En Sıcak Konular

Naylon hayat kutusu: Televizyon

10 Haziran 2007 21:07 tsi
Naylon hayat kutusu: Televizyon Artık köylerde genç kızlar şalvar giymek istemiyor. Çünkü televizyonda daha farklı kıyafetler var. Televizyon isteklerimizi, değerlerimizi, ilişkilerimizi, yediklerimizi şekillendiriyor. Belki de daha kötüsü: Çünkü uyuşturuyor!

Bir televizyon bunları yapabilir mi?

“Bir Rüya için Ağıt (Requiem for a Dream)” isimli bir film vardı.

Bu filmde, bireyleri birbirinden ve – hayattan - kopmuş bir aile resmedilir. Ailenin oğlu ve kız arkadaşı eroin ve kokainin pençesine düşmüştür. Ailenin annesi ise, farklı iki “maddenin” bağımlısıdır. Avuç avuç yuttuğu zayıflama hapları ve TELEVİZYON. Hayatını televizyondaki bir yarışma programına bağımlı olarak yaşayan bu kadının tek ideali, bir gün o programa çıkabilmektir. Bu kadın da, oğlu gibi, acınacak durumdadır...

Kötü sonla biten bu film uyuşturucunun gerçek yüzünü gösterebilmiş. Eğlence aracı olarak görülen televizyonun da gerçek yüzüne ışık tutmuş.

Tanımlara bakarsak, birşeyin bağımlısı sayılmak için, o şeyin günlük işlerimizi yapmamızı engelleyecek derecede hayatımızı kaplar hale gelmesi gerekiyor. Peki, küçük dozlarda alındığında?

Diziler içimize işledi

İstanbul’un turistik cazibeleri arasına Büyükada’nın işlek caddelerinden birindeki iki ev daha eklendi: Ahmet’in eviyle Yasemin’in evi... “Hatırla Sevgili” dizisinin çekimlerinde kullanılan evler. Adaya gidenler bu terkedilmiş görünen evlerin pencerelerinden içeri bakıyor. Sokaktan her geçen “Bu Ahmet’in evi, bu Yasemin’in evi” diyor.

Bir de mor elbise var; fenomen... “Yaprak Dökümü” dizisinde bir nişanda giyilmiş olan elbisenin taklitlerini her dükkanda görmek mümkün. 

“Diziden al haberi” dönemine de girdik. Yassıada sürecinde olup bitenleri de milletçe “Hatırla Sevgili”de anlatıldığı şekliyle öğreniyoruz. Dizinin yapımcısı Tomris Giritlioğlu bile şikayetçi.

Uzaktan kumanda

Belki elimizdeki kumandayla televizyonun hakimi olduğumuzu düşünüyoruz. Ya birileri bizi, yavaş yavaş televizyonda gördüklerimiz aracılığıyla uzaktan kumanda ediyorsa?

Televizyon seyretmek, bu dizileri bağrımıza basmak göründüğü kadar masum şeyler değil. Mesela, reklam seyretmediğinizi düşünürken aslında birçok reklama maruz kalıyorsunuz. Televizyonda herkesin elinde sigara tutması, devamlı cep telefonuyla konuşulması, her dizide rakı içilmesi sizce tesadüf mü? Reklam ajansları artık müşterilerine hangi dizilerde yer almaları gerektiğini de söylüyor. Bu tür gizli reklamlar, hatırlarsanız Truman Show filminde de iğnelenmişti.

Dizilerde ürünler kadar, bazı hayat biçimleri ve değer yargıları da alttan alta pazarlanıyor. Ahlaki değerleri boşverme, hiçbir çaba harcamadan zengin olma, lüks içinde yaşama ve aşırı tüketme hırsı ekranlar aracılığıyla her gün pompalanan değerlerden birkaçı.

Dr. Mustafa Merter, “Dokuz Yüz Katlı İnsan” kitabında ahlaki değerlerimizi yok saymanın psikolojik rahatsızlıklara zemin hazırladığını ifade ediyor. Dizileri bağrımıza bastıkça içimiz oyuluyor.

“Alkol ve sigaranın özendirici biçimde gösterilmesi, çocukların hayal gücünü olumsuz etkileyecek görüntülere yer verilmesi, cinsellikle ilgili öğelerin çocuklar ve aile üzerinde olumsuz etki yapması, şans oyunları reklamlarının çocuklara kötü örnek olması, insanların aşırı tüketime yönlendirilmesi, polisiye olaylar ve şiddet olaylarında yaralı ve ölülerin görüntülerinin açıkça, perdeleme yapılmadan yayınlanması, nikâhsız beraberliklerin topluma iyi bir durum gibi sunulması, sunucu ve katılımcıların çok açık kıyafetler giymesi, sunucu ve konukların çok açık giyinmeleri.” 2007’de Mayıs ayına kadar Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’na yapılan şikayetlerden bazıları.

Plastik hayatlar

Televizyon ekranından savaş görüntüleri, bombalar gösterilirken bir yandan bazı evlerde yemek yeniyor. Başkalarının felaketi, sadece başkalarınınmış zannediliyor. Daha dün gazetecilere ispiyonladığı meslektaşına “Ay, canım, seni gördüğüme ne kadar sevindim” diyen show programı sunucusu botokslu plastik bir gülümsemeyle bize bakıyor. Gizli-açık eşcinsellik alkışlanıyor. Kadınlar ekranda giyinmekle giyinmemek arasında bocalamış, mini eteklerinin uçlarını aşağı doğru çekiştiriyor.

Bütün bu saydıklarımız sadece ekranda durduğu gibi durmuyor.

“Uzaktan Kumandalı Çocuklar” kitabında Adnan Tönel televizyonun çocuk dünyasını sihirli dizilerle, sıfır beden Barbie’lerle bozduğunu ifade ediyor. Ekrandaki rol modeller çocuk gelişimini olumsuz etkiliyor, yanlış beslenmeye teşvik ediyor. Oturma odalarımızda kanlı cinayetler işleniyor.

O eşsiz aile kurumumuz zedeleniyor. Manevi değerlerimiz, ahlaki değerlerimiz zedeleniyor.

Artık köylerde genç kızlar şalvar giymek istemiyor; gençler tarlada değil, zehirli fabrikalarda çalışmak istiyor...

www.iyibilgi.com



Bu haber 900 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,191 µs