En Sıcak Konular

Sezer'in unutulan yüzü

28 Ağustos 2007 11:26 tsi
Sezer'in unutulan yüzü Cumhurbaşkanı Sezer' i şimdi "el üstünde" uğurlayan "Cumhuriyetçiler" de, bir "antidemokrat" tan kurtulduğunu düşünen çeşit çeşit diğerleri de, "Sezer'in ilk dönemi" ni hatırlamak istemiyor. Bilmiyorum; Cumhurbaşkanı'nın kendisi kendini, o dön

Unutulan "öteki" Sezer!
İçim acıdı, acıdı.
En yakınlarınızda zaten kıyasıya bir "hayat-ölüm" mücadelesindeyken bir haber daha geliveriyor.
Yani "haberci"den kaç zamandır bir gıdımına dahi mutlu olduğumuz iyi bir haber çıkmıyor artık; size kendi ölüm haberini veremiyor.
Şakir Süter'e çok çok üzüldüm. Siyasi, ideolojik olarak belki başka dünyaların insanları ama "aynı gazetecilik dünyası"nın dostlarıydık.
Yakalandığı hastalığı yenmekte olduğunu düşündü.
Yahut şöyle denebilir. Yenilgiyi kendisine ve bizlere de asla yakıştırmadı Bergamalı.
Üç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetim kurulunda birlikteydik.
Bizim mesleğin ciddi kısmını işgal eden "oportünist cılklık"a karşı ortak tavırlar da paylaştık.
Bunlardan bazıları birazdan hatırlatacağım döneme de tekabül eder.
Güle güle Sevgili Şakir.
İşte, bildiğin şeyler.

Cumhurbaşkanı Sezer' i şimdi "el üstünde" uğurlayan "Cumhuriyetçiler" de, bir "antidemokrat" tan kurtulduğunu düşünen çeşit çeşit diğerleri de, "Sezer'in ilk dönemi" ni hatırlamak istemiyor.
Bilmiyorum; Cumhurbaşkanı'nın kendisi kendini, o dönemi nasıl hatırlıyor?
Çünkü, o dönem (belki şimdiki Sezer' inki de dahil) çok ezber bozuyor!
Çünkü, iki dönem var; her ikisinde de iktidarlarla çekişen bir Cumhurbaşkanı.
Sonuncuda "cumhuriyetçi refleksler, reaksiyonlar, dirençler"; ilkinde ise "demokratik direnişler, itirazlar, isyanlar".
Bu herkesin pozisyonunu da değiştiriyor!

Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak, Türkiye'de çok az kişinin idrak edebildiği bir "hukuk felsefesi" beyannamesi vermiş, demokrasinin temel taşının "vicdan özgürlüğü" olduğunu ilan etmişti:
İnanç özgürlüğünden basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne.

Kendisini cumhurbaşkanı adayı yapan ve seçen; başta Ecevit, DSP - MHP - ANAP koalisyonuydu.
Ama "büyük çatışma" yı onlarla, hem de hemen, hem de temel ilkeler üstünden yaşadı.
Bugün "Sezer'le yandaş" olanlar da, "Sezer'e düşman" olanlar da, o çatışmadaki "demokratik özü" pek hatırlamıyor; hatırlamak da istemiyor.
Bilmiyorum Sezer nasıl hatırlıyor, ama hatırlatayım.

Dönemin üç büyük Çankayahükümet çatışmasını hatırlatacağım. Biri bugün, ikisi yarın.
Birincisi; "Memur kararnamesi".
Genelkurmay, "bin yıl sürecek 28 Şubat" ın devamı olarak Ecevit Hükümeti' ne bir "sipariş" vermişti; Memurların fişlenmesi!
Ve bu fişlemeye göre de kolayca görevden alınabilir, işten atılabilir, harcanabilir, damgalanabilir, vebalı kılınabilir hale getirilmesi.
Çok sayıda büyük asker, büyük medya, büyük sermaye siparişi gibi, hükümet bunu da emir telakki etmişti!
Bunu onca yıl sonra şimdi söylerken bile, belki ayıptır diye düşünüyorum ama;
Anayasa Mahkemesi Başkanı iken bir, iki yazımdan ötürü aramış olan Sezer, bu kez Cumhurbaşkanı makamından telefonu açmış, evimden direkt aramıştı:
Böyle bir kararnameyi asla onaylamayacağını, bir demeç gibi değil, bir derdi paylaşır gibi söylemişti.
Bir yedi yıldır bunu ve benzerlerini asla bu şekilde yazmadım.
O gün yazdığım da, Cumhurbaşkanı ile özel konuştuğum, onun beni hem de evimden aradığı, ne yapacağını bana özel olarak söylediği filan değildi.
O zaman Milliyet'te şöyle yazdım: "Bu Cumhurbaşkanı eğer o konuşmaları yapan demokrat Anayasa Mahkemesi Başkanı ise hâlâ, hükümetin bu kararnamesini asla onaylamaz."
Sadece hükümeti değil, Genelkurmay'ı da cepheden karşısına aldı ve onaylamadı.
"Demokratik ilkeler" e aykırı buluyordu. Bugünkü iktidarın nice bürokratı muhtemelen o fişlemenin muhatabı olacaktı.
Bugün onun halefi pozisyonuna gelen dönemin muhalefet milletvekili Gül ile arkadaşları ve bugün Sezer' e köpüren "iktidar yanlısı medya", o gün Sezer' e "helal olsun" diyordu.
Bugün "Sezerci" olanların çoğu ise köpürüyordu tabii.

Sezer'in o dönemini hatırlamak istemeyen, olmamış farz eden her iki cenahın da arşivlerle hafızalarını tazelemesinde bir yarar var mı, bilmiyorum.
Ama yarın anlatacaklarım, daha da çarpıcı.
Bilhassa, o büyük "Büyük Medya" rezaleti.
Bunları ilk ağızdan tanıklıkla anlatacağım.
Mesela, rahmetli Şakir de iyi biliyordu ki, kendi ilk ağızdan tanıklığım da pek sıradan değildi.
Seni öpüyorum kardeşim.
Ailene, tüm dostlarına, gazetendeki arkadaşlarına, Cemiyet'e başsağlığı dileklerimle.
Şu son zamanlarda kimseye çaktırmadan verdiğin mücadeleye tüm saygımla.

Sabah



Bu haber 283 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,828 µs