En Sıcak Konular

'Tamamen yanlış düşünüyorlar'

19 Temmuz 2011 16:01 tsi
'Tamamen yanlış düşünüyorlar' "Şu anki Başbakan ve hükümet yerine, 90’lı yılların benzeri, Ergenekoncu bir hükümet olsaydı böyle bir tabloyla karşılaşır mıydık? Bu devlet PKK şiddeti nedeniyle demokratikleşmedi, tam tersine PKK şiddetinin azaldığı dönemlerde demokratikleşme art

PKK’nın 14 Temmuz’daki eylemini sabotaj olarak değerlendirmiştiniz...

Evet. PKK demokratik açılımdan rahatsız ve içinde kendisinin olmadığı bir çözümü kabul etmiyor. Bütün mesele bu.

Peki bu eylemden Öcalan’ın haberi var mıydı sizce? Çünkü, 15 Temmuz’a kadar talepler konusunda bir adım atılmazsa bölgenin karışacağını söylemişti...

Olabilir... Ama çıkar, yine açıklama yapar. “Bu eylem yanlış olmuştur. Arkadaşlarımız daha dikkatli olmalıdır. Bir daha olmasın” der, 3 ay sonra yine olur. Yine bir açıklama yapar. Ben ciddiye almıyorum açıklamalarını. Çünkü Türkiye çok değişti ama PKK hiç değişmedi.

Cengiz Çandar’ın hazırladığı raporda ortaya çıktı ki, devlet 12 yıldır Öcalan’la görüşüyormuş... O görüşmelerde ne oluyor sizce?

Öcalan dışarıya çıkmaya çalışıyor. Ona çok önemli bir figür, bir kahraman olarak bakılıyor PKK kanadında. Ama görüşme böyle yapılmaz... Bizde devlet görüşmeyi nasıl yapıyor? Bu seçimler sakin geçsin diye yapıyor. Nasıl yapıyor? Bu referandum süreci sakin geçsin diye yapıyor. Silahı azaltmaya çalışıyor. Bu da son derece tabi. Ama o başka bir şey. Ana, asıl müzakere olarak görmüyorum ben onu.

Neden?

Müzakere kiminle yapılır? Silah kimdeyse onunla yapılır. Sadece Öcalan’la değil, bu meselenin bitmesi için Kandil ve Öcalan’la birlikte görüşülür, görüşülecekse. Yani gidip Murat Karayılan’la ve onların oluşturduğu heyetle de görüşülür. Ama o görüşmeler esnasında 13 asker şehit mi edildi? Onun üzerine asker veya devlet der ki, “Bu işin karşılığı 26 PKK’lıdır!” Ve gider onları getirir. Yani, “Sen bu yola girersen bunun karşılığı budur” der, bunu karşı tarafa hissettirir. Ama 13 asker şehit oldu, hâlâ duruluyor... Yani birisi silahla bir şey yapmaya kalkışıyorsa, karşılığı silahla olur. Ama devlet bunu yapamadı. Şu anda yaptığınız görüşme de aslında görüşme değildir, müzakere değildir. Çünkü inisiyatif sizde değildir. Kandil’le de görüşülebilir, sonuç alınacağı düşünülüyorsa. Ama şu anda görebildiğim kadarıyla Kandil, İmralı ve Ankara’da BDP, bu 3’lü silahla siyaset yapıyor. Yeri geliyor sabotaj eylemi düzenliyorlar, yeri geliyor rehin alıyorlar, onlar bir program dahilinde yollarına devam ediyorlar. Yani ben orada bir kırılma görmüyorum.

Hukuk, devletin elini bağlıyor

Peki bu görüşmelerde devlet Öcalan’ın sözüne güvenmiş olabilir mi? Nasıl olsa İmralı ile görüşmeler sürüyor, önümüzdeki günlerde daha sakin bir süreç yaşanır, BDP’lilerle de olumlu bir gidiş var diye düşünmüş olabilir mi?

Hayır. Devletin elinde öyle çok fazla araç yok, sorunun büyük kısmı orada zaten. Yani iki tarafa baktığınız zaman bir tarafta binlerce silahlı adam var öldürmeye hazır, kural tanımayan, ilkesiz, emir verilince kendisini de havaya uçuran... Aynı zamanda bunların bir de siyasetçileri var. O siyasilerle de bir siyaset yapılıyor. Bu örgüt kitleleri harekete geçirmek için Öcalan’ı da bir figür olarak kullanıyor. Karşı tarafta ise devlet var. Devletin ise silahlı, etkili bir aracı yok. Yani silahı etkili bir araç olarak kullanamıyor.

Burada sorun sadece ordu mu?

Bir kere hukuk elini bağlıyor devletin. Canının istediği hareketi yapamıyor, hukukla bağlı... Demokratikleşiyor, eskiden olduğu gibi hoyratlık yapamıyor, sınırları var. İşin kötüsü teknolojik donanımı zayıf, personeli yeterince güçlü değil. Yani istediği zaman, istediği zararı karşı tarafa veremiyor. Ha ne var elinde, silahsız araçlar var. Ekonomi var, para var. Demokratik haklar var, pozitif mesajlar veriyor. Ama bu iş ne yazık ki böyledir, can yakmadan yol almak mümkün değildir. İngiltere’de IRA ve devlet uzlaşma noktasına gelmiştir. Ama orada önce IRA şu noktaya gelmiştir; “Ben devam edemem artık. Evet, devlete de çok büyük zarar veriyorum ama ben o kadar büyük zarar görüyorum ki bu sonsuza kadar devam eder, buradan bir sonuç çıkmaz.” PKK ise hâlâ silahtan sonuç alabileceği kanaatinde. Yani silahla başarılı oluyoruz, bak şu kadar yıl mücadele ettik sonuç alıyoruz noktasında. Ondan dolayı da bu yolda devam ediyorlar. PKK, bu inisiyatifin de kendisinde olduğunu düşünüyor. En kötüsü budur.

HABUR ATILACAK EN SON ADIMDI!

IRA örneğinde farklı olan neydi?

IRA kuşatıldı. İrlanda ile anlaşıldı, Amerika ile anlaşıldı, AB ile anlaşıldı ve terör örgütü kuşatıldı. Kendisine bir çıkış kapısı açıldı. O çıkış kapısından çıkmasına müsaade edildi, silahlarını bırakmak kaydıyla... Ama aynı zamanda 50 milyar sterlinlik, ki Türk parası ile 150-200 milyar lira gibi bir rakam yapar, devasa bir paket açıldı. Hukuki, siyasi reformlar yapıldı. Ama teröriste de bir kapı aralandı ve oradan çıkmasına müsaade edildi, çıktılar. Orada IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein liderliği üstlendi, bütün müzakereleri yaptı ama Sinn Fein gerçek bir aktördü. BDP, gerçek bir aktör değil. Bunu kendileri de açıkça söylediler zaten. “Bizim bir irademiz yok. Bizim irademiz İmralı” dediler. Böyle bir durumda BDP nasıl PKK’yı değiştirebilsin? Onun lideri, fikri önderi değil ki? Ama İrlanda’da Sinn Fein fikri önderdi, IRA ona bağlıydı. Bizde ise tam tersi. Ve bizde böyle bir dar delik bırakmıyoruz teröristlere. Çok geniş bir delik var, terörist canının istediği her yerden girip çıkıyor. İrlanda’daki gibi bir sonuç alabilmeniz için siz önce uluslararası anlaşmalar yapacaksınız, teröristi dışarıdan kuşatacaksınız, içeriden de silahlı güvenlik güçleriniz çok acı bir çember kuracak, hukuk çok acımasız bir şekilde kıpırdayanı, yasaları çiğniyorsa, suç işliyorsa yakalayacak...

Biz bu uluslararası denklemi kuramadık mı kuşatma anlamında?

Kurduk ama içeriden baskıyı yapamadığınız zaman bir süre sonra uluslararası denge de değişiyor, bir işe yaramıyor. Bugün İsrail sizin istediğinizi yapmaz PKK konusunda. Amerika, uzaktan bakar. Irak, alıştı artık meseleye, PKK ile ilgili yapabileceği çok bir şey yok. Suriye’de iç isyan devam eder ve Türkiye de Suriye’ye desteğini çekerse, bir bakmışsınız PKK birden alevlenmiş. Uluslararası dengeler bir anda değişir. O nedenle teröristi yakaladığınız anda içeride de hızlı adımlar atmanız gerekiyor. Biz bunu yapamıyoruz. Eş zamanlı olarak silahlı ve silahsız tüm terörle mücadele araçlarını devreye sokamıyoruz.

O zaman Habur da yanlış bir adımdı. Öyle anlaşılıyor sizin söylediklerinizden...

Habur kesinlikle yanlış bir adımdı. En son atılacak adımdı. Demokratik açılımın yaşadığı sıkıntılar buradan kaynaklanıyor. Bir sırası var bu işin. Bu sürecin sonunda siz oturur PKK ile anlaşabilirsiniz de, Murat Karayılan ile tokalaşabilirsiniz de... Ama önce der ki Karayılan, “Biz bütün silahlı silahsız adamlarımızı size teslim ediyoruz.” Bir komisyon oluşturulur, silahlar alınır ve yok edilir. Ondan sonra PKK’lıların bir kısmı başka bir ülkeye gider. Bir kısmı, suç işlemediği düşünülenler Türkiye’ye gelir. Bir kısmı görmezden gelinir, kaybolur gider. Nerede olduklarını kimse bilemez. Ama bu arada Türkiye’de hiçbir şekilde eylem olmaz, dışarıda da olmaz, anlaşmaya öyle varırsınız... Siz o anlaşmayı ilk günden nasıl yaparsınız? Habur demokratik açılımın son noktası olmalıydı. Yani eski teröristler ellerindeki silahları bırakmışlar, üniformalarını da çıkartmışlar kapıdan giriş yapıyorlar. Orada sadece PKK sempatizanları değil, farklı gruptan insanlar da olur o zaman... Karşılarlar, alkışlanır, o günler bitti denir, sevinilir, halaylar çekilir... Ama siz çatışmalar halen sıcak devam ederken ve yola daha yeni başlamışken bunu yaparsanız ne olur? PKK zafer kazandığını düşünür.

Şu anda PKK öyle mi düşünüyor?

Evet. Silahla çözüm elde edebileceğini düşünüyor. Biz silahla bastırdıkça Kürtçe’yi serbest bıraktırdık, biz dağda çarpıştık, asker öldürdük böylece Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a Kürt kelimesini kullandırttık. Tamamen yanlış düşünüyorlar ama böyle düşünüyorlar. Bu bir gerçek. Ama PKK sayesinde başarı kazandığını düşünenlere şunu hatırlatmak isterim, şu anki Başbakan ve hükümet olmasaydı, 90’lı yılların benzeri, Ergenekoncu bir hükümet olsaydı bu konularda böyle bir tabloyla karşılaşır mıydık? Bu devlet PKK şiddeti nedeniyle demokratikleşmedi, tam tersine PKK şiddetinin azaldığı dönemlerde demokratikleşme arttı. Ve Türkiye demokratikleştiği için Kürt siyaseti de demokratikleşiyor. Yoksa PKK saldırdı, Kürt siyaseti demokratikleşiyor değil ki! İstanbul’daki ortamda da demokratikleşme var, sadece Diyarbakır’da değil ki! Bunun bir idrak edilmesi lazım. Ama PKK’nın bunu kendiliğinden idrak edeceğini düşünmüyorum. İkincisi, Kürtçülerin bir kısmı şunu söylüyor, “Efendim biz 90’larda çok işkenceye uğradık. Dolayısıyla bugün işkence yapmak hakkımızdır. Yani PKK hakkımızdır, terör hakkımızdır... Siz çok eziyet ettiniz, biz bu eziyetlerin sonunda bu noktaya geldik.” Haksızlık, haksızlığı haklı kılmaz. Biri size işkence yaptı diyelim, siz de çıkıp o polis veya askere işkence yaparsanız siz de işkenceci olursunuz, suçlu olursunuz. En aşağılık insan olursunuz. Yanlış politikalar terörün sebebi olabilir ama bahanesi olamaz.

Hükümet zaman zaman naifliğe da çalan bir iyi niyetle, ‘Biz bu meselenin silahla mücadele kısmına çok dokunmadan demokratik açılıma devam edelim. Ordu ne yapıyorsa yapsın, biz de PKK’yı ikna edebilir miyiz bakalım’ diyor. Bunun mümkün olmadığı kanaatindeyim. İnşallah yanılırım!

Seçim sonuçları PKK’yı cesaretlendirdi

Peki ama PKK neden şimdi harekete geçti? Onları cesaretlendiren ne oldu sizce?

Onları seçim sonuçları cesaretlendirdi. “Bu yol doğru yoldur” dediler. “Hem milletvekili sayımız artıyor hem halk desteği elde ediyoruz. Biz bu yolla devam edelim. Çok iyi gidiyoruz, ha gayret arkadaşlar, silahlı eylemlere devam... Öcalan’la görüşme de devam ediyor, Kandil de iyi... Sokaklarda da KCK olarak iyi örgütleniyoruz. Bu yol tam da istediğimiz yoldur” diye düşünüyorlar. Bence yanlış düşünüyorlar ama bu düşünceye karşı örgütlü önlem alınmazsa devlet cephesinde bu işin maliyeti çok pahalıya çıkar.

Erdoğan sertleşmeli mi o zaman?

Hayır, sertleşecek bir şey yok. Terörle mücadele için hukukun zorlayıcılığı devreye girmeli. İkincisi de, dün dediğim gibi silahlı mücadele kısmında örgütlü yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. PKK silahı ile şehre inemeyecek, KCK gibi bir yapılanma olamayacak, 13 asker şehit olduğu zaman güvenlik güçleri bunun karşılığını en sert şekliyle verecek, o kadar. Erdoğan’ın bağırıp çağırmasının veya daha milliyetçi bir söylem kullanmasının bir önemi yok. Mesele şu; 13 asker şehit edildiğinde sizin bunun karşılığında dağda bayırda dolaşanları toplayacak gücünüz olacak. Bugün toplayamıyorsunuz. Toplama kapasitenizi artırmanız lazım.

ERGENEKON HORTLAYABİLİR

Eğer bu meselede ordunun bir zaafı varsa devletin de bir zaafı vardır herhalde. Sonuçta ordu da onların emrinde. Bu gidişi değiştirebilirler?

Ama bizde ordu kendi içinde bağımsız bir kurum oldu hep. Meselenin özü o... Bir general diyor ki, “Bu savaş sadece generallere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.” Tüm Türkiye’nin bu meseleye el atması lazım yani... Şimdi hükümette şöyle bir iyimserlik var, iyi niyet de diyebilirsiniz... Denen şey şu; “Bir seçim yaptık yüzde 50 oy aldık. Herkes yeni bir anayasa istiyor. Bu işleri biz daha çetrefilli hale getirmeyelim. Orduda yeniden yapılanma zor bir iş. Kaç yıl boyunca yapılmamış. Kemikleşmiş hataları kırıp dökerek düzeltmeye kalkarsak, diğer partiler rahatsız olabilirler, hükümeti ordu düşmanlığı ile suçlayabilirler, terör meselesi siyaset konusu haline gelir. O zaman uzlaşma oluşmadığı için yeni anayasa güme gider. Demokratikleşmede sıkıntılar olur. Demokratikleşmede sıkıntı olursa bunun Kürt sorununa çok olumsuz etkileri olur. Ergenekon hortlayabilir. Bütün süreç tersine dönebilir. Biz jandarmada, silahlı kuvvetlerde bir değişiklik yapalım derken birden kendimizi kocaman bir rejim ve devlet sorunu içinde bulabiliriz.” İşte bundan endişe ediyorlar.

Devlet bir iyimserlik, iyi niyet içinde dediniz...

Burada iyi niyet kelimesi doğru bir ifade. Belki zaman zaman naifliğe de çalan bir iyi niyetle, “Biz şu silahlı mücadele kısmına çok dokunmadan idare edecek şekilde devam edelim, ordu ne biliyorsa yapsın, bu arada biz PKK’yı ikna edebilir miyiz?” diyorlar. Bir ikincisi de, “Kürt sorununu PKK’nın istismar edemeyeceği şekilde çözebilir miyiz, parayla çözebilir miyiz, yeni yasa yaparak çözebilir miyiz?” gibi bir düşünce var. Ben bunun mümkün olmadığı kanaatindeyim. İnşallah yanılırım.

Mine Şenocaklı / Vatan



Bu haber 1,241 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,944 µs