En Sıcak Konular

"Yahudiler sanıldığı gibi zengin değil"

27 Ağustos 2007 09:46 tsi
Nuriye Akman'ın Jak Kamhi söyleşisi bugün cemaatin durumu ve özel hayata ilişkin ilginç detaylarla devam ediyor. Akman: Sayın Kamhi çok kibar insan. Aynı zamanda mesafeli, ölçülü, prensiplerine sıkı sıkıya bağlı, mükemmeliyetçi bir yapısı olduğu izlenimi

Bazı röportajlarda muhatabım benimle soru ve cevapların ötesinde sıcak bir diyaloğa girer. Beni, mesleğimi tanımak ister. Sayın Kamhi ile böyle olmadı. O tam bir profesyoneldi. Çok yoğun çalışıyordu. Söyleşi sonrası ortaya çıkan durumlara dair telefonda dahi olsa görüşme imkânımız olmadı. Tatlı sekreteri Işıl Hanım'ın aracılığıyla notlar aramızda gitti geldi. Bu satırları yazarken içimde büyüyen bir dilekle bitireyim: Sayın Kamhi öylesine dolu dolu yaşamış, öyle zengin deneyimler biriktirmiş ki, biri çıksa da hayatını kaleme alsa keşke. Anılarını hiç değilse kendi kaleminden okusak...

500. Yıl Vakfı'na entelektüeller ve işadamları her zaman destek oldu. Vakfın çalışmaları Türk toplumunun tabanına yayılabildi mi? Bu toplum Musevilerin bizim ayrılmaz parçamız, gücümüz ve rengimiz olduğunu kavrayabildi mi?

Maalesef, vakfın etkinlikleri o toplumun tabanına dönük değildi. Vakfın uğraşları daha fazla dış ülkelere yönelik olmuştur. Ana uğraşısı, birçok odakların ürettikleri olumsuzluklara karşı çıkmak ve ülkemizin hakiki imajını tanıtmak olmuştur. Her yıldönümünde Musevi Türklerinin yaptıkları kutlamalar, genellikle, ülke yönetiminin en büyük katına şükran hislerini arz etmek amacını taşıyordu. Bu kere, Türkiye'mizi tanıtma görevini üstlenen 500. Yıl Vakfı, yurtiçinde konserler, seminerler, opera gösterisi gibi etkinliklerin yanı başında, sinagog tamiri, okul inşaatı, beş yüzüncü yıl hatırasına bir yöreyi ağaçlandırma gibi kalıcı etkinlikler de yapmıştır.

Her şeye rağmen bu toplumun Müslümanları Yahudi kültürünü ne kadar tanıyorlar?

Maalesef Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetimizde, bizleri ayırt eden tutumlarla karşılaşmak üzücü oluyor. Amaçları değişik olan bazı odaklar adeta bizlere karşı sistemli tutumlarını şiddetle devam ettiriyorlar. İkinci Dünya Savaşı sürecine girdiğimiz günlere kadar, antisemit kelimesini duymamıştım, Avrupa'da yaşanan büyük dramdan sonra, bu dalganın ülkemizde bazı kişileri etkisine almasıyla, bu tür bir cereyan oluştu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile başlayan dönemde, yalnız Musevi kökenlilerin değil, Rum ve Ermenilerin de huzur içinde yaşadıklarını gördüm. Bu topluluklar birbirine çok yakındılar.

Ayrımcılığı gündelik hayatınızda nasıl yaşıyorsunuz?

Ne yazık ki bazı hallerde, bir müessesenin başında Musevi kökenli bir Türk'ün olması, bazen o kuruluşa zarar getiriyor. Çünkü bazı münferit durumlarda bazı art niyetli ilgililerin, vermeleri gereken haklar konusunda zorluk çıkardıkları vakidir. Bu tutum genel değil. İşinizin düştüğü yerdeki ilgilinin tutumuna bağlı oluyor.

Bunlar bürokratik düzeyde. Normal vatandaş düzeyinde durum ne?

Türk toplumunun çoğu insancıl. Ben Anadolu'da çok gezdim ve çalıştım, halkımız misafirperver ve yabancılara karşı sempatileri vardır. Anadolu'ya gidin, bir köye gidin. Size ikramda bulunurlar. İkramlardan para almazlar. Hatta evlerinde bile misafir ederler. Ben yedek subaylığımı, Erzurum Dumlu'da, 3 bin metre rakımlı Kargapazar Dağları'nda yaptım. O süreçte Sovyet hududunun savunma hattında mitralyöz yuvaları inşaatı yapılıyordu. Yol uzun ve zorluydu, bazen köylerde kalırdık. O yöredeki köylülerin bize karşı tutumları ve ilgileri sıcaktı.

Türk Musevi cemaatinin ekonomik açıdan durumu nedir?

Orta ve ortanın altındadır. Bizim cemaatte sivrilmiş birkaç kişi var. Bu cemaatin en büyük yükünü onlar yüklenmişler. Eskiden topraklarımızda yaşayan 120.000 Musevi'nin, kurduğu havralar, hastane, ihtiyarlar yurdu, eğitim merkezleri, yalnız 25.000 Musevi kökenli Türk'ün arasında, olanakları müsait olanların sırtına kaldı. Birçoğunun ülkemizden ayrılmaları ekonomik nedenlerden kaynaklanır... Özelikle iş bulabilmek için gitmişlerdir.

Yaşamınızın aşklar bahsi de işler bölümü kadar dolu mu geçti?

Elbette her erkek gibi muayyen ilişkilerim oldu. İlk evliliğimi çok nazik bir hanım ile yapmıştım. Ondan sonra bir aşk macerası yaşadım... O aşk macerasından sonra eşimi boşadım. Eski eşim İngiltere'ye yerleşti. Ben de burada yeniden evlendim. Şimdi 40 yıllık eşim olan Tüli Hanım soylu bir ailedendir, Müslüman'dır. Kökeni Çerkez'dir. Ailenin bir kısmı da Mısır'a gidip yerleşmiş... Orada çok yüksek seviyelerde hizmet etmişler. Eşim, Kral Faruk'un eşi merhum Ferida'nın kuzenidir. Büyükbabası Hakkı Şinasi Paşa, Sultan Hamit'in doktoru, sonradan, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'te, birinci meclisin mebuslarından. Diğer büyükbabası da Osmanlı döneminde İstanbul deniz paşası idi.

Tüli Hanım dinini değiştirip Musevi oldu mu?

Katiyetle. Evliliğimizden olan küçük oğlum Kerim de Müslüman'dır. Bu konuda hiçbir zaman sorun yaşamadık.

Musevilik anneden gelir. Çocukların Musevi olabilmesi için annenin de Musevi olması lazım, değil mi?

Evet. Olabilir. Ama bizim ailemiz için böyle bir şart katiyetle ileri sürmedim... İlk eşimden olan çocuklarıma da haksızlık etmedim. Boşandığımda biri 15, biri 17 yaşında idiler. Annelerinden ayrıldıktan sonra da onlara hep yakın oldum. Oğlum Cefi'nin de eşi Müslüman'dır. Büyük oğlumun eşi de İtalyan'dır. Ben aile içinde AB'yi kurmuş vaziyetteyim.

Sizi oğullarınızla aynı Tanrı'ya birlikte dua ederken hayal etsem çok mu uçuk olur? Böyle bir ortak ayininiz oldu mu?

Olmadı ama bütün bayramları beraber kutlarız. Fakat ben dinî pratikleri çok sıkı takip edemiyorum. Ben üniterim. Bu ne demek? Tek Allah'a dua ederim demek. Akşam yatarken Allah'ıma dua ederim. Sinagoga bayramdan bayrama giderim. Bizim evde bir bayramımız olduğu zaman bütün aile toplanır. O da kökenimize karşı bir hürmettir. Yoksa beraber oturup da dua etme ihtiyacı duymadık, herkes kendi inancına göre içten duasını yapar.

Bu sene 12 Eylül, Museviliğin yılbaşısı değil mi?

Evet, bu tarih her sene değişir. Bu yıl ise 12 Eylül'de takvimimiz başlıyor.

Müslümanlar hicreti başlangıç alırlar. Hıristiyanlar Hazreti İsa'nın doğumunu. Siz neyi esas alırsınız?

Bizim için, Peygamber Musa'nın doğum gününe rastlar.

Yaşamınızı bir bütün olarak değerlendirdiğinizde cefası mı daha çoktu, sefası mı?

Cefası daha çoktu. Çok mücadele verdim. Çok uğraştım. Biliyorsunuz bana birkaç kere suikast yapıldı.

Suçlular müebbede mahkum oldular. Size kimin neden kastettiğini çözebildiniz mi?

On kişiydiler. Yedisi yakalandı. Üçü İran'a kaçtı. Salman Rüşdi gibi benim hakkımda da ferman çıkmıştı İran'da.

İran'ı tehdit eden yanınız neydi?

Bilmiyorum. Valla ben bir şey anlayamadım. O suikastı niye bana yaptıklarının sebebi hiç anlaşılmadı. Artık herkes başka şey söylüyor. Başka türlü değerlendirmeler yapıyorlar. Bu suikasttan kurtulma olanağı bulmuş insan çok azdır dünyada. Bunun dersleri üniversitelerde, askerî akademilerde okutuluyor. Nasıl oldu, nasıl olmadı diye.

Sizin olayınız ders olarak mı okutuluyor?

Evet. Benim bir olayım daha var. 1976'da şimdi yerinde Profilo Alışveriş Merkezi'nin bulunduğu Mecidiyeköy'deki fabrikamızda grev olmuştu. O zamanlar benim sendikalarla büyük kavgam vardı. Arabamı kurşunladılar vs. çok tehlikeli günler geçirdim. Buna rağmen ülkemde çalışıyorum. Ülkeme hizmet ediyorum. Greve giden işçiler bu binayı işgal etmişlerdi. Ve yukarıdan molotof bombaları atıyorlardı. Ve bizim polisler yaralanıyordu. Ben bunlara dayanamadım. Tek başıma kalktım, bunların yanına gittim. 'Ne yapıyorsunuz siz, bu polisler sizden daha az maaş alıyorlar, ne derdiniz varsa gelin aşağıya konuşalım' dedim. Oradan biri kalktı dedi ki: 'Sus, sen Türk bile değilsin.' Ben de bunun üzerine 'O kadar kabadayıysan gel de aşağıya bu konuyu konuşalım' dedim. 'Herhalde senin bu ülkeye faydanla benim faydam çok farklıdır' dedim. 'Size bu kadar olanak verdim, çalışıyorsunuz. Ekmek parası kazanıyorsunuz. Şimdi bu yaptığınız nedir?' dedim. Bunun üzerine çatıda bulunan bir kişi 'Biz burasını yakarız' dedi. 'Burasını yakarsanız bana iyilik edersiniz. Kıdem tazminatlarınızı bana hediye etmiş olursunuz. Ben de buraya apartmanlar diker, gül gibi geçinirim.' dedim. Neticede işgale son verdiler. Grev bitti. Bütün gazeteler bunu Türkiye'de neşrettiler. Ve bu da akademilerde bir ders olarak verildi. Yani bir işveren cesaretle müdahale ederek hem bir sürü insanın ölmesine mani oldu hem de büyük bir ihtilaf, bir grev sona erdi.

Bütün bu olaylardan sonra bir korku, ürküntü oldu mu?

Yoktur bende korku. Ben kendimi anlamıyorum. Ölümden de korkmam... Allah'a bin şükür güzel bir hayat yaşadım. Allah isterse ben de Onun yanına giderim.

Öte dünya inancınız var mı?

Bana göre son seyahat mezarımızdır. Başka yer yok.

Musevilikte cennet, cehennem inancı var mıdır?

Din kitapları maalesef size her şeyi büyük açıklıkla anlatmazlar. Sizin tefsirinize bırakıyorlar. Melek ve şeytandan bahis var, cehenneme gitme tehdidine rastlamadım. "On Emir'e uymazsan cezalanırsın"dan ibarettir.

Kendinize ders çıkarttığınız bir hatanız var mı?

Hata yapmayan insan yok. Ben kendi işimde de hata yaptım. Hatamın bir tanesi kendime bir yabancı ortak almaktı, buzdolabı fabrikasına. Büyük hata etmişim. Bu işbirliğimiz başarılı olmadı. Buna benzer hatalarım olmuştur elbette. Politikada da hata yapmış olabilirim. Ama Allah yardım etti ki sorunların üstesinden geldim... Hayatımın en güzel tarafı çok önemli kişilerin güvenini kazanmamdır...

Evde eşinize karşı?

Elbette huzurlu bir hayatımız olması için çaba sarf ederim, bazen eşimin herhangi bir tutumu beni rahatsız ederse açık açık onu söylerim. Her ailede olduğu gibi münakaşalarımız da olur.

Mesela sizi bir erkek olarak ne rahatsız eder?

Çok basit şeyler var. Perhizine çok dikkat eder, akşamları bir lokantaya götürmek istersem, pek memnun olmaz. Yoksa genelde birbirimize hürmet ve sevgi içinde 40 yıldan beri beraberiz.

Sonunda o yemeğe gidilir mi gidilmez mi?

Gidilir tabii. Böyle ufak tefek şeyler olur.

Eşinizin iş hayatı oldu mu?

Hayır. Evlendikten sonra benim sekreterim oldu. Sekreter gibi çalıştı burada. Orada da anlaşamadık.

Niye sekreteriniz olmak istedi, kıskandı mı sizi?

Bilmiyorum. Sekreterim olmak istedi, peki dedim. Biz sene sonunda hediyeler yapıyoruz sağa sola. 'Aman Jak ne diye bu kadar güzel bir hediye yapıyorsun?' diyor. Yok ben yaparım. Yok yapmazsın. (Gülüyor)

En sonunda işten attınız karınızı ha?

Bu gibi şeyler oluyor hayatta. Kavgacıyım dediysem çalışanların hepsine hürmetim vardır. Kızarım, bağırırım; fakat hiçbir zaman ağır laf söylemem. Herkese bey, hanım diye hitap ederim.
 
Zaman



Bu haber 532 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,935 µs