En Sıcak Konular

Bahçeli: Acaba sıra Türkiye'ye mi geldi

11 Ağustos 2011 16:09 tsi
Bahçeli: Acaba sıra Türkiye'ye mi geldi MHP lideri Suriye'deki olaylara dikkat çekti ve hükümeti dikkatli olması için uyardı: "Acaba Suriye'den sonra sıra Türkiye'ye mi geldi diye zaman zaman düşünmeden edemiyorum."

Komuta kademesinin emekli olmayı tercih etmesiyle AKP'nin planladığı gerilim ve çatışma ortamı gerçekleşmedi. Artık Türkiye darbe iddialarının karanlığından sıyrılmalı ve temiz bir sayfa açmalı.

AKP DARBE MAHSULÜ

İngiltere'de nafile turlar atanlara Yugoslavya'yı incelemelerini öneriyorum. MHP lideri Suriye'deki olaylara dikkat çekti ve hükümeti dikkatli olması için uyardı: Norveç'teki insanlık suçunu ve vahşetini milliyetçilikle ilişkilendirmek çok yanlış.

AKP'nin askere yönelik güvensizliği ve intikam alma duygusu bir çok soruna neden olmaktadır. TSK'nın geleneksel terfi ve atama sürecini bozmak, ordu içindeki dengeleri de zedeleyecektir. Komuta kademesi demokratik olgunluk dâhilinde ve millet iradesine saygı göstererek emekli olmayı tercih etti. Bu önemlidir. Çünkü AKP'nin planladığı gerilim ve çatışma ortamı gerçekleşmedi. Artık Türkiye darbe iddialarının karanlığından sıyrılmalı ve temiz bir sayfa açmalı. Asker kışlasında, siyaset kendi mecrasında olmalı.

Demokratik özerklik için dışarıdan gerekçe arayışını çok çirkin buluyorum. İngiltere'de nafile turlar atarak, ülkemizin aleyhine bir asrı aşan süredir faaliyet gösterenlerin safında sıralananlara bir de Yugoslavya'ya gitmelerini öneriyorum. Orada bölünmenin nasıl sonuçlara yol açtığını iyi bir şekilde göreceklerdir.

Biz terör ve bölücülük sorununa değindiğimiz kadar sosyo-ekonomik meseleleri de gündeme taşıyoruz. Mesela kadına şiddeti kınadık ve sürekli olarak gündemde tuttuk. İşsizliği, yoksulluğu ve ekonomik çaresizliği sürekli olarak dile getirdik. Vatandaşlarımızın sorunlarımız neyse bizim ilgi ve dikkatimiz onlara yöneliktir.

15 Marttan beri Suriye'de sular durulmuyor. Kan akıyor. Tunus'tan Suriye'ye kadar olan gelişmeleri iyi anlamak gerekiyor. Bu olayların ülkemize bütünüyle sirayet etmemesi için çok dikkatli ve aklı başında hareket etmek gerektiğine inanıyorum. Acaba Suriye'den sonra sıra Türkiye'ye mi geldi diye zaman zaman düşünmeden edemiyorum.

Norveç'teki insanlık suçunu ve vahşetini milliyetçilikle ilişkilendirmek çok yanlış olur. Irkçılık, yabancı düşmanlığı başka bir şeydir; milliyetçilik başka bir şey. Milliyetçilik hissetmekle başlar, idrak etmekle kemale erer. Sevgi, bağlılık, tahammül ve saygı milliyetçiliğin değerler alanının vazgeçilmezleridir. Milliyetçiliğin ağırlık merkezi kültürdür ve derin bir anlam hazinesi vardır. Oysaki ırkçılık patolojik bir vakadır.

Orhan Karataş: Türk Silahlı Kuvvetleri de bu süreçte bir çok tartışmanın merkezindeydi. Sürekli olarak yıpratılmaya çalışıldı. En son olarak Genel Kurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı erken emekliliklerini istemek durumunda kaldılar. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortada iddia edildiği gibi normalleşme süreci mi, yoksa bir kriz mi var?

Devlet Bahçeli: TSK maalesef hedef tahtasına yerleştirilmiş durumda. Sözde darbe iddiaları kapsamında yıpratılıyor, aşındırılıyor ve hırpalanıyor. Darbe ve darbeci bir anlayışa bizim onay vermemiz söz konusu değil. Kim ya da kimler darbeye teşebbüs etmiş ya da planlamışsa haklarında gereken hukuki işlemler yapılmalı ve bu kişiler ordudan ayıklanmalı. Demokrasinin yaşaması ve millet iradesinin muhafazası için bu gerekli. Ancak içindeki sorunlu kişileri genele yayarak TSK'nın tümüyle darbeci bir kuruluş olarak gösterilmesi doğru değil. Geçmişte darbelerden çok çeken bir parti olsak da, TSK'nın haksız yere suçlanmasını çok yanlış buluyoruz.

Türkiye'nin darbe ve muhtıra dönemlerinden dersler çıkardığını düşünüyorum. Darbelerin vahim neticelerini hala yaşıyoruz. Hatta AKP'nin bile bir darbe mahsulü olduğu herkesin malumu. Acaba 28 Şubat olmasaydı AKP olur muydu diye sorgulamak lazım. Bu itibarla, TSK'nın da geçmişten dersler çıkardığını düşünüyorum. Belirli aralıklarla yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. Hal böyleyken, TSK'yı sürekli olarak taciz etmek ve saldırmak iyi niyetli bir durum değil. Demokratik adaba da uymuyor. Yıllardan beridir süren darbe iddialarıyla ilgili yargı süreçleri hala sonuçlanmadı. AKP işi sürüncemede bırakıyor. Çünkü bundan siyasi fayda umuyor ve maalesef elde de ediyor.

İşleyen yargı süreçlerinin kangrene dönüştüğü açık. Yassıada yargılamalarını eleştiren AKP, aynısını kendisi yapıyor ya da zemin hazırlıyor. Geciken adaletin adalet olmayacağını görmek ve idrak etmek gerekiyor. Artık darbe davaları sonuçlanmalı, gerçekler gün ışığına çıkmalıdır. Türk milleti, nereye gideceği belirsiz olan bu süreçten bunalmıştır. Millet ordusu olan TSK'nın millet nezdinde itibarını düşürmek içinde bulunduğumuz coğrafyada çok tehlikeli sonuçlara kapı aralayacaktır. Hepimizin dikkatli olması bunun için elzem.

En son Genelkurmay Başkanıyla üç kuvvet komutanın emekliliklerini, istemesi de bir devlet krizine neden olmuştur. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu ciddi bir krizdir. Bu gelişmeye normalleşme diyenler, kendilerini bir kez daha gözden geçirmelidir. Gizli asker düşmanlığı, bu beyanlarla yeniden vasat bulmuştur.

AKP'nin askere yönelik güvensizliği ve intikam alma duygusu bir çok soruna neden olmaktadır. TSK'nın geleneksel terfi ve atama sürecini bozmak, ordu içindeki dengeleri de zedeleyecektir. Anlaşılıyor ki, AKP hükümetinin hedefinde şimdi de ordu yer alıyor. Bu krizin ilk işaretleri geçtiğimiz yıl kendisini göstermişti. Bu yıl da zirve yaptı. Komuta kademesi de demokratik olgunluk dâhilinde ve millet iradesine saygı göstererek emekli olmayı tercih etti.

Bu önemlidir. Çünkü AKP'nin planladığı gerilim ve çatışma ortamı gerçekleşmedi.

Artık Türkiye darbe iddialarının karanlığından sıyrılmalı ve temiz bir sayfa açmalı. Asker kışlasında, siyaset kendi mecrasında olmalı. Sivil irade hukuk sınırları çerçevesinde ülkeyi yönetmeli.

TSK'ya, millet ordusu olarak hepimiz sahip çıkmalı ve siyasetten ve tartışmalardan uzak tutmalıyız. Türkiye üzerinde hesap yapanlarla aynı kulvarda yürüyen AKP, kendisine çeki düzen vermeli, ordu üzerinde siyasi çıkar elde etmekten vazgeçmelidir.

MHP'nin Yüksek Askeri Şura toplantısıyla ilgili 6 Ağustos tarihinde yaptığı açıklama:

Yüksek Askeri Şura Toplantılarında alınan kararlar 4 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bir önceki Genel Kurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının zamansız bir şekilde emekliliklerini istemeleri devlet krizine yol açmış ve ülkemizi alacakaranlık bir ortama sürüklemiştir.

Ancak bu tehlikeli ve gerilim düzeyi yüksek hadisenin neden olduğu 'Devlet Krizi' nihayetinde aşılmış ve sonuçları çok ağır olacak bir sürecin eşiğinden dönülmüştür.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin, 29 Temmuz 2011 tarihinde yaptığı yazılı basın açıklamasında; devlet krizinin çözülmesi için teklif ettiği üç başlık kritik süreçten çıkılması için etkili ve belirleyici olmuştur.

Bu kapsamda partimizin önerileri arasında;

YAŞ toplantılarının zamanında yapılması,

Yeni komuta heyeti dâhil atama ve terfilerin gerçekleştirilmesi,

Sözde darbe iddiaları nedeniyle terfi ve atamaları yapılmayan amiral ya da generallerin haklarının saklı tutulması yer almıştır.

Nitekim YAŞ toplantıları ertelenmeden zamanında gerçekleştirilmiş, komuta heyeti teşkil edilerek atama ve terfiler yapılmış, halen tutuklu bulunanların süreleri bir yıl uzatılmıştır.

YAŞ toplantılarının iki yıldır üst üste sorun ve çekişme alanı haline gelmesi fazlasıyla düşündürücüdür.

AKP hükümetinin, TSK'ya yönelik üzeri hiç küllenmeyen kin ve kızgınlıkları bugünkü tartışmalara zemin hazırlayan asıl ve esas nedendir.

Bununla birlikte, hukuken hala bir sonuca ulaşmamış olan sözde darbe iddialarının, TSK üzerinde aşırı bir baskı ve sindirme mekanizması haline geldiği ayan beyan ortadadır.

Özellikle, yakın coğrafyalardaki karışıklıkların ve karmaşanın ileri düzeye ulaştığı dikkate alındığında, Türk ordusunu bir plan dâhilinde zayıflatmak ve küresel hedefler doğrultusunda dönüştürmek için yoğun bir faaliyet yürütüldüğü anlaşılmaktadır.

TSK'nın, suç şebekesi gibi gösterilmeye çalışılmasında; AKP'ye istikamet veren uluslararası çevrelerin, güç merkezlerinin ve içinde bulunduğumuz coğrafyayla ilgili emelleri bulunanların etkili olduğu görülmektedir.

Bu zamana kadar içerideki meşruiyetini dışarından elde ettiği ittifaklarla sağlamlaştırmaya çalışan AKP iktidarının, kendi varlığına engel olarak gördüğü ne varsa türlü yollarla etkisizleştirmeye çabaladığı bilinen bir gerçektir.

İçi doldurulmamış, asıl anlamıyla benimsenmemiş ve dönemsel ihtiyaçlara göre her kalıba dökülen; sivilleşme, demokratikleşme, vesayeti kaldırma ve normalleşme kavramları AKP'nin kalkanı olmuş ve adeta kavga aracı haline getirilmiştir.

Bu çerçevede YAŞ toplantılarındaki oturma düzenine bile abartılı anlamlar yükleyerek normalleşme iddialarının bir kez daha gündeme getirilmesi abesle iştigal olduğu kadar çirkin de olmuştur.

Üstelik Başbakan Erdoğan'ın kendi ordusuna karşı zafer kazanmış bir komutan gibi takdim edilmesi en hafif tabirle densizlik ve işgüzarlıktan başka bir anlam taşımamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi her şeye rağmen, Türk ordusunu kuşatan yoğun psikolojik operasyonun belirleyiciliği altında yapılan YAŞ toplantılarının neticelenmesini ve meydana gelen devlet krizinin alevlenmeden söndürülmesini olumlu bir gelişme olarak görmektedir.

AKP hükümeti bundan böyle TSK'yla uğraşmaktan ve yıpratmaktan artık vazgeçmeli, demokratikleşme maskesiyle yargısız infaz girişimlerinden bir an önce uzaklaşmalıdır.

Darbe iddialarını konu alan yargı süreçlerinin acilen sonuçlandırılarak darbe heveslisi kim varsa TSK'dan temizlenmesi sağlanmalı ve Türk ordusu tartışmaların içinden süratle çıkarılmalıdır.

Orhan Karataş: Türkiye'de son zamanlarda etnik bir gerilim yaşanıyor. Bunun sonu nereye varır? Çatışmalar size neyi düşündürüyor?

Devlet Bahçeli: Evet, endişe verici olaylara şahitlik ediyoruz. Ülkemizin değişik yörelerindeki provokasyonlarla kardeş kavgasının fitili tutuşturulmak isteniyor. Zeytinburnu'ndaki vahim gelişmelerle Eskişehir Mihalıççık'taki olaylar buna verilebilecek en son örneklerdir. Son yıllarda etnik tahriklerin seviyesi çok arttı. 25-26 Temmuz 2010 da Bursa'nın İnegöl ilçesinde, 26-27 Temmuz 2010 tarihinde de Hatay'ın Dörtyol ilçesinde tehlikeli gerilimler yaşanmıştı. Ülkücü Hareket'in ve Milliyetçi Hareket'in hiçbir ferdi bu olayların tarafı değildir. Tahrikler ve kışkırtmalar amacına ulaşamayacaktır. Dava arkadaşlarım çatışmaların ve gerginliklerin içinde kesinlikle yoktur ve bundan sonra da olmayacaklar.

Ama gittikçe yükselen tansiyonun düşürülmesi ve normalleşmeye ulaşılması gerekiyor. Biz bin yıldır bu coğrafyada kardeşçe yaşıyoruz. Bu derin hukuku sarsacak hiçbir niyete imkân vermemek lazım.

AKP, PKK açılımının ektiği zehirli tohumların, kavga ve etnik cepheleşme olarak başak verdiğini acilen görmeli. Yanlıştan geri dönecek erdemi bir an önce göstermeli.

Orhan Karataş: Demokratik Gelişim Enstitüsü'nün öncülüğünde bir grup milletvekili, gazeteci ve yazar İngiltere'ye gittiler. İrlanda ve İskoçya'yla ilişkilerini incelediler. Özellikle bu süreçte, PKK'yla IRA'yı benzer kabul eden birçok yorum ve değerlendirmeye şahit olduk. Bu gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

Devlet Bahçeli: Yapılanları iyi niyetli görmüyorum. İngiltere'ye model arayışına gidenlerin düşünceleri ve hedefleri herkes tarafından biliniyor. Özellikle bu sürece katılan gazetecilerin, sözde aydınların nasıl bir tutum ve tavır takındıkları meydanda. Milli konulara tahammülsüzlükleri belli olan bu zevatın, böyle zamanlarda en çok müracaat edilen kişiler olması manidar.

Türkiye'nin, başka ülkelerden öğreneceği ve alacağı bir şeyi bulunmuyor. Demokratik özerklik için dışarıdan gerekçe arayışını çok çirkin buluyorum. İngiltere'de nafile turlar atarak, ülkemizin aleyhine bir asrı aşan süredir faaliyet gösterenlerin safında sıralananlara bir de Yugoslavya'ya gitmelerini öneriyorum. Orada bölünmenin nasıl sonuçlara yol açtığını iyi bir şekilde göreceklerdir. Bu ülkenin 6 devlete bölünmesi olu oluk kanın akmasına neden oldu. İşte Bosna'da yaşanan dramlar, katliamlar. Bosnalı Müslüman kardeşlerimizin uğradığı mezalimler, soykırımlar. AKP'nin başını kaldırıp yalnızca bu ülkeye bakması bile yeterli.

Orhan Karataş: Kamuoyunda, MHP'nin mesajlarında terör vurgusunun belirleyici olduğuna dair bir görüş var. Diğer başka konulara çok fazla eğilmediğiniz eleştirisi sıklıkla yapılıyor. Buna ne diyeceksiniz?

Devlet Bahçeli: Bizim terör ve bölücülük konusundaki mesajlarımız haklı hassasiyetimizden ileri geliyor. Başbakan Erdoğan'da şehitlerden bahsetmemizi ezber olarak görüyordu. Ama bugün Başbakan ve partisi da dahil herkes şehitlerimizi konuşuyor. Bugün Türkiye'nin birinci meselesi bölücülük sorunudur. Bu tehlikeyi sık olarak vurguluyoruz. İnşallah haksız çıkarız, ama ülkemiz karanlık bir tünele doğru yuvarlanıyor. Bunu duyurmak ve dikkatleri çekmek için elbette doğru bildiklerimizi milletimizle paylaşacağız.

Ayrıca yanlış anlaşılan bir durumu da sizin aracığınızla paylaşalım. Biz terör ve bölücülük sorununa değindiğimiz kadar sosyo-ekonomik meseleleri de gündeme taşıyoruz. 12 Haziran seçim sürecinde açık hava toplantılarımızda ki sözlerim buna kanıttır. Mesela kadına şiddeti kınadık ve sürekli olarak gündemde tuttuk. İşsizliği, yoksulluğu ve ekonomik çaresizliği sürekli olarak dile getirdik. Vatandaşlarımızın sorunlarımız neyse bizim ilgi ve dikkatimiz onlara yöneliktir. Ama bazıları dönemsel olarak ön plana geçince elbette buna bigane kalmamız da mümkün olmuyor.

Orhan Karataş: Komşu coğrafyalardaki halk hareketleri devam ediyor. Şimdi gündemde Suriye var. Suriye'de artan şiddet hadiselerine ne diyeceksiniz?

Devlet Bahçeli: Suriye'de tırmanan olayların seyri çok tehlikeli sonuçlara yol açacak gibi duruyor. Yeni bir uluslararası müdahalenin belirtileri var. AKP'nin Suriye ve Ortadoğu konusunda izlediği politikalarını çok çelişkili ve temelsiz görüyorum. Hükümet ve Cumhurbaşkanı Suriye'yi eleştiriyor. Ama düne kadar aralarından su sızmıyordu. Başbakan Erdoğan ortak Bakanlar Kurulu toplantısı dahi yaptı. Ama şimdi Esat'la arasına nifak girdi. Çünkü Batı öyle istediği için Başbakan Esat karşıtlığına soyundu. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yakın coğrafyaların yeniden tanzimi söz konusu. İşleyen süreç bunu gösteriyor. 15 Marttan beri Suriye'de sular durulmuyor. Kan akıyor. Tunus'tan Suriye'ye kadar olan gelişmeleri iyi anlamak gerekiyor. Bu olayların ülkemize bütünüyle sirayet etmemesi için çok dikkatli ve aklı başında hareket etmek gerektiğine inanıyorum. Acaba Suriye'den sonra sıra Türkiye'ye mi geldi diye zaman zaman düşünmeden edemiyorum.

Orhan Karataş: Son zamanlarda, Avrupa'da ırkçı saldırıların arttığı görülüyor. Milliyetçilik tekrar eleştiri oklarının hedefinde. Parti olarak savunduğunuz milliyetçilikle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Geleceğe dair görüşlerinizi de bu kapsamda merak ediyoruz.

Devlet Bahçeli: Irkçılık, tedavisi gereken ciddi bir hastalıktır. Irk üzerinden insanları tasnif etmek büyük bir yanlış ve kabul edilemez sapmadır. Norveç'te bir caninin yaptığı katliam tekrar ırkçılığı gündeme getirdi. Bu olayı sosyologlar ve psikologlar iyi incelemeli. Bana göre batı insanı anlam bunalımı yaşıyor. Maddesel gelişim aynı ölçüde sosyal ve kültürel gelişmeye eşlik etmiyor. Bunun sarsıntılarını her fırsatta görmek mümkün. Buradan ülkemizin de alacağı çok dersler olduğunu düşünüyorum.

Ne var ki Norveç'teki insanlık suçunu ve vahşetini milliyetçilikle ilişkilendirmek çok yanlış olur. Irkçılık, yabancı düşmanlığı başka bir şeydir; milliyetçilik başka bir şey.

Milliyetçilik hissetmekle başlar, idrak etmekle kemale erer. Sevgi, bağlılık, tahammül ve saygı milliyetçiliğin değerler alanının vazgeçilmezleridir. Milliyetçiliğin ağırlık merkezi kültürdür ve derin bir anlam hazinesi vardır. Oysaki ırkçılık patolojik bir vakadır. Kini, düşmanlığı, tahammülsüzlüğü önceliğine alır ve kendisine mevzi yapar. Özellikle bizim milliyetçiliğimiz ırkçılığı şiddetle reddeder. Rahmetli Ziya Gökalp ırkın ancak atlarda aranacağını söylemiş ve ırkçılığa da sert tepki göstermişti. Irkçılık karanlıktır. Nefret ve fanatizmin yakıtıdır. Buna çok dikkat etmeliyiz.

Bizim milliyetçiliğimizde hoşgörü esastır. Dışlayıcı değil kapsayıcı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, ötekileştirici değil birleştirici bir niteliği vardır. Milli ruhu sahiplenme, savunma ve yüceltme milliyetçiliğimizde belirleyicidir.

Biliyorsunuz, anadilde eğitim taleplerine karşıyız. Bu konuda bazı aklı evveller tarafından tenkit ediliyoruz. Onlar milli gerçeklerden uzak ve milliyetçiliğe yabancı oldukları için ikinci bir dilin eğitim ve öğretim dili olmasından rahatsızlık duymuyorlar.

Şurası kesindir: Dil milliyetçiliğin öznesidir. Dil aynı zamanda millet olmanın göstergesi ve milletin alameti farikasıdır. Türkçe, Türk milletinin dilidir. Türkçe'nin yanına başka bir dil istemek, başka bir milleti ve milliyetçiliğini teşvik etmek, ortaya çıkarmak anlamına gelecektir. Bölücü çevrelerin anadilde ki ısrarları bu çerçevede asla masum değildir.

Milliyetçilik; arkeolojik kazı yapar gibi kültürleri, kimlikleri ve tarihi mirası ortaya çıkarır. Dün, bugün ve yarın perspektifinden tekliflerini sunar. Milliyetçilik hem ideolojik bir olgu, hem bir zihin durumu, hem de toplumsal bütünleşmenin bir türüdür. Bunun için Türk milletinin bin yıllık kardeşlik hukukunu gerçek anlamda Türk milliyetçiliği sağlar. Milliyetçilik bir yaşam formu haline dönüşüp, çağı doğru okuyan, aşmayı hedefleyen bir vizyonla bütünleşirse Türkiye'nin asıl o zaman küresel bir güç haline gelmesi kaçınılmaz olur. Bizim de hedefimiz budur.

Bugün; küreyi kafasında taşıyan, Balkanlardan Orta Asya'ya kadar Dünya Türklüğünü gözünün önünden hiç ayırmayan, İslam Coğrafyasını kavramış milli bir bakışa ihtiyaç var. Zulümle merhametin kapı komşusu olduğu çağımızda, Türk milletinin gelişmeye ve ilerlemeye odaklı bir milliyetçilikle eski kudretine döneceğine inanıyorum. Alanlarında ekonomik güç olmuş şirketlerimizle, köklü Türk kültürüyle ve jeopolitik imkanlarımızla dünyayı bir köye çevirmiş olan küreselleşme sürecini lehimize çevireceğimizi düşünüyorum. Bunu da milliyetçilikle yapabiliriz. Şüphesiz sürdürülebilir, gelişmeye açık, dinamik ve çözüm odaklı milliyetçilikle birçok sorunun üstesinden kolaylıkla gelebiliriz.

Orhan Karataş: Efendim bize zaman ayırdınız. Sorularımıza sabırla cevap verdiniz. Size çok teşekkür ediyoruz.

Devlet Bahçeli: Ben de teşekkür ederim. Ortadoğu Gazetesini Türk basın hayatındaki şahsiyetli duruşundan dolayı tebrik ediyor, bundan sonra ki çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ayrıca Ramazan ayının hepimize huzur, mutluluk getirmesini diliyor, yapılan ibadetlerin, tutulan oruçların Cenab-ı Allah tarafından kabul edilmesini niyaz ediyorum.

ORTADOĞU GAZETESİ

Bu haber 1,114 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,606 µs