En Sıcak Konular

"Artık yüzleşin. Bu krizin çözümü yok!"

5 Kasım 2011 22:38 tsi
İngiliz gazeteci Matthew Parris, Avrupa'daki ekonomik krizi anlatırken çarpıcı değerlendirmelerde bulundu

Fransa’nın Cannes kentinde gerçekleşen G-20 Zirvesi'nde en çok konuşulan konu Yunanistan'daki krizdi. Zirvenin ilk gününden itibaren liderler karşılıklı temaslarda bulunsa da etkinliğin merkezindeki asıl konu Yunanistan ve Euro Bölgesi’nin geleceğiydi. Yunanistan başbakanı Yorgo Papandreu'nun Avrup'nın yardım paketini referanduma götürme girişimi ve hemen ardından Avrupa'dan gelen baskılarla bundan vazgeçmesi bu haftaki krizin diğer boyutlarıydı.

İngiliz gazeteci Matthew Parris, The Times'da yayımlanan son makalesinde bu krizle ortaya serilen görüntüyü kaleme aldı ve Avrupa'ya ciddi uyarılarda bulundu. İşte Parris'in o yazısının tamamı...


YÜZLEŞİN. EURO KRİZİNİN BİR ÇÖZÜMÜ YOK

Hem seçmenler hem de liderler kendilerini kandırıyor. Avrupa kabul etmeli ki bu düşüşten çıkış yolu yok.

Perşembe günü yaşanan can çekişme saatlerinde demokrasinin kendisi, demokrasiye ölümcül bir darbe indirebilecek bir hale geldi. Yunanistan, halkına soracak gibi görünüyordu. Tedbiri elden bırakmak istemeyen siyasi liderler olaya el koydu. Yunan Başbakan’ın kendi meslektaşlarının bunun tehlikeli bir oyun olduğu, eğer halka sorarsa yanlış bir cevap alabileceği yönündeki baskısına Avrupalı liderler de katıldı.

Ancak yavaş yavaş, Avrupa kıtasının genelinde iki karşıt güç güç kazanıyor ve eninde sonunda bu güçler çatışacacaklardır. Bu güçlerden hâlâ egemen, ama sallantıda olanı tepeden yönetiliyor. (Bu grupta) Uluslarüstü seçkinler kendi kararlarını dayatıyor. Bu elitleri nasıl adlandırırsanız adlandırın: “Avrupa," Brüksel, Franko-Alman ekseni, IMF ya da bütün bu unsurların halkı hor gören bir kliği. Bu seçkinlerin önderlik gücü zayıf, özgüvenleri ise sallanmaya başladı.

Şu günlerde bir canlılık içindeki diğer güçte ise karar süreci aşağıdan yukarıya yürüyor. Bu gücü ülkelerdeki seçmenlerin ve seçmen kitlesi içindeki grupların artan hoşnutsuzluğu oluşturuyor. Bunu da isterseniz milliyetçilik, isterseniz popülizm, kapitalizm karşıtlığı ya da sadece demokrasi olarak adlandırın. İngiliz ve Avrupalı liderlerin bu güce danışmaktan kaçınması liderlerin bu gücün vereceği karardan çekindiklerinin açık bir göstergesi.

Uluslarüstü seçkinler Avrupa’nın sesi bastırılmış, ama içten içe öfkeli seçmenleri için neyin en iyi olduğunu kendilerinin bildiğini düşünür. Seçmenler, ah bir konuşabilseler, bu iddiaya şüpheyle yaklaşacaklardır.

İşte bu noktada seçmemi tercih edeceğiniz yoldan daha farklı bir çizgide tezimi sürdüreceğim. Buradan Halka Güvenmeliyiz sonucuna varmıyorum. Halk hatalı. Avrupa’nın siyasi seçkinleri de hatalı. Ve seçkinler halkı memnun etmeye çalıştıkları için bu kadar hatalı davrandı.

Halk da seçkinler de gerçekçi değil, ikisinin de kafası karışık. Her iki kesim de meselenin özündeki gerçeği görmekten kaçınıyor. İngiltere’nin Euro'ya başkaldıran muhafazakâr milletvekilleri “Ekonomik sıkıntılarımızın sebebi Brüksel değil" derken yanlış düşüncedeler. “Uluslararası para piyasalarındaki mantık dışı davranışlar da sıkıntılarımızın sebebi değil” diyen Brüksel de yanlış düşünüyor.

Öyle inanıyorum ki, daha önceleri yabancısı olduğumuz sıkıntılı dönemlerle tanıştıkça Batı dünyası siyaset ve ekonomide giderek daha fazla bahanelere sığınacak. Biz Batılılar karşımızdaki gerçekten kaçış yolları, suçlayacak birilerini, aslında kaçınılmaz olanı ertelemenin bir yolunu arıyoruz. Yüzleşmemiz gereken şeyi, yani Batı’nın egemenliğinin bir daha geri dönmemek üzere sona erdiğini görmemek için yüzümüzü yana çeviriyoruz. Artık üstünlüğümüz bitti. Mirasımız azaldı. Burnumuz sürtülüyor. Ve bir daha da belimizi doğrultamayacağız.

 

Kaynaklarımızı fazla çekiştirdik. Bütçelerimizden fazla harcadık. Alışveriş alışkanlıklarımız ralli yaparken arka planda üretimlerimiz düşüyordu. Çuvalladık ve tekrar zenginleşmemizin bir yolu yok. Yunanistan bunun sadece en gülünç örneğiydi o kadar. Fakat güldüren değil acı veren bir karikatür bu. Gelecekteki tarihçiler bu dönemi Büyük Kaytarma olarak tanımlayacak.

Hepsi bankerlerin suçuydu; ödenen bonuslar; sub-prime; şeffaf olmayan ve karmaşık finansal enstrümanlar; Freddy Mac ve Fanny Mae; Fred Goodwin; Lehman Brothers’ın batışı; para piyasaları kumarhanesi; MBS’ler (mortgage destekli menkul kıymetler); CDO’lar (teminatlı borç yükümlülükleri); SIV’ler (özel yatırım araçları); SPV’ler (özel amaçlı yatırım amaçları); CDS’ler (kredi iflas swapları); veya PFI’lar (özel finans teşebbüsleri).

Hepsi onların suçuydu ve hiçbiri onların suçu değildi. Hiç farketmez. Çünkü hepsi aynı kapıya çıkıyor. Tüm kanallar veya kurumlar, aralıksız ve muazzam bir şekilde Batı ülkelerinin vatandaşlarının zenginliğini korumak ve daha zengin kılmak için politik baskılar oluşturmak amacıyla kullanıldı.

Gizli tehlikeleri, ince eleyip sık dokuyarak farketme fırsatlarımızı ve bunu gerçekleştirebilecek her türlü yeteneğe sahip olduğumuzu göremediniz mi? Bu kurumlara, bu bankalar veya bu kısaltmaların hepsine herhangi bir noktada, işler bu aşamaya gelmeden hesap sorabileceğimizi farketmediniz mi?

Bizim farkımızda değil miydiniz? Biz kim miyiz? Biz yüzde 110 faizle mortgage kredisi alanlarız. Biz bize ani yükselişlerin ve çöküşlerden kaçışın mümkün olamayabileceğini (ki bunun doğru olmadığının farkındayız) söyleyen politikacıları seçen ve sonra bir daha seçenleriz. Biz sakat düzenlenmiş finansal hizmetler sektöründen hasat ettikleri zenginliği önümüzden hortumlayan hükümetleri seçenleriz.

Biz özel finans kurumlarının bize taksit taksit verebileceği okul inşaatlarını isteyen, yeni hastaneler talep edenleriz. Politikacılarımızın ve bizim sonunda kendimizi ekonomiciler ile bankerlerin yarattığı anlamsız dilin kullanılarak yapıldığı bir bir Juju büyüsünün sisi içerisinde bulacağımız farkedemediniz mi? Sonuçta diğerlerini bu sisi yaratmaya biz teşvik ettik. Ve şimdi onları bir günah keçisi olarak ilan ediyoruz.

İngiltere Kraliçesi 2008 yılında Londra Borsası’nda ekonomistlerle bir toplantı yaptığında, şu unutulmaz soruyu sordu: “Neden kimse giderek yaklaşanı görmüyor?”.

Majesteleri bu hissiyattan kurtulabilirdi. Hepimiz aynı hissiyata sahiptik. Fakat işin aslı bir dolu insan krizin geldiğini görüyordu; kimse onları dinlemedi; çok azı çözümler bir yana dursun, bu insanların endişlerini yayınladı. Batı yüzyılının genel görüntüsü, herşeye sahip olacağımıza ve bizim için dizayn edilmiş olan finansal ürünlerle siyasetleri satın almamıza inanmak, hatta reklamını yapmak üzerine odaklıydı.

Şimdi kafamıza tavayı yemiş durumdayız, bahaneler üretiyoruz, siyasi elitlerimizi fırçalıyoruz, durumumuza ağıtlar yakıyoruz ve “demokrasi” diye ağlıyoruz.

Brown, Blair ve Berlusconi’yi kim yarattı? Seçmenler. Fransa ve Almanya’da finansal entegrasyonun sadece uluslarüstü kur bölümünü garanti altına alıp geri kalanını kim geciktirdi. Seçmenlerin korkuları. Drahmi’ye karşı yepyeni Euro sözü veren bu politikacılara kim prim verdi? Yunan halkı. Angela Merkel’in Yunanistan’ı Almanya’nın kanatları altından çıkarmasını kim engelledi? Alman halkı.

Demokrasi Avrupa’nın şu andaki problemlerinin çözümü değil. Aslında ortada hiçbir çözüm yok. Demokrasi bizi sadece eski küçük ulusalcı kıtaya, gümrük duvarlarına ve ticari sürtüşmelere geri götürür. Bölgesel hükümetlerin serbest ticaret federasyonları kurduğu bir Euro hayali neredeyse silinmek üzere. Bağımsız ülkelerin gönüllülük esasıyla koordine edeceği bir parçalı serbest ticaret birliği rüyası da her zamankinden daha da ütopik.

Artık Batı Rüyası; Kuzey Batı Koridoru yoluyla taşınan borç ve keçeleşmiş ekonomilerimizin yavaşlayan büyümesi, global piyasa korkuları, seçmenlerimizin umutsuz bir şekilde gerçekçilikten uzak beklentileri. Yani dünyanın gelişmekte olan ekonomileri ismi verilen devi, kendi oyununda yeneceğimiz aydınlık bir ekonomi denizi yaratmanın yolları aramak, safça bir fantezi.

Oyun bitti. Bu dünyanın sonu, hatta bizim dünyamızın bile sonu değil. Ölmeyeceğiz. Açlıktan gebermeyeceğiz. Fakat demokrasi tenceresinin patlamasıyla yönümüzü hayatımızın geri kalanında biraz daha aşağıya çevireceğiz. Ekonomik düşüş ortamında özgür bir seçim ortamı sanırım henüz hiç test edilmedi. Edileceğine inanıyorum. Fakat sanırım bundan bir süre daha kaçınılmaya çalışılacak.


Bu haber 996 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,161 µs