En Sıcak Konular

MHP'nin ulusalcılıkla imtihanı

5 Temmuz 2007 13:23 tsi
MHP'nin ulusalcılıkla imtihanı Siyasi tarih ve sosyolojik taban olarak CHP'den farklı bir yerde duran MHP'nin sergilediği 'devletçi' görünüm ciddi bir paradoksudur. MHP'nin ulusalcılıkla imtihanını İbrahim Kalın yazdı...

Türkiye'nin gündemine oturan 'yükselen milliyetçilik' tartışmasının en görünmeyen aktörü MHP desek herhalde abartmış olmayız. Geleneksel Türk milliyetçiliği ile ulusalcılık arasındaki ayrımı netleştirmesi gereken MHP, hem bir 'muhit' hem de siyasi bir hareket olarak adeta ortada yok. 22 Temmuz seçimlerine doğru giderken, MHP bu sessizliğini bozacak mı?

MHP'nin seçim sürecindeki görünürlülüğü, adeta “görünmeden görünme” politikasına dayanıyor. MHP sadece yükselen milliyetçilik-ulusalcılık tartışmalarının dışında değil. Aynı zamanda seçim kampanyasında da dolaylı ve ikincil aktörler üzerinden bir varlık gösteriyor. MHP lideri Sayın Bahçeli'nin diğer liderlere kıyasla miting meydanlarında, TV programlarında, gazete manşetlerinde ve mülakatlarında görünmemesi, bilinçli bir politikaya dayanıyor olabilir. Paradoksal bir şekilde MHP'yi son günlerin seçim ortamında görünür kılan şey MHP'nin kendisi değil, iki farklı unsur oldu.

Birincisi, MHP'nin barajı geçip Meclis'e girmesi halinde CHP ile bir koalisyon kurup kurmayacağı tartışması. AK Parti'yi ne pahasına olursa olsun iktidardan uzaklaştırma azminde olan çevreler (ki bunların büyük ölçüde ulusalcı kanatta yoğunlaştığı bir sır değil), bir CHP-MHP koalisyonunu bir müddettir dillendiriyor. Tarihi olarak CHP'nin Türk milliyetçileri için ne anlam ifade ettiği akılda tutulacak olursa, MHP'yi “CHP'nin doğal koalisyon ortağı” olarak lanse etmek herhalde MHP tabanında sevinç rüzgarları estirmiyordur.

MHP tabanında azımsanmayacak sempatisi olan Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'nı engelleyen CHP'nin yanındaymış gibi görünen bir MHP, geleneksel Türk milliyetçilerinin en hafif ifadesiyle zihnini karıştırıyor olmalıdır.

AK PARTİ-MHP GERGİNLİĞİ

MHP'yi son günlerde gündeme taşıyan ikinci gelişme, yine MHP dışında gelişen bir durum. Başbakan Erdoğan'ın seçim konuşmalarında MHP'ye yönelik eleştirilerini arttırması ve CHP-MHP koalisyonu senaryolarına karşı MHP tabanını doğrudan muhatap alması, seçim tartışmasını bir anda AKP-CHP ekseninden, AKP-MHP eksenine kaydırdı. 22 Temmuz seçimlerinde tek muhatabının CHP olduğunu ihsas ettiren Erdoğan, neden bir anda MHP'yi muhatap almaya başladı?

AK Parti ve MHP tabanlarının sosyolojik geçişkenliği bu sonucun önemli saiklerinden biridir. Orta Anadolu ve kırsaldaki yaygınlığı, kent elitizmiyle olan mesafesi, kültür ve tarih algılarındaki benzerlik ve son olarak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki tutumları nedeniyle iki partinin tabanları birbirlerine sanıldığından daha yakın. Yapılan bazı araştırmalarda “en milliyetçi lider kim?” sorusuna “Recep Tayyip Erdoğan” cevabının çıkması da not edilmesi gereken bir husus. İki liderin ve kurmaylarının birbirlerine yönelik “yeteri kadar milli değil; gerçek milliyetçi biziz” söylemleri, tabandaki bu gerçeği değiştirmiyor.

MHP'nin suskunluğunun muammaya dönüştüğü asıl yer, seçim kampanyası değil. Bir müddettir devam eden 'yükselen milliyetçilik' tartışmasında MHP adeta bir taraf ya da muhatap değil. Devam eden bu tartışma, MHP, BBP ve diğer bütün Türk milliyetçilerini bir şekilde ilgilendiriyor. Son olarak Ferhat Kentel'in yönetiminde yürütülen ve TESEV tarafından yayınlanan milliyetçilik araştırması, yükselen şeyin geleneksel manada (Türk) milliyetçiliği mi yoksa başka bir şey mi olduğu sorusunu tekrar gündeme getirdi.

Yükselen şeyin ne olduğunu tespit etmek, kolay değil. Çünkü yükselişe geçen bütün akımlar gibi, yükselen milliyetçilikler de kendi içinde birden fazla akımı barındırıyor. Tek bir merkezden neset edip yönlendirilmediği için tutarlı ve mütecanis bir yapıya sahip değil. Yükselen milliyetçiliklerin pek çok sahibi olduğu gibi, müntesipleri ve müşterileri de farklı.

Türkiye'de modernleşmenin yaygınlaşması ve aktörlerinin farklılaşmasıyla beraber, diğer bütün kimlik talepleri gibi, milliyetçilik-ulusalcılık karışımı eğilimler de daha görünür hale geliyor. “Tek lider, tek ideolog, tek merkez” kalıplarını aşan yeni kimlik arayışları bulabildiği bütün araçları etkin bir şekilde kullanıyor. Televizyon, internet, mitingler, yeni semboller, yeni sloganlar “mahalle siyaseti”nin ötesinde imkanların ortaya çıkmasını sağlıyor. Şerif Mardin'in “mahalle baskısı” dediği olgu, bütün kimlik taleplerini hem yeniden üretiyor, hem de onlara yeni ifade imkanları sunuyor.

Bu manada Türkiye'de farklı milliyetçiliklerin yükselişe geçtiğini söylemek mümkün ama bunu empirik olarak ispatlamak mümkün değil. Zaten bu yönde ikna edici bir çalışma da henüz ortaya konmuş değil. Aynı şey Türkiye'nin “giderek daha fazla dindarlaştığı” tartışması için de geçerli. Yapılan araştırmalarda örneğin başörtülü bayanların sayısında ciddi bir artışın görülmediği ifade ediliyor. Peki bu tartışma nereden besleniyor? Bazılarının kendi yaşam tarzları için bir tehdit olarak gördüğü “dindarlığın arttığı endişesi”, geniş bir sosyolojik tabana dayanmıyor mu?

Elimizde ikna edici empirik veriler yok ama muhtemelen artış gösteren şey, dindarlığın kendisinden çok “görünür” hale gelmesi. Bu trend, Türkiye toplumu ve siyasi yapısı demokratikleşmeye ve şeffaflaşmaya devam ettiği müddetçe artış gösterecektir.

Bunun, Türkiye'deki kimlik arayışları açısından çok önemli bir sonucu var: Türkiye'de modernleşmenin aktörleri değişiyor, farklılaşıyor, çoğalıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin, ordunun ve onların koruyup kolladığı elitlerin tekelinde olan modernleşme süreci, bugün farklı sosyal, siyasi, kültürel aktörler tarafından benimseniyor ve yönlendiriliyor. Yeni aktörlerin en çarpıcı örneklerinden birini, yurt dışına giden öğrencilerin profilindeki değişimde gözlemliyoruz. Kendi yerel imkanlarıyla Yozgat, Malatya yahut Trabzon'dan çıkan bir genç, okumak için Türkiye'nin modernleşme merkezlerini, yani İstanbul ve Ankara'yı by-pass ederek Londra'ya yahut New York'a gidebiliyor. Bu özgüvenle dünyanın modernleşme merkezlerine ulaşabilen bir öğrencinin, Türkiye'ye döndükten sonra İstanbul ve Ankara'nın “merkez biziz” iddiasını ciddiye alması mümkün mü?

MİLLİYETÇİLİĞİN DEVLETÇİLİĞİ

Bu sürecin en önemli sonuçlarından biri, Türkiye'nin merkezini talep eden aktörlerin çoğalması, farklılaşmasıdır. “Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyetin temel değerleri tehlike altında” vs. söylemlerinin arkasında bu gerçek yatıyor: Merkeze sahip çıkmak isteyenlerin niteliği de, niceliği de değişiyor.

Yükselen milliyetçilikler bu sürecin neresinde? Türkiye'de geleneksel milliyetçiliğin doğal adresi kabul edilen MHP bu sürecin neresinde? MHP'nin kendi milliyetçiliğiyle ulusalcılık arasındaki farkı ve mesafeyi ifade etmede gösterdiği sessizlik, kendisinin de bir tur yabancılaşma yaşadığını gösteriyor. Türk milliyetçiliğinin normal adresi ve sahibi olması gereken MHP, kendi merkezine yönelik yeni talepleri anlamlandırmakta zorlanıyor. Bu taleplerin, yani yükselen milliyetçilik yahut ulusalcılığın otomatikman MHP'ye oy manasına gelmediğini MHP kadroları dahil herkes biliyor. Bu bir çelişki değil mi? Bize göre değil. Çünkü Türkiye'nin bütün merkezlerine yönelik yeni taleplerin ortaya çıktığı bir dönemde, MHP'nin “milliyetçiliğin adresi biziz” iddiası da tartışılmak durumunda.

Burada son olarak MHP'nin ve Türk milliyetçiliğinin yüzleşmek zorunda olduğu bir başka ikileme işaret edelim. Devletin 'gerçek iktidar alanı' kabul edildiği bir sosyo-politik çerçevede MHP, kelimenin en geniş manasıyla çevre unsurları yani halkı, sıradan vatandaşları, taşrada varolmaya çalışan birey ve toplulukları, buralarda da orta gelirli aileleri temsil edegeldi. Coğrafi olarak bu, kısmen büyükşehir merkezlerini ama ağırlıklı olarak Orta Anadolu'yu kapsayan bir alana tekabül ediyor. MHP bu manada bürokratik devletten çok halka, merkezden çok çevreye, büyük sermayeden ziyade küçük ve orta esnafa, şehirli elitten ziyade orta halli insanlara dayanan bir parti. Bir başka ifadeyle Türkiye ortalaması, MHP'nin de sosyal tabanında geniş bir yer tutuyor.

Gerek siyasi tarihi, gerekse sosyolojik tabanı bu iken MHP'nin en az CHP kadar 'devletçi' bir görüntüye sahip olması, 22 Temmuz seçimlerine yaklaşırken MHP'nin en temel paradoksudur. 'Devlete sahip ol, millete sahip olursun' diyen bürokratik-devletçi yaklaşım, özünde bir toplum ve siyaset mühendisliğine dayandığı için belki de en çok Türk milliyetçilerinin karşı çıkması gereken bir duruşu ifade ediyor. Fakat ulusalcılığın özümsediği bu katı bürokratik-devletçi tutum, geleneksel Türk milliyetçiliği ile içiçe geçiyor. Bir başka ifadeyle ulusalcılık denen şey, aslında milliyetçiliğin yeni bir turunu değil, bildiğimiz klasik devletçiliği temsil ediyor. Fakat Türk milliyetçiliğiyle kesiştiği yerlerde, argümanlar, semboller, sloganlar giderek aynılaşıyor. Bu yüzden İlhan Selçuk'un MHP'yi ve Türk milliyetçilerini “dincilik tehlikesini gördüler ve asıllarına döndüler” diyerek övmesini bu bağlamda anlamak gerekiyor.

Bütün bunlar karşısında MHP suskunluğunu bozup, milliyetçilik ile ulusalcılık arasındaki ayrımı netleştirecek mi acaba?

* Seta Vakfı Koordinatörü

Yenişafak



Bu haber 260 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,092 µs