En Sıcak Konular

Sertab'ın Mevlana'sı...

0 0 0000 00:00 tsi
Sertab'ın Mevlana'sı... Mevlânâ yılı nedeniyle etkinlikler hız almaya başladı. Ancak ne yazık ki Mevlana "Mesnevi" ile anlaşılmıyor. "Simyacı" ve "Hintli bilge"lerden yola çıkan Türk "aydını" Mevlana'yı öğreniyor, sonra da öğretiyor! O "aydın"larımızdan birisi de Sert

Avusturya Kültür Ofisi’nin “Kültürleri Kaynaştırma” projesi kapsamında gerçekleştirilen Mevlânâ Senfonisi’nin bestecisi Tuluğ Tırpan, solisti Sertab Erener, neyzeni Burcu Güneş, semazeni de Tarık Azazi’ydi… Bilkent Üniversitesi’nde müzik eğitimi alan Tuluğ Tırpan, uzun yıllar Viyana’da yaşamış bir bestekâr. Nasıl bir Mevlânâ yorumuyla karşı karşıya olduğumuzu merak ettiğimiz için Erener ve Tırpan’la röportaj yapalım istedik. Malum Mevlânâ şimdilerde çok popüler. Senfoni bu popülerlikten ne kadar pay almıştı acaba? İkili, hayallerindeki Mevlânâ’yı anlatacaklarını söyledi. Öyle de oldu. Konserin en ilginç bölümü Ziya Azazi’nin ‘modern sema’ yorumuydu. Tennuresiyle, sikkesiyle bir sihirbaz gibi oynayan Azazi, beğeniyle karşılandı. Mevlânâ Senfonisi’ni Kültür Bakanlığı beğenirse konserlerin arkası gelecek…

Nasıl bir Mevlânâ Senfonisi’yle karşı karşıyayız?

Sertab Erener: İnsanın varoluşunu bu kadar saf ve barışçıl cümlelerle telafuz eden ve bütün yaşamını buna adamış bir alimi anlatmak zor. ‘Şunları söyledi’ diye ona müzik yazmak o kadar basit değil. Mevlânâ bestesi yaparken çok sade, iddiasız ve düzgün bir duruş gerekiyor. Tuluğ, ‘en az notayla, en sade bir şekilde nasıl bir senfoni yapabilirim?’ sorusunun peşine düştüğü için beni çok etkiledi.

Tuluğ Tırpan: Eserin çatısını semanın üzerine kurdum. Çünkü Mevlânâ fikri ile ilk yakınlaşmam Galata Mevlevihanesi’nde oldu. Sonra semanın formunun nasıl olduğunu araştırdım. Semanın özünde içsel bir yolculuk var. Yaratan’dan alıp kula veren hali sergiliyor. Aradaki taksimi, müziğiyle, methiyle kendi içinde hikâyesi olan bir form. Mevlânâ Senfonisi modern bir semaya dönüştü.

Mesnevi’den şiirler var mı?

Tuluğ Tırpan: Var. Eser bir rubaiyle başlıyor ve yine Mesnevi’den parçalarla devam ediyor. ‘Mevlânâ fikrini en iyi anlatan eser budur’ gibi bir iddiam yok. İnsanların inanılmaz bir beklenti içine girmesi beni korkutuyor. Ben sadece içsel yolculuğumu besteledim.

Mevlânâ’yla tanışmanız nasıl oldu?

Sertab Erener: Judi Krihsnamurti (Hintli bir bilge) gibi insanların eserlerini okuduğum dönemde Mevlânâ’yla da tanıştım. Bir mertebeye gelmiş insanlar Yaratan’la buluştuklarında hep aynı cümleleri sarf etmişler…

Mesnevi’yi okudunuz mu?

Dil nedeniyle Türkçeye çevriminin çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Zor anlaşılıyor. Anlamak için bayağı uğraşmak gerekiyor. Ben öyle bir süreç yaşadım. Birkaç İngilizce çevirisini okudum. Onlar daha anlaşılır oldu benim için.

İyi çeviriler yapıldı aslında…

Evet, Tuluğ’un tavsiye ettiği bir çeviri var. Onu merak ediyorum, okumayı planlıyorum.

Tuluğ Tırpan: Simyacı’nın Mesnevi’den alınan bir hikâye olduğunu öğrenince, merak edip Mesnevi’yi okudum.

Sema izlemeye hiç gittiniz mi?

Sertab Erener: Evet, bundan üç yıl önce Galata Mevlevihanesi’ne gittim. Çok güzeldi.

Mevlânâ’nın yeterince tanındığını düşünüyor musunuz?

Sertab Erener: Herkesin bir Mevlânâ fikri olduğunu düşünüyorum; ama çok insanın bu konuda derinleştiğini sanmıyorum. Şu anda dünyada Mevlânâ’yı anlamaya çalışan çok insan var. Türkiye’de iki üç kelimeyle, derinleşmeden bir takip söz konusu.

Tuluğ Tırpan: Mevlânâ yurtdışında Buda’yla, Gandhi’yle özdeşleştiriliyor. Türkiye’de ise birçok insan din fikri ile özdeşleştiriliyor. Dolayısıyla anlatmak istediğini anlayamıyorlar.

Dinle hiçbir ilgisi yok mu? Mevlânâ medresede İslam ilimleri okutan bir alimdi.

Tuluğ Tırpan: Olmaz olur mu? Sonuçta Mevlânâ’nın fikirlerinin, yazdıklarının kaynağı Kur’an-ı Kerim. Mevlânâ, Kur’an’ı okuyup analiz etmiş bir alim, usta bir yazar...

Kaynağı Kur’an-ı Kerim dediğinize göre dinden bu kadar soyutlanması doğru mu?

Tuluğ Tırpan: Soyutlanmıyor…

Ne oluyor?

Tuluğ Tırpan: Bu biraz da bilgiyle alakalı. Avrupa’da da Türkiye’de de bu meseleyle ilgilenen insanların bir kısmı Mevlânâ’nın köklerine iniyorlar, konuya daha geniş bir perspektiften bakabiliyorlar. Bir kısmı ise yalnızca kendini ilgilendiren bölümünü aktarıyor... Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?

Hayır, maalesef...

T.T. : İlginin yoğunluğu ile alakalı. Birçok insan Simyacı’dan sonra Mevlânâ’yla ilgilenmeye başladı. İlgilerin kökeni beni ilgilendirmiyor. Önemli olan sonucu. Yani bir insan üç satır bir şey öğrense, bir yola, fikre girişte bir anahtar eline almış olur.


O’nu hissederek yaptığın hiçbir işte ikilik olmuyor

Peki Mevlânâ sadece hoşgörü ve hümanist kimliğinden mi ibaret?

Sertab Erener: Mevlânâ’nın en kabaca anlaşılma hali bile kötü değil. Çok barışçıl, yaklaştırıcı, birleştirici bir şeylerden söz ediyor. Mevlânâ Senfonisi buna hizmet ediyorsa bizim çok güzel bir şey bu.

Mevlânâ’nın sizin için tam olarak anlamı ne?

Biz var oluşun küçük bir parçasıyız. Mevlânâ bütüne ulaşma yolculuğunda bize yardımcı olan bir adım.

Arayışta olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Çok düşünürüm hem de. Çok bireysel, kendimle ilgili bir yolculuk. İyi insan olmak önemli. Varoluşumla ilgili mesajım nedir? Niçin ben, kimim? Niye buradayım?

Bu sorular artık sizi yormuyor mu?

Yormuyor. Bütün yaşamımı O’nun şekillendireceğini biliyorum ve bunun bir süresinin olduğunu da zannetmiyorum. Belki de ömrüm yetmeyecek.

Şeb-i Arus törenlerine hiç katıldınız mı?

Sertab Erener: Yok, gitmedim. Bu yıl gideceğim ama. Olağanüstü olduğu söyleniyor.

Bu konuda eleştirilirseniz ne diyeceksiniz...

Şeb-i Arus Galata Mevlevihanesi’ndeki semanın daha büyüğü. Ben Mevlânâ’yı ne kadar anlamışsam, o kadarını sunacağım. Yorumumuz olmadığı sürece zaten bu işlerin de bir anlamı yok.

Popülerlik güzel şeyleri tüketip öldürebiliyor ama...

Sertab Erener: O’nu hissederek yaptığın hiçbir işte ikilik olmuyor. Sadece sevgi oluyor. O sevgiyle hareket etmek bence ibadetin kendisi.

Sema sonuçta kuralları olan bir ritüel. Oysa konserde modern bir şekilde yorumlandı. Folklorik bir gösteri olarak algılanmasından endişe etmiyor musunuz?

Sertab Erener: Ben her şeye açığım. Dünyayı tek bir taraftan bakmadan okumaya çalışıyorum. Bizi birbirimizden ayıran en büyük hata bu. Hiçbir şeyi tabulaştırmayalım. Mevlânâ, ‘Ne olursan ol gel!’ demiş. ‘Kâfir olsan da gel, içiyorsan da, içmiyorsan da gel. Gel, burada bir olalım.’ diyor.

Evet ama ‘bırak da gel’ diyor, ‘aynen gel’ demiyor ki

Kendini, egonu bırak demek istiyor. Herkesin yorumu başka işte. Ben öyle anlamak istiyorum.

Mevlânâ’nın gel deyişi farklı, davet var...

Sevmemiz lazım birbirimizi. Kimse sevgiden söz etmiyor. Herkes sevgiyi ticarete döktü.

Zaman



Bu haber 251 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,995 µs