız kullanım ve adil olmayan paylaşımdan kaynaklandığı görüşünü savunuyor. Hatta mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğu vurgulanıyor. Peki GDO'ların sihri nerede kaldı diye soruyoruz Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın'a, bakın ne yanıt alıyoruz: "GDO meselesinde çokuluslu şirketlerin, tohum tekellerinin genetiğiyle oynayarak yaşamı patentlemeye çalıştıklarını ve ilaç şirketleriyle de evlilikler yaparak çevre ülkelerin tüm köylü ve üreticilerini artık merkez ülkelere değil, merkez ülkelerin çokuluslu şirketlerine bağlama çabalarını görürüz. Bu çaba çevreden merkeze kaynak aktarma mekanizmasının yanında doğayı ve biyolojik çeşitliliği yok eden bir süreci de çok hoyrat bir şekilde dünyanın tüm coğrafyalarına dayatıyor. Aynı zamanda insan ve hayvan sağlığı açısından da ciddi tehditler içeren bir süreç olarak önümüzde duruyor." Kissinger'in sözünü şiar edinen ABD bu süreci ürettiği "terminatör" tohumlarla yönetiyor. Yani mısır, soya ya da pamuk genlerine aktarılan bu "yok edici" genler bir hasat dönemi sonunda "intihar ediyor" ve bir daha kullanılamıyor. Çiftçiler bu tohumu almak için her yıl yeniden para ödüyor. Ve Amerikan Monsanto şirketi yıllık 100 milyar dolarlık cirosuyla bu alanda en büyük paya sahip.

Çiftçiler de intihar ediyor!

Çiftçiliğin temel prensiplerinden "tohum saklama" yöntemi işleyemiyor bu süreçte. Bu durum Hindistan'da çiftçilerin intiharlarına kadar vardı. Biyo-çeşitlilikte dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Hindistan biyoteknolojinin yarattığı çevresel bozulmayla boğuşurken, 1998'de Dünya Bankası bazı düzenlemeleri dayatarak Hindistan tohum piyasasını Monsanto gibi çokuluslu şirketlere açtı. Terminatör tohumlar binlerce yıldır kendi kendini idame ettiren tarım sistemine hakim oluyor. Bugün ekilebilir Hint topraklarının yüzde 75'i kurak alan. Çünkü genetiği değiştirilmemiş pirinç tohumlarından 1 kilogram ürün alabilmek için 3 bin litre su gerekirken, GDO'lu tohumlar aynı miktar için 5 bin litreye ihtiyaç duyuyor!

Ayrıca GDO'lu polenler, çevrede ekili GDO'suz tohumların genlerini de rahat bırakmıyor. "Gen kaçması" adı verilen bu durum, orijinal türleri de yok ediyor. GDO'ya Hayır Platformu Sözcüsü Levent Gürsel Alev'in sözleriyse durumun ciddiyetini ortaya koyuyor: "GDO'cular ekolojik, konvansiyonel tarımda da GDO'lu ekim yapılabilir diyor. Fakat bakıyorsunuz ki mısırda tozlaşma 35 kilometreye kadar uzanabiliyor doğal yollarla. Bu en azından kendi türünden olanları dölleyecek. GDO'lu tohumların tozlaşmaması ancak laboratuar ortamında olur." Üstelik bir kez değişime uğrayan orijinal genin de geri dönüşü yok! Ayrıca, zararlı böceklere karşı direnç sağlamak için bitkilere aktarılan toksin karakterli genler, o böcekleri yiyerek beslenen yararlı böcek türlerini de yok ediyor. "Süper yabancı otlar"ın yaratılması da biyo-çeşitlilik üzerindeki başka bir tehdit. Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar durumu şöyle örnekliyor: "GDO'larla ilgili öngörü dünyada tarım ilacı kullanımının azalacağı, kalite ve verimliliğin artacağı yönünde. Fakat tam tersine Pestisit (zararlı böcek ilacı) kullanımı arttı. İngiltere'de yağlık kanola denemeleri sırasında çevrede kanolaya zarar veren yabani hardal otu tespit edilmiş. GDO'lu kanola bitkisinin genlerinin hardal otuyla birleşmeyeceği söylendi. Fakat birleşti ve süper bir bitki meydana geldi. Onu yok edecek ilaç yok şimdi de."

Ormansızlaşma da olayın diğer boyutu. Brezilya ve Arjantin'deki yağmur ormanları GDO'lu soya ve biyodizel üretimi için kullanılmak üzere ekilen GDO'lu kanolalar için yok ediliyor. Çin'deyse ormansızlaşmayla mücadele için GDO'lu ağaçlar dikiliyor. Ağaç ömrünün bitkilere göre kat kat fazla olduğu düşünülürse biyo-çeşitlilik üzerindeki tahribatını varın siz düşünün!

aktüel



Bu haber 6,920 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,966 µs