Bu hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun önderliğinde Yeni CHPnin ABD başkentine yaptığı bir çıkartmaya tanık olduk. Ziyareti izleyen Türk basın mensupları, 37 yıldır ilk defa CHPnin genel başkan önderliğinde bir heyetle Washingtona gitmesine çok fazla anlam yükleyerek ona olduğundan fazla beklenti içine girdiler. Ana muhalefet partisinin Washington programının yoğunluğuna ve genel başkanın da içinde olduğu bir heyetçe yapılıyor olmasına bakarak bazı gazetecilerimiz ziyarete tarihilik atfetmekten çekinmediler. Bu tarihi gezide, bazı gazetecilerimize göre, ABD ve CHP birbirlerini yeniden keşfetmeye çalışıyordu!
Özellikle Doğan Medya mensubu bazı gazetecilerin temkinli abartmalarına rağmen, aslında küçümsenmemesi gereken bu ziyaretin hem ABDde hem de Türk basınında hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek abartmalı bir yorum olur. Ayrıca, ziyaret hakkında yazıp çizen yorumcular, yazılarında kasıtlı olarak geçmişe ait bazı ayrıntıları atlamayı yeğlediler.
Bu yazı, ziyaretin amacına ulaşmayı başarıp başarmadığını konu edinmekten ziyade, bu ziyarette yeni olarak sunulanların çoğunun mahiyet olarak pek de yeni olmadığını göstermektir. Yeniliğin sadece CHP heyetine Kılıçdaroğlunun öncülük etmesinde ve programın yoğunluğundan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Aslında Gezi rüzgarlarını arkasına alma çabası hesaba katıldığında, bu ziyareti fazla anlam yüklemiş olan yorumcuların ihmal ettikleri, Faruk Logoğlu-Osman Korutürk öncülüğündeki genel seçimler öncesinde Washingtona gitmiş olan heyetin CHP adına daha açık bir destekle döndüğünü iddia etmek bile mümkün. Bu sebeple, nedense bizim basınımızın bu son ziyaret nedeniyle hiç anmadığı 2011 genel seçimleri öncesindeki duruma bakmakta fayda var.
YENİ CHP 2011 GENEL SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE ABDDE SAHNEDEYDİ
Yeni CHP mefhumu Washingtonda 2011 genel seçimleri öncesinde bol bol dile getirilmeye başlanmıştı. Amerikadaki en güçlü İsrail lobisi olan Amerikan İsrail Kamu İlişkileri Komitesinin (AIPAC) düşünce kuruluşu olarak faaliyet gösteren Washington Enstitüsünde (WINEP) uzman sıfatıyla istihdam edilen Soner Çağaptay adeta bu tanıtım kampanyasının ana teorisyeni gibi yazıp çizmekte idi.
CHPdeki değişimi, adeta kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bir dönüşümmüş gibi Batılı çevrelere izah eden, ama Deniz Baykalın başkanlıktan uzaklaştıran kaset skandalına hiç değinmeyen yazılarında, Çağaptay, eski CHPyeni CHP ve eski Kemalizm-yeni Kemalizm tasniflerine gitmişti. Çağaptaya göre Eski Kemalistlerin idaresi altındaki gelişimini durdurmuş ve donmuş eski CHP Batı karşıtı olmuştur. Aynı zamanda katı laikçi-milliyetçi modernleşmeyi demokratikleşme ve halkın iradesine tercih etmiştir. Yeni Kemalist anlayışla yola çıkan yeni CHP fosilleşmiş bir siyasal yapıyı dinamik bir sosyal demokrat hareket haline dönüştürmeye başlamıştır. Kemal Kılıçdaroğlunun öncülüğünde yeni Kemalistler, AK Partinin Ortadoğudaki din temelli ittifak arayışlarına karşı, kuvvetli bir Batı yanlısı tutum takınmışlardır ve AB yanlısı bir tutum içine girmiştir. Partinin yeni yönetim kurulu liberal, ilerici ve sosyal demokrat fikirli insanlardan oluşmaktadır ve Atatürkün görüşlerinin liberal ve revize edilmiş bir biçimini savunmaktadırlar. Eskisi gibi dine mesafeli değillerdir, ama AK Partinin meşruiyetini dindarlıktan alan muhafazakarlığına da itiraz etmektedirler. Onun yerine, dine ve dindarlığa kapıları açan, ama sosyal muhafazakarlığı dışlayan bir tutum içine girmişlerdir. Böylece, Kılıçdaroğlunun yeni Kemalizmi dine ve dindarlığa kapıları açmakla birlikte, sosyal muhafazakarlığı dışlayarak din ve devlet ayrımını koruyabilmektedirler. Çağaptay sadece işin teorisyenliği ile yetinmemiş, seçimlere birkaç ay kala, Yeni CHPnin bir puan da olsa, önde gittiğini bile ilan etmiştir.
BİR PROJE OLARAK YENİ CHP
Soner Çağaptayın gerçekliği yansıtmaktan ziyade, apaçık bir şekilde Yeni CHPyi pazarlama amacını taşıyan yukarıda aktardığımız fikirleri bize bir proje ile karşı karşıya olduğumuzu gösterdiği gibi, bu projeye desteği olan merkezlerden birisinin de adresini vermektedir. Deniz Baykal yönetimindeki Eski CHPnin özellikle ABD, AB ve İsraille ilişkiler konusunda yukarıdaki tabloya tam olarak oturmadığı bir gerçektir.
Aslında Çağaptayın çizdiği dinle barışık laiklik ve halk temsili konuları, Türkiye bağlamında, özelde WINEPin genelde İsrail yanlısı ve neo-kon kuruluşların da mecburen adapte olmak zorunda kaldıkları bir gelişmedir. WINEP ve benzeri İsrail yanlısı ve neo-kon kuruluşların Türkiyede 28 Şubat Sürecinde başrolü oynayan aktörlerle olan işbirliği ve bu süreçte olan katkıları oldukça açık seçik bilinen bir gerçektir. WINEP o dönemde adeta o dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Birin ikinci adresi olmuştur. Aşırı sağcı ve emperyalist bir dış politika vizyonuna sahip olan bu kuruluşun solcu, liberal ve sosyal demokrat Yeni CHPnin pazarlanması işinde rol üstlenmesi oldukça düşündürücüdür. İlişkinin boyutu pazarlamanın da ötesine gitmektedir. WINEP, bir zamanlar Çevik Bire ikinci adres olduğu gibi, 2011 ziyaretinde yeni CHPnin kurmaylarının endamlarını göstermek için kullandığı bir araç olmuştur.
Bu bağlamda CHPnin o zamanki genel başkan danışmanı ve parti meclisi üyesi, şu an genel başkan yardımcısı olan emekli Büyükelçi Faruk Logoğlu 22 Kasım 2010 yılında Washingtonda, WINEP tarafından düzenlenen Türk-Amerikan Ortaklığını Yeniden Üretmek konulu bir konferansta ettiği sözler oldukça manidardır. Logoğlu sunumunda Türkiyenin ruhunu gösteren ve modern Türkiyeyi karakterize eden şeyin Türkiyenin ABD, İsrail, NATO ve AB ile olan ilişkileri olduğunu söylemiştir. Ona göre Türkiyenin ABD ile olan ilişkileri kaçınılmaz bir zorunluluk üzerine oturmaktadır ve İsraille ilişkiler sağlıklı olmadıkça ABD ile ilişkilerin sağlıklı bir zeminde götürülmesi de mümkün değildir. AB ile ilişkiler de Türkiyede demokrasi ve laikliğin geleceği açısından çok büyük önem taşımaktadır.
28 Mart 2010da yine Washington Enstitüsünde yapılan bir diğer konuşmada da, CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, Yeni CHPnin dış politika vizyonunu anlatırken Logoğlunun söylediklerine benzer fikirler dile getirmiştir. Daha da ilginci, gerek heyet olarak yurtdışında yaptıkları görüşmelerde gerekse Türkiyede medyaya yapılan açıklamalarda Yeni CHPnin dış politika kurmayları, Washington Enstitüsü (WINEP) merkezli olarak başlatılan ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyice gerilmesi neticesinde bütün Batı medyasında görülmeye başlayan eksen kayması tartışmalarını tescil etmişler ve hatta eksen değişmesi kavramını tedavüle sokmuşlardır. 2011 yılının Mart ayında Washingtona gönderilen CHP heyeti yine aynı görüşleri tekrarladı ve bu arada Washington Enstitüsünde de bir konuşma yapmayı ihmal etmediler ve her bulundukları ortamda İsraille ilişkileri onarma sözü verdiler. Kemal Kılıçdaroğlu da aynı fikirleri o dönemde Avrupa gezisi esnasında tekrarladı.
Bu bağlamda, The Economist, The New York Times ve Reuters gibi medya organlarının Türk seçmenlerini 2011 genel seçimlerinde CHPyi desteklemeye çağırması bir tesadüf değil, bir sürecin parçasıydı. Kendi iç dinamikleri ile dönüşmesi güç bir parti olan CHPnin, AK Partiye karşı ABD, İsrail ve AB merkezli çevrelerin katkı ve etkisiyle de dönüştürülmeye çalışıldığını iddia etmek pek yanlış olmayacaktı. Hatta, Amerikan Dışişlerinde o dönemde Yeni CHP lehine bir temayül kendini açığa da vurmuş ve bu Türk hükümeti ile aralarında ufak yollu bir gerilime de sebep olmuştu.
O dönemin Yeni CHP arayışlarına en ilginç tepki CHPnin 22. ve 23. dönem İzmir milletvekilliğini yapmış olan, geçmişte laikçi, ulusalcı ve hatta ırkçı sayılacak çıkışlarıyla gündeme gelmiş olan Dr Canan Arıtmandan geldi. Seçim beyannamesinde halktaki anti-Amerikanizmi giderme vaadinde bulunan CHP için Arıtman Yeni CHP bir Amerikan projesidir eleştirisinde bulundu. Arıtmanın ardından fazla geçmeden Başbakan Erdoğan meğer, CHPnin yeni genel başkanı, sadece ulusalcı bir proje değil, uluslararası bir projeymiş. Biz, CHPnin yeni genel başkanını, Türkiyedeki çetelerin projesi biliyorduk, meğer sadece onların değil, küresel çetelerin de projesiymiş diyecekti.
YENİ OLMAKTA ZORLANAN CHP
Yenilenme arayışlarındaki CHP seçim sürecinde bir hayal kırıklığı yaşatacaktır. Seçilebilecek yerlere konan milletvekili adayları arasında tutuklu gazeteci Mustafa Balbay ile yine tutuklu olan ve şaibeli geçmişi ile bilinen Mehmet Haberalın ve Emine Ülker Tarhan gibi isimlerin olması, yenileşmenin sancılı olacağının işareti niteliğindedir.
Seçimlerin ardından, Füze Kalkanı olarak anılan NATO savunma radar sistemi projesine tartışmaları esnasında CHPden yükselen sert eleştiriler, CHP açısından iç politik kaygıların dışarıdaki kabul edilebilirlikten daha fazla öne çıkmasına neden oldu.
Suriye sorununa ilişkin olarak hükümetin Suriye muhalefetine destek vermesinin ardından CHPnin çeşitli nedenlerle pro-Esad bir tavır alması ve CHP kurmaylarının bir kısmının bu süreçte AK Partiyi Batının Suriyede rejim değişikliği operasyonuna taşeron olarak suçlaması partinin eski fabrika ayarlarına döndüğü sinyallerini vermekteydi.
DEĞİŞEN İÇ VE DIŞ KONJONKTÜR VE TEKRAR YENİLENME FIRSATI
CHPnin birkaç sene içinde bu ikinci yenilenme çabasında rol oynayan en önemli iç faktör Gezi olayları oldu. Ancak Gezi olaylarını da büyük ölçüde belirleyici kılan gerçekte Gezinin dışarıda tepkilere neden olmasından ziyade, dışarının Geziye tepki vermeyi tercih etmesidir.
Bunu en iyi test edecek durum ise, Geziye en büyük tepkiyi verenlerin, Gezi olaylarının peşinden Mısırdaki darbeye ve ardından vuku bulanlara verdikleri tepkinin gözlemlenmesidir. Geziye tepki üstüne tepki verenler, Mısırdaki darbe ve yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan olaylar karşısında ya çok cılız tepkiler vermişler ya da adeta onaylayıcı bir tavır içinde olmuşlardır. Üstelik Türk hükümetinin Mısır darbesi karşısındaki uzlaşmaz tavrı, Türk hükümetinin tavrını darbe karşıtlığından ziyade İslamcı dayanışma olarak okuyanlarca, onun hanesine yazılan bir eksiye dönüşmüştür.
Bu arada, Ruhaninin seçilmesiyle birlikte ABD-İran ilişkilerinde değişen hava, Suriyede Esadı ABD için görünüşte bile- istenmeyen unsur olmaktan çıkarmış ve tamamen yerine El Kaide veya onunla bağlantılı görünen silahlı muhalif unsurların yerleştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu da daha önce ABDyi Suriyede olanlardan sorumlu gören CHPyi ABD hükümeti ile ortak görüş içinde olma noktasına getirmiştir. Hatta kendini, Suriyedeki radikal elementlere yardım yapmakla suçladığı Türk hükümetine karşı ABDye Suriyede seninle birlikte olan AK Parti değil, benim diyecek duruma getirmiştir.
VE KILIÇDAROĞLU WASHINGTONDA
Son dönemde birtakım iç ve dış olayların CHPnin yelkenlerine rüzgar taşıdığını düşünen Kılıçdaroğlu ve ekibi, Washingtondan esecek rüzgarları da arkasına takmak hesapları içinde. Bunun için de İsrail lobisi de dahil olmak üzere Amerikan başkentinde her siyasi kesimle temaslarda bulunma gayreti içinde oldu.
İsrail lobisi ile olan görüşmede, AIPAC ve onun düşünce kuruluşu WINEPten ziyade, bu defa 28 Şubat sürecinde ismini WINEP kadar sık duyduğumuz Yahudi Ulusal Güvenlik İlişkileri Enstitüsü (JINSA) ve diğer kuruluşlar öne çıkacaklardı. Dini bir devlet için lobiciliğe soyunmuş bir kuruluşu temsil eden başı kippalı bir şahsın CHP Genel Başkanının yakasına Müslüman dünyada radikal laik değişimlerin sembolü olmuş Atatürkün rozetini takması ise başlı başına bir ironi gösterisi oluşturacaktı. Öte yandan WINEP websitesinde bu ziyaretten hiç söz edilmemiş bile olması ister istemez merak uyandırıyordu. Belki de WINEPin ortalıkta görünmemesi Sedat Ergin ve Murat Yetkin gibi yazarların Washingtondaki gösteriyi bir ilk gibi sunmalarını kolaylaştıran bir faktördü. Muhtemelen bu sayede Washington, çok uzun yıllar büyük ölçüde AK Partinin tek başına hareket ettiği bir sahaydı deme rahatlığını hissedebiliyordular.
Yeni CHPnin yeniden servise sunulduğu bu ziyarette Amerikan tarafı, Kılıçdaroğlu için Beyaz Sarayda Başkan Barack Obamanın Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Riceın altında görev yapan Avrupadan Sorumlu Direktör Karen Donfriedla bir randevu vermişti. 2011 genel seçimleri sırasında daha açık CHPye yakın duran ABD Dışişleri Bakanlığı ise bakan yardımcısının yardımcısı düzeyinde bir yetkiliyi görüşme için önerince CHP tarafı da bu görüşmeye heyette yer alan BursaMilletvekili Aykan Erdemirin gitmesi kararlaştırdı.
Oysa ANAP lideri Mesut Yılmazın 1995 yılı mart ayında ana muhalefet partisi lideri konumuyla Washingtona yaptığı ziyaretinde Dışişleri ve Savunma bakanlıklarında hiyerarşide bakandan bir sonraki yetkili olan bakan vekili konumundaki yetkililerle görüşmüştü. Resmi makamların tavrının yanı sıra, Obamaya yakınlığı ile bilinen CAPın resmi websitesinde de CHP heyetiyle yaptıkları görüşmeye hiç değinilmemesi üzerinde durulması gereken bir durumdu. Üstelik 2011 genel seçimleri sonrasında aynı sitede Yeni CHP üzerine birkaç yazı yayınlanmıştı.
WASHINGTONDA VERİLEN MESAJLAR
Aslında pek de yeni olmayan Yeni CHP yeni bir şey söylemedi; 2010-11de söylediklerini tekrar ederek bir yerde iman tazeledi. Güçlü, sağlıklı, kalıcı ilişkiler kurmak istediklerini dile getiren CHP lideri NATO ittifakını önemsediklerini ve Türkiyenin ittifaka sadık kalacağını söyledi. Türk-Amerikan ilişkilerinin bugün güvensizlik içinde olduğuna vurgu yapan Kılıçdaroğlu, bu güvenliksizliğin kısa sürede son bulması temennisinde bulundu. Kılıçdaroğlu, ABD yönetimine Irak, İsrail, Mısır ve İsraille ilişkilerin nasıl sürdürüleceği konusunda sizinle hemfikir olan biziz ve biz size iktidarın yakın olduğundan daha yakınız ve de onun alternatifiyiz mesajını iletti.
Öte yandan ABD yönetimi de CHP üzerinden AK Parti hükümetine mesaj gönderir bir tavır içinde oldu. Kılıçdaroğlu ve heyetini görmemezlikten gelmediler; ama ilgi seviyesini sınırlı tutup abartmadılar. CHP Lideri üzerinden AK Parti hükümetine sizi önemsiyoruz; fakat sizin yönetiminizden rahatsızlık duyuyoruz ve alternatifsiz de değilsiniz mesajını iletmeye çalıştılar. Ak Partiye karşı hissedilen rahatsızlığı ise AK Partinin çok boyutlu bir dış politika arayışı içinde olmasından kaynaklandığını söylemek mümkün. 3-4 sene öncesinin eksen kayması hezeyanının boyutlarında olmasa da, Batıya yönelmiş Türkiyenin başka yönler de aradığı gibi bir izlenim içinde olmaları bir rahatsızlık kaynağı durumunda. Füze savunma sistemi ihalesini bir Çin firmasının kazanmasına sıcak bakılmaması apaçık bir şekilde böyle bir rahatsızlığın sonucu olmuştur.
CEMAAT İLE GÖRÜŞME
CHPnin Washington ziyaretinin en çok konuşulan yönlerinden biri de cemaat temsilcileriyle bir araya gelme oluşturdu. Parti ileri gelenlerin bu görüşmeyi neden kabul ettiklerine dair açıklamaları makul sözlerden ibaret olduğu görülmektedir. Elbette seçimleri kazanma mücadelesi veren hiçbir parti, kendi ülkesinin vatandaşları ile görüşmekten kaçamaz. Ancak bu gerekçenin doğruluğu, bizi görüşmenin yeri, zamanı ve bağlamı konusunda düşünmekten alıkoymamalı. Ayrıca, Ruşen Çakırın dediği gibi, gerek CHP ile Cemaatin arasındaki mesafenin büyüklüğü, gerekse Cemaat'in AKP hükümetiyle her geçen gün daha da şiddetlenen bir kavga içerisinde olması, bu iki buluşmayı olağanın üstünde anlamlı kılmıştır.
Cemaatin hükümetle arasındaki anlaşmazlıkların hepsinin son günlerde vuku bulan dershanelerin kapatılması olayından kaynaklanmadığı malum. Mavi Marmara olayı vuku bulduğundan beri hükümetin dış politikasına devamlı tenkitler getirip onu belli bir doğrultuda yönlendirmeye çalışan cemaatin uluslararası ilişkilere bakışı ile biz iktidarda olsak Mavi Marmara olmazdı diyen Yeni CHPnin dış politikada şu an durdukları yerlerin büyük ölçüde örtüşmeye başladığını görebiliyoruz. Bir başka deyişle, bu görüşmeyi sadece Cemaat ile AK Parti arasında çıkan gerilime bakarak anlamlandırmak doğru olmaz. Bir Washington ziyareti esnasında, Washington merkezli görüşmelerden çıkan mesajların Washington mesajları olduğunu belirtmek doğru bir yaklaşım olarak belirmektedir. Bundan kastımız, bundan sonra Cemaat ile CHPnin ittifak içinde olacakları değil elbette. Ancak kısa dönemde, birbirlerini fazla rahatsız etmeyeceklerini ve hatta kısmi bir işbirliğini görmek söz konusu olabilecektir.
SONUÇ YERİNE
Kılıçdaroğlu ve ekibinin Washingtona yaptıkları basınımızda bile gereken ilgiyi gördüğü tartışmalı bir ziyareti bazı yorumcuların tarihi olarak nitelerken biraz abartı içinde olduklarını söylememiz mümkün. Bir defa, tanıtıldığı iddia edilen Yeni CHPnin 3-4 yıl önce piyasaya sürülmüş bir CHP olduğunu biliyoruz. Şu an aslında pek de yeni olmayan bir Yeni CHP karşımızda olan. Birazcık makyaj tazelemiş bile değil. CHP heyeti gittikleri yerlerde ilgi görmüş olabilirler; ama gerek Amerikan yönetimininden umdukları isimler yerine oldukça düşük profilli kişilerce muhatap alınmaları gerekse hem Amerikan hem de Türk basınında ziyaretin gereken ilgiyi görmemiş olması bazı yorumcuların temkinli abartmacı tavırlarını bile abartmalı kılıyor.
Obama yönetimi Kılıçdaroğluna daha üst düzeydeki biriyle randevu ayarlamayarak, hala Türk hükümet ile ilişkileri sarsmamaya çalıştığı söylenebilir. Bugün AK Parti hükümeti açısından Washingtonun biraz mesafeli davrandığını söylemek o kadar güç değil. Her ne kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Foreign Policy dergisine yazdığı yazıda ABD ile ilişkilerin Türkiye için önemine değinmiş olsa da, Türkiye cephesinde de vaziyet eskisinden farklı.
Ancak karşılıklı olumsuz havaya rağmen ABD yönetiminden AK Parti hükümetine karşı kısa vadede fazla olumsuz tavır beklemek gerçekçi olmayacaktır. Nitekim Türk tarafı aradaki soğukluğun kalkması için adımlar atmış ve kısa süre içinde hem Davutoğlu hem de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Washington ziyaretlerinde bulunmuştur. Arada var olan bazı tatsızlıklara rağmen ABD ile Türkiye arasında yakın ilişkilerin devam edeceğini ifade etmek mümkündür. Bu yakın ilişkinin devam edeceğinin en belirgin işaretlerinden biri, hemen hemen bütün kamuoyu yoklamalarının ezici üstünlüğün hala AK Partide olduğunu gösteriyor olmasıdır. Bir başka deyişle, yapılan bütün alternatif imalarına rağmen, kısa vadede AK Partinin yerini dolduracak bir alternatif bulunmamaktadır. İlişkilerin devam edeceğinin ikinci işareti de Türk ekonomisinin sağlıklı durumunun devam etmesi ve Türkiyenin Amerikan yönetimi karşısında bir zafiyet görüntüsü sunmamasıdır.
dünya bülteni
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle