En Sıcak Konular

Gül'ü istemeyen Washington!

6 Ağustos 2007 08:54 tsi
Gül'ü istemeyen Washington! Adamlar Türkiye'yi ABD'nin ileri karakolu olarak tanımlıyor ve öyle örnekler sıralıyorlardı ki, “Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına Washington karşı” iddiasını elimin tersiyle itmekte zorlanıyorum. Taha Kıvanç yazdı...

Aykırı sorulara mâkul cevaplar

Bir dostum, “Basit bir sorum var” diye söze başladı: “İçişleri Bakanlığı koltuğunda 'geçici' sıfatını taşıyan bürokrat yerine 'kalıcı' bilinen eski bakan oturuyor olsaydı, Ak Parti 22 Temmuz'da elde ettiği sonucu yine de alır mıydı?”

Tezimi biliyorsunuz; Ak Parti'nin 22 Temmuz başarısıyla seçim öncesinde çetelerin üzerine kararlılıkla gidilmesi arasında doğrudan bir ilişki kuruyorum ben. Hudson toplantısında konuşulanlar hayali bir senaryo değildi; çeteler gerçeğiyle hesaplaşma yoluna gidilmeseydi toplumu sarsacak nice olayla karşılaşılacaktı. Ulus patlaması benzeri bir büyük olay, Danıştay baskını benzeri bir eylem tabloyu köklü biçimde değiştirebilirdi. Lâfımı, “Çetelerin üzerine gidildi, eylemlerin önü kesildi” diye tamamladı dostum…

'Geçici içişleri bakanı' kimdir, bilmem; tez açısından kim olduğunun bir önemi de yok zaten.

Bir başka dostum ise cumhurbaşkanlığı konusunda fark ettiği bir 'yeni durum' ile karşıma çıktı. “Abdullah Gül'ün adaylığına seçimden önce hangi gerekçeyle karşı çıkıldığını hatırlıyorsun elbet: Eşinin başının kapalı oluşu… Seçimden sonra aynı gerekçenin ileri sürüldüğünü duyuyor musun? Hayır, değil mi? Peki neden? Ne oldu da başörtüsü gerekçe olmaktan çıktı? Daha doğru soru ise şu: Başörtüsü artık gerekçe olmadığı halde neden Abdullah Gül'ün adaylığına hâlâ karşı çıkılıyor?”

Güzel soru.

Soru, sürecin en başından itibaren bir başka dostumun kafamı ütülediği bir tezi aklıma getirdi: “Gazeteler ve itirazcı kalemler engelin başörtülü eş olduğunu söylüyorlar, ama aldanma, Gül'ün önü Washington'daki Neo-Çılgınlar tarafından kesilmek isteniyor… Eşin başörtüsü bahane, Washington'un niyeti şahane…”

Amerika'yı tanıdığımı sanıyorum ya ben, gidip geliyorum, etkinliklerine katılıyorum, diplomatlarıyla görüşüyorum ya… Dostum, bilgim ve ilgimin bu gerçeği görmemin önünde bir duvar teşkil ettiğine inanıyor.

Hem siyasetle hem de diplomatik çevrelerle ilişkilerimi tam kıvamında götürmeye çabalarım; fazla uzaklık kadar fazla yakınlığın da nesnelliği zedeleyeceğini bildiğimden… Uzaktan zar zor görünen, çok yakından hiç görünmeyebilir. Bu sebeple iyi görmemi engellemeyecek bir uzaklıkta sürdürürüm ilişkilerimi, herkesle ve her kurumla. Bu bakımdan dostumun serzenişini kişisel olarak üstüme almadım.

Bir şeye herhalde sizler de dikkat etmişsinizdir: Emin Çölaşan seçimden önce Bekir Coşkun'un evinde Deniz Baykal onuruna bir yemek verildiğini geçenlerde yazdı; seçimin üzerinden iki hafta geçti, ortalık CHP ve Baykal eleştirisiyle yıkılıyor, yemeğe katılan üç Hürriyet yazarının sütunlarında konu es geçiliyor… Seçim öncesi yenilen yemeğin etkisi seçim sonrasında da devam ediyor.

Benim kast ettiğim bu tür yakınlıklar işte.

Yeniden “ABD ve cumhurbaşkanlığı seçimi” konusuna dönecek olursam, Abdullah Gül'le ilgili “Başörtüsü değilse ne?” sorusuna mâkul gelebilecek tek cevap var: Washington engeli… Seçim kampanyası sırasında Ak Parti aleyhindeki propagandanın üzerimde bıraktığı en önemli tortu, CHP'li ve ulusalcı kanallarda dillendirilen “ABD'nin ülkemizdeki gücü” konusunda oldu. Adamlar Türkiye'yi ABD'nin ileri karakolu olarak tanımlıyor ve öyle örnekler sıralıyorlardı ki, “Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına Washington karşı” iddiasını elimin tersiyle itmekte zorlanıyorum.

Konuyu dikkatime getiren dostum, “Devlet Bahçeli bunu anladığı için oyun bozmanın peşinde” dedi bana. Eğer dediği doğruysa dostumun, Deniz Baykal ne yapıyor?

Deniz Bey yemin günü yaptığı konuşmada “Ak Parti'nin hedefi, üniter yapı” demiş… Ak Parti içerisinde her görüşten insan var da, aralarında tek tük de olsa 'üniter yapı' ile sorunu bulunan biri çıkacağını sanmam. Bırakın Ak Parti'yi, DTP'liler bile işe “Sorunlarımızı üniter yapı içerisinde çözmeliyiz” diye başlamadılar mı? Ak Parti konusunda seslendirilebilecek pek çok eleştiri varken CHP liderinin olmayan bir dâvâyı gütmesi ilginç gerçekten…

Keşke Deniz Bey'in de benim gibi 'kuşkucu' dostları olsa.

Kuşkucu dostları olsa seçimde CHP bu duruma düşmezdi. Kendisinin 'doğru' sandığı her hareket noktasını sorgular ve farklı açılımları aklına getirerek siyaseten en kârlı yolu bulmasını sağlarlardı. “AKP'nin en az yüzde 40 oyu var, önemli olan CHP'nin yüzde 25'i yakalaması” derdi kuşkucu dost; “Aman AKP'nin ekmeğine yağ sürecek işler yapma. Bırak istediklerini Çankaya'ya göndersinler. Sakın Ahmet Necdet Sezer'le kader ortağı görünme. Askere de yaslanma. Bu seçimde demokratik muhalefet haline dönüş, bir sonraki seçimde iktidar senindir.”

Seçim öncesi yanlışını sürdürüyor CHP lideri; yanlışı kimin adına yaptığını da göremiyor, iyi mi?

Yeni Şafak



Bu haber 580 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,581 µs