2010 Referandumuna kadar Erdoğana destek veren ve iktidar-örtülü- koalisyonu içinde yer alan Batı referanslı güç ve yapılar, Arap Baharına bağlı olarak Türkiyenin bölgesel güç olma ve buna bağlı yeni bir birlik oluşturma stratejisini sezdiler ve 2011 seçimleri sürecinde ve hemen sonrasında, bu stratejinin simgesi olan Erdoğana yönelik karalama kampanyası ile birlikte büyük kopuş başladı. Çünkü Erdoğan ve çevresi, Lozanla birlikte sınırları çizilen Türkiyenin dışına çıkmaya başlamıştı. Kendilerini liberal olarak anlatan ama aslında oligarşinin batıcı ve seçkinci kanadının ideologluğuna soyunan kesim, ilk olarak yüksek sesle muhalefet yapmaya başladı. Bu muhalefetin etkisinin çok güçlü olacağı ve Erdoğana karşı başarılı olamayan ulusalcı-kemalist muhalefetin yerine geçerek, Kürt hareketi ve sol tarafla da birleşeceği hesapları yapılıyordu; çünkü bu kesim, o ana kadar Türkiyenin Kemalizm dışına taşan resmi batıcı-laik ideolojisini yapan, üreten kesimdi. Devlet içinde, bütün stratejik devlet birimlerine parelel örgütlenen uluslararası yapı ile de bu kesim, resmi-liberal ideolojide buluşuyordu. Bunlara göre, Arap Baharı ya da demokrasisi, kabile ve aşiret toplumu düzeyini aşamamış Arapların işi olamazdı. Başta Mısırda İhvanın işbaşına gelmesi olmak üzere, bütün bu coğrafyada İslami demokratik dönüşümler, esasında yeni şeriatçı diktatörlüklere dönüşecekti ve Türkiyede aslında Erdoğan ile bu yola gidiyordu.
Bir Batı amentüsü
Bu bakış açısı, aslında 17 Aralık sürecini tezgahlayan örgütün ve onun medyasının da Washington ve Londra merkezli düşünce kuruluşlarından devşirdiği ve bir amentü olarak yaydığı muhalefet çizgisi idi. Bu çizgi, içeride kesif bir Erdoğan düşmanlığı ile laik-Kemalist cephe ile buluşurken dışarıda CNN gibi kuruşların bayraktarlığını yaptığı, Araplar, Türkler, Kürtler bu coğrafyada demokrasi falan kuramaz, hele İslam referansı ile bu hiç olmaz cümlesine sığan ırkçı ve İslomofobik siyasi çizgi ve onun ideolojik cephesi ile çakışıyordu.
Sefaletin açığa çıkması...
Bu cephenin nasıl bir politik ve ideolojik sefalet içinde olduğunu da en çok bugünlerde görüyoruz. Mesela bu cephenin şu sıralar yeminli bir Erdoğan karşıtı üyesi, eski bir ulus-devlet karşıtı liberal olarak, Malikinin temsil ettiği Irak ulusal bütünlüğüne (!) sahip çıkıyor ve Türkiyenin Irak Kürt Yönetimi ile yaptığı enerji anlaşmalarını korsanlık olarak eleştiriyor; bir diğer Özal ilhamlı liberal de, Bushun Irak işgali sırasında işgal şaksakçığını yaptığını unutarak, IŞİDi işgalin ve Irakın Türkiyenin de yardımıyla bölünmesinin bir sonucu olarak anlatıyordu. İşte bugün bu ideolojik-politik hakimiyet, sefil duruma düşürek tarih oluyor. Çok açık olan IŞİD saldırısının nedenlerini ve giderek Ortadoğu coğrafyasında olup bitenleri bile göremeyecek duruma düşen bu ideoloji üreticilerinin dayandıkları ideolojik aygıtlar çöktü çünkü.
Sahici olan ise şudur; AK Partinin 3. Dönemi ile başlayan ve Ortadoğuda -sancılı da olsa - demokratik bir İslami çıkışla buluşan yeni bir dönem var bugün karşımızda...
Yapısal bir değişim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi...
Bu yeni dönem, yalnız konjoktürel bir değişimi bize anlatmıyor, köklü, yapısal-batı paradigması dışında- yeni bir düzen arayışı aynı zamanda bu...
Şimdi bu arayış ve mücadele, Türkiyede Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, iktidar partisi-muhalefet arasında bir güç çekişmesi olarak değil, Erdoğan ile AK Partinin eski ve eski Türkiyeye ait olan ortakları(!) arasında geçecek. Ve hiç şüphesiz bu, Ortadoğu coğrafyasında, Irak bölgesinin-artık ülkesinin değil- yeniden siyasi şekillenmesi, Ortadoğunun yeni sınırları ve yeni devletlerin ortaya çıkması olarak kendisini gösterecek.
Evet, tam üç yıl önceye gidin, Başbakanın balkon konuşmasındaki Ortadoğu ve İslam dünyası vurgusuna dikkat edin ve arkasından, aynı yılın eylül ayında Başbakanın yaptığı Ortadoğu gezisindeki mesajlara ve bu geziye Ortadoğu ülkelerinden, İslam coğrafyasından ve Batıdan gelen tepkilere bakın...
Tam bu günleri, 17 Aralıktan IŞİD saldırısına kadar olan bütün siyasi gelişmeleri, neden ve sonuçlarıyla anlamış olursunuz...
İşte buna bağlı olarak, bu sürecin sonunda Erdoğan cumhurbaşkanı olsa bile, bu cumhurbaşkanlığı, bize başkanlık sistemine gidecek bu yolu açmazsa ve bu makam, Erdoğana şimdikinden daha az etkin bir siyasi alan verirse, Türkiye kaybeder...
Cemil Ertem / Star (ilgili kısım)
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle