En Sıcak Konular

CHP'nin siyasi paranoyaları

6 Temmuz 2007 14:18 tsi
CHP'nin siyasi paranoyaları
'Ulus Devlet-Üniter Devlet-Laik Cumhuriyet' dengesinin içeriden ve dışarıdan tehdit altında olduğu söylemi, CHP'nin seçim stratejisini paranoya üzerine kurduğunun açık bir ifadesidir. İşte Tanju Tosun'un CHP'nin son zamanlardaki paranoyası üzerine ça

Türkiye 22 Temmuz seçimlerine doğru hızla yol alırken, seçime katılan partilerin yakın geçmişlerinde siyaseten ne yaptıklarını bir kez daha anımsamak, 22 Temmuz sonrası olası hal-i pür melallerine dair değerlendirme yapmamızı kolaylaştırabilir. Bu yazıda CHP hakkında, ana muhalefet partisi olarak AK Parti iktidarı döneminde yaptıkları ve yapmadıklarına ilişkin bir değerlendirme yapılacaktır. 3 Kasım seçimlerinin ardından ana muhalefete yerleşen CHP'nin Türkiye'nin sorunlarına ve fırsatlarına yaklaşımını veri alıp, son seçim bildirgesindeki kimi vaatlerle karşılaştırmalı olarak yapılacak bir değerlendirme, CHP'nin nereden gelip, nereye gittiğini anlamamıza da yardımcı olabilir.

DEĞİŞEN VE DEĞİŞMEYENLER


CHP'nin bugününe dair, aktörlerinin retoriği üzerinden bir şeyler söyleyerek işe başlamak, gelecek tasavvuru hakkında bilgi sahibi olmamızı kolaylaştırıyor. Tıpkı 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde seçim bildirgesinde öne çıkardığı temalar, liderinin mitinglerde yaptığı konuşmalar, gazetelere verdiği siyasal reklamlar, kullandığı siyasal afişlerde dışa vurulanların bizi bu parti hakkında bilgilendirdiği gibi. Şunu da ifade etmek gerekir ki, retorik sadece nesnenin kendisine dair izlenim sahibi olmamıza imkan verir. Nesneyi bize çözümlettiren unsurlar, onun herhangi bir zaman kesitinde yaptıkları ya da yapmadıkları, hatta konu iktidar-muhalefet ilişkisi ise; yaptırmadıklarıdır.

3 Kasım sürecindeki CHP retoriğine seçim bildirgesi penceresinden baktığımızda, seçime ilişkin davasının daha ziyade temiz siyaset ve dürüst yönetim üzerine kurulduğunu hatırlayabiliriz. Nitekim, iktidara geldiğinde neleri yapacağını vaat ederken, öncelikleri arasına temiz siyaseti kurala dönüştürme, yönetimde, iş yaşamında ahlak ve dürüstlüğü egemen kılmayı dahil etmişti. O gün seçmenden tek başına iktidar isterken, bildirgesinin başına “kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz” ifadesini koyarak, mevcut düzene karşı tepkisini dile getiriyordu. Ekonomiye yaklaşımında piyasa ekonomisinin bildik modelden farklı olarak, örgütlü, üretken ve yarışmacı olacağından da bahsetmişti. Bildirgesinde var oluşunu “herkese eşit mesafede duran demokratik ve laik cumhuriyet... herkesin hakkının korunduğu hukuk'a dayalı sosyal devlet..” temelinde açıklarken, insan hakları, hukuk devleti, kadın ve erkek eşitliğinin de altını özenle çizmiştir. Türkiye'yi güçlü, etkin ve önder bir ülke yapacak olan da, Avrupa Birliği'ne taşıyacak olan da CHP diye takdim ediliyor, CHP'siz bir iktidarın kaos, belirsizlik, istikrarsızlık içine sürükleneceğinden ısrarla bahsediliyordu.

CHP'NİN 'PUSULA 07'Sİ

CHP'nin iktidar olmadığı 4.5 yıllık sürede ülkede ne kaos, ne de istikrarsızlık hakim oldu. Fakat özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki stratejisiyle başlayan yeni dönemde CHP'nin sorum(suz)luluğu 22 Temmuz'da oylardaki olası şiddetli bir parçalanmanın parlamentoda sandalyelerde yol açabileceği parçalanmalarla birlikte düşünüldüğünde, nelere mal olabileceğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

CHP'nin 22 Temmuz'a özgü politik dilindeki iddialarını, bildirgesi üzerinden takip etmeyi sürdürürsek, ilk göze çarpan; Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde demokrasi ek-seninde pusulasını şaşırmış bu partinin “Pusula 07” etiketiyle seçim startı vermesinin ironikliğidir. “Ulus Devlet - Üniter Devlet - Laik Cumhuriyet” olarak özetlediği hassas dengenin içeriden ve dışarıdan tehdit altında olduğu yaklaşımıyla CHP, oyuna daha başlangıçta paranoya üreterek başlamakta, bunun ancak kendi iktidarıyla sona ereceğini, ülkedeki tüm olumsuz gelişmelerin durdurulacağını, Türkiye'nin yeniden, başta laiklik olmak üzere, Cumhuriyet'in temel değerlerine dayalı olarak çağdaş uygarlık düzeyine yükseltileceğini iddia etmektedir.

Vatandaşlardan 22 Temmuz seçimlerinde yetki isteyen CHP, seçimi Cumhuriyet tarihinin dönüm noktası olarak ilan ederken, mevcut iktidarın alternatifi olarak ise, “Cumhuriyetçi Bütünleşme” yi gösteriyor. “Şimdi CHP Zamanı Halkımızı Ezdirmeyeceğiz! Ülkemizi Soydurmayacağız! Devletimizi Böldürmeyeceğiz!” sloganıyla yola çıkan CHP'nin bildirgesinde yer alan vaatler dikkatle incelendiğinde, aslında Türk siyasetinde sağ partilerin kitleyle kurduğu temas yöntemi olan popülizmin merkez solda da makbul olduğu bir kez daha tescil ediliyor. Hatta, Uzan'ın GP'sini kıskandırırcasına tanık olduğumuz ÖSS'yi kaldırma, mazot fiyatını düşürme ile şahlanan bu popülizmin CHP halleri, Fuat Keyman'ın birkaç yıl önce CHP'nin Genç Partilileşmekte olduğu şeklindeki saptamasının ne denli yerinde olduğunu da göstermekte. Bugün seçmenle kurmaya çalıştığı yegane temasın neredeyse “İstikamet GP, İleri” sloganıyla özetlenebilecek CHP'nin siyaset tahayyülü ya popülizm tarafından esir alınmış ya da bundan medet uman bir CHP var karşımızda artık.

AK Parti iktidarı döneminde konu ne zaman demokrasi, haklar, özgürlükler meselesine gelse, CHP özgürlükçü sol bir partiden beklenebilecek reflekslerle toplumun önüne çıkmak yerine, evrimci vasat bir sağ partinin bile gerisine düşmüştür. Oysa ki çoğulcu, demokratik uzlaşı siyasetinin özellikle özgürlükçü sol partilere yüklediği yegane misyon, her türlü ön yargılardan arınarak, farklılıklarımızla birlikte “birarada yaşayabilecek miyiz” sorusuna hiç düşünmeden “evet” yanıtını verdirtecek formüller üretmeleridir. Bu tür sorulara kapsayıcı yanıtlar arama yerine, dışlayıcı formüllerden medet umma, bu coğrafyada siyasi parti olarak var olma imkanı tanısa da, CHP gibileri için iktidar olmayı imkansız kılmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde takındığı tavır gibi, siyaseti devletleştirme manevraları sadece CHP'ye değil, yüksek yargıya, askeri bürokrasiye, genel anlamda siyasal sisteme ve çoğu kurumuna zarar vermekte, demokrasimiz aksayan bu özellikleriyle çağdaşlarımız nezdinde bir türlü akredite olamamaktadır. Ana muhalefet partisi olarak, gündemi meşgul eden terör, Kuzey Irak, AB ve ABD ile ilişkiler gibi dış politika meselelerinde dahi kalıcı vizyon oluşturma, alternatif ve tutarlı politikalar geliştirme yerine, muhalefet olmak için muhalif kalmayı politika üretme olarak anlamıştır

CHP ekonomi alanında da özgürlükçü, çağdaş bir sosyal demokrat partiye yakışan projeler, yaklaşımlar geliştirememiştir. Sol olmayı çoğu zaman piyasa gerçekliğine muhalif olma şeklinde yorumlayan CHP, piyasa ekonomisinin yurttaş yararına sosyalleştirilebileceğini, bu yolla alternatif sosyal adalet, refah politikaları üretilebileceğini dahi düşünmek için fikri mesai harcamamıştır. Özelleştirme, kamunun yeniden yapılanması, kamuda etkinlik, işgücünün verimliliği tartışmalarında net bir tavır takınmak, alternatif çözüm önerisi geliştirmek yerine, salt karşı olmayı siyaset yapma olarak algılayan partinin, ana muhalefet döneminde ekonomi, siyaset, demokrasi, kültür alanına dair ne varsa, neredeyse AK Parti'nin tüm icraatlarına karşı, karşı duran bir CHP'nin muhalif olma performansı, kriter olarak salt statükoya eklemlenme veri alınırsa, bir hayli yüksektir.

HANGİ SEÇMENİN CHP'Sİ?

Dededen, babadan CHP'li olup, halen böyle kalabilenler için CHP, Baykal'a ve partideki egemen birkaç güce rağmen bile, Türkiye'ye güzel günler gösterecek biricik siyasal aygıt olarak düşlenir. Yarım asır ve öncesinde gözünü CHP ile dünyaya açanlar o günlerde nasıl CHP hikayeleri ile büyütülmüşler ise- ki bu hikayelerde yurtseverliğin en saf haline denk düşen bir parti kimliği vardır ve ulusal bağımsızlık hareketinin ardından ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine eriştiren ideallerin inşa edildiği bir partinin kimliğidir bugün CHP küreselleşen düzende halen siyasal jargonunun baş köşesine bir asır öncesinin siyaset ve toplumunu anlamlandıran anlam haritalarını koyuyor.

Bunun müsebbibi ya bugünü ve geleceği okuma becerisini CHP'nin gösterememesi ya da yarım asırlık az sayıdaki CHP'linin çocuklarını bugün dünya hızla değişirken o günün kendine özgü koşullarının içine hapsederek, parti sisteminde oy gücünü ancak böyle yaparak koruyabileceğini düşünmesidir. Kanımca her ikisinin de etkisi vardır. Kimdir halen bu CHP'li kitle ya da 22 Temmuz ve sonrasında kim olacaktır diye baktığımızda; ister toplumsal, ister sınıfsal diyelim, ya ekonomik bağlamda toplumun görece varlıkları kesimleri ya kültürel anlamda dışlanmış bir mezhebin üyeleri veya görevleri nedeniyle çoğunun sadakatle kendilerini bağlı hissettikleri devletli beyaz yakalılar, küresel iktisadi düzenin her topluma armağan ettiği sivil beyaz yakalılardır. CHP'nin sosyolojik tabanı bununla sınırlı. Yapılan tüm araştırmalarda görüşülen seçmenlerin açığa çıkan sosyo-ekonomik, demografik niteliklerinde CHP'nin seçmen tabanında yoksula, gence, eğitimsize, işsize, güçsüze rastlamak zor.

Oysa ki hali vakti yerinde, karnı tok, sırtı pek, neredeyse ortalama AB ülkeleri milli gelirine denk düşen gelire sahip seçmenlerin biricik siyasal adresi dün nasıl CHP idiyse, 22 Temmuz ve sonrası yine CHP olacağı aşikâr. Bu taban bugün İsveç, Danimarka'da olsaydı sosyal demokrat partilerin doğal müttefikleri için anlamlı bir sınıfsal kategori olabilirdi, ama kişi başına milli geliri bu ülkelerin çok altında olan bir ülkede, bu tuzu kuru tabanın partiyle kurduğu aidiyet ilişkisi bile, CHP'nin sol olarak tanımlanamayacağını ilan ediyor.

22 TEMMUZ: TAMAM MI DEVAM MI?

22 Temmuz gecesi seçim sonuçlarının netleşmeye başlamasından itibaren kuvvetle muhtemel bir kez daha anlaşılacak ki toplumsal desteğinin sınırları bağlamında CHP Türk sosyal demokrasisi etrafında kitlelerin buluşmasına öncülük edemiyor. “Kendileri için parti olma”nın ötesinde, sosyal demokrasiyi kitleyle buluşturma ve onu iktidara taşıma gibi bir derdi olmayan Baykal ve ekibinin değişime karşı direnci, sosyal demokrat hareketin önündeki en büyük engellerden biri. Tarihin tozlu raflarında kalmış devrimci özü uğruna halen CHP ile irtibatını kesemeyen bir avuç seçmeninin masum duygularını CHP elitleri fırsat bilerek, kendisine yönelen toplumsal desteği suistimal ediyor, sonuçta sosyal demokrasinin geleceği bloke edilmiş oluyor.

22 Temmuz'da sandıkta CHP lehine dengelerin alt üst olmayacağı aşikar. Aşikar olan bir başka şey daha var. O da; CHP'nin alacağı sınırlı oyun, seçmenin Baykal ve ekibine “tamam artık” mesajını verecek olmasına rağmen, aynı ekibin geçmişte olduğu gibi bunu “yola devam” şeklinde okuyacak olması. Mesajlardan görmek ve duymak istedikleri mesajları çıkaranlar, partileri içinde iktidarlarını sürdürmeye muhtemelen devam edecekler. Fakat konu siyasi iktidarı elde etme olduğunda, iktidarın keyfini başkaları sürecek. CHP elitleri muhalif olmaya yine çoktan razı oldukları için sorun yok. Fakat sosyal demokrasiye gönül verenler için konu bu kadar basit değil.

Tanju Tosun (Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi) / Yeni Şafak




Bu haber 278 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,198 µs