Modernite karşısında kadim değerlerle var olabilmenin günümüz müslümanı için bir imtihan vesilesi olduğu söyleyen Sadettin Ökten, Zamanın ruhunu kim doğru okur ve Kaderullahın yardımını alırsa, buradan çıkacak olan medeniyet tasavvurunu o üretir diyerek yeni bir umudu yeşertiyor. Kendi kuşağı için Örselenmiş Osmanlı tanımını kullanan Öktenle Hayykitaptan çıkan kitabı Örselenmiş Osmanlıdan Medeniyet Umuduna adlı eserinde işaret ettikleri üzerinde konuştuk.
- Örselenmiş Osmanlı kimdir diye sorsam?
Örselenmiş Osmanlı benim. Bu fikre 50 yaşımdan sonra geldim. Yetiştiğim çevre itibariyle özgün bir medeniyetin insanı nasıl olurmuş bunu gördüm, onlarla beraber yaşadım. Bunun idrakine, bilincine varmanız biraz zaman alıyor. Nelerden zevk alıyorlar, neleri yapmıyorlar. Nelerden uzak durmaya çalışıyorlar ve yaşarken ortaya koydukları kriterler neler o zaman fark ediyorsunuz. Ondan sonra gelen insanlardaki farklılıkları görünce bu zat şöyle şeyleri yaptı, şunları yapmadı diyorsunuz. Bir medeniyetin kendi özgün formu ve anlayışının yaşandığı bir toplumda yetişen insanlar o medeniyetin özgün temsilcileri oluyor. O medeniyete farklı renkler, farklı aşılar, boyalar gelip yeni bir sentez ortaya çıkmadığı, bir kaos olduğu zamanlarda yetişenler ise artık o özgün medeniyetin insanı olmuyor. Farklı etkilerle yönlenmiş, zaman zaman zenginleşmiş ama çoğu kez yaralanmış, örselenmiş bir resim ortaya çıkıyor. Benim üzerimde Türkiyenin modernleşme sürecinin etkileri var. Dolayısıyla çok özgün bir adam değilim. Farklı batılı etkiler üzerime gelmiş vaziyette. Bunlardan yeni bir kompozisyon çıkar mı ben o noktadayım. Amerikada, Belçikada özgün, kendi kültürünün insanlarını gördüm. Onları görünce bir de kendinize bakıyorsunuz mukayese imkânı çıkıyor. Bir ayağınızla İslami bir yorum almışsınız. Bu bir medeniyet yorumu. Bir tarafınızla da farklı bir medeniyetin etkileri üzerinizde onu da atamıyorsunuz. Bunlardan bir kompozisyon oluşturamamışsınız. İşte Örselenmiş Osmanlı bu.
- Yeni bir kompozisyon için bir aidiyet gerekmez mi?
Türk insanı bir kimlik arıyor. Bu kimliği hem bu ülkenin materyalistleri hem solcuları hem de Müslümanları arıyor. Dolayısıyla Türk insanına sunulan kimlik reel bir kimlik değilmiş. Bu kimliğin adı da Cumhuriyet aydınlanması. Bunun bir aydınlanma olmadığını, olmayacağını biraz okursanız, biraz da batıdaki gerçek aydınlanma neymiş diye mukayese ederseniz göreceksiniz. Çünkü hiçbir reel temeli yok. Alttan gelen bir hareket değil. Toplumda dayanacağı bir yer yok. Türkiyede kimlik arayan Müslüman kesimin yapacağı şey bu iş nerede inkıtaya uğradı bunu anlamak, dolayısıyla da Osmanlı yorumunu öğrenmek ve içselleştirmek. Çünkü kimlik orada gizli. Anadoluda bir yorum yapılmıştı. Ama Osmanlı onu Balkanlara, Orta Avrupaya, Akdenize taşıdı. Buradaki hadiseyi, ekonomiyi, düşünceyi, sanatı, tasavvufu yorumlamanız, anlamanız, içselleştirmeniz lazım. Oradan yola çıkarak bir senteze doğru gidiyor iş. Ben de bunu görüyorum. Çünkü ihtiyaç var. Bu çocuk doğacak bunu kimse önleyemez. Takdir bunu söylüyor.
- Bahsettiğiniz medeniyet inşasında bu nesil kimi ya da neyi rehber edinmeli?
Sizin neslin özelliği o rehber kabul etmezsiniz. Kendiniz kendinizin rehberi olun, göreceksiniz belli bir süre sonra bir üstad, ekol olmadan hiçbir şey olmuyor. Dinde, sanatta, felsefede, herhangi bir zanaatta, bilimde ekoller vardır. Bunun anlamı nedir? Orada bazı insanların birikimleri üst üste gelmiş. Bir üslup, bir tavır, bir yol ortaya çıkmış. Sizin nesil bunu kabul etmezse etmesin. Tarihten beri bu böyle.
-Mimari sürekli Osmanlıyı taklit ediyor, üzerine yeni bir şey eklemiyor diyoruz. Ama öte yandan da çok batılı bir mimarinin hücumu var üzerimize. Burada dengeyi nasıl kurabiliriz?
Bunlar dengeye gelen şeyler değil. Zihnimizdeki ve gönlümüzdeki değerler sistemiyle bu hayatta varolmak istiyorsak kendimize özgü bir biçimler bütünü kurmamız lazım. Bunun içinde mimari var, giyim kuşam, yemek yeme tarzı, düğünü, derneği, her şeyi var. Peki bunu kurabilir miyiz? Deniyeceğiz. Yahutta öbür biçimlerin izin verdiği türde bir medeniyet tasavvuruna sahip olacağız. Bu çelişkiyi Batı, Ortaçağdan moderniteye geçerken yaşadı. Aynı toplum üzerinde iki farklı şahsiyet oluştu. Ama birinci şahsiyet ortaçağdaki batı için Katolik şahsiyeti, modernitenin kendisine çizdiği sınırlara razı oldu zorunlu olarak. Ve modernite hayata hakim oldu. Modernite dediğim kabaca rasyonel düşüncenin hayatın bütün aşamalarına biçim ve öneri getirmesi, hakim olması. Bu arada irrasyonel lazım mı? Lazım. Niye? Çünkü insanı rahatlatıyor. Ama rasyonalitenin izin verdiği ölçüde rahatlatıyor. İslam uygarlığı da rasyonalitenin çizdiği şartları kabul ederse pekala biçimsel olarak yaşar ama hayata hakim olmaz. Türkiyenin sıkıntısı acaba ben kendi medeniyet değerlerimle beraber varolabilir miyim? Türkiye 1945-50lerde rasyonaliteye karşı böyle bir çıkış yaşıyor.
-Ama bununla ilgili bir proje üretemedi Türkiye
Bu bir entelektüel birikim meselesidir. Siz bir defa karşı tezi tanımıyorsunuz. Türkiyede insanlar batıyı yeni yeni tanıyorlar, hatta tanımıyorlar. Bu çok önemli bir şey. Halbuki Ortaçağ imkanlarıyla Müslüman dünyadaki entelektüeller kendilerinden önceki birikimi çok iyi tanıyorlar. Bir defa seyahat ediyorlar, dil biliyorlar, çok özgür bir zihinsel şemaları var. Şu İslam ortaçağı neymiş diye bir çalışma henüz yapılmadı.
-Özellikle oradaki özgür düşünce alanı şu an yok
Tabi
O olmadan bir şey olmuyor zaten. Biraz İslam felsefesine bakarsanız görürsünüz. Ben şu ara bakmaya çalışıyorum, hayretler içinde kalıyorum. Miladi 7. yüzyılda Eski Atinada Aristotales ve Platondan kalan okullar devam ediyor. Bizans bunlar küfürdür diyerek sürüyor, atıyor onları Romanın dışına. Bunlar da Urfaya Edessa Krallığına geliyorlar. Oradan sonra o adamları Bağdata getiriyorlar ve onlara müthiş tercümeler yaptırıyorlar. Musevilere, Herotiklere, Ateistlere tercümeler yaptırıyorlar.
-Müthiş bir özgüven var kendi kültür ve inancına dair..
Adamlarda bir özgüven var o değerlerle var olduklarını biliyorlar. O bakımdan çok kolay bir şey değil. Rasyonel bir dünya görüşünün bize hâkim olamayacağı anlaşıldı, bu çabaları görüyoruz. Aksi halde Cumhuriyet aydınlanması tutar giderdi. Şimdi başka bir tehlike belirdi. O tehlike de pragmatist Amerikanın ürettiği kapitalist anlayış. Bu anlayış 80 sonrası ülkemize geldi ve her tarafı adeta efsunladı, boyadı kendi rengine. Şimdi öyle bir anlayış var ama onun da çok süreceğini zannetmiyorum.
-Sürekli bir açlıktan sözediyorsunuz kitapta
Osmanlı geleneğinden beslenen, genetik kodlarında kanaat kültürü olan bir toplum neden bu kadar açlık çekiyor?
İnsanın yaratılışında bir doymazlık vardır. Bu doymazlığı kanaatkârlığa dönüştüren kurum tekkelerdi. Tekke kapandığı için artık tekke terbiyesi sadece kağıt üzerinde ve anekdotlarda kaldığı için oluyor bu. Peki efendim kağıttan öğrenilmez mi? Kağıttan öğrenilse o zaman Allah, Peygamberlerini yollamazdı. Bir kitap yollardı. Peygamber gönderiyor. Demek ki adama ihtiyaç var. Adam da tekkede yetişiyor.
Medeniyete Nurettin Topçu örneği
- Modern çağda İslamın varlığını ortaya koyamadığını söylüyorsunuz. Bu nasıl mümkün olacak?
İnsanlar biçim arıyorlar. İslamın söyleyecek bir biçimi yok çünkü İslam temel inançlarını muhafaza ettiği halde onlara belli bir biçim üretemedi. Mesela Divan şiirinin temeli İslami estetik anlayışında yatar. Kelime-i Tevhid ne söylüyorsa Fuzuli aynı şeyi söylüyor, Sinan, Şeyh Galip aynı şeyi söylüyor. Bugün modern zamanda biz o boşluğu dolduramadık. Örselenmiş bir Osmanlıyız. Önce bizim insanı inşa etmemiz lazım. Ben bunu Osmanlıdan biliyorum. Adam müesseseyi kuruyor, çalıştırıyor ve ondan sonra ürünü alıyor. Selçuklu medreseleri kurmamış olsaydı Osmanlı bu noktaya gelebilir miydi? Türkiyede yaşayan Müslümanlar Cumhuriyetin sıradan eğitimini aldılar. Cumhuriyet sıradan bir eğitim verirken bir yandan da elitist bir yol izledi ve bazılarını seçip Avrupaya yolladı. Onlar döndüler Cumhuriyet aydınlanmasını desteklemeye çalıştılar. Bunlardan bir tanesi de Nurettin Topçudur. Ama Nurettin Topçu onların istediği gibi çıkmadı. Ahlak ve aksiyon abidesi bir adam çıktı. Yapılacak şey bu.
Gökdelen hangi medeniyetin tercihi?
Her görüntünün arkasında bir medeniyet tercihi vardır. Bugün en sık karşılaştığımız görüntü gökdelen inşaatı. Genellikle karşı çıkılıyor. O gökdelenin doğduğu bir ülke var. Ve o ülkenin bir felsefesi, düşüncesi, inanç sistemi var. O gökdelen bütünüyle o inanç ve düşünce sisteminden zuhur eden bir göstergedir. Dolayısıyla buraya geldiği zaman o inanç ve düşünce sistemindeki değerleri de beraberinde getirir. Ama bunu açık bir şekilde getirmez. Topkapı Sarayının giriş kapısındaki Kelime-i Tevhidi gördüğünüz zaman o sadece celi sülüs bir hat değildir, bir medeniyet tasavvurunun birinci mottosudur. Viyanadaki Habsburg Sarayına baktığınız zaman onun da kapısında öyle bir motto yazıyor. O Latince bir motto, bu Arapça bir motto. Çünkü Batı uygarlığının medeniyet dili Latince, İslam uygarlığının medeniyet dili de temelde Arapçadır. Bu hâlâ böyledir. Batı üniversitelerinin felsefe, teoloji, edebiyat bölümlerinde hâlâ Latince okutulmaktadır.
Mimar, mühendis ve münevver
Prof. Sadettin Ökten, mimar ve mühendis olduğu kadar münevver kimliği ile de tanınan önemli bir isim. Yahya Kemalin İstanbulu ve Devamı, Yahya Kemalin Rüzgarıyla Düşünceler ve Duyuşlar adlı kitapları da bulunan Prof. Ökten, İstanbul Tasarım Merkezi Mimari Tasarım Atölyesinde seminerler de veriyor.
Star
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle