En Sıcak Konular

Karar yeni bir kriz çıkarır mı?

6 Temmuz 2007 11:31 tsi
Karar yeni bir kriz çıkarır mı? Anayasa Mahkemesi'nin son Anayasa değişikliklerinin iptali istemiyle TBMM üyeleri ve Cumhurbaşkanı'nca açılan davaları reddetmesinin etkileri ne olabilir? Kararın getiri ve götürülerini, olası krizleri Prof. Dr. Yavuz Atar yazdı...

Prof. Dr. Yavuz Atar'ın yazısı:

Anayasa Mahkemesi '367 krizi'ni sonlandırdı mı? 

Anayasa Mahkemesi'nin son Anayasa değişikliklerinin iptali istemiyle TBMM üyeleri ve Cumhurbaşkanı'nca açılan davaları reddetmesinin etkileri ne olabilir? Anayasa Mahkemesi'nin gerek usul gerekse esas bakımından oldukça sorunlu olan bu iptal istemlerini reddetmiş olması, malum "367 kararı"nın ardından ortaya çıkan "meşruiyet" ve "tarafsızlık" tartışmaları karşısında Mahkeme'nin daha fazla yıpranmasını önleyecek bir katkı yapabilir. 
 
Bununla birlikte, Mahkeme'nin bu kararından sonra dahi, başta cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere bugüne kadar ortaya çıkan ve önümüzdeki süreçte de çıkması muhtemel olan Anayasal sorunlar ülke gündemini işgal etmeye devam edecek gibi görünmektedir.

Her şeyden önce, Meclis'ten geçen ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kuralını da içeren Anayasa değişikliğinin kabulü halkoylaması sonucunda gerçekleşebilecektir. Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanuna göre, halkoylaması ancak 120 günden sonra (ekim ortalarında) yapılabilmektedir. Bu arada, Meclis'in bu süreyi 45 güne indiren kanun değişikliği de Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e geri gönderilmiş bulunmaktadır. Eğer Meclis bu Kanun değişikliğini yakın zamanda aynen kabul edip Cumhurbaşkanına göndermezse, 22 Temmuz seçimlerinin ardından yeni bir "Anayasal kriz"in ortaya çıkması ihtimali oldukça yüksektir. Çünkü, 22 Temmuz seçimlerinden sonra TBMM Başkanlık Divanı oluşturulacak ve ardından ilk iş olarak Anayasanın halen yürürlükte bulunan 102. maddesindeki usule göre cumhurbaşkanının seçilmesi prosedürü başlatılacaktır. Anayasa Mahkemesinin toplantı yeter sayısı olarak 367'yi şart koşan kararı karşısında yeni Meclis'in cumhurbaşkanını seçme şansı, ancak bir partinin 367 milletvekili çıkarması ya da bu sayıyı sağlayabilecek partilerin bir aday üzerinde anlaşmasına bağlı olacaktır. Öte yandan, ortada halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanmış bir Anayasa değişikliği varken, Meclis'in cumhurbaşkanı seçmesi, hukuken değilse bile siyasi olarak tartışma yaratabilecektir. Daha da ilginç olan, Meclis'in yeni cumhurbaşkanını seçmesi halinde, halkoylaması ile kabul edilecek cumhurbaşkanı seçimine ilişkin yeni Anayasa hükümlerinin Meclis'in seçtiği cumhurbaşkanının statüsünü etkileyip etkilemeyeceği yönünde başka tartışmaların ortaya çıkması ihtimalidir. Kısacası, Anayasa Mahkemesi.nin 367 kararıyla başlayan ve ardından yaşanan gelişmeler birbirini tetikleyerek çözülmesi hayli güç bir "Anayasal sorunlar yumağı" ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Geldiğimiz noktada, 22 Temmuz seçimlerinin ardından yeni bir cumhurbaşkanlığı seçimi krizini önlemenin en makul yolu, Anayasa değişikliğinin 45 gün içinde halkoyuna sunulmasına imkan veren kanun değişikliğinin en kısa sürede Meclis'te görüşülerek aynen kabul edilmesidir.

Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliğinin iptali istemlerini reddetmesinin daha önemli ve kalıcı etkisi ise, halkoylamasında kabul edilmesi halinde Anayasa değişikliğinin gerçekleşerek yürürlüğe girecek olmasıdır. Bu Anayasa değişiklikleri içerisinde kuşkusuz en önemlisi, bundan böyle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması ve görev süresinin de beş yıla indirilerek iki defa seçilebilme imkanının getirilmesidir. Keza, Meclis seçimlerinin dört yılda bir yenilenmesi, toplantı yeter sayısının bütün toplantı ve seçimlerde 184 olduğunun tasrih edilmesi de Anayasa değişikliği paketinde yer almaktadır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi usulünün kabulü, parlamenter sistemin yapısını ve işleyişini ciddi olarak değiştirmek anlamına gelmektedir. Bilindiği üzere 1982 Anayasası cumhurbaşkanına klasik parlamenter sistemden bir sapma oluşturacak ölçüde önemli yetkiler vermiş, buna karşılık onu siyasi açıdan sorumsuz kabul etmiştir. Bu yetkilerle donatılmış bulunan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, uygun şartlar altında parlamenter sistemi yarı-başkanlık sistemine benzer bir yapı ve işleyişe yaklaştırabilir. Bu nedenle en kısa zamanda Anayasa'da yapılacak yeni bir değişiklikle cumhurbaşkanının parlamenter sistemle bağdaşmayan yetkilerinin kaldırılması düşünülmelidir. Yetkileri klasik parlamenter sistem düzeyine çekilmiş bir cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ciddi bir sorun teşkil etmeyecektir. Nitekim, Avusturya ve İzlanda gibi bazı Avrupa ülkelerinde de benzer bir parlamenter sistem uygulanmaktadır. Türk Anayasal-siyasal tarihine baktığımızda cumhurbaşkanlığı seçimlerinin daima Anayasal-siyasal krizlerin kaynağı haline getirildiğini görmekteyiz. Cumhurbaşkanına kayda değer hiçbir yetki vermeyen 1961 Anayasası döneminde bile cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sorunlu olmuştur. O halde, Türk siyasal hayatının bu realitesini göz önüne alarak diyebiliriz ki, yetkisiz; ancak halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı profilinin demokrasimizin istikrarı açısından ne kadar elzem olduğu çok fazla izaha muhtaç değildir.

Esasen, Anayasal-siyasal sorunların köklü olarak çözümü herhalde yeni bir anayasanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye'de Avrupa Birliği adaylığının da etkisiyle hızlanan yakın zamandaki demokratikleşme sürecinde önemli ancak yetersiz bazı değişiklikler yapılmış olmakla birlikte, mevcut Anayasa, çağdaş toplumun gereklerini karşı­layamaz ve sosyal değişmeye ayak uyduramaz hale gelmiştir. Temel felsefesi bireyin özgürlüğü ve korunması olan, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik kurumsal güvenceleri içeren ve aynı zamanda da Anayasal-siyasal sistemin işleyişindeki belirsizlikleri ortadan kaldıran yeni bir anayasanın yapılması Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün kökleşmesi bakımından önemli bir aşama olabilir. Yeni bir anayasanın yapılması, askerî bir darbe döneminde kabul edilmiş olan 1982 Anayasası üzerindeki meşruluk tartışmasını da ortadan kaldırarak, sadece hukukî ve siyasal açıdan değil, sosyolojik ve psikolojik bakımlardan da Türkiye'nin demokratikleşme sürecine çok olumlu katkılarda bulunabilir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, dünyanın en kusursuz anayasasını bile yapmış olsanız, sonuçta bu anayasanın başarısı, onu uygulayacak ve yorumlayacak olanların "kusursuz" olmasalar da nitelikli, iyi niyetli, bağımsız ve tarafsız olmalarına bağlı olacaktır.

Yavuz Atar, Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi 
Zaman



Bu haber 385 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,477 µs