Yeni Türkiye’nin İngiltere prömiyeri

25 Kasım 2011 09:01 tsi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İngiltere ziyareti en başta, Türkiye’nin uluslararası siyaset ve diplomasi marketinde ulaştığı raf değerini yansıtıyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İngiltere ziyareti en başta, Türkiye’nin uluslararası siyaset ve diplomasi marketinde ulaştığı raf değerini yansıtıyor. Türkiye raftaki yerini ve değerini ve de raf ömrünü giderek uzatan bir ülke olmanın bütün tezahürlerini gösteriyor. Cumhurbaşkanı’nın hem İnglitire kamuoyunda, hem de medyasındaki temsili de bunu perçinliyor.

Nasıl bir değer bu?

Türkiye’nin iç sorunlarıyla sorgulandığı veya bu sorunları aşmak için ne yapması gerektiği konusunda akıllar aldığı yol gösterici Avrupa anlayışını geride bırakan bir zeminde gelişiyor herşey. Akıl verenler artık ortada görünmüyor pek...

Tersine, Ankara, Suriye konusunda ne düşünüyor, Arap Baharı’nın sevk ve idaresinde ne planlıyor? İsrail’e daha ne kadar blokaj ugyulayacak?

Bunlar merak ediliyor. Merakın ötesinde, özellikle Suriye gibi açık dosyalarda inisiyatif alması, bir adım atması bazıları tarafından bekleniyor, bazılarınca da umuluyor.

Elbette, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın havasını ve sözlerinin gücünü artıran temel faktör ekonomide istikrar tablosudur. Kriz içinde kaleleri birer birer düşen Avrupa ve Avrupa Birliği karşısında birliğin korunaklığına ihtiyaç duymaksızın yükselen bir ekonomiyi sürdürebilir kılmak gerçekten değerli bir şey... Bu değeri son olarak G-20 toplantısında ölçme imkanı bulmuştuk, şimdi de finansın ikinci önemli merkezi Londra’da...

Sadece diplomasisi değil ekonomi yönetimi de ilgiyle izlenen bir ülke Türkiye...

1976-77’de İnglitere’de öğrenci olan, 1990’lardan beri ülkesini Avrupa Konseyi’nde temsil eden ve Gül’ün bütün konuşmalarına sığdırdığı şu cümle o yüzden tam da bu yeni durumu anlatıyor:

“İnsanın heybesinin dolu olması güzel şey.”
Heybe dolu, yani ekonomi iyi gidiyor, demokratikleşme hız kesmiyor ve Türkiye bölgesinde kabuğunu kırarak lik adımları atan ülke olmaya başlıyor.

Elbette bununla birlikte gücünü abartan bir coşku hali de yok. Özellikle de Suriye konusunda... Savaşmak, saldırmak ve haddini bildermek gibi bir abartılı politikaya savrulmak sözkonusu değil. Cumhurbaşkanı, bunun altını özellikle çizerek böyle bir yöntemin tercih edilmeyeceğini söylüyor. Dışarıdan böyle beklentiler ve baskıların Suriye konusunda Ankara’nın tutumunu değiştirmeyeceğini belirtiyor. Bir anlamda son zamanlarda dünya kamuoyunda estirilen rüzgarları da ustalıkla dindiriyor.

Türkiye, bir komşuya ve dosta yaraşan tavırla kendini sınırlayacak ve Esad yönetimini zamanında uyarmış olmanın avantajıyla yürümeye devam edecek.

Coşarak ileride telafisi imkansız ve özellikle de Arap/İslam dünyasında kötü hatıralara bırakacak adımları atmak seçenek dışıdır. Esasen, Ankara’nın Batı başkentlerinde değerini artıran da bu soğukkanlı güç olma halidir. Gül’ün sözlerinden anlaşılan Türkiye’nin bu yolu izlemeye devam edeceğidir ki doğrusu da budur.

Son olarak... Cumhurbaşkanı’nın Lonrda’da gördüğü üst düzey ve samimi ilgi aynı zamanda Türkiye’nin içeride tutturduğu yolu da teyid ediyor.

Yine Gül’ün sözlerinden önemli bir cümleyi seçip alarak ifade edelim:

“Eskiden de Türkiye’nin nüfusu çok ve askeri kalabalıktı ama gücü bugünkü gibi değildi...”

Bu tespit demokrasi, siyasal istikrar ve ekonomik büyümenin ülkeye kattığı değeri ifade ediyor. Eskiden güçlü olduğumuzu iddia ediyorduk, bugün güçlüyüz.

Fark burada...Yeni Türkiye’nin farkı.

Mustafa Karaalioğlu / Star

Bu haber 950 defa okundu.