En Sıcak Konular

'O konuşursa Öcalan biter'

27 Temmuz 2011 14:39 tsi
'O konuşursa Öcalan biter' Diyarbakır zindanındaki Türk ve Kürt sol örgütlerinin avukatlığını yapmış olan Hüseyin Yıldırım'dan önemli açıklamalar...

Diyarbakır zindanındaki Türk ve Kürt sol örgütlerinin avukatlığını yaptığı için 12 Eylül cuntacıları tarafından hayatı altüst edilen Avukat Hüseyin Yıldırım, Türkiye Gazetesi'ne konuştu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye dönen Yıldırım pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Ne zaman tahliye oldunuz?

Kasım 1981 yılında tutuklandım. 11 ayın sonunda mahkeme Mehmet Karasungur olmadığıma karar verdi. Beni tahliye edense fakülteden arkadaşımdı. Çok hırslıydım hesabını soracaktım. Ancak avukatlık yapmam engellendi. Beni tanıyanlar öldürüleceğimi düşünüp, yurt dışına çıkmak için baskı yaptılar. Diyarbakır'ı terk ettim. Son virajda dönüp arkaya baktım ve ağlayarak gittim. Önce Suriye daha sonra Almanya'ya geçtim.

PKK ve Öcalan ile ilk temas mı gerçekleşiyor?

PKK'lılarla ilk teması cezaevinde yaptım. Çünkü o zaman çok tutuklu vardı. Kamışlo'da bir hafta kaldıktan sonra beni Şam'a götürdüler. PKK'lıların bulunduğunu kalabalık bir yerdi. Biri geldi ve beni Öcalan'ın yanına götürdü. Gittiğimde birisi geldi bana sarıldı öptü. Meğerse Abdullah Öcalanmış. Öcalan'la ilk temasım böyle oldu. Bir ara balkonda Kesire Öcalan'ı gördüm. Ardından beni başka bir eve götürdüler.

PKK'lı oldunuz mu?

Hiçbir zaman PKK'lı olmadım. Diyarbakır'da direnen insanların her zaman kalbimde yeri oldu. Ama her zaman APO'culuğa hayır diyorum. En kötü dönemde onların avukatlığını yaptım. İçerde yaşanılanları dünyaya duyurdum. Gördüklerimi, yaşadıklarımı dünyaya anlatmamın örgüte yarayacağını ve puan kazandıracağını biliyorlardı. Haklarını teslim etmek gerekiyor. Onlar beni yurt dışına kaçırdılar.

PKK'dan kimlerle tanıştınız?

Öcalan'ın dışında Cemil Bayık, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu ve diğerleri. Hatta Şam'da beni gezdirenin Cemil Bayık olduğunu da çok sonradan öğrendim. Murat Karayılan'ı ise çok daha sonra tanıdım.

Size karşı tavırları nasıldı?

Çok iyi davrandı. Kendi kullandığı odasını bana verdi. Ancak sonradan başka bir Öcalan gördüm. Önceleri Ali arkadaştı. Ali ismini bilinçli kullanıyordu. Çünkü Suriye yönetimi Aleviydi ve onlara hoş görünmek için bu ismi tercih etmişti. Eşinin ismi de Fatma'ydı. Ali arkadaşın çok değişik bir kişilik olduğunu öğrendim. Buna geleceğim. Ama Öcalan, kendisinden başka kimseden söz edilmesini istemiyordu. Bana, "Nereye gitmek istiyorsunuz" diye sordu. Eşi Kesire, "Avukat abi, İsviçre'ye gitsin" dedi. Bana hemen sahte bir pasaport verildi.

Avrupa kazan, ben kepçe. Öcalan'la çok sık telefonla görüşüyordum. Üstelik bazen tartışıyorduk. Ben yanlışları eleştiriyor, iç infazların ve çoluk, çocuk öldürmenin büyük hata olduğunu söylüyordum. Kimsede inisiyatif yoktu. Gelen papağan gibi onun söylediklerini tekrarlıyordu. Öcalan da sonrada zıvanadan çıktı. 1986'dan sonra diktatörleşmenin işaretlerini verdi.

Bekaa'da şunu anladım. Öcalan'ın Kürt davasıyla, sosyalizmle ilgisi yok. Kürtlerin özgürlüğü onun derdi de değil. Tek derdi popüler olmaktı. Kürtleri ve diğer değerleri basamak olarak kullanıyor. Ben buna kesinlikle inandım. Hiçbir zaman da güvenmiyorum. Hiçbir liderini yapamayacağını yapıyor. Bütün konuşmalarında Kürtlere hakaretler var. Kürtleri aşağılıyor. 1986'daki kongresine kadar Ali arkadaş iken bundan sonra 'ulusal önder' oldu. Doğu Berlin'de Sovyet bir diplomat, "Sizin adamanız davanızın adamı değil" dedi. PKK "Bağımsız Birleşik Kürdistan" için yola çıktı. Öcalan ise 1988'de Mehmet Ali Birand'a "Bağımsızlık istediğimiz yok" dedi. Şok yaşadık. Birand, "Bu bir strateji değişikliğidir. Politbüronuzdan Merkez Komitenizden onay aldınız mı?" diye sordu. Cevabı şu oldu: "Politbüro ve Merkez Komite oluşturmaya çalıştık. Olmadı. Genellikle benim yönetimimden gelişen bir harekettir' diyerek diktatörlüğünü resmen ilan etti. Bütün bunlara rağmen hâlâ bundan ısrar edilmesini anlayamıyorum. Bununla ilgili olarak da Kandil'e bir mektup yazdım. Özetle: 'İmralı sizi uçuruma götürüyor, tehlikenin farkında değil misiniz' dedim.

Avrupa'da yanıma Enver Ata'yı verdiler. Zaten PKK'nın içinde kafası çalışanları hep öldürdüler. O dönemde, çevremde PKK vardı. Anlattıklarımla PKK'ya kan verdim. Sonra Öldürülmelerle ilgili olarak Öcalan'la yüz yüze tartıştım. "Biz, çocuklarımıza özgür bir gelecek için yola çıktık. Ama daha yolun başındayken çocuklarımızın katili olduk" dedim. Toplantıda çıktığımda benim hakkımdaki algıları değişti. PKK'nın Avrupa sorumlusu Çetin Güngör öldürüldüğü zaman ilişkilerimi koparmayı kafama koydum. APO'culuğu ret eden çok kişi öldürüldü. 1987'de çok kanlı olaylar oldu. Öcalan, "bundan sonra kadın kız meselesini ortaya getirip öldüreceğiz" dedi. Ben bu süreçten sonra bütün ilişkilerimi kopardım. Sonra silah, suikast devreye girdi.

Herkes benim de infaz edileceğimi düşünüyordu. Hollanda'da bir arkadaşımla kafede otururken iki kişi bizi çapraz ateşe tuttu. 29 mermi sıktılar. Arkadaşım çenesinden, ben kalçamdan vuruldum. Öcalan benim için "Kıl payı kurtuldu" diyor. Beni öldürmekle görevlendirilen kişiyi, gerekeni yapamadığı için yok ettiler.

Öcalan hakkında Kesire konuşursa ve gerçekten bildiklerini doğru anlatırsa Öcalan biter. Çünkü kimsenin bilmediğini Kesire biliyor. Bir ipucu veriyim. Ayrıldığım zaman Kesire bana "sen kendine çok dikkat et' demişti. Bunun üzerine ben de 'hiçbir şey yapamazlar' dedim. Kesire, 'Öcalan bağlı bulunduğu güçleri harekete geçirir' dedi. Kimdir bunun bağlı bulunduğu güçler. Bunun Ergenekon'a bağlı hatta teslim olduğunu anlamayanın gözü kör, kulağı sağır mıdır? Bu insanlar bunu göremiyorlar. Onların içinde olduğum için sürekli onları anlatıyordum. Avrupa basını ve Türk basını beni PKK sözcüsü olarak lanse etti. Onlar da sanki kabul ettiler.

Herkesin kafasında Kesire'nin ajan olduğuna ilişkin bir kabul var. Fakat Kesire ajan falan değil. Ben onunla Avrupa'da görüştüm, Kesire ajan değil, ama suçludur. APO'cu yıkıcı mantığın oluşmasında Kesire mimardır. Birçok insanın katledilmesine neden olmuş birisidir. Babası Ali Yıldırım da ajan değil. Tunceli'de Adliyede çalışmış. Kesire yaşıyor ve bizden koptuktan sonra direkt Mihri Belli'nin yanına gitti. Bana göre Kesire tehdit ediliyor. Mihri Belli ile Öcalan'ın arası çok iyiydi. Oraya gittikten sonra bir anlaşma sağlandı. Bence Kesire şöyle dedi: 'siz bana karışmayın ben de size'. Ama bu anlaşma Kesire'yi bağlıyor mu bağlamıyor mu bilmiyorum.

Türkiye

Bu haber 1,303 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,207 µs