En Sıcak Konular

Sil baştan: ABD'nin Ortadoğu vizyonu değişti

6 Ağustos 2007 11:38 tsi
Sil baştan: ABD'nin Ortadoğu vizyonu değişti 
Bush yönetimi, Büyük Ortadoğu Projesi gibi idealist demokratikleşme paketlerini tümüyle rafa kaldırdı. Cumhurbaşkanlığı, laiklik, Kemalizm gibi sorunlarla uğraşan Ankara, başını kaldırıp yeniden şekillenmekte olan Ortadoğu dinamikleriyle biraz olsun ilgil

AK Parti ikinci dönemine başlarken karşısında birinci dönemine oranla 180 derece değişmiş bir ABD bulacak. Bush yönetimi artık Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi idealist demokratikleşme projelerini bütünüyle rafa kaldırdı. Son iki yıldır Washington'un Ortadoğu'daki temel önceliği Irak fiyaskosunun beraberinde getirdiği olumsuzlukları dengelemek. Bu tür 'zarar azaltma' çabalarına İngilizcede 'damage control' deniyor. Washington açısından bakınca, Irak fiyaskosunun getirdiği en büyük zarar Ortadoğu güç dengesinin İran lehine değişmiş olması.

Bush yönetimi İran'ın bölgesel yükselişine baktıkça, Irak'ta ne kadar büyük bir stratejik hata yaptığını daha da acı bir şekilde anlıyor. Bilindiği üzere, geleneksel ABD dış politikası açısından Saddam Hüseyin rejiminin tarihi rolü, İran'ın Şii devrimini askeri açıdan dengelemek olmuştu. Sekiz yıl süren (1980-88) İran-Irak savaşı boyunca zaten tam da bu nedenle Washington hep Irak'a destek olmuştu. Ancak Saddam 1991 yılında Kuveyt'e saldırınca işler değişti. Sonraki 10 yıl boyunca, Washington ve Bağdat birbirlerine düşman kesildiler. Geriye bakıldığında, Türk-Amerikan ilişkilerinde bu 10 yıllık zaman aralığı belki de ilişkilerin en iyi düzeyde olduğu istisnai bir dönemdi. Bu dönemde Irak ABD açısından o kadar ciddi bir takıntı ve sorun haline gelmişti ki, 11 Eylül 2001 terörist saldırısı sonrasında Washington'u yöneten ideolojik kadro hiç vakit kaybetmeden zaten kafalarında olan Saddam'ı ortadan kaldırma planını devreye soktu. Şimdiki akılları olsa herhalde farklı davranılardı. Saddam'sız bir Irak'ın, Şii bir Irak haline gelip, İran yanlısı bir siyasi yapıya kavuşacağı o dönemki neo-con eğilimli saf, beceriksiz, idealist ve saldırgan Bush yönetimi kadrosunun aklına gelmemişti.

Irak tamamen İran yörüngesinde
Bugün durumun vahameti açıkça ortada. Nuri El Maliki başkanlığındaki Irak, artık bütünüyle İran yörüngesinde bir ülke. Buna şaşırmamak gerekiyor. Zira bugün Irak'ı yöneten Şii kadro, Saddam döneminde 20-30 yıl İran'da sürgün yaşadı. O nedenle İran'a hem dini, hem de siyasi açıdan ciddi bir gönül bağları var. Irak'taki bu Şii yükselişten en çok şikâyetçi olanlar ise tabii ki ülkeyi 12 asırdır yönetmiş olan Sünni azınlık. Şii yükselişten çekinen Sünni cephe sadece Irak'taki Sünnilerden ibaret değil. Bölgedeki bütün Sünni Arap güçler başta Ürdün, Mısır, Körfez Emirlikleri ve Suudi Arabistan olmak üzere Irak ve İran'ın Şii bir cephe yaratmış olmasından son derece endişeli. Hele İran'ın nükleer silaha doğru gidiyor olması bu Sünni cephe açısından tam bir kâbus anlamına geliyor.
Bütün bu nedenlerle Irak'ın bugün içinde olduğu durum ABD yönetimi tarafından artık gittikçe İran merkezli bölgesel bir endişe yaratıyor. Demokrasi havariliği ve idealizminden uzaklaşmış bir Washington, Irak'taki Baasçı düzeninin yıkılmış olmasının beraberinde getirdiği yeni güç dengesinin bütünüyle Şii İran'a yaradığının artık açıkça farkında. Dolayısıyla son iki yıldır Washington'daki bütün Ortadoğu hesapları "İran'ın yükselişini nasıl dengeleriz" sorusu etrafında dönüyor. Bu soruya cevap olarak, ABD Savunma Bakanı Robert Gates ve Dışisleri Bakanı Condoleezza Rice geçen hafta beraber yaptıkları Ortadoğu gezisinde iki temel poltika izlemeye karar verdiler. Birincisi İran'a karşı olan İsrail ve Sünni Arap cephesine silah satışlarını artırmak. İkinci politika ise Ortadoğu'da İran'ın siyasi açıdan marjinalize olmasını sağlayacak yeni bir Arap-İsrail barış konferansı düzenlemek.

ABD'nin askeri destek paketi
Bu iki konuya biraz daha detaylıca bakmakta yarar var. Rice ve Gates Ortadoğu turnelerine çıkarken ABD'nin "bölge ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için" bir askeri destek paketini hazırladıklarını basına açıkladılar. Bu paket, önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail'e 30, Suudi Arabistan'a ve Körfez ülkelerine 20, Mısır'a da 13 milyar dolar olmak üzere, toplam 63 milyar dolarlık silah satışını öngörüyor. Bu silahlar arasında uydu güdümlü füze gibi ileri teknolojinin ürünü olan askeri malzemeler de var. Bu silahlandırma paketiyle ABD bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Bir yandan İran'a askeri açıdan sert bir mesaj veriliyor. Öte yandan neredeyse 80 dolara dayanan petrol fiyatları sayesinde para içinde yüzen Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden ABD'ye sermaye aktarımı yapılmış oluyor.

Yeni bir Ortadoğu barış konferansı fikri gene aynı şekilde İran'ın yükselişini engellemeye yönelik bir çaba. Zira Arap-İsrail sorunundan en çok siyasi rant sağlayan ülke İran. Şöyle bir düşünün. Tahran'daki İslami rejim, Hizbullah, Hamas, Suriye ve tabii ki Irak üzerinde kurduğu patronaj sayesinde Ortadoğu'nun en hassas dengelerini elinde tutuyor. Ahmedinecad İsrail'e karşı özellikle Hizbullah ve Hamas'ı istediği gibi kullanıyor. Tahran bu sayede Arap dünyasını en zayıf olduğu noktadan, yani İsrail üzerinden yakalamış durumda. Tahran'ın İsrail'e bu şekilde Hizbullah ve Hamas üzerinden meydan okuması, sırtını ABD'ye dayamış Sünni Arap rejimlerini kendi kamuoyları nezdinde işbirlikçi durumuna düşürüyor ve siyasi açıdan son derece ciddi şekilde yıpratıyor. Mesela bugün, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi Sünni kalelerde halkın en çok sevdiği siyasi lider İsrail'e meydan okuma cesaretini gösteren, İran destekli Hizbullah lideri Hasan Nasrallah. Bu nedenle hem Sünni rejimler, hem de Washington açısından Arap-İsrail meselesini İran'ın oyuncağı durumundan kurtarmak artık elzem oldu. Sonuç olarak ABD'nin geçen hafta devreye soktuğu silahlandırma paketi ve Ortadoğu konferansı projesinde ortak amaç İran'ın artmakta olan gücünü dengelemek. Seçimlerden yeni çıkmış bir Türkiye haliyle daha yeni yeni önünü görmeye başlıyor. Fakat fazla vakit kaybetmemek gerekiyor. Ankara kendi içine dönük bir şekilde cumhurbaşkanlığı, laiklik, Kemalizm, gibi sorunlarla uğraşırken başını kaldırıp yeniden şekillenmekte olan Ortadoğu dinamikleriyle biraz olsun ilgilenmeli. Umarız yakında nihayet dünyayı anlayan ve takip eden bir cumhurbaşkanına kavuşacak olan Türkiye'de, ikinci AK Parti dönemi, Ortadoğu'da daha etkili ve dengeli bir rol oynayacaktır.

Dr. Ömer Taşpınar: Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü

Radikal



Bu haber 402 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,347 µs