En Sıcak Konular

Sembolik cumhurbaşkanı

0 0 0000 00:00 tsi


MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE 20.06.2006 SALI



2007’nin Nisan ayına kadar, karşımıza çıkacak her krizin arkasında “Cumhurbaşkanı kim olacak?” sorusu yer alacak.

Siyasî istikrarı, buna bağlı olarak ekonomik istikrarı tehdit eden cumhurbaşkanlığı sorunu, giderek kördüğüme dönüşecek bir yığın sorunun tam merkezinde bulunacak. Terörle toplumu sindirmeyi hedefleyenler, bu sorunun yol açtığı gerginliği kollayacak. Kırılgan ekonomi, ortalığı tuz ile buz eden darbeyi yine aynı sorundan alacak. Erken seçimin, siyasî ittifakların ve hesapların akıbeti, “Cumhurbaşkanı kim olacak?” sorusuna cevap vermek için belirlenecek. Türkiye yeni bir cumhurbaşkanı seçmeyecek; “geliyorum” diye bas bas bağıran bir krizi göğüsleyecek.

Bu kriz, memleketin, toplumun canını yakmadan, siyasetin ince ayarlarını bozmadan nasıl çözülür? Ortada bir güçler savaşı olduğu, tarafların bu soruna göre müstahkem mevkiler kazdığı belli. Savaşı kaybeden, yani bu kaleyi karşı tarafa teslim eden çok şey kaybedeceğine inanıyor. Adeta nihaî muharebe gibi. Şu sorunun cevabı ile başlayarak, bu krizi kazasız belasız atlatmanın yolunu bulmamız lazım: Cumhurbaşkanlığı makamı neden bu kadar önemli?

Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanlığı sembolik bir makamdır. Cumhurbaşkanının hiçbir yetkisi, dolayısıyla sorumluluğu da yoktur. Parlamenter demokrasiler bu makama, eli yüzü düzgün, kişiliği şaibesiz, temsil yeteneği olan kişileri getirirler. Sessiz sakin, tartışmasız bir şekilde görev değişiklikleri tamamlanır. Toplumun genel olarak seçimlerden haberi bile olmaz. En uç örneğimiz İsviçre; bu ülke vatandaşlarının çok azı cumhurbaşkanını ismen bilir. Avrupa ülkelerinin birçoğunda da, özellikle dış dünyaya karşı bir temsil makamı olan cumhurbaşkanlığı haber konusu bile yapılmaz.

Türkiye, demokrasisini ağır-aksak parlamenter demokrasi içinde kalarak bugünlere getirdi. O zaman sembolik cumhurbaşkanlığı makamına kimin geleceği, her seferinde neden bu kadar hararetli tartışmalara konu oldu? Evet, her seferinde; zira bu gerginlik sadece bu görev değişimine özgü değil. 12 Eylül, meşruiyetini büyük ölçüde Parlamento’nun yeni cumhurbaşkanını seçememesine dayandırdı. Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı, sivil cumhurbaşkanlığı yolunu açana kadar memlekette yer yerinden oynadı. Yine her cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, başkanlık ve yarı başkanlık tartışmaları alevlendi. Bugün de, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi yönünde eğilimler var. Hatırlatalım: Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, parlamenter sistemden uzaklaşmak anlamına gelir.

Krizi yaratan iki sebep var. Birincisi, cumhurbaşkanlığı makamının sembolik önemi. Cumhurbaşkanlığı makamı, sembolik olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve milletini tek başına temsil eder. Türkiye’nin birliğini ve devletin tekliğini cumhurbaşkanı sağlamaz, sadece ifade eder. O zaman ilk etapta, cumhurbaşkanlığı makamının sembolik konumu ile temsil ettiği gerçekliği birbirinden ayırıp, bu makam yüzünden sembolün içinde yer alan devlete ve millete zarar vermekten vazgeçmek gerekir. Sembolleri gerçeğin kendisi zannedenlere bu ayrımı anlatmak oldukça zor. Krizin ikinci sebebi daha kolay anlaşılır bir durum. 82 Anayasası’nın halka dair korkuları yüzünden “sorumsuz” cumhurbaşkanının fevkine çıkan yasama ve icraya dair yetkiler var. Anayasa’nın 104. maddesi bu yetkileri sıralıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini krize dönüştüren ikinci sebep, bu yetkilerin kimine göre ehil olmayanların eline geçmesi ihtimali. YÖK başkanı ve rektör atamak, Anayasa Mahkemesi’ne üye atamak gibi. Krizi derinleştiren bu gerekçeyi ortadan kaldırmanın yolu son derece basit: Cumhurbaşkanının elinden bu yetkileri almak.

Cumhurbaşkanının kim olacağı sorununu tartışarak, meseleyi kişiselleştirmek ve buradan da kriz üretmek yerine kurumları kritik ederek, kurumsal düzenlemelerle çözüm aramak daha mantıklı değil mi? Dayanağımız da sağlam: Türkiye’nin temel tercihi olan parlamenter demokrasiye uygun şekilde cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini yeniden düzenlemek. Bu çözümün, yani 104. maddede bulunan cumhurbaşkanına ait icraî ve teşrî yetkilerin bir anayasa değişikliği ile kaldırılmasının, üzerimize karabasan gibi çöken cumhurbaşkanlığı gerginliğini azaltacağını düşünüyorum.

20.06.2006

Bu haber 267 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,320 µs