En Sıcak Konular

"Biz de Güney Kıbrıs'a gireriz!"

0 0 0000 00:00 tsi
Yıl 2002... 15 Arap ülke temsilcisi, Türkiye ve ABD Irak'ı konuşuyor. ABD ilk kez "önleyici müdahale doktrini"nden bahsediyor. Türkiye "Biz de Güney Kıbrıs'a gireriz" diyor. İşte o an toplantı karışıyor... Amerikalılara o cevabı veren Türk anlatıyor

Bir çok önemli resmi kuruma danışmanlık yapmış olan uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni'nin röportaj kitabı "Son Küresel Kart: Amerikan Turanı", yayınladığı özel kitaplarla dikkatleri üzerine çeken Hayykitap'tan çıktı.

Kitapta, gazeteci-yazar ve iyibilgi haber editörü Nedret Ersanel'in sorularını yanıtlayan Köni, yakın geçmişte yaşanan ilginç olayları ve Türkiye'yi gelecekte bekleyen önemli gelişmeleri anlatıyor. İşte o ropörtaj kitaptan önemli bir ayrıntı...

‘ÖNLEYİCİ MÜDAHALE DOKTRİNİ’Nİ İLK BİZE SÖYLEDİLER!

Önceden söylediniz demek… Peki ne reaksiyon aldınız?

Tabii bir NATO müttefiki olan Türkiye’ye ne İran ne Suriye ne de diğer Arap ülkeleri inandı. Çünkü İran’a karşı dini meseleler yüzünden sert bir tutum ortaya koymuştuk. Suriye ile çekişmeler her ne kadar 1999’dan sonra yumuşasa da devam ediyordu. Onları inandıramadık. 2002 yılında da İzmir’de, Amerikalıların bütün bürokratik gruplarının katıldığı, 15 Arap ülkesinin temsilcilerinin katıldığı bir Irak toplantısı yapıldı. Ben de oradayım. Toplantılarda Savunma Bakanlığı’ndan bir albay bir de emekli tuğgeneral vardı. Savunma Bakanlığı binası bizde ilginçtir. Alt kapıdan girerseniz Savunma Bakanlığı; üst kapıdan girerseniz Genelkurmay oluyor. Ben de konuşma yaptım, işte Türkiye’nin yıllardır terörden ne kadar ve nasıl çektiğini, terörün kaynağının Ortadoğu’da yapılan savaşlar sonunda ortaya çıktığını, Amerika’nın desteklediği 1968 öğrenci eylemleri ile Filistinlilerin terör girişimlerinin alaşımından doğduğunu ve bize de yansıdığını anlattım. Orada Amerikan tarafı ilk defa ortaya “önleyici müdahale doktrini”ni ortaya attılar. “Aman nedir bu?” dedik. Biz sivil araştırmacıların eskiden dikkate almadığı veya göremediği husus Amerika’nın zaten canını sıkan her ülkeye Latin Amerika ve Asya’da bir bahane bulup müdahale etmesiydi. NATO propagandası nedeniyle Rusları kafaya taktığımız için Amerika analizlerimiz hep olumluya yakındı.

“Önleyici müdahale doktrini” şunu anlatıyor: Eğer bir ülke çok silah almışsa, düşmanca da bir hali varsa daha sonra o saldırıp, bir savaş/çatışma sonucu çok insan kaybetmektense önceden müdahale edilmesi gerekiyor. Bugün bizde de çok söylenen proaktif olma, yani önceden tedbirli olma gibi bir durum.

Peki bu doktrine orada oturanlar “önleyici bir müdahale”de, itirazda bulunmadı mı?
 
Katılan Arap ülkelerinin askerleri, büyükelçileri itiraz ettiler. Bunun üzerine Amerikalar Kuveyt’in temsilcilerine döndü - sanırım bir general vardı onlarda- “Siz ne düşünüyorsunuz, bakın sizi işgal etmişti Irak?” dediler. Kuveytliler dedi ki, “Bizim yüzümüzden Arap âlemi çok ıstırap çekti. Artık böyle şeyler istemiyoruz. Irak’ın böyle bir gücü olduğunu da tahmin etmiyoruz!” Irak üçe bölünmüştü - herkes biliyor - Clinton yönetimi de; sağa baktı, sola baktı, yok füze atacak, radar kilitlendi diye Irak’ı vuruyordu. Ortada kalmıştı Saddam ve bir gücü yoktu. Peşinden ikinci konuyu getirdiler... “Irak’ta kitle imha silahları var!” Biz dedik ki, “Yok orada kitle imha silahı falan. Nerede var? Nereden biliyorsunuz?”dedik. Dediler ki, “Var, bilgisayarda yazıyor...” E, bilgisayarda kim yazmış? Çocuk mu kandırıyorsunuz? Dediler ki, “Peki olmadığını siz nereden biliyorsunuz?” Yahu bizim de istihbaratımız var, 3 milyon Türk var orada. Türk asıllı Iraklı komutanlar var. Bu adam kitle imha silahları yapmıyor. Yapacak hali yok… Üçe bölünmüş, savaş yüzünden darmadağın olmuş fakir Irak kitle imha silahı yapıyor, 50 yıldır NATO içinde bulunan Türkiye’nin yok! Nasıl oluyor? Bir tuhaflık var bunda! Bunu da söyledik. Kuveytli komutan “Artık bu durum kabul edilemez” dedi. Bir sene sonra CIA Başkanı Woolsey ve Savunma Bakanı kahraman asker Colin Powell Birleşmiş Milletler önünde Bush hükümetinin bu propagandasını savundu ve sonradan hükümetten ayrıldı. Ama geçmiş olsun.
 
BİZ DE GÜNEY KIBRIS’I BİR ÖNLEYELİM O ZAMAN DEYİNCE AMERİKALILAR AYAĞA FIRLADI!

Türk tarafına sormadılar mı “önleyici müdahale” konusunu?
 
Sordular. “Önleyici müdahale konusunda ne düşünüyorsunuz?” dediler. Emekli bir paşamız vardı, “Siz konuşun” dedi. Dedim ki, “Anladık... Bir düşmanın elinde bize karşı saldıracak silahlar var, kendi boyunu aşacak şekilde silahlanmaya devam ediyor, büyük bir çatışma olmasın, can kaybı ortaya çıkmasın diye biz buna müdahale etmek zorundayız. Nasıl anlamış mıyız?”. “Evet,” dediler “anlamışsınız”. “Güzel,” dedim. “biliyorsunuz Güney Kıbrıs Rusya’dan S-300 füzeleri almıştı. Bu garip ve büyük bir silahlanmadır, zaten tek düşman da biziz, aradaki mesafede sizin gibi 2500 değil 75 kilometre, izninizle biz bunları…” Ayağa fırladılar. “Bu mümkün değildir” diye.

O zaman ABD’nin tek taraflı düşman tarifi yapıp, hedef seçip, belirli birtakım koşullar ileri sürüp buralara müdahale edeceği anlaşıldı. Tabii hem Araplar hem de bizim açımızdan çok rahatsız edici bir şeydi. Hakikaten de müdahale izni Birleşmiş Milletler’den geçmedi ve Amerika, Türk hükümetinin de acemice gösterdiği çabaya rağmen 3 oy farkla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iznini alamadı. Hatırlayın, hükümet bile önce geçti zannetti oy çokluğuyla. Birçok mesele vardır orada üzerinde düşünülmesi gereken. Ama bu karar 2003’ten 2006’ya kadar Türkiye’nin başına çok iş açtı. Türkiye Irak’ın bütünlüğünü sağlamaya çalışırken üçe bölünmüş bir ülke ortaya çıktı. Daha ilginci Sünni ve Şiiler birbirine girip ABD ile savaşırken, Kürt bölgesinde böyle bir çatışma olmuyor. Sünniler nedense Kürtlere kızmıyor. Şiilere kızıyor. Acayip bir durum! İnsan, “acaba özel kuvvetler yine birbirine mi giriyor” diye düşünüyor. Ondan sonra bildik gelişmeler. Kürtlerin pozisyonu güçlendi, anayasa yapıldı. Öyle bir anayasa yapıldı ki, seçilen Kürt asıllı Cumhurbaşkanı izin vermeden bir yasanın hayata geçmesi mümkün değil. Yani Amerikalıların hazırladığı anayasa ülkedeki azınlıklara büyük imkânlar veriyor. Sonunda Irak meclisinden çıkan cumhurbaşkanının yani Talabani’nin önüne geliyor. Onun çıkan yasaları veto yetkisi var. Sünniler, Türkiye’nin desteğiyle az da olsa seçimlere katıldılar ancak anayasa konusunda pek işlevsel olamadılar. Türkiye de tersine, bu anayasa ülkeyi bütünleştirir diye destekledi! Anayasanın kabulü için çalıştı. Sonra seçimler yapıldı, 7-8 Türk girdi meclise ama hepsi birbirinden kopuk. Dağınık.
 
Peki neden? Yukarıda Türk istihbaratının Irak’ta ABD’den bile güçlü olduğunu ima ettiniz ama Irak’taki seçimde Türklerin desteklenip, tek bir çatı altında olmasa bile aynı fikirleri taşıyan bir homojenlik içinde Irak meclisine girmesini sağlayamadığını zımnen söylüyorsunuz.
 
Madem öyle söyleyelim. Şimdiye kadar söylenmedi. Bu hal bizim devletin dağınıklığını da gösteriyor. Müslüman olanlara karşı, Müslüman olmasına rağmen değişik mezheplere üye olanlara karşı, bir tek askeriyeye yakın olanları Türk olarak kabul etmesi orada bütünlüğü sağlamadı. Ortaya koymak lazım. Tabii buradaki bölge gittikçe güçlenmeye başladı. Bir Kürt otonom yapısı var. “Bayrak asmayın” diyorlar onlar asıyor, Irak bayrağı asmaları lazım Kürt bayrağı asıyorlar. PKK’nın buradan rahat terör girişimleri yapması, bürolarının varlığı, serbestçe dolaşmaları, Türkiye’yi çok rahatsız etti. Bu sırada Rusya üzerinden gelen doğalgaz boru hattı yani Mavi Akım 2006 yılında bitti ve Putin, Başbakan Erdoğan’la birlikte bunun açılışını yaptı. Irak’ta Kürtler otonomlaşırken biz de boynumuza kadar Rus gazına gömüldük. Çok tuhaftır, ancak Mavi Akım bittikten sonra ABD’nin desteklediği Bakü-Ceyhan boru hattı açıldı. Ancak Irak’tan gelen ve gene Ceyhan’a giden Amerika’nın denetimindeki boru hattı aksak kaldı.
 
Demek önceki bölümlerde aktardığınız Musevi dostların “önce Rusya” dediği doğruymuş, değil mi?
 
Tam öyledir. Musevi think-tank’ında bize söylenen bu formül gerçekleşti. Önce Rusya, ardından siz yapacaksınız ve enerji merkezi haline geleceksiniz. Nihayet bunu piyasaya sunacaksınız. Maalesef Türkiye bunu daha yapamadı. Açıldığında da enerji piyasasının şekli değişmişti. 1991-92’de gerçekleşecek hattın Türkiye’ye getirisi ve prestiji başkaydı ama bu kadar pahalı ve fazlalığı olan Rus gazını tüketiyorken, bir Bakü-Ceyhan hattının açılmasının getirisi ve prestiji fazla olmadı. Bakın bu Türkiye’nin sıkıştığı birinci konuydu Rusya ile ilgili olarak! İkinci sıkıştığı konu ise Kıbrıs olayıydı. Herkes bu mesele çözülsün diyor. Kofi Annan Planı takip edilsin deniyor. Bu plan, biraz Bosna-Hersek için yapılan Daytona Barış Anlaşması’na benziyor! 1995’te bu anlaşma yapılırken kulağımıza bazı duyumlar geliyordu. Oradaki etkin grupları bir yapı içinde ama kendi kimliklerini koruyarak bir arada tutma formülü Bosna-Hersek için söyleniyordu. O planın Kıbrıs’a uygulanabileceği de el altından dillendiriliyordu. Kofi Annan Planı da bunun biraz değişik versiyonudur. Türkiye Avrupa Birliği’ne girme amacıyla -ki ABD destekliyordu- bunu kabul etti. Orada -belki Rum lobisinin etkisiyle- bunu reddeden Rum tarafına ve Yunanistan’a bir baskı gelmedi!

Şöyle bir durum var. Geçmişe baktığımızda Amerika ve Batılıların zaten Yunanistan’a fazla baskı yapılmasına izin vermedikleri dikkati çekiyordu. Örneğin Amerika, terörist Öcalan’ı yakalayarak Türkiye’ye teslim etti, bu Türkiye’de terör eylemlerinin aşağı doğru gitmesine belli bir destek getirdi ama Türkiye’nin o olayı Yunanistan’a karşı kullanması da önlendi! Çünkü Öcalan Afrika’da kimin elçiliğinde yakalandı?



Bu haber 375 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,484 µs