En Sıcak Konular

İstihbarat karmaşası

8 Ocak 2012 14:57 tsi
İstihbarat karmaşası İsrail ve İngiltere bulmacanın neresinde?

Türkiye ve Ortadoğu'ya ilişkin bir operasyon olduğunda, şu soruyu muhakkak kendi kendime sorarım: İsrail ve İngiltere bu puzzle'ın neresinde? Çünkü, onlar olmadan puzzle hep eksiktir... Uludere'deki yanlış istihbarat karmaşasını sorgularken de bu soruyu kendimize soralım; İsrail ve İngiltere bu işin neresinde?

AKP Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik Uludere'yi anlatırken; 'Biz geçmişte kendi muhribimizi vurmadık mı' diye sorunca Kocatepe'yi yazmak şart oldu. Hepimiz biliyoruz. Kıbrıs çıkarmasının ikinci gününde jetlerimiz kendi savaş gemimizi bomba yağmuruna tutmuş ve 54 denizcimiz Akdeniz'in sularında şehit olmuştu.
Ankara'ya gelen bilgiye göre Yunan gemileri Türk bayrağı çekerek Kıbrıs'a doğru yol alıyordu. Peki ama bu istihbaratı kim vermişti. Baf Limanı'na süzülen bu muhriplerin Türk bayrağı çekmiş Yunan savaş gemileri olduğunu bize kim fısıldamıştı? Türk İstihbaratı ne yapmıştı? Peki ya bombardımandan sağ kurtulan denizcilerimizi denizden kim toplamıştı? Askeri tarihimizin bu ayıplı sayfasını farklı bir gözle okumaya var mısınız?

MUĞLA'DAN GELEN HABER
20 Temmuz 1974. Türk birlikleri Barış Harekatı kapsamında Kıbrıs'a çıkmaya başladı. Ancak birliklerimiz dar bir alanda sıkışmıştı. Baf Limanı'ndan tüm adaya açılmaları gerekiyordu. İşte tam bu sırada Muğla'dan bir istihbarat bilgisi Ankara'ya ulaştı. 3 Yunan gemisi Kıbrıs'a doğru süzülüyordu. Keşif uçakları havalandı. İstihbarat doğrulanamadı.
Ertesi gün... Saat 13.00... Ankara'ya ikinci bir istihbarat notu ulaştı. Bu notta Muğla'dan iletilenin benzeriydi. Yunan gemileri Türk bayrağı çekmiş Kıbrıs'a sızmaya çalışıyorlardı. Notta başka ayrıntılar da vardı. Gemi personeli Türkçe bilen Yunan subaylarından kurulmuştu. Dolayısıyla ayırt edilmesi güçtü.
Ankara'daki Harekat Merkezi buz kesmişti. Kendini sadece Kıbrıs'ta olası bir çatışmaya hazırlamış, Türk Genelkurmayı bu kez Yunan ordusuyla doğrudan karşı karşıya gelmiş olacaktı. Kriz masası toplandı. Durum Başbakan Bülent Ecevit'e bildirildi. Ecevit bilginin teyidini istedi.

ECEVİT, KISSENGER'İ ARIYOR
Ankara'ya sızmış 'minik kuş' istihbarat üflemeye devam ediyordu. Yunan gemileri Kıbrıs'a yaklaşıyordu. Ecevit telefona sarıldı. ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'i aradı. Saat farkından dolayı Kissinger uykudaydı. Kırmızı hat çalınca açtı.
Ecevit: Bir sorunumuz var. Yunanistan'ın inanırlığından şüpheliyiz. Yuannides'in şeref sözü bir oyundan ibaret, sözlerinin sözlerinin gerisindeki oyunu şimdi anladık. Yunan bayrağı taşıyan her gemiye ateş açabileceğimizi söylüyor ve gemilerine Türk bayrağı çekiyor!
Kissinger: Eh kendi gemilerinizi batırırsanız sizi hiç kimse suçlayamaz.
Ecevit: Hayır Dr. Kissinger, onlar bizim gemilerimiz değil. Onlar Yunan gemileri, Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri.
Kissinger : Evet Sayın Başbakan, eğer bunlar hakikaten Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileriyse batırabilirsiniz.
Telefon konuşması bir süre daha devam etti. Ecevit ikna olacak gibi değildi. Kissinger pes etti, 'Siz bilirsiniz' dedi. (Bu dramatik diyaloğu Çetin Altan yıllar sonra mizahi bir dille kaleme aldı. Altan'a göre Bayan Kissinger gece yataktan fırlayıp Ecevit'e dert anlatmaya çalışan kocasını sert bir dille uyarmıştı. 'Henry sana ne? Yat uyu lütfen! Bırak vuracaksa vursun kendi gemisini. Uykumuzu kaçırma!' demişti.)

KAYNAK SORGULANMADI
Operasyon emri verildi. Kimse istihbaratı 'uçuran' kaynakla ilgilenmedi bile. 21 Temmuz 13.46'da Mürted Hava Üssü'nden jetler havalandı. Hedefleri Kıbrıs'a doğru süzülen 3 muhripti. Kocatepe, Fevzi Çakmak ve Adatepe, Türk jetlerinin hedefindeydi. Yaklaşık 20 dakika sonra jetler muhriplerin tepesindeydi. Pilotlara verilen emir kısa ve netti: 'Gördüğünüz bütün yüzen cisimleri batırın!'
Bombalar yağmaya başladı. (Görevli pilotlardan biri üsteğmen Turgut Altıntaş'tı. Altıntaş'ın vurduğu Kocatepe'den sağ kurtulmayı başaran subaylardan biri ise deniz Üsteğmen Ülkü Kıvanç'tı. Kaderin cilvesine bakın!.. Bombayı atan ve yiyen iki subayımız yıllar sonra Londra'da aynı çatı altında askeri ateşe olarak görev yaptılar.)
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan devreye girdi. Gemilerle bağlantı sağlandı. Kayacan 'Ben İrfan'ı sesinden tanırım. Onunla bağlantı kurun' emrini verdi. Ankara muhaberat, gemi komutanı İrfan Tınaz'a ulaştı. Tınaz'ın sicil numarası, evlilik durumu, çocuklarının adı soruldu. Hepsi tutuyordu. İrfan Tınaz 'Kendimi daha nasıl ispat edeyim' diye çıkıştı. 'Durdurun taarruzu!..'
İlk saldırıda Kocatepe muhribi ağır yara almıştı. Gemi yürüyemez haldeydi. Onlarca asker yaşamını yitirmişti. 5-6 mil açıktaki Adatepe ve Fevzi Çakmak muhriplerinde de durum hemen hemen aynıydı.
Saat 18.45'te ikinci taarruz başladı. Yine yoğun bombardımanla kendi muhriplerimizi vurmaya başladık. Oysa ilk saldırıdan sonra Ankara'yla temas kurulmuş ve Türk uçaklarının bombaladığı duyurulmuştu.

BİZİ, BİZ VURUYORUZ!
Şimdi burada duralım. Aradan 3 saat geçtikten sonra neden yine saldırıya geçilmişti? Çünkü Ankara'nın kulağına fısıldayan her kimse işine devam ediyordu. 'Vurduğunuz gemiler Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri. Sizi kandırıp geri düşürmeye çalışıyorlar...'Jetler tekrar havalandı. 18.45'teki ikinci saldırıda zaten büyük kayıplar vermiş 3 muhribimize bomba yağdı. Denizcilerimiz şoktaydı. Tekrar Ankara'yla irtibat kurmaya çalıştılar. 'Ağır bombardıman altındayız, durdurun.Yardım istiyoruz.'
Ankara olan biteni 3 saat boyunca çözememişti. Birbirine 500 metre mesafedeki Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları irtibat sağlayamıyordu. Deniz Kuvvetleri 'vurulduk', Hava Kuvvetleri ise 'Vuran biz değiliz' diyordu.

İSRAİL VE İNGİLTERE DEVREDE
Kocatepe muhribinde ise tam bir kaos hakimdi. Gemi batmak üzereydi. Son bir toplantı yapıldı. Gemi Komutanı Kurmay Yarbay Güven Erkaya, Harekat Subayı Yüzbaşı Ertan Atasoy, Muharebe Subayı Üsteğmen Necati Gürkaya son çare olarak gemiyi terk kararı aldılar. Birbirine bağlı sallar hazırlandı. Kocatepe batmak üzereydi. Bağlı haldeki 3 sal da birbirinden kısa sürede koptu. Gemi komutanı kaç personelinin kayıp olduğunu çıkartmaya çalışıyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Kocatepe denize gömülürken, Adatepe ve Fevzi Çakmak zigzag çizerek bölgeden uzaklaşmaya çalışıyordu. Kocatepe'nin mürettabatı ise Akdeniz'e savrulmuştu.  
Ve işte tam bu anda bir başka mucize gerçekleşti. Biri İsrail, bir diğeri de İngiliz olmak üzere iki hücumbot olay yerinde bitiverdi. Denize düşmüş Türk askerlerini tek tek topladılar. Deniz Kuvvetleri kendi personelinin yerini henüz bilemezken İsrail ve İngiltere hemen hücumbotlarını yollamış, denizde ölüm kalım mücadelesi veren Türk askerlerini gemisine almıştı.

SUÇ UNSURU BULUNAMADI
Bu dostane elin uzanışına tesadüf diyebilir miyiz? Geçelim...
Ama soruların peşini bırakmayalım... 54 askerimizin ölümüne yol açan bu kasıtlı istihbaratı kim verdi peki? Önce Muğla'ya sonra da Ankara'ya bu istihbarat notu nereden gelmişti? Üzerinde hiç durulmadı. Olayı açığa çıkaran uluslararası haber ajansı AP (Assocotied Press) oldu. Kurtarılan 180 mürettebatın önce Hayfa limanına getirlidiğini ardından Tel-Aviv'e götürüldüklerini ilk onlar dünyaya duyurdular. Türk Genelkurmayı halen olayı açıklamamıştı. Barış Harekatı'nın heyecanı faciayı örtmeye yetecek gibi duruyordu.
Olaydan aylar sonra Genelkurmay nihayet soruşturma açtı. 15 Temmuz 1976'da Kocatepe olayıyla ilgili olarak takipsizlik kararı verdi.
İlk resmi açıklama olaydan tam 3 yıl sonra İçişleri Bakanı Ferit Melen'den geldi: 'Kocatepe muhribi yanlışlıkla kendi uçaklarımız tarafından batırılmıştır. Savaşlarda bu tip olaylar sık sık görülür. Genelkurmay Başkanlığı bu konuda soruşturma yapmıştır. Ayrıca askeri savcılığa da konu intikal ettirilmiştir. Savcılık konuyu enine boyuna tahkik etmiş ve bir suç unsuru bulamamıştır.'
Sonuç: 3 subay, 14 astsubay ve 37 er olmak üzere toplam 54 askerimiz şehit olmuştu. Askeri tarihimize simsiyah bir sayfa daha eklenmişti.

BU PUZZLE'I ÇÖZMELİYİZ
Evet Kocatepe dramı böyle... Türkiye ve Ortadoğu'ya ilişkin bir operasyon olduğunda, ben bütün olan biteni puzzle gibi masanın üzerine yayarım. Kim ne yapmış, kim ne demiş, kimin tavrı ne... Dakika dakika olayları sıralarım. En sonunda şu soruyu ise muhakkak kendi kendime sorarım: Eeeeee, İsrail ve İngiltere bu puzzle'ın neresinde? Çünkü, onlar olmadan puzzle hep eksiktir... Uludere'deki yanlış istihbarat karmaşasını sorgularken de bu soruyu kendi kendimize soralım... Sahi İsrail ve İngiltere bu işin neresinde?
Akşam / Gürkan Hacır


Bu haber 2,016 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,323 µs