En Sıcak Konular

Kamhi'ye göre Gül Köşk'e yakışır mı?

26 Ağustos 2007 12:55 tsi
Kamhi'ye göre Gül Köşk'e yakışır mı? Geçen hafta Köşk'ten aldığı üstün hizmet madalyası ile gündeme gelen Musevi işadamı Jak Kamhi'den çarpıcı açıklamalar bu röportajda...

Nuriye Akman'ın röportajı

İşadamı Jak Kamhi'ye Türkiye'nin tanıtımı ve yüceltilmesine yaptığı değerli katkılar dolayısıyla üstün hizmet madalyası verilince, "Bu haftaki konuğum mutlaka Kamhi olmalı." diye düşündüm.

Görüşme talebim, yazının son halini görmek şartıyla kabul edildi. Normalde böyle bir usulüm yok. Sonradan "şurayı çıkaralım, şu lafı şöyle değiştirelim" baskısıyla karşılaşmak yıldırıcı oluyor. Hiç değilse sorular önceden istenmedi diyerek, Sayın Kamhi'nin yaşına ve konumuna hürmeten peki dedim. Kendimden beklediğim tüm soruları bütün açıklığıyla soramayacağımı biliyordum. Beni, konuşma süremizin kısalığı kadar muhatabımın Musevi cemaatinin ileri gelenlerinden biri oluşu da sınırlandıracaktı tabii. Hassasiyetlerine olanca dikkatime rağmen teybimin ani bir hareketle kapatıldığı, "Ben bunları konuşmak için kabul etmedim sizi." denildiği bir an oldu. Şaşkınlığımı gizleyerek soru kâğıdımı katlayıp çantama koydum. Teybi yeniden açıp, "Buyurun efendim, siz ne söylemek istiyorsanız onu dinliyorum." dedim. Anlayışlı olmak bana bir yarım saat daha kazandırdı, böylece özel hayatıyla ilgili birkaç detayı öğrenme şansı buldum.


Türkiye Cumhuriyeti'ne yaptığınız üstün hizmetler ikinci kez ödüllendirildi. Bu başarıyı elde etme sürecinde Türk Musevisi olmak bir engel, bir zorluk çıkardı mı?

Tersine hiç öyle bir engel çıkmadı. Ben kendime Türk Musevisi de demiyorum. Ben kendime Türk diyorum. Nasıl Amerika'da birçok kültür ve dinden insanlar bir araya gelmişse, hepsi bir bayrak altında toplanmışsa ve gereğinde bir savaş olduğunda o bayrak için dövüşmüşlerse Türkiye de bunun bir modelidir. Başka ülkelerde baskı altında ve hayatları tehlikede olanlara Osmanlı'nın kucak açması sayesinde Türkiye'ye gelen Musevi kökenliler ve diğerleri hepsinin mevcudiyetlerini bu ülkeye borçludur. Türk toplumunun bu insanî vasfını, her fırsatta anlatmak, tanıtmak herkesin görevidir. Bu amaca yönelik kurulan 500. Yıl Vakfı sayesinde örneğin ABD'de, özellikle Musevi kuruluşlara, vakıfların genel kurullarında, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve takip eden Türkiye Cumhuriyeti'mizde yaşanan bu gerçekleri anlatma olanağı bulunmuştur. Bundan etkilenen özellikle ecdatları Osmanlı ve Türkiye'de ilk sığınma olanağını bulan yabancı ülkelerde yaşayan Musevi kökenliler, Türkiye'yi her fırsatta savunmayı kendilerine minnet borcu addederek görevlerini yerine getiriyorlar.

Neden Musevi vatandaşlarımız politikaya ilgi göstermezler? Oğlunuzun politika deneyimi kısa sürdü.

Uzun yıllar Türk Musevileri, kamu hizmetlerinden uzak tutuldular. Buna rağmen üniversitelerde, hastanelerde ve başka kurumlarda Museviler hizmet vermişlerdir. Politikadan uzak durdular. Şimdi ise cemaatimizin içinde milletvekili olmak isteyenler var. Ama olanak bulamıyorlar. Sayın Çiller oğlum, Cefi'ye bu olanağı sağlamıştı. Bu sayede milletvekili oldu, Meclis'te önemli hizmetlerde bulundu... Filistin Devlet Başkanı Arafat ile münasebeti olumlu idi keza, Ermenistan cumhurbaşkanı ile iyi bir diyalog kurmuştu. AB nezdinde de dostluklar edindi. Bu şekilde, hem AB hem de Türkiye-İsrail-Filistin ilişkilerine büyük katkıları oldu, ayrıca Ermenistan yönetimi ile yapıcı ilişkiler içine girmiş idi. Bir ara yaşadığı bir olay onu çok üzdüğü için politikayı bırakmakla beraber her fırsatta ülkeye hizmetlerini esirgemiyor. Ancak 500. Yıl Vakfı kurulduktan sonra Musevi kökenli Türklere yeni hizmet olanakları açıldı, şimdi ise birlikte bazı sorunlar karşısında ciddi uğraş vermektedirler. Dolayısıyla bugün politikanın tam içindedirler.

Milletvekili olmak isteyenlere partiler mi yakınlık göstermiyor?

Evet, bir ilgi göstermediler, aday verin diye teklif etmediler. Elbette ki kendiliğinizden ben aday olmak istiyorum denilemiyor.

Gazze'de bir serbest bölge kurulması girişiminiz olmuştu...

İsrail, Filistin Yönetimi, ABD ve Birleşik Krallık ile mutabakat halinde Türkiye tarafından başlatılan Gazze'de bir serbest bölge kurulması ile orada istihdam yaratılması projesi olan Erez projesini Amerika'ya kabul ettirmek pek kolay olmadı. Epeyce uğraş verdik. Yeşil ışık yakıldıktan sonra, Avrupa ülkelerinden ve G-8'den 3 yıl süreç için 9 milyar dolar sağlandı. Bu projenin gerçekleşmesi için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'ne görev verildi. Başkan Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu ve Türk-İsrail İş Konseyi Başkanı İsrail eski Büyükelçisi Sayın Ekrem Güvendiren tarafından konu ele alındı. Epey yol kat edilmiş idi ki, Hamas iktidara geldiğinde projeyi frenledi. Ancak vazgeçilmedi, uğraş devam ediyor. Bu projenin temel hedefi kalıcı barışı sağlamaktır. Nasıl Avrupa Birliği, ekonomiyi, ülkelerin birbirine çıkar yönünden yaklaşmalarını sağlayan bir araç olarak kullanmışsa, aynı şekilde Ortadoğu'da da barışın ilk adımı olarak ekonomik olanaklar sağlanabilmelidir. Türkiye'nin bu işi ele alması Müslüman çoğunluklu bir ülke olmamız dolayısıyla çok faydalı oldu. Buna benzer Filistinlilerin lehine birçok yeni proje yolda.

İsrail hükümetinden size gönül kırıklığı yapan oldu mu?

Katiyetle. Zaten Perez Arap halkına da çok yakın bir insandı. Ben Perez'in barış vakfının kurucularından biriyim. Ve onunla biz senede iki kere Filistin'e geçerdik. Arafat ile ve oradaki bütün önemli kişilerle diyaloğumuz var idi. Bu ziyaretlere, Kissinger ve bazı Avrupa ve Afrika ülkeleri başbakan ve hatta cumhurbaşkanları katılırdı.

Şaron ile yıldızınız barıştı mı?

Maalesef Şaron'un dönemine rastlayan konularda önemli sorunlar var idi. Ondan evvelki başbakan Rabin, İsrail-Filistin barışı için büyük uğraş verdi, Clinton'un yanında anlaşmaya varıldığında, birdenbire Arafat'ın vazgeçmesi ile intifada başladı. İkide bir Tel-Aviv, Kudüs'te bombalar patlıyordu. İnsanlar ölüyordu. Elbette ki intifada başladığı zaman Şaron da kendini savunma ihtiyacını duydu.

Musevilerin arasında bile Şaron'u kasap, cani olarak tanıyanlar var.

Şaron hakkında birçoklarının görüşü çok yanlıştır. Şaron, daima barış isteyen bir kişiydi. Şaron döneminin son zamanlarında bu barış görüşmeleri yeniden başlamıştı. Arafat da bazılarının sandığı gibi yıkıcı bir adam değildi. Arafat çok baskı altında olan bir insandı, kendi iradesine göre hareket etme olanağı yok idi.

Baskıyı yapan İsrail'in aşırıları değil miydi?

Baskıyı yapan başka Arap ülkeleriydi, Filistin topraklarına göz koymalarından dolayı. Yani birçokları Filistin'in kurulmasını istemiyordu. O deniz sahili olan yörenin onların kontrolüne geçmesini isterdi. Filistin'in o ülkelerle sorunları İsrail'le olanlardan daha fazlaydı. Ama ne yapsın ki müstakil değildi, yardımlara ihtiyacı vardı. O bakımdan ister istemez o ülkelerin baskılarına karşı çıkamıyordu.

Bir ikilem içinde hissettiniz mi? Bir tarafta İsrail hükümetinin politikası, bir tarafta Filistin'in çektiği acılar.

Çok çok. Ama iki tarafa da hak veriyordum ben. Biraz evvelki Nasreddin Hoca hikayesinde olduğu gibi. Filistin'e gittiğim zaman o sokaktaki yoksul satıcı çocukları görürdüm. Ayakları çıplak, çiklet satıyorlardı. Fabrikalarda biraz fazla ücret için on iki saatten daha fazla çalışan kadınları gördüm. O topluma çok acıdım. Bundan dolayı ekonomik gelişme sağlamayı öngördük. Bu topluma daha iyi bir satın alma gücü, daha iyi bir yaşam verebilmek için çok uğraş verdik.

Abdullah Gül, bütün dünyada kabul gören bir cumhurbaşkanı olur

Abdullah Gül'ü nasıl tanırsınız? Pek çok kez bir arada oldunuz. Onu izleme imkanı buldunuz...

Abdullah Gül'le epeyce temaslarım oldu. Daima yapıcı ve çok başarılıdır. Dış temaslarda saygı ve güven kazanmış, değerli bir politikacıdır. Hislerine kapılmaz, Türk toplumunun çıkarları onun rehberidir.

Nasıl bir cumhurbaşkanı olur?

Kendisinde müşahede ettiğim niteliklere göre başarılı bir cumhurbaşkanı olması gerekir. Ben Sayın Gül'ün bütün dünyada çok kabul görmüş bir cumhurbaşkanı olacağını düşünüyorum. Atatürk'ün ilkelerine uygun olarak, politik yapısında barış temel bir öğedir.

Eşine haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?

O konuda bir karmaşa yaşandığı muhakkaktır. Bunda kim haklı kim haksız diyemiyorum. Siz Nasreddin Hoca'nın hikâyesini biliyor musunuz?

Hangi hikayeyi anlatacağınızı tahmin ediyorum.

Bir karı koca çok kavga ediyorlar. Konu komşu bundan rahatsız oluyor. Diyorlar ki; gelin hocaya gidelim. Kimin haklı olduğunu, kimin haksız olduğunu anlayalım. Gidiyorlar. Evvela eşi başlıyor konuşmaya. Hoca dinliyor dinliyor, çok haklısın diyor. Sonra adam konuşuyor. Hoca sonunda sen de haklısın diyor. Komşu diyor ki; ya hocam diyor kimin haklı olduğunu söyleyecektiniz. Hoca, sen de haklısın diyor.

'İki tarafı da mutlu etmek durumundasınız yani.

Devlet büyüklerimizin sağladıkları olanaklar çerçevesinde, Sanayi Odası'nda uzun yıllar yönetim kurulunda bulunmam, İKV başkanlığını yapmam, 500. Yıl Vakfı başkanlığını deruhte etmiş olmam... Özellikle, AB ülkelerinin en büyük şirketlerinin başkanlarından oluşan Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası ERT'nin 12 yıl boyunca ilk ve tek Türk ve AB ülkeleri dışından üyesi olmam, bana hizmet için birçok olanaklar sağladı. Ayrıca bu çalışmalarım İsrail ile Filistin arasında bir kalıcı barış sağlama çalışmalarına Türkiye'mizin de iştirak etmesini sağlayarak, ülkemize büyük bir prestij kazandırdı.

ADL'nin Ermeni soykırımı tezi üzüntü vericiydi

Söyleşi metni olgunlaştırıldıktan sonra bana döndüğünde ADL olayı patladı. ABD'li Yahudi örgütün Ermeni soykırımını tanımasına verdiği tepkiyi gazetelerde okuduktan sonra Sayın Kamhi'ye gönderdiğim sorular şu kısa notla cevaplandırıldı: "ADL'deki tatsız gelişmeden dolayı üzülmemek mümkün değil. Ancak ADL'nin sözde soykırım konusunda bize katkıları sınırlı idi, bundan çok daha etkili ve önemli kuruluşlar hâlâ bizi savunuyor, ADL'deki bu durumu düzeltmeye yönelik uğraş veriliyor."

Oysa ben hiç değilse "Yahudi karşıtlığı ile mücadele amacıyla kurulmuş bir örgütün Ermeni soykırımı ile ilgilenmesinin amacı nedir? Yahudilerin buradan elde edebilecekleri bir çıkar var mı? ADL bildirisi, sizin de büyük katkı yaptığınız lobi faaliyetlerinin eksik ya da zayıf kalan bir yönünü ortaya çıkardı mı?" sorularının cevaplarıyla aydınlanmayı çok isterdim. Ertesi gün ADL geri adım atınca "bir Yahudi örgütünün aniden soykırımı keşfetmesi ve yapılan girişimlerin ardından hemen çark etmesinin nasıl bir politik oyun olduğunu" öğrenmek istedim. Bu soruma da yanıt alamadım. Sayın Kamhi, bir önceki nota benzer şekilde "ADL deklarasyonunu geri çekti web sitesinde. Ayrıca sözde soykırım konusu ile Avrupa'da yaşanmış olan Holocaust/Genocide ilgilenen çok kuruluş var. ADL'nin tutumları çok sınırlı etki yapar. Ancak hiçbir Musevi kökenli bir kuruluşun görüşünün menfi olmasını arzu etmeyiz ve bu konuda devamlı mücadele ederiz." demekle yetindi. Polemiğe girmek istemiyordu. Bir Nasreddin Hoca fıkrası daha anlatmaya gerek yoktu.

 

Zaman
 




Bu haber 350 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,260 µs