En Sıcak Konular

Baykal kimi aday göstersin?

17 Temmuz 2007 11:43 tsi
Baykal kimi aday göstersin? TBMM Başkanı Bülent Arınç, CHP-MHP koalisyon senaryolarının cinnet noktasına geldiğini ileri sürüyor. Cumhurbaşkanlığı tartışmaları ile ilgili Baykal'a bir tavsiye de sunan Arınç'a göre bakın Baykal'ın adayı kim olmalı?

Çok az siyasiye nasip olacak bir pozisyonda 22 Temmuz seçimlerine hazırlanıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç. Hem Meclis Başkanlığı, hem milletvekilliği, hem de milletvekili adaylığı bir arada. Türkiye’nin iki numaralı koltuğunda oturuyor fakat sırf bu sebepten dolayı da seçmeniyle ağız tadıyla buluşamıyor. Manisa Valisi ile birlikte katıldığı resmî açılışların kendisine yetmediği aşikâr. Bu sebepten olsa gerek, son hafta biraz daha propaganda faaliyetine ağırlık vereceğini söylüyor. Manisa’nın siyasetteki sembol ismi Bülent Arınç, parlamentoya dördüncü kez üst üste girebilmek için işte bu ilginç ortamda katılıyor yarışa.

Onu bütün Türkiye duygusallığı, gözünü budaktan sakınmayan tavırları ve görev yaptığı partilerdeki lider kişiliğiyle tanıyor. Erbakan döneminde Millî Görüş’ün prensiydi ama kendine has çizgisini hiç değiştirmedi. Yerine göre lidere karşı en sert çıkışlar ondan geldi. Kurucusu olduğu AK Parti’de bir yandan lidere toz kondurmazken, bir yandan da doğru bildiğini söylemekten hiç çekinmedi. Bu sebepten olsa gerek, kendisi bundan çok rahatsız da olsa, basın için en önemli haber malzemesi olmaktan kurtulamıyor. Seçim öncesi hemşerileriyle kucaklaştığı Manisa’daki temaslarında da malzeme olmaktan kurtulamadı Meclis Başkanı. Bir konuşmasında sözünü kesip kendine laf atanlara cevap yetiştirmesi, ‘çiftçiyi azarladı’ diye haber oldu medyaya.

ESKİ BAŞKANLARLA İSTİŞARE ETTİM

Geçen hafta yapılan Manisa mitingi, AK Parti’nin üç önemli ismini, Bülent Arınç, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü Kayseri’den sonra ikinci kez seçim meydanında bir araya getirdi. İşin ilginç yanı Arınç’la aralarında sürekli problem olduğu yazılıp çizilen Gül, Manisa’ya Erdoğan’la değil, tek başına geldi. Onu İzmir’den aldıran ve evinde ağırlayan da yine Arınç oldu. Aksiyon olarak yerel siyasetten 367 kararı ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecine kadar pek çok konuyu Arınç’la Manisa’daki evinde konuştuk.

-Meclis Başkanı sıfatıyla seçim çalışması yapmak sizin için daha mı zor, yoksa avantajları da var mı?

Meclis Başkanıyım, milletvekiliyim ve milletvekili adayıyım. Bu ilk kez başıma geliyor. Sanırım Türkiye’de çok az insanın başına gelmiştir. Anayasa’da ‘Meclis başkanları ve başkanvekilleri mensup oldukları siyasi partilerin seçim çalışmalarına katılamazlar’ diye bir hüküm var. Seçim dönemine girmeden önce parlamentoda kesinkes uyguladık bu hükmün gereğini, ve tarafsızlığımızı koruduk. Ancak 20 Haziran itibariyle herkes biliyor ki milletvekili adayıyım. 20 Haziran’dan itibaren de propaganda faaliyeti yapabilirim. Bu faaliyet başkalarına göre daha sınırlı olabilir. Bunu yanlış şekilde yorumlayanlar var. Cumhurbaşkanı tarafsızlığı ile Meclis başkanı tarafsızlığı farklıdır. Cumhurbaşkanı mutlak tarafsızdır, seçildiği andan itibaren partisi ile ilişkisi kesilir. Meclis başkanının ise partisiyle ilişkisi devam eder. Ben 5 yıl boyunca AK Parti milletvekili olarak devam ettim. Meclis yönetimi ve iç tüzük hükümleri bizim bütün partilere eşit mesafede olmamızı gerektirir. Propaganda dönemi başlayınca, geçmiş Meclis başkanlarına, Sayın Hikmet Çetin, Mustafa Kalemli ve Yıldırım Akbulut’a “Sizler ne yaptınız?” diye sordum. Bazıları Meclis başkanıyken aday olmamıştı ama bazıları olmuştu. Dediler ki; “Ben de çıkıyordum. Takdim ediyorlardı, birkaç cümle ile düşüncelerimi ifade ediyor ve partimin propagandasını yapabiliyordum.”

-Eski başkanlara danıştınız yani?

Onlar öyle söyleyince ben de aynı şeyi yapabilirim dedim. Bir kez Kayseri’de miting meydanına çıktım ve siyasi bir konuşma yapmadım ama birileri bunun Meclis başkanı tarafsızlığına gölge düşürdüğünü söyledi. Anayasa hukuku bakımından da iç tüzük bakımından da seçim propaganda dönemine girilince bir milletvekili adayının propaganda yapması doğaldır ve görevi icabıdır. Ancak bunu bir siyasi parti lideri gibi değil, belki Meclis başkanı sıfatını da taşıyan bir milletvekili adayı olarak daha ölçülü yapmalıdır diye düşünüyorum. Son 10 gün içinde propaganda faaliyetlerine biraz daha gireceğim. Eskiden beri siyasetin içinde, mitinglerde, köy kahve sohbetlerinde propaganda yapmış bir insanım. Bunun eksikliğini hissediyorum, çok fazla rahat olamamanın ve çok rahat konuşamamanın sıkıntılarını yaşıyorum ama görevim bunu gerektiriyor.

-Halk politikacılardan hep bir şey istiyor. Sizin bir de Meclis başkanı sıfatınız var, size hangi talepler geliyor?

AK Parti iktidarı 4,5 yılda o kadar çok icraat yaptı ki, o yaptıklarımızı saydıktan sonra isteyecek bir şey kalmıyor. Ancak Manisa tarım ağırlıklı bir il ve tarım kesimi nüfus olarak çok fazla. Bu dönemde tarıma çok fazla destek yapılmasına rağmen özellikle üzümde istenilen fiyata bir türlü ulaşılamamasından dolayı üzümle ilgili şikâyetler geliyor. Bunları da yeterince cevaplandırdık.

-Fındıkla kıyaslıyorlar mı?

Fındıkla kıyaslıyorlar. Eskiden ‘Mesut Yılmaz Karadenizli üreticinin istediğini verirdi, siz ne güne durursunuz’ diyorlardı. Şimdi fındıkta bir deprem yaşandı, bunu herkes biliyor. Karadenizli fındık sebebiyle Sayın Başbakan ve partisine çok tepki gösterdi ama Sayın Başbakan da ilkeli davrandı. Popülist davranmadı. Bu senenin şartları içinde fındığa daha iyi fiyat verildi ve üretici rahatlayacaktır. Bizim de, üzümde bu sene iyi bir yıl geçireceğimize inanıyorum. Konuştuğumuzda ve izah ettiğimizde kimse şikâyet etmiyor ama önyargılı olanlar, üzüm ve pamuk konusunda AK Parti’yi başarısız bulduklarını da söylüyorlar.

-Biraz 23 Temmuz sonrasını konuşalım. En dikkat çekici nokta CHP ile MHP’nin neredeyse tek parti gibi hareket etmesi. Bu, bir siyasi mühendislik projesi mi ve size göre başarı şansı var mı?

Bir süreden beri Türkiye’de AK Parti’nin güçlü iktidarına karşı hazımsız bir çevre var. Bu hazımsızlık AK Parti’yi iyice yıpratmak, örselemek, güçten ve mümkün olursa iktidardan düşürmek şeklinde tezahür ediyor. Bunun hem içeride hem dışarıda çalışmaları var. Mesela Hudson Enstitüsü’nde yapılan konuşmalar gibi, bir ucu AK Parti’nin başarılı olup olmaması ile ilgili. Bir tanesi çok enteresandır. PKK’nın önde gelenlerinden bir iki tanesi yakalanıp Türkiye’ye verilse ne olur diye sorulduğunda, ‘Bu AK Parti’nin işine yarar’ deniliyor ve bundan vazgeçildiği konuşuluyor. Bu konuda yapılan açıklamaların hiçbiri doyurucu değildir. Bu olayı duyuran gazetecinin ve toplantıda bulunanların söyledikleri, böyle bir olay konuşulmuştur şeklindedir. Buna rağmen AK Parti beşinci yılını dolduruyor ve ilk kez 83’ten bu yana bir hükümet 5 yıllık yasama yılını tam olarak kullanıp seçimlere gidiyor.

İKTİDARDA İKEN OYUNU YÜKSELTEN TEK PARTİ

-İktidar yıpranmıştır söylemlerine rağmen.

Öyle, ayrıca iktidar yıpranmışlığına rağmen oy oranını yükselten tek hükümettir. AK Parti’yi tek başlarına iktidardan uzaklaştıramasalar bile B, C planları da var. Bunları zaman içerisinde uygulamaya koymayı düşündüklerini biliyoruz. Bir koalisyon ihtimalini deneme ve bunun şartlarını şimdiden oluşturmanın hesabını da yapıyorlardır. Bu o kadar cinnet noktasına gelmiştir ki CHP ile MHP’yi bile şimdiden koalisyon ortağı yapan, bu iki partiyi birbirine yakıştıran, bize oy vermiyorsanız bari şu partiye verin diye propaganda yapılan bir döneme girilmiştir. Bunu adaylar da söylüyor. CHP’li olmayan bir bölgeye gidildiğinde, ‘anlıyoruz ki siz bize oy vermeyeceksiniz ama bunlar bizim arkadaşımızdır, bari bunlara oy verin, biz onlarla koalisyon kuracağız’ şeklinde bir söylem var. Sıkıştıkları zaman da bunu inkâr ediyorlar. AK Parti’nin karşısında parlamentoya en fazla üç partinin gireceği hesaplandığında, iki tanesini birbirine yaklaştırıp daha sonra da partilerin içine oynama, bazı konularla yıpratıp bir koalisyon çıkarma istekleri, arzuları var.

CUMHURBAŞKANINI SEÇEMEME KONUSUNDA PARLAMENTO’NUN BİR KUSURU YOK

-İçine oynamaktan kastınız, AK Parti’den vekil kopararak, zorlama bir hükümet çoğunluğu elde etmek mi?

Olabilir, bunu düşünler de var ama tutmadı bugüne kadar. Cumhurbaşkanlığı seçimine girme kararı aldıkları halde girmekten vazgeçirilen partilerin düştükleri duruma bakın. Halk bunlara olan sevgisini tamamen kaybetmiştir, Anavatan’ı tasfiye etmiştir. Demokrat Parti de seçimden sonra aynı akıbete uğrayacaktır.

-Bu kadar başarılı bir parlamento neden cumhurbaşkanı seçemedi diye düşündüğünüz oluyor mu hiç?

Cumhurbaşkanı seçememek noktasında parlamentonun kusuru olduğu kanaatinde değilim. AK Parti gerekeni yapmış, diğer partiler toplantılara katılmamıştır. Nereden bulunduysa bulunan 367 kerameti Anayasa Mahkemesi’nde karar haline getirilmiştir. Yani siyaset cumhurbaşkanı seçmeye engel olmamıştır ama yargı kararı buna engel olmuştur. Abdullah Gül kesinlikle kabahatli değildir. AK Parti ve parti grubu ve seçim için Meclis’e gelen milletvekilleri ve o oturumları yöneten ben ve arkadaşlarım kendimizde bir kusur bulmuyoruz. Bugüne kadar en azından 80 Anayasası içinde 3 defa cumhurbaşkanı seçimi yapılmış ama bugünkü tartışma hiçbir zaman akla gelmemiş. Sayın Sezer, rahmetli Özal ve Demirel seçildiğinde hiç tartışılmamış bir konuyu, eski bir başsavcının ortaya attığı ve önceleri herkesin saçma bulduğu bir konuyu önümüze getirdiler. Sonra CHP bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü ve mahkemenin hiç kimsenin beklemediği, paylaşmadığı bir karar vermesiyle süreç tıkandı. Ama biz bu tıkanıklığı daha fazla demokrasiyle, halka gitmekle, halk iradesiyle çözeceğimize inandık ve halk bunu önümüze koyacaktır.

-E muhtıra ve 367 kararını ilk duyduğunuzda ne düşündünüz? O günlerdeki psikolojiniz nasıldı?

Geçmişten bu yana bazı çabaların hâlâ devam ettiğini görmekten üzüldüm elbette. Geçmişteki bazı müdahalelerin Türkiye’de hâlâ bazı kişileri etkilediğini gördüm ama Türkiye her dönem bunlarla karşılaşmıştır, şimdi giderek azalsa da yine karşılaşmaktadır. Bütün bu çabalar bizim özgürlük ve demokrasiye olan yürüyüşümüzü güçlendirecektir. Ben her zaman demokrasinin, halk iradesinin, halkın karar verme gücünün bu engellemeleri kaldıracağını düşünüyorum. Çünkü vatandaşımız bu süreçte bize bir kabahat yüklememiştir. Bugün meydanlarda toplanan on binlerce insan cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananları çok iyi analiz etmiş ve bu sürecin aktörlerini çok iyi tespit etmiştir. Daha seçim olmadan bazı partileri ve liderleri tasfiye etmiştir. Bundan sonra da şahit olacağız ki bu antidemokratik tutum ve davranışların sahipleri bir kez daha mahcup olacaklardır.

-Dışişleri Bakanı Abdullah Gül yerine başka AK Partili olsaydı, mesela eşinin başı açık biri, seçilebilir miydi?

Mesele sadece eşinin başı açık olmasıyla ilgili değil. Süreçte yaşananları birebir gördüğüm için Sayın Vecdi Gönül de olsa, Sayın Beşir Atalay da olsa, Sayın Abdüllatif Şener de olsa aynı engellemelerin olacağını biliyordum. Sayın Baykal bu konuda elli defa fikir değiştirmiştir. Aslında tek fikri vardır, AK Parti grubuna bir cumhurbaşkanı seçtirmemek. Dolayısıyla maksadı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.

BİZE BENZEMEK ZORUNDASINIZ DİYORLAR

Uzlaşma diyen bir başbakana karşı bana üç beş isim getirmekle olmaz, fırsat madem elime geçti dışarıdan birisi olsun demeye başlamıştır. Dışarıdan birisi olsun dediğinizde bir başka mazereti ortaya koyacaktır. Bunlar samimi olmayan davranışlardır. Yani siz söylediğiniz için diyorum. Bir kişinin başının açık olmasını falan kastetmiyor. Düşünce, ideoloji bakımından kendilerine çok benzeyen birini arzu ediyorlar. Bizim düşüncemiz ve inancımız farklılıkları bir zenginlik olarak görmektir. İnanç, etnik köken ve kıyafet bakımından herkes farklı olabilir, biz birbirimize saygı göstermeli, birbirimizin yaşam tarzına müdahale etmemeliyiz. Ama bir kısım düşünce sahipleri de doğrusunu biz düşünürüz, biz idare ederiz, biz ne dersek o olur ve bizim bu düşüncemizi yerine getirecek bir cumhurbaşkanı istiyoruz diyorlar. Bize benzemek zorundasınız diyor. Kendilerine benzeyen bir isim bulsalardı onu seçeceklerdi. Biz demokrasi içinde diyoruz ki farklıklarımızla özgürce beraber yaşayabilmeliyiz.

-Peki, Meclis dışından bir cumhurbaşkanını AK Parti getirmek isterse buna nasıl tepki verirsiniz?

Ben prensip olarak bunu kabul etmem.

-Demokrasi bunu kaldırır mı?

Kaldırır mı kaldırmaz mı meselesi değil. Mesele şudur, parlamento içinden bir milletvekilinin cumhurbaşkanı olması asıldır. İstisnası, 110 milletvekilinin dışarıdan aday göstermesidir. Bunu arzu edenler, 110 milletvekili bulduğu anda aday gösterebilir. Mesela CHP veya bir başka parti, biz AK Parti’nin adaylarını arzu etmiyoruz, dışardan bir ismi arzu ediyoruz dese, bundan daha tabii bir şey olamaz. Göstersinler ve ne kadar oy alacaklarını görsünler. Çünkü ben biliyorum ki, Sayın Sezer’in seçiminde 13 cumhurbaşkanı adayı vardı. Bu adaylar son turlara kadar da devam ettiler. Beş partinin birlikte aday gösterdiği Sayın Sezer ise, 400 oy şöyle dursun, 3. turda ancak seçilebildi.

CHP, NEDEN ADAY GÖSTERMEDİ ACABA?

Gerçek demokrasi de budur. Ama bu defa AK Parti dışında hiçbir parti aday gösteremedi, hiç kimse de aday olmaya cesaret edemedi. Hâlbuki CHP’den, “Benim de 150 kişilik grubum var. Benim de cumhurbaşkanı adayım şudur, benim ölçülerime göre şu kişi cumhurbaşkanlığına layıktır.” demesi beklenirdi. Çünkü geçmişte irili ufaklı partilerin hepsi yaptılar. MHP, Anavatan, Fazilet Partisi’nden veyahut bağımsız olarak adaylığını koyanlar vardı. Şimdi dışardan olsun diyenlerin çok beğendikleri varsa onlardan bir tanesi neden olmasın; mesela Sabih Kanadoğlu neden olmasın? CHP ‘li 110 milletvekili onu aday göstersin, gerçekten seçilebiliyorsa biz de ona saygı duyarız.

-Başbakanın uzlaşırım demesi Gül’ün adaylığının düştüğü anlamına mı geliyor?

Hayır, tam aksine. Madem ki uzlaşma isteniyor, ben bunu yaptım ama yaranamadım. Bu sefer daha etraflı, daha çok, daha iyi yaparız. Herkesin bu konudaki düşüncesini alırız, diyor. E bu çok tabii, çok doğal.

-Siz bir ara Abdullah Gül’ün adaylığım devam ediyor demesini şık bulmadığınızı da ifade etmiştiniz...

Yine aynı kanaatteyim. Ben Sayın Gül ile de, Sayın Erdoğan ile de, arkadaşlarımızla da konuşuyorum. Benim düşüncem şudur; önümüzde bir seçim var. Bu seçimden sonra parlamento yeniden şekillenecek. Parlamentoyu görmeden, cumhurbaşkanlığı seçimine de gidemeyeceğimize göre, önce parlamento yapısını bir görelim. Hangi parti iktidara geldi, geldi mi gelmedi mi? Kaç parti var? Ve bunların içinden nasıl bir cumhurbaşkanı adayı çıkabilir, bunu görmemiz lazım. Benim kanaatime göre Sayın Gül, yüzde yüz iyi bir cumhurbaşkanı adayıdır. Meclis’te, Meclis dışında, dış dünyada alkışlarla karşılanmıştır. Cumhurbaşkanı adayı olabilir, ama bugünden yarına bizim tek adayımız Gül’dür, Ahmet’tir, Mehmet’tir demek siyaseten doğru olmaz diye düşünüyorum. Kendileri de aynı kanaatte zaten.

-Anayasa paketi ile ilgili karardan sonra Sezer istifa ederse Meclis, etmezse halk seçer şeklinde bir yorumunuz oldu. Anayasa Mahkemesi kararından sonra kafalar çok karıştı.

Evet kafalar çok karıştı. İşin çivisi çıkınca rotayı tutturmak çok zor.

-23 Temmuz’dan sonra ne olacak, süreç nasıl işleyecek sizce?

Şimdi bir defa cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili Anayasa değişikliği referanduma gidiyor. Bu kesinleşti. Mahkeme iptal talebini reddetti. 21 Ekim’de referandum yapılacak. O süreci anlatıyorum, 16 Haziran’da bu karar Resmî Gazete’de yayımlandı, 120 gün sonra da referandum yapılacak. Halk bunu kabul ettiği takdirde de 40 gün sonra cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Yani aralık ayının sonu gibi. Eğer biz yeni Anayasa değişikliğine göre cumhurbaşkanını seçmeyi düşünürsek, aralık ayı sonuna kadar beklememiz gerekecek. Ancak, yeni Meclis açıldı, başkanı seçildi, başkanlık divanı kuruldu; eğer Sayın Sezer fazladan devam ettiği, yani görev süresi bitmesine rağmen devam ettiği cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılmasını Anayasa’nın 102. maddesi boşalma hali sayıyor ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılır diyor. Eğer Sayın Sezer görevine devam ediyor idiyse, o zaman cumhurbaşkanını nisan-mayısta seçememiştik.

Yeni Meclis’te cumhurbaşkanlığı sürecine yeniden başlıyoruz diye bir danışma kurulu kararı alınabilir. Meclis de bunu kabul ederse, 30 günlük süre başlar. Önce 10 gün içinde adaylar belli olur, 20 gün içinde de seçimler yapılır. Eğer o 30 günlük zaman sonunda yeni cumhurbaşkanı seçilemezse, yeni bir tıkanma sebebiyle, derhal seçimler yenilenir, diyor Anayasa.

YA YENİ MECLİS SEÇECEK YA DA ARALIKTA HALK

-Meclis’in önünde kaç seçenek olacak?

Ben iki seçenek olduğunu düşünüyorum. Bir, yeni Meclis tablosu cumhurbaşkanı seçmek açısından yeterli ve elverişliyse; yani 367 açısından, partilerin kuruluşu, miktarı açısından o zaman yeni cumhurbaşkanı da ağustos ayında başlayıp eylül ayında bitecek bir süreç içinde seçilebilir. Yok, biz bunu Meclis oyuyla seçmeyeceğiz, halk oylamasıyla seçeceğiz derse yeni Meclis; cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmadan referandum beklenerek halk tarafından seçilebilir.

-Cumhurbaşkanının seçilmesiyle ilgili bir ikilem de var. Meclis’in seçtiği ile referandumla halkın seçtiği iki ayrı cumhurbaşkanı görüntüsü olur gibi...

Cumhurbaşkanı bir defa seçilir. Biz bunu Meclis’te seçersek kasım ayında seçim yapılmaz. İki kez cumhurbaşkanı seçilmez. O zaman referandumla kabul edilen Anayasa değişikliğine göre 12. cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir.

-Kafa karışıklığına gerek yok diyorsunuz…

Yani çok yok. Ama kafa karıştırmayı isteyenler var.

-Halkın seçmesi kararı alınırsa Sayın Sezer cumhurbaşkanı olarak devam edecek öyleyse?

Yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar Sayın Sezer isterse devam eder. İstemezse ayrılır, boşalma halinde mutlaka Meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilir. Bu süre içinde de cumhurbaşkanlığına Meclis başkanı vekâlet eder.

-Bir de şu teklif var: Anayasa’ya, 3 aylık cumhurbaşkanı seçilir, sonra halk oylamasına gidilir diye geçici bir madde eklemek.

Tabii kafalarda pek çok şey var. Bunlardan olacak olan vardır, olmayacak olan vardır. Mesela referandum yasasını tekrar Meclis’e getirip, 120 günlük süreyi 40 güne hatta 10-15 güne indirmek de mümkündür. Ama bunların olabilirliği çok azdır. Biz abuk subuk yorumlar yapmak yerine realiteyi görmek zorundayız.

-Nedir realite?

Seçime çok yaklaştık. Seçim olacak, Meclis açılacak, çalışmalara başlayınca cumhurbaşkanını seçebilir miyiz? Önce buna bakacağız. Seçebiliriz noktasında olursak, Meclis seçecek. Seçemeyecek durumda kalırsak, ekim-kasımdaki referandumu bekleyeceğiz, aralık ayında cumhurbaşkanını seçeceğiz. Ha bu aralar Anayasayı da değiştirelim, şöyle bir şey getirelim. Bu da mümkün. Meclis’ten bir Anayasa değişikliği çıkarsa ona göre konuşacağız. Ama biz elimizdeki verilere göre konuşuyoruz.

-Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararının gerekçesiyle ilgili Meclis kapanış değerlendirme toplantısında biraz da ironiyle söylediğiniz bir söz var. Ne olur şu gerekçe açıklansa da belirsizlik ortadan kalksa diye. Nedir gerekçe değerlendirmeniz?

Ben gerekçeli karar hakkında hiçbir yerde şimdiye kadar, ne kadar güzel, ne kadar doğru, ne kadar haklı diye bir yazı, değerlendirme görmedim. Bu gerekçe hukukçular başta olmak üzere hiç kimseyi tatmin etmemiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi kararları kesin kararlardır. Uyulması gerekli kararlardır. Beğensek de beğenmesek de uyacağız. Uyduk nitekim. Şimdi ikinci bir karar da Anayasa değişiklikleri ile ilgili. Cumhurbaşkanı ve CHP’nin taleplerini reddetti. Bu sefer de bu değişiklikler geçerli dedi.

-Bu tashih-i karar mı?

Bir ölçüde. Yani birbirine çok benzemiyor ama, birinci karara bakarsanız çok farklı bir karar.

-Mahkeme kararından; 367 için iç tüzük ihdası, ancak TBMM başkanlık seçimi ve diğer seçimler için iç tüzük ihdası değildir gibi bir sonuç çıkarıldı. Nedir çelişkinin sebebi?

367 sadece cumhurbaşkanlığında uygulanır, diğer seçimlerde uygulanmayacak, diyor. Hiç teferruata girmeyelim.

HALKA CUMHURBAŞKANINI SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ TANINMALI

-Cumhurbaşkanını halkın seçmesini de sakıncalı bulanlar var. Başbakandan daha güçlü gelecek, iki turlu olacak. Yarı başkanlığa dönecek deniyor. Gerçekten bir sakıncası olur mu?

Bu Meclis, AK Parti çoğunluğuyla bir cumhurbaşkanı seçebilecek noktadayken, Sayın Demirel, bütün parti liderleri, siyasetçiler; Meclis seçmesin halk seçsin diyorlardı. Şimdi halk seçsin noktası Anayasa değişikliği ile ortaya çıkınca; aman halk seçmesin Meclis seçsin demeye başladılar. O zaman bu soruları, Meclis seçmesin halk seçsin diyenlere sormak lazım. Biz sadece cumhurbaşkanı seçme yöntemini halka götürüyoruz. Yoksa Anayasa’daki yetkileriyle, görevleriyle ilgili bir değişiklik yapmıyoruz. Polonya’sından tutun Avusturya’sına kadar, Yunanistan’dan tutun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kadar cumhurbaşkanları iki turlu seçimle seçiliyor. Biz de bir seçme yöntemi olarak halka götürüyoruz. Üzerinde tartışılacak fazla bir şey yok. Eskiden derlerdi ki, yüzde 51’i bul, halk oyunu al, istediğini yap. Sayın Demirel’in sözleri var bu meyanda. CHP’li pek çok siyasetçi halk seçsin demiştir. Hepsi bunu söylemiştir. Ama şimdi hadi bakalım o zaman halk seçsin denince iş değişiyor. Samimi olmayan bir davranıştır. Biz halkımızın cumhurbaşkanı seçme özgürlüğünün tanınmasını istiyoruz.

-Cumhurbaşkanını halk seçerse aday olur musunuz?

Bu konulara girmiyoruz.

DİNDARLIK, MÜSLÜMANLIK SIFATI DEĞİL

-Merhum Özal’ın anma töreninde, onun cenazesinde gösterilen pankartlara istinaden söylediğiniz ‘dindar cumhurbaşkanı’ sözleri vardı. Farklı noktalara çekildi. Hatta kimi siyasi partiler, AK Parti dindar cumhurbaşkanı seçtirilmedi diyor, şeklinde karşı propaganda bile yaptı. Niye suiistimal edildi bu konu sizce?

Bizim oradaki konuşmamız, rahmetli Özal’a halkın duyduğu sevgiyi özetleyen, yine cenazesindeki pankartla ilgiliydi. Niçin sevilmiştir diye sorulunca; sivil, dindar ve demokrat bir cumhurbaşkanıydı dediler. Dindarlık, Müslümanlık sıfatı değildir. O kadar terbiyesizce bunu istismar ettiler ki, Müslüman cumhurbaşkanı istiyor Meclis başkanı dediler.

-Halen de bunu devam ettiriyorlar…

Halen de bunu bilerek devam ettiriyorlar. Hâlbuki Müslüman olmak, Hıristiyan olmak, başka bir dine, mezhebe mensup olmak değil. Orada da dindarı açıklıyorum, dindar olmak dinci olmak değildir, diyorum. Yani inançlara saygılı olmaktır, kendi nefsinde dini yaşamaktır. Bunu anlatıyorum. Avrupa’da, Amerika’da başkanların en büyük özelliği dindarlıklarıdır ve aileye bağlılıklarıdır. Bunu ben söylememişim, halk söylemiş. Ben de demişim ki orada, yeni cumhurbaşkanında halk bu sıfatları görmek istiyorsa; buna karşı çıkmamak lazım. Yani özetlersek böyle bir şey. Türkiye’de her şeyi tersine çevirmek, her şeyi birilerinin aleyhine kullanmak gayretinde olanlar var ki, biz bunları çok önceden biliyoruz. Özal için ne denmişse, Demirel için ne denmişse, geçmişe gittiğimizde Menderes için ne denmişse, konuşulmuşsa, bugün yine halkın sivil olması hasebiyle benimsediği siyasetçilere karşı maalesef bu tavırları sürdürüyorlar.

Haber10



Bu haber 256 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,280 µs