En Sıcak Konular

Palmer Raporu: Alenen asılsız

7 Eylül 2011 14:12 tsi
Geoffrey Palmer başkanlığında Gazze ablukası üzerine hazırlanan 105 sayfalık raporu okumak iki gün sürebilir, ama raporun temelsiz iddialarını ve insanlık dışı sonuçlarını keşfetmek kesinlikle 2 saniye sürecektir.

Dr. Mutaz M. Qafisheh *

Muhtemelen tarihte ilk kez BM tarafından hazırlanan bir belge insan haklarını açıkça ihlal eden bir durumu resmi olarak savunuyor ve teşvik ediyor.

Uluslararası bir avukat olarak Palmer Raporu'nun siyasi boyutları hakkında yorum yapmayacağım. Bu değerlendirmeyi daha ziyade Raporun "Uygulanabilir Uluslararası Hukuk Prensipleri" başlıklı Ek 1 kısmında yer alan yasal noktalarla sınırlı tutacağım. Ek 1 bu değerlendirmede "çalışma" olarak anılacaktır.

Çalışmanın 27 sayfasını gözden geçiren birinin görebileceği dikkat çekici ilk nokta çalışmanın hiçbir yerinde Gazze'ye veya Gazze ablukasına değinilmemesi. Dolayısıyla insan, raporu hazırlayanların "İsrail'in Gazze'ye uyguladığı deniz ablukası yasaldır" ve "abluka meşrudur... ve abluka uygulaması uluslararası hukukun gereklilikleri ile uyum içindedir" sonucuna nasıl vardıklarını merak ediyor (s. 4).

Birinci paragrafta çalışma "deniz hukukunu, silahlı çatışma hukukunu ve insan hakları hukukunu" inceleyeceğini belirtmiş. Gerçekte ise çalışma sadece deniz hukukunu ve abluka hukukunu ele alıyor. Gazze'de insan haklarına ise hiç değinmiyor.

Uluslararası insani hukuku veya Birleşmiş Milletlerin Gazze'deki duruma ilişkin hazırladığı diğer çalışmalara yer vermiyor. Sonuç olarak çalışma teorik ve eldeki durumla ilişkisiz kalıyor ve hepsinden öte yanıltıcı oluyor.

Çalışma hakemli bir dergide yayınlanabilecek bilimsel bir makale olarak uygun olabilir ama yasal/diplomatik olacağı düşünülen bir BM belgesi olarak uygun değil.

Muhtemelen çalışmayı bir BM stajyeri hazırladı veya belki İsrailli bir bilim adamı basılması için bir makale yazıyordu (çünkü çalışmanın format ve büyüklüğü bunu gösteriyor) ama bunu BM'ye satmayı tercih etti.

Yazara çalışmanın dilini Gazze'deki duruma veya BM'nin dokümanlarında özellikle de insan hakları konusunda kullanmaya meyilli olduğu dile uyarlaması için yeterince ödeme yapılmadığı (veya yeterli deneyimin olmadığı) görülüyor.

Çalışma 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 110. maddesinde yer alan ve belirli ve sınırlı şartlarda savaş gemilerine yabancı bayraklı gemilere müdahale hakkı veren "ziyaret hakkına" değiniyor (5. Paragraf), ama bu şartları sıralamıyor. Bunun nedeni 110. Maddede yer alan bu şartlardan (yani korsanlık, köle ticareti, izinsiz yayın, geminin tabiiyetsiz olma durumu) hiçbirinin Türk filosu için geçerli olmaması.

Çalışma ziyaret hakkının bu durumda ilgisiz olduğunu belirterek devam ediyor.

Yedinci paragrafta çalışma Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 88. maddesine istinaden açık denizlerde güç kullanımına yasak getirilen ülkeleri açıkça belirtiyor. İlerleyen paragraflarda ise çalışma güç kullanımını meşru kılmaya yelteniyor.

Ancak bu çabasında kendiyle çelişiyor, örneğin devletlerin "herhangi başka bir devletin siyasi bağımsızlığına veya toprak bütünlüğüne karşı güç kullanmak veya tehdit etmekten" kaçınmasını zorunlu kılan Sözleşmenin 301. maddesine atıfta bulunuyor.

Muhtemelen Palmer'a Gazze'nin İsrail'in bir parçası olduğu söylenmiş ve filo İsrail'in bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı şiddet hareketi oluşturuyordu!

Çalışma iki devlet arasında deniz hukukunun (genel kanun) geçerli olduğu barışçıl ilişkilerin varlığını göz ardı ederek, İsrail-Türkiye ilişkilerine uluslararası insani hukukun (özel kanun) uygulanabileceğini farz ettiği için de sınıfta kalıyor.

Türkiye ve İsrail 1982 Sözleşmesi'nin tarafları değiller ve dolayısıyla bu nedenle gelen yükümlülükleri tartışmanın bir manası yok. Sömürgeleşme döneminde geliştirilen miadı dolmuş deklarasyonlara (1856 Paris Deklarasyonu ve 1909 Londra Deklarasyonu) ve bazı devletlerin tikel askeri yönergelerine referans vererek Palmer İsrail ablukasını savunmaya çalışıyor (19-39. paragraflar).

Ablukanın "uluslararası bir çatışma durumu olduğu sürece" meşru olduğunu söylüyor ve bu durum ona göre "birkaç yıl sürebilir" (26. paragraf). Bu, insan hakları ihlalleri için su katılmamış bir tahrik oluşturuyor.

Palmer için daha üzücü olan şey ise raporda alıntılanan el kitaplarının kendisinin ablukayı meşrulaştırma çabasına ters düşüyor olması.

Raporda 96 kere bahsi geçen San Remo El Kitabı'nın açıkça belirttiği ve çalışmanın kendisinin de işaret ettiği gibi (36. paragraf) "eğer sivil nüfusa verilen zarar veya verilmesi beklenen zarar ablukanın uygulanması ile elde edilen somut ve direk askeri avantajdan fazla ise abluka bir savaş yöntemi olarak illegaldir.

Dolayısıyla, sivil nüfusa verilen zarar askeri avantaja karşı değerlendirilmelidir". (Palmer "il" ekinin bir yazım hatası olduğunu düşünmüş ve düzeltip legal yapmış gibi görünüyor.) Görünüşe bakılırsa Palmer veya onun için bu çalışmayı yürütenler ablukanın Gazze'deki sivillere verdiği zarara ilişkin haberleri hiç duymamışlar veya herhangi bir BM belgesinde okumamışlar (Örneğin 2009 Goldstone Raporu veya işgal altındaki Filistin Toprakları'nda insan hakları durumu raporları üzerine BM Özel Raportörü).
 

Çalışmanın da kabul ettiği gibi "ablukanın uygulanması uluslararası insani hukuk'ta yer alan diğer kurucu kurallarla ters düşüyorsa abluka illegaldir. Bu bağlamda önemli olan kolektif cezalandırmaların 4. Cenevre Sözleşmesi ve aynı zamanda 1. ve 2. ek protokoller gereğince yasaklanmasıdır önemlidir ve bu uluslararası teamül hukukunun kabul edilmiş bir parçasıdır" (37. paragraf).

Palmer'ın ablukanın neden olduğu uluslararası insani hukuk ihlallerini anlaması için çalışmanın 129-132 numaralı dipnotlarında alıntıladığı belgelerin ilgili hükümlerini okuması veya Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün 2006 yılındaki çalışmasına ya da Örgütün Gazze ablukasıyla ilgili pozisyonuna göz gezdirmesi yeterlidir.

Çalışmanın 40-42. paragraflarında BM sözleşmesinin 51. maddesine yapılan referanslar aşikâr bir biçimde çelişki yaratıyor. Eğer İsrail'in meşru müdafaa yapan taraf olduğunu düşünürsek İsrail 51. maddede belirtilen gerekliliklerin hiçbirini karşılamamaktadır.

Aslında, tüm dünyada iç hukukta kabul edilen 51. madde veya meşru müdafaa mantığı doğru uygulanırsa, İsrail askerlerinin değil Mavi Marmara'daki kişilerin meşru müdafaa yaptıkları görülür ki bu kişilerin hareketleri gerçeklerin gösterdiği üzere orantılıdır.

Çalışma BM sözleşmesinin 6. ve 7. bölümlerinde yer alan güç kullanımı usullerinin meşruiyetine referans vermemiştir. "Deniz ablukasının meşru müdafaa durumunda uygulaması sözleşmenin 51. maddesinde belirtilen usuller altında Güvenlik Konseyine rapor edilmelidir" (s. 5). İsrail 51. maddenin gerektirdiği gibi Güvenlik Konseyini hiçbir zaman bilgilendirmemiştir.

Görünen o ki raporun yazarları meşru müdafaanın devletlerarasındaki durumlara uygulanmak üzere oluşturulduğunu anlamamışlar. Aynı zamanda, yazarlar (s. 4) "filo çeşitli sayıdaki ülkeden katılımcılar ve gemiler içeren bir sivil toplum girişimiydi" diyerek bunu kabul etmişlerdir.

Yazarların, 51. maddenin bir BM üyesine karşı düzenlenen silahlı saldırı durumunda meşru müdafaaya izin verdiğini okumayı unuttukları açıktır; filonun saldırıya uğrayan taraf değil "silahlı bir saldırı" olduğunu düşünmüş olabilirler.

Daha da kötüsü, çalışmanın 4. sayfasında "İsrail'in gemilere abluka bölgesinden bu kadar uzakta bu derece güçle müdahalede bulunma kararı ve müdahaleden önce son bir uyarı yapmaması aşırı ve mantıksızdır" diye belirttikten sonra saldırının meşru müdafaa olduğunu iddia etmesi.

Palmer, Gazze Şeridi'ne istinaden İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesinin illegal olduğuna değinmemiş. İsrail'in işgali sanki meşruymuş veya yokmuş gibi yazıyor. Bu bir cevabı bile haketmiyor, dünyada herhangi bir hukuk fakültesine giden birinci sınıf öğrencisi bile bu gerçeği bilir.

Palmer, Gazze'deki insanların maruz kaldıkları, can kaybı, hareket sınırlamaları, sağlık, yiyecek ve eğitim hakkı ihlalleri gibi, insani hakları ihlallerine değinmeye bile zahmet etmemiş.

İnsan haklarını koruma sorumluluğunun herkesi kapsayan ve insani yardım gemileri ve konvoyları göndermek de dâhil olmak üzere tüm devletlerin üzerine düşeni yapmasını gerektiren bir uluslararası hukuk kuralı olduğunu herhalde hiç duymamış.

Muhtemelen Palmer'ın insan hakları ve devlet yükümlülükleri hukuku gibi küresel yasal gelişmelerden haberdar olması için Yeni Zelanda çok uzak kalıyor. Ya da belki Palmer'a ödeme yapanlar böyle söylemesini istediler.

Palmer'a BM Genel Sekreterliğinin verdiği görev yetki dışı çünkü İnsan Hakları Konseyi aynı soruyu inceledi ve konu hakkında bir karar verdi (U.N. Doc. A/HRC/15/21, 27 Eylül 2010).

Konsey uluslararası toplumu temsil ederken Genel Sekreter bir çalışan. Genel Sekreter çoktan yapılmış bir işi yürütmesi için birini görevlendirip ona ödeme yapmamalıydı. Böyle bir iş fuzulidir. Yetki dışı ve geçersiz bir görev olarak değerlendirilmelidir. Örgüt için zaman ve para kaybıdır. Daha da önemlisi raporun Gazze ablukasının meşruiyeti üzerine karar verme gücü yoktur.

Eğer görev talimatına bakılırsa, soruşturma panelinin ablukanın legal veya illegal olmasıyla ilgili karar vermesini gerektiren herhangi bir noktanın olmadığı görülür.

Raporun kabul ettiği gibi, "şunu belirtmeliyiz ki bizden olayların yasal olup olmadığına karar vermemiz istenmedi. Panel bir mahkeme değildir ve rapor bir hüküm görevi görmemektedir".

Bu durumda Palmer'ın Gazze ablukasının meşruluğunu neden ele aldığı merak edilebilir. Ama İsrail'in raporu hoş karşılaması sürpriz değildir!

Son olarak, rapor "olayın sonuçları ışığında İsrail'in pişmanlık duyduğunu uygun bir şekilde dile getirmesi gerekmektedir" sonucuna vardı.

Ve "İsrail'in ölen ve yaralanan kurbanlar ve ailelerine yardım yapmayı önermesi gereklidir" diye ekledi (s. 6). Yasal abluka ve meşru müdafaa için İsrail'in neden pişman olduğunu göstermesi ve ödeme yapması gereksin? Özür dilerim ama bu çok saçma!

* Uluslararası Hukuk Doktoru, Cenevre Uluslararası Kalkınma Enstitüsü, Filistin Hebron Üniversitesi, Uluslararası Hukuk Öğretim Üyesi, Cenevre ve Beyrut BM İnsan Hakları eski Yetkilisi, Tercüme: Zaman
 

Bu haber 908 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,018 µs