Nükleer ölüme karşı yaşamın çığlığı

9 Ağustos 2007 16:16 tsi
İnsanlık tarihi "insanın insanı yok ettiği" vahşetlerle dolu. Bu vahşetlerden en büyüğü 62 yıl önce yaşandı. 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'da, 9 Ağustos 1945'de Nagaza-ki'de, "dünyanın büyük haydudu" tarafından gerçekleştirildi.

Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar.

Yedi yaşında bir lazım,

büyümez ölü çocuklar.

(Nazım Hikmet - Kız Çocuğu)

Hiroşima'da ilk anda 70 bin insan yaşamını yitirdi. İlerleyen yıllarda da radyasyonun ölümcül kanser yapıcı etkisiyle on binlerce insan öldü. İnsan eliyle yaratılan bu vahşet, Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde en az 350 bin insanın canına mal oldu. Sayılar yalnızca insan kayıplarına ilişkin, insanlar dışındaki canlıların hesabı bile tutulamadı.

Aradan geçe 62 yıla karşın insanlık bu vahşetten ders almadı halen nükleer tehlike ile yaşıyoruz. İncirlik'te 90 tane nükleer başlıklı bomba var ve üs Hiroşima ve Nagazaki felaketinin suçlusu ABD tarafından kontrolsüz ve sınırsız kullanılıyor.

Nükleer santrallara ilişkin itirazlara karşı ileri sürülen en önemli savunma "barışçıl" amaçlı olduğu. Çernobil Nükleer Santralı için de "barışçıl" deniyordu, ama 26 Nisan 1986 tarihinde santralda bir hafta süreyle meydana gelen ana patlama, sonra yaşanan ara patlamalar ve yangınlar hiç barışçı olmadı.

SİNOP'U MARKA YAPACAKLARMIŞ!
Patlamalardan sonra oluşan radyoaktif maddelerle yüklü bulutlar rüzgârın götürdüğü yerleri kirletti. Bu kirlenmeden, başta Trakya Bölgesi ve Karadeniz kıyıları olmak üzere ülkemiz de etkilendi, toprağımız, bitki örtümüz kirlendi, kanser vakalı ölümlerde büyük artış oldu. O günkü yöneticiler, televizyon ekranından çay içerek, çayda radyasyon olmadığını göstermeye çalıştılar, elbirliği içinde, yaşamımızı tehdit eden tehlikeyi gizlemeye çalıştılar. Şimdi de "Nükleer Santral kurarak, Si-nop'u marka yapacaklarını" söylüyorlar.

Evet Çernobil bir marka, yıllar içinde yüzbin kişinin ölümüne yol açan bir facianın markası. 21 yıl önce yaşanan felaketin öldürücü etkisi halen görülüyor. Diğer yandan, "barışçıl" amaçlı nükleer santral-lardan silah üretilmeyeceğinin garantisi var mı? Nükleer karşıtları, kimi "ulusalcı" akıl vericiler tarafından "ülkenin güvenliğini tehlikeye sokan yabancı işbirlikçiler" olarak suçlanmadılar mı?

Küresel ısınmanın tehlike çanlarının çaldığı bu günlerde de Nükleer Lobi tarafından "Nükleer santrallara mahkûmuz" yalanı ortaya atıldı. Bunun anlamı "ölümlerden ölüm beğenin" dir. Nükleer San-tralların kurulmasını sağlayacak "Nükleer Güç Santrallarmm Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun" 8 Mayıs 2007 tarihinde, seçime gitme kararı almış olan Meclis tarafından apar topar kabul edildi. Bütününü olmasa da Cumhur-başkanı'nın yasanın bir bölümünü Mecli-s'e geri göndermesi nedeniyle yürürlüğe giremedi.

Yeni Meclis'in ilk işlerinden birisinin Nükleer Yasa'nın yeniden görüşülmesi olacağa benziyor. İşadamı Rahmi Koç, "...Nükleer Santralları engelleyen bir el var, hemen kurulmalı..." demedi mi? Elektrik kesintilerini bahane eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı "Nükleer Enerji Santralı şart" açıklaması yapmadı mı?

Nükleer Yasa'yı çıkarmak için çok hevesli ve aceleci davranan AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yine çoğunlukta ama bu Meclis başka bir Meclis. Başka bir Meclis olduğunu göstermeli. Başta Ufuk Uras olmak üzere, nükleer lobinin kâr hırsına karşı yaşamı savunan milletvekilleri ile nükleer karşıtları TBMM'nin merdivenlerinde buluşmalı. Meclis'ten önce tüm Ankara'ya, oradan da tüm Türkiye'ye ölümün değil yaşamın çığlığı yükselmeli.

Var mısınız?
 

Birgün

Bu haber 215 defa okundu.