En Sıcak Konular

Kürtleşen Türkmenler

26 Ağustos 2007 10:03 tsi
Kürtleşen Türkmenler Geçen hafta Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun bazı Kürtler'in Türkmen kökenli olduğunu söylemesi tartışıldı ve Türk Tarih Kurumu Başkanı'na karşı bir linç kampanyası başlatıldı. Ancak Osmanlı arşivlerinde bulunan birçok belge bugün Kürt diye bilinen b

16. Yüzyıl’daki Safevî-Osmanlı çekişmesi sırasında Alevî Türkmenler, Osmanlı yönetiminin baskısından kurtulmak için Sünnî Kürt aşiretlerinin içine karışıp zamanla asimile olmuşlardır

Türkiye'de bir moda var. Türklüğün aleyhine konuşmak, Türkiye'yi onlarca etnik kökene bölmek bölücülük değil özgür düşünce olurken, bilimsel gerçekler söylendiğinde Türk kimliği ön plana çıkarsa bölücülük ve ırkçılık oluyor. Bu durumun en yeni örneği Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun 18 Ağustos 2007'de Kayseri'de düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada ne dediğine tam olarak bakılmadan bazı çevreler tarafından Türk Tarih Kurumu Başkanı'na karşı geniş kapsamlı bir linç girişimi başlatılması. Sayın Halaçoğlu'nu suçlayan gazetelerden birisi Ermeni meselesinde taviz vermemesini Türk Tarih Kurumu başkanının olumsuz yönü olarak ön plana çıkarıyor. Sadece bu bile, niyetlerinin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, başta Ermeni meselesi olmak üzere birçok konuda Türkiye'nin menfaatlerini savunmak yerine ülkemizin aleyhine konuşsaydı, bu çevreler tarafından bugün büyük bilim adamı diye övgüler yağdırılırdı. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Türkiye'nin yetiştirdiği önemli bilim adamlarından biridir ve doktorasını aşiretler üzerine yapmış nadir tarihçilerimizdendir. Ancak Trigonometri'den Zen Budizmi'ne kadar herşeyi bilen köşe yazarları Ermeni meselesinden sonra aşiretlerin tarihi kimliği üzerinde de ahkâm kesmeye başladılar.

TÜRKMENLER’İN ANADOLU'YA GELİŞİ

11. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren Türkmenler, Anadolu'ya geldiğinde burada Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Araplar vardı. Ancak Bizans Anadolu'nun tek hakimiydi. Anadolu'da bu milletlerin dışında bulunan bir diğer topluluk da Hristiyan Türkler'di. Bizans, Selçuklular'ın akınlarına karşı Balkanlar'a yerleşmiş ve burada Hristiyan olmuş Oğuz (Guz), Kıpçak (Kuman) ve Peçenek Türkleri'ni zaman zaman Anadolu'ya getirip iskân ederek bir savunma hattı oluşturmaya çalışmıştı. 1048'deki Hasankale zaferinden sonra Anadolu'ya yayılmaya başlayan Türkmenler, Doğu ve Orta Anadolu'yu fethettiler. Türkmenler, Anadolu'nun doğu ve orta kısımlarına yayılmışlarsa da, burası henüz onlar için emin bir yurt değildi. Zira Türkmenler'in düzenli Bizans ordularına karşı mücadele edecek güçleri yoktu. Bu yüzden Bizans orduları üzerlerine geldiği zaman Türkmenler, Kafkaslar'a çekiliyorlardı. Ayrıca Anadolu'nun fethedilememiş pek çok müstahkem mevki ve kaleleri vardı. Buraların yeterli muhasara silahına sahip olmayan Türkmenler tarafından ele geçirilmesi oldukça zordu. Selçuklu orduları da Türkmenler'i himaye için her zaman Anadolu'ya gelemiyordu. 26 Ağustos 1071'de kazanılan Malazgirt zaferi Bizans ordusunu ve mukavemetini çökertti ve Anadolu'nun kapılarını sonuna kadar Türkmenler'e açtı. Bizans'ın yediği bu büyük darbe Türkmenler'in Anadolu'ya sel hâlinde dolmalarını sağladı.

ANADOLU’NUN TÜRK YÜZÜ

Malazgirt'ten sonra Anadolu ile Türkistan arasında bir "göç kanalı" oluştu. Türkmenler, büyük kitleler hâlinde Anadolu'ya gelmeye başladılar. Türkler'in Anadolu'ya gelişi bir anda olmayıp, birkaç yüzyıl sürdü. Türk göçü 16. Yüzyıl'ın başlarında Safevî Devleti'nin kurulmasına kadar devam etti. Safevîler zamanında Türkistan ile Anadolu arasındaki bu "göç kanalı" kapandı.

Anadolu'ya gelen Türkler'in büyük bir bölümü Oğuzlar'a mensuptur. Oğuzlar'ın (Türkmenler'in) 24 boyunun tamamı Anadolu'da görülür. Bunların dışında Türkler'in diğer kabilelerinden Kıpçaklar (Kumanlar), Peçenekler (Oğuzların 24 boyundan birisi olan Peçeneklerden başka bir kabiledir), Akhunlar (Eftalitler) ve Bulgarlar da Anadolu'ya gelmişlerdir. Türkler'in gelmesinden sonra Anadolu'nun yerli halkının bir kısmı zamanla din değiştirerek Türkleşmiştir. Ancak bu rakam çok büyük miktarlarda değildir. Selçuklu tarihçileri hiçbir zaman toplu ihtidalara (din değiştirme) rastlanmadığını söylerler. Fransız tarihçi Claude Cahen bu konuda, Türkler ile Rumlar'ın iyi ilişkiler içerisinde olduklarını, ancak bir kaynaşmanın olmadığını ifade eder. 16. Yüzyıl'a ait Osmanlı vergi kayıtlarını (tahrir defterleri) incelendiğimde, bu dönemde Anadolu'da yerleşik hayata tam olarak geçmemiş yaklaşık olarak 1 milyon Türkmen'in bulunduğunu tespit etmiştim. Ayrıca, bu yüzyıla gelindiğinde Türkmenler'in önemli bir kısmı yerleşik hayata geçmişti. Bu durumda olanların da nüfusu 1 milyonu geçmektedir. Arşiv kayıtlarında Müslüman ve Gayrimüslimlerin iç içe olmadığı, çoğunlukla ayrı mahallelerde oturduğu da görülmektedir. Bütün bunlar Anadolu'nun yerli halkı ile çok büyük oranda karışmanın olmadığını ve Anadolu'nun Türk kimliğini açıkça gösterir. Fikri kendinden menkul birçok yazarın iddia ettiği gibi Türkler'in Anadolu'da diğer milletlerle karışması diye bir durum yoktur.

TÜRKMEN ÜLKESİ

Türkler'in Anadolu'ya geldiğinde ilk yerleşip devletlerini kurdukları bölgelerin başında Doğu ve Güneydoğu Anadolu gelir. Artuklular, Saltuklular ve Mengücekoğulları bu bölgelerin ilk hakimleriydiler. Daha sonra bölgede iki büyük Türk aşireti görülür. Muş bölgesinde Karakoyunlular, Diyarbakır bölgesinde Akkoyunlular. Ancak önce Karakoyunlular, ardından Akkoyunlular, daha sonra da Safevi Devleti'ni kuran Anadolulu Türkmen aşiretleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan kalkıp İran'a giderek kendi devletlerini kurdular. Bu durum Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Türkmen nüfusunun azalmasına sebep oldu. Doğu Anadolu, İran ve Irak üçgeni "Türkmen ülkesi" diye anılırken, 16. Yüzyıl'dan itibaren Safevi Türkleri ile Osmanlılar'ın çekişmesi bölgenin Türkmen kimliğini ortadan kaldırdı. Safeviler'le Osmanlılar arasındaki çekişme başlangıçta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Akkoyunlu topraklarına kimin hakim olacağı meselesiydi. Ancak siyasi çekişme zamanla mezhep çekişmesine döndü ve Safevi Devleti'ni kuran Alevi Türkmenler'in Anadolu'da kalan kısımları Osmanlı yönetimi tarafından tehdit olarak algılandı. Aynı şekilde Safevi yönetiminin de Sünni Kürtler'e bakışı olumsuzdu. Osmanlılar, Doğu Anadolu'da sınırlarını güvence altına almak için Türkmenler'e karşı da baskı uygulayıp, Kürtler'i Türkmenler'e tercih ettiler. Yavuz Sultan Selim döneminden (1512-1520) itibaren Osmanlı yönetiminden baskı gören Türkmenler'in bir kısmı İran'a göç ederken, bir kısmı da Kürt aşiretlerinin içine karışarak zamanla Kürtleşti. Birçok aşirete arşiv kayıtlarında Türkmen Ekradı (Türkmen Kürtleri) diye rastlanır. 16. Yüzyıl'da Türkmen olarak zikredilen birçok aşiret günümüzde Kürt olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Urfa'daki Karakeçililer, Kilis civarındaki Okçu İzzeddinliler, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Konya ve Haymana'daki Rişvan aşireti aslen Türkmen olan aşiretlerdendir (Geniş bilgi için, Faruk Söylemez, Osmanlı Devleti'nde Aşiret Yönetimi: Rişvan, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2007; Mustafa Öztürk, Kilis, Urfa, Adıyaman ve Çevresinde Cemaatler-Oymaklar, Elazığ 2004).

ANADOLU’DA TURKMENLER

Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan aşiretlerin büyük bölümü Anadolu'da bulunuyordu. Anadolu'daki en büyük iki aşiret Uluyörük ve Dulkadirli Türkmenleri idi. Uluyörük, Tokat, Sivas, Çorum, Kırşehir, Çorum, Ankara, Eskişehir ve Yozgat'ta; Dulkadirli Türkmenleri ise Maraş, Kırşehir, Yozgat, Adana, Urfa, Adıyaman, ve Kayseri'de yaşıyorlardı. İki aşiretin 16. Yüzyıl'daki toplam nüfusu 300 bin civarındaydı. Anadolu'da orta büyüklükteki bir şehrin bu dönemde 5 ile 10 bin kişilik bir nüfusa sahip olduğu göz önüne alındığında aşiretlerin nüfusu oldukça büyük bir rakamdır. Konya Bozkırı'nda Atçekenler; Trabzon, Giresun, Gümüşhane ve Balıkesir'de Çepniler; Kayseri'de Avşarlar; Sivas'ın güneyinde (Divriği, Şarkışla, Kangal, Gürün ve civarı) Yeni İl Türkmenleri; Ankara ile Bursa arasında Karakeçililer; Diyarbakır, Urfa, Mardin, Erzurum ve Kars civarlarında Bozulus Türkmenleri (Akkoyunlu Türkmenleri); Manisa'da Ellici ve Mukataa Yörükleri; İç Ege'de (Kütahya, Uşak, Denizli) Bozguş Yörükleri, Kılcan Yörükleri ve Akkeçili Yörükleri; Denizli'de Kayı Yörükleri ve Çobanlar Yörükleri; Aydın'da Karacakoyunlar, Çuga Yörükleri ve Çulluyan Yörükleri yaşıyorlardı. Muğla ve civarında Kayı, Kızılcakeçili, Kızılcakoyunlu, Divane Ali, Balıkçı ve Horzum aşiretleri; Mersin ve civarında İçel Yörükleri, Kütahya'da Kütahya Yörükleri; Antalya'da Teke Türkmenler'i, Bolu'da Bolu Yörükleri; Hatay ve civarında Özeroğulları (Üzeyir Türkmenler'i); Adana'da Ramazanlu Ulusu; Tarsus'ta Varsaklar; Kastamonu'da Kastamonu Yörükleri; Kayseri, Isparta, Afyon, Aydın, Balıkesir, Kütahya, Niğde, Aksaray, Nevşehir ve Kırşehir'de Danişmendliler yerleşmişlerdi.

ANADOLU TÜRKİYE OLDU

Türkler, Anadolu'yu fethettiklerinde Türkiye Selçukluları'nın yanısıra dört büyük beylik de kurmuşlardı. Artuk Bey'in oğulları Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da (Diyarbakır-Mardin-Elazığ-Hasankeyf), Saltuk Bey (Erzurum), Danişmend Gazi (Sivas-Amasya-Tokat) ve Mengücek Gazi (Erzincan- Divriği) de Orta ve Doğu Anadolu'da kendi beyliklerini kurarak, bu bölgelerin Türkleşmesini sağladılar. Ancak bunların hiçbirisi fazla büyüyemedi ve zamanla Türkiye Selçukluları tarafından ilhak edildi. Malazgirt'ten sonra Türkler'in akın akın Anadolu'ya gelmeleri sonucu Avrupa'da burası Türkiye diye anılmaya başlandı. Rahmetli Prof. Dr. Faruk Sümer, 1085'ten itibaren Avrupalılar'ın Anadolu'ya Türkiye demeye başladıklarını söyler. Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa'nın 1191'deki Haçlı seferinden itibaren Batılı yazarlar Anadolu'dan, Türk hakimiyetine giren hiçbir ülkeye vermedikleri bir adla Turchia/Turquie (Türkiye) diye sözetmeye başladılar. Bu Haçlı seferinden yarım yüzyıl sonra Simon de Saint-Quentin bu isimlendirmeyi sistematik hale getirdi. Tarihçi Claude Cahen'e göre Anadolu'da Türkleşme yoğunluğu ne olursa olsun, o zamanki Türkiye'nin sınırları ne kadar belirsiz olursa olsun, çağdaşlarının gözünde Anadolu'nun Türk niteliği ülkenin bütününe damgasını vurmuştur.

bugün



Bu haber 1,848 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,809 µs