En Sıcak Konular

Türk mutfağı için direniş çağrısı!

27 Haziran 2014 13:31 tsi
Türk mutfağı için direniş çağrısı! Kendilerinde yasaklayıp pazarı bize kaydırıyorlar.

Vedat Milor ile 5harfliler sitesinde yapılmış röportajdan ilgili kısım:

Hem gıda sektöründe hem tarımda kitlelere yönelik yapılan hemen her şey insan sağlığına zararlı. Ama bir yandan da nüfus artışı var. Bunun çaresi var mı? Tamam, organik tarım yapılsın ama bu insanlar nasıl doyacak?

Bunun çaresi ulusal tarımların yaşaması. Çok uluslu şirketlerin hegemonyasına girmemeleri lazım. Kendi tarımında yeterlilik olan ülkeler bunun çaresini buluyor. En önemlisi de okullar ve okullarda nasıl beslenildiği. Mesela ABD’de şimdi giderek artan çok ciddi bir uyanış var okullarda. Büyük şirketlere, Coca Cola’ya, Monsanto’ya falan tepkiler var. Kendi tarımını kaybedip tamamen dışa bağlı hale gelen ülkelerde – ki bu Türkiye’de yıllardır olan, 80 sonrasında hızlanan bir süreçtir – ise aşağı yukarı çare kalmadı gibi. İnsanlara boşa umut vermeyeyim, öyle bir duruma geldik ki çok zor. Şu anda maddi durumu güçlü insanlar bile büyük zorluk çeker doğru gıda bulmak için. Organik işine de o kadar inanmayın çünkü nihayetinde organik sertifikasını almak pahalı ve orada da ciddi tarım ilaçları kullanılıyor.

Öyle mi?

Tabii. Daha biyodinamik, doğal olması lazım. O da daha pahalı tabii. Mesela gerçek doğal gübreyle yetişmiş maydanozu görüyorsunuz, küçücük. Öteki nitratlı, bu kadar (eliyle karşılaştırıyor, birkaç katı). Millet ilki için “küçük” diyor ve almıyor. Doğal gübrenin maliyeti diğerinin yedi misli. Dolayısıyla yedi misli fiyata satması lazım ve büyük marketlerin hegemonyası var. Mesela şu an siz aynı yaşta, aynı zekâ ve ilgi düzeyinizle Berkeley’de olsanız – çok uyuyorsunuz Berkeley profiline – haftada üç gün oradaki pazarlara gidersiniz. Ali orada eski heirloom kabak cinslerini bulmuştur ve sırf kabak yetiştiriyordur; Vedat sulandırılmayan, az verimli bir domates cinsi bulmuştur, onu yetiştiriyordur. Bunlar hep üniversite mezunu, çok meraklı çocuklar. Orada yaşasanız pazarda onlardan alışveriş yapacaksınız; etiniz falan da hormonsuz olacak. Anca o zaman kurtulursunuz. Bizde geç oldu. Mesela 60 yaşında sigarayı bırakıyorsun; 70’inde bir hastalık çıkıyor. Yaşayan birçok insan için geç oldu bence. Gençliği kurtarmak lazım; o da okullardan, çok küçükken verilenlerden başlar. Raf ömrünü uzatmak için yapılan her şey kötü. Bir şey daha eklemek istiyorum. Şimdi Amerika’da çok ciddi bir akım var, özellikle demokratlara oy verilen yerlerde. Mesela ilk sosyalist senatöre sahip eyalet Vermont şöyle bir kanun geçirdi: Bütün GDO içeren gıdalar ambalajına “Bu ürün GDO’ludur” diye yazmak zorunda. Bu yasa yüzünden Monsanto şimdi hukuk sistemine başvuruyor. Valiliği, tüm şehri mahkemeye veriyor. Korkunç para harcayacaklar. Büyük olasılıkla anayasa mahkemesi de onların elinde çünkü anayasa mahkemesinin bir iki tane üyesinin de Monsanto’yla bağlantısı var. Avukat olduğum için biliyorum, ABD’de anayasa mahkemesi şirketler için “They are people” diyor, yani onları insan addediyor. Ona göre Ali ve Veli’yle Monsanto Corporation aynı statüde. Ali’nin Veli’nin hakları alınmış gibi varsayacak. Avrupa bunun çok ötesine geçmiş durumda, özellikle İtalya ve Fransa. Amerika’dan et ithal etmiyorlar mesela. New York’ta da glikoza karşı büyük bir tepki var ve bir yasa geçirildi. Bildiğim kadarıyla o aşırı glikozlu soft drink’leri satamıyorsun artık New York’ta. Benim korkum şu, gelişmiş ülkeler bilinçlendikçe, pazar bizim gibi ülkelere kayacaktır.

İlaç şirketleri gibi biraz…

Aynen öyle. Bizde pazar bulacaklardır. Herkes Coca Cola’nın CEO’sunun Türk olmasına şaşırıyor mesela. Türk olmasaydı belki Ürdünlü ya da Rus olacaktı. Çok kafalı, iyi bir yönetici olması lazım ama buralardan olacak çünkü pazar burada artık. İşin en acıklı tarafı da, mesela Obama geldiği zaman bunlara savaş açmak istedi karısı Michelle’le beraber. Bir sene sonra savaş açmak istedikleri tarafın yanına geçtiler. Çok önemli bir belgesel var şu an, Amerika’da oynadı ve baya da sükse yaptı. Adı Fed Up. Özellikle 10-14 yaş arası çocuklarda obezite neden bu kadar yaygın, onu sorguluyor. Bu durum özellikle orta alt geliri etkiliyor, zencileri ve Hispanikleri, arada beyazlar da var. En büyük nedenlerinden biri şu: Çok uzun süre dünyada “fat” (yağlı) yemeyin diye uyardılar; tamam yemeyelim. Sonrasında da “low fat” (yağ oranı düşük) furyası çıktı. Ama low fat, fat’ten daha zararlı çünkü onu yedirmek için şeker oranını, glikozu artırdılar. Amerika’daki pek çok üründe glikoz yazmaz, özellikle ekmeklerde. Türkiye’de de benzeri bir eğilim var. Şimdi herkes bana karşı çıkacak ama beyaz ekmek yememek lazım. Yediğiniz bütün ekmeklerde şeker var. Amerika’da ne kadar şeker olduğu yazmaz. Ben onu anlamadım mesela; 1 gram veya 3 gram yazıyor ama yüzdesi yazmıyor. Fed Up filminde anlatıyor bunu. Dünya Sağlık Örgütü’nün belli kuralları var, örneğin ekmek yapımında, yüzde şu kadar glikozu geçmemesi lazım şeklinde. ABD de bunu çok geçtiği için monosaturated’leri (tekli doymamış yağ) falan yüzde olarak yazar ama şeker 3 gram der. Ya ne 3 gramı? Meğer dilim başına 3 grammış. Çocuklar zaten ona alışıyor ve yiyorlar, çünkü tatlı. Kızım Ceren çok seviyor mesela. Biz şekersiz, güzel ekmek aldığımız zaman yemiyor. Türkiye’de de böyle. Bir pide yapıyorlar, glikozu basıyorlar içine. Bu Fed Up filmi bu süreci çok iyi anlatıyor; orada bu konular artık tartışılıyor, kamu önüne geldi. Tabii bizde henüz tabu. Yerli tohumları bile yasaklamış bir ülkeyiz. Eski ANAP zamanında geçti bu kanun. Sağlık ve hijyen deyip geçiriyorlar kanunları. Bir iki örnek buldular, sokakta kokoreç vs gibi. Olabilir, doğru, hijyen önemli. Ama her şey anlamına da gelmiyor. İtalya ve Fransa kendi genetik çeşitliliklerini korurken biz niye genetik açıdan kötü olana mahkûm oluyoruz? Enteresan bir şey var, belki hayatın bir cilvesi. Bu kanunları geçiren insanlar da kötü hastalıklara yakalanıyor. Sonuç olarak kendilerini izole edemiyorlar, dışarıda tutamıyorlar. O yüzden sorduğunuz soru aşırı ciddi bir soru. Politik ekonomiyle ilgili bir soru.

O yüzden de merak ettim, akademik geçmişinizi biliyorum, konuya vakıfsınız.

Gıda kısmı benim konum olmasa da konunun politik ekonomi kısmına hâkimim. Sosyoloji doktorası yaparken, uzmanlık alanlarımdan biri de tarım sosyolojisiydi. Tarım sosyolojisi çalışırken, özellikle new dependence literatürünü baya çalışmıştım. O yüzden Türkiye’de olanların hiçbiri benim için sürpriz değildi; yıllardır izliyorum. Direnen ülkeler var; mesela Meksika ve Peru hâlâ direnmeye çalışıyor. Bu duruma direnen ülkelerin mutfağı daha da zenginleşir. Yoksa öteki türlü geldiğiniz nokta steak. O da ithal ediliyor zaten.



Bu haber 2,693 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,247 µs