En Sıcak Konular

Van'da yangın felaketi çok yakın

19 Kasım 2011 09:20 tsi
Van'da yangın felaketi çok yakın "Depremzedeler çadırlarda kaldığı sürece bu yangınların önüne geçilemez. Büyük bir çadırkentte gece çıkacak bir yangın birçok çadıra sıçrama riski var. Çünkü çadırlar içiçe."

Burası Van.. Yoksulluk yetmezmiş gibi, vurdu deprem... Unutup yoksulluğu, depremden canlı çıktıkları için şanslı saymışlar kendilerini... Zemheri soğukta, başlarını sokabilecek yırtık bir çadır, ısınacak bir paslı soba bulduklarına şükretmişler.

Ta ki sobayı harlandırmak için açana kadar ablaları Sibel. Alev almış çadır, depremden, soğuktan kurtulan bu 3 küçük canı alıvermiş birkaç dakikada. Şimdi üçü de ne soğuğu hissediyor, ne deprem korkusunu... Yalnız değiller, yanlarında dedeleri var, bir hafta önce hastalıkla canını veren!

İki gündür Van’dayız... Çadır çadır dolaşıyoruz. Dertleri dinliyoruz, eksik gedik nedir bakıyoruz. Her konuk olduğumuz çadırda, ortaya kurulmuş bir soba, dışarısı ne kadar soğuksa, içerisi o kadar sıcak. Çok sıcak hem de... Sıcak yüzüme çarptıkça içime bir korku düşüyor. Çadırlar çocuk dolu, ya bir şey olursa diye... Dün sabah Vatan gazetesinin internet sayfasında ilk o haberi görüyorum, tam tepede, “Van’da deprem çadırında yangın, iki çocuk öldü” diye... İçim yanıyor, kavruluyor... Yola çıkıyoruz hemen... Karpuzalan köyüne doğru. Karpuzalan köyü merkeze çok yakın. Ama daha şehir merkezinden çıkar çıkmaz sanki bir başka coğrafyaya girmiş gibi oluyoruz. Karla karışık çamur içindeki yollar bozuk, çukur içinde... Sokak araları hep kar... Yollarda gördüğüm çocukların çıplak, çorapsız ayaklarında bir çift siyah lastik ayakkabı, o kadar... Yanlış duymadınız ayaklarında çorap bile yok, üstleri başları ip ince... Bir kazak, bir ince gömlek, çok azının üzerinde mont var... Van’dan topu topu 5- 6 kilometre uzaklıkta fotoğraf bu. Bunları anlatacağım yarın...

İki küçük tabut

Ulaşıyoruz Karpuzalan köyüne... Küçük mezarlıkta, iki küçük tabutta 8 yaşındaki Bahar ve 4 yaşındaki kardeşi İsmail... Bir hafta önce depremden değil, hastalıktan ölen dedelerinin kar kaplı mezarının hemen yanı başına, art arda gömülüveriyorlar... Hoca dua ediyor acıyla... Bildiğim dualara, Kürtçe dualar karışıyor... Mezar başı kalabalık, hep erkek dolu, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, BDP’li milletvekilleri... İsmail ve Bahar yan yana defnediliyor... Sırayla herkes birer ikişer kürek toprak atıyor üzerlerine, “Hayırdır, sevaptır” diye... Yarım saat sonra mezarlık boşalıyor... Bakıyorum, iki küçük çoğun mezarına, henüz üzerlerindeki taze toprak karla kaplanmamış, yanlarındaki dedelerinin mezarının üstü ise bembeyaz kar kaplı, sanki deprem çadırı gibi... İçim ürperiyor... Onları toprağa ve dedelerine emanet edip taziye evine doğru gidiyorum.

Kapkara bir boşluk

İki katlı, boyasız bir köy evi... Bahçesinde yanmış, kapkara bir boşluk... Topu topu 5-6 metrekare... Tam ortada yanmış bir beşik, etrafta bir sürü yatak yorgan, hep kül olmuş. Ayakta kalan tek şey var, o da yangına sebep olan paslı bir soba... Hemen dibinde de henüz hiç giyilmemiş bir çift siyah Converse... Nedense onlara bir şey olmamış, yanmamış sapasağlam duruyorlar... Belli ki iyi günler için saklanmışlar... Bir de kenarları yanmış okul defterleri... 5. sınıfa giden Bahar’la, 7. sınıfa giden ağabeyi 12 yaşındaki Mikail’e ait... Sonradan öğreniyorum, Ankara’ya kaldırılan Mikail de yaşam savaşını kaybetmiş. Bahar ve Mikail artık yok, toprak oldular.

Acı, yüzlerinde donmuş

O kapkara boşluğu terk edip, taziye evine giriyorum acıyla... Kime ne diyeceğimi, ne soracağımı bilemiyorum. “Allah sabır versin” demekten başka ne denir ki, böyle bir acı karşısında. Daha girişte çocukların babalarıyla karşılaşıyorum, iki genç kollarına girmiş, ayakta zor duruyor. Çocuklarını yangından kurtarmaya çalışırken, elleri yüzü hep yanmış. Gözlerinde öyle bir acı var ki, anlatılamaz. Çaresizliğin acısı... Hiçbir şey diyemiyorum. Başsağlığı diliyorum. Susuyor, susuyoruz... Kadınlar girişteki bir odada... İzin istiyorum, buyur ediyorlar içeri. Çöküveriyorum tıklım tıklım kadın dolu odada bir yere... Acılı kalabalığın arasına... 11 çocuğundan, ikisini az önce toprağa vermiş olan Behice anne, hiç konuşmuyor, hiç ağlamıyor, sadece susuyor. Tıpkı kocası gibi... Dışarıdaki dondurucu soğuk, yüzlerindeki acıyı da dondurmuş sanki... Tıpkı, çocuklarının minicik yanık bedenlerini depremden çıkarttıkları andaki gibi kalmış... Kucağında 1 yaşındaki Kerem bebek, ne olduğunu bilmeden gülücükler atıyor etrafa, diğer yanında bir gece önce yangından yaralı kurtulan kızı Elif, yanmış elleri sarılı, diğer yanında evli olan kızı Dilan... Anasının acısını biliyor, “Anam anam” diye ağlıyor... Başka herkes sessiz.

‘O çadır için 5 gün bekledik’

Yanımda oturan genç kız Sibel, meğer ölen iki küçük çocuğun ablalarıymış, o gece çadırda o da varmış, başlıyor en baştan anlatmaya, tıpkı anne ve babası gibi hiç ağlamadan; “Depremde evimiz hasar gördü. Duvarlar hep çatlak patlak. Korkuyorduk içeri girmeye, artçılarda yıkılır diye... Biz de bahçeye çadır kurduk. Yardımla gelen bir çadırı. Bir İran çadırını... O çadır için tam 5 gün bekledik soğukta. Keşke beklemeseydik... 12 yaşındaki Mikail, 8 yaşındaki Bahar, 7 yaşındaki Elif, 4 yaşındaki İsmail, 1 yaşındaki Kerem ve annemle birlikte akşamları bu çadırda kalıyorduk. Buralarda hava öyle bir soğuk ki mecbur çadıra kömür sobası kurdu babam. Ona rağmen Kerem soğuktan hastalandı. Daha çok küçük tabii... O gece de birden ağlamaya başladı. Annem onu alıp eve gitti, ilaç vermeye. Diğer kardeşlerim uyuyordu...”

‘Çadır parladı, cereyan çarptı!’

Sonra susuyor... Annesi de hala susuyor, kardeşi Elif de... Bu suskunluk öyle korkutucu ki... Sonra yine başlıyor ansızın anlatmaya: “ Bir yırtık çadırdan oldu her şey. Çadırdaydım. Soğuktu. Soba iyi yanmıyordu. Dedim, ‘Sobanın kapağını açayım, içini bir çalkalayayım, biraz yansın’... Nasıl ki açtım, çalkaladım, ateş bir anda etrafa sıçradı. Amcama haber verdim, dedi, ‘Git annene haber ver.’ O sırada Elif’i çıkardık. Yangını söndüreyim diye amcam bir kova su döktü. Ama cereyan varmış. Hem elektrik hem yangın bir anda parladı... Çadır parladı. Cerayan çarptı. Her şey bir-iki dakikada olup bitti.” Çadır parladı ve bitti her şey... Bir yırtık çadır yüzünden... Fotoğraflarını soruyorum, evden çıkarken, İsmail’in bir tane bile yokmuş daha, nasıl bir çocuktu gözümde canlandıramıyorum, ama o bildik saf çocuk gülüşleri geliyor aklıma.. Bahar’ın da evde hiç fotoğrafı yok aslında... Ama neyse ki o okula başlamış, bu bölgedeki pek çok yaşıtı gibi bu sayede bir fotoğrafı olmuş, vesikalık da olsa... Gittiği okuldan buluyoruz o fotoğrafını, bakıyorum sakin, güzel mi güzel bir yüz... O fotoğraftan soruyor bana, hepimize, “Ben niye öldüm? Bir yırtık çadır yüzünden mi?”

Van dün de 4.9’la sallandı

Van’da dün akşam da 4,9 büyüklüğünde deprem oldu. Kandilli Rasathanesi, saat 19.39’daki depremin merkez üssünün Van’ın Özalp ilçesi Bodurağaç köyü olarak açıkladı. Korku ve paniğe yol açan dehpremde can ve mal kaybı olmadı.

‘Tüm çadırkent kül olabilir’

Son olay çadırkentlerdeki yangın tehlikesini de ortaya koydu. Durumun vehametini Van İtfaiye Müdürü Osman Acar, ‘çaresiz kalıyoruz’ diyerek özetledi: “Çadırlar yanıcı maddelerden yapıldığı için birkaç dakika içinde kül oluyor. Yetişip, söndürme şansımız yok. İhbar geldiğinde kısa sürede olay yerine ulaşıyoruz ama sadece küle su sıkıyoruz. 20 yıllık itfaiyeciyim, çadır yangınları konusunda çaresizim. Ayrıca itfaiye Depremzedeler çadırlarda kaldığı sürece bu yangınların önüne geçilemez. Büyük bir çadırkentte gece çıkacak bir yangın birçok çadıra sıçrama riski var. Çünkü çadırlar içiçe. arabasının geçeceği yer sıkıntısı var. Daha büyük bir facianın yaşanmaması için acilen depremzedeler kurulacak geçici konutlara veya konteynerlere yerleştirilmelidir”. 

Mine Şenocaklı / Vatan



Bu haber 1,118 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,587 µs