En Sıcak Konular

NYT: "İsrail siyasetinin en iyi ahlakı para!"

0 0 0000 00:00 tsi
NYT: ABD'nin önde gelen gazetelerinden New York Times'ta yayınlanan bir yazı İsral'de çıkan kavganın ilginç boyutlarını ortaya koyuyor. Yazıya göre çıkan kavgalar "İsrail siyasetinin en iyi ahlâkının para olduğu"nun göstergesi...

O yazının tam çevirisi

İsrail krizinin kökleri derin

İsraillilerin geçen yıl yaşananları sindirmeye ihtiyaçları var. Onlar, geçen yaz Lübnan savaşı’nın arifesinde hisse senetlerini satan İsrail eski ordu kumandanı Dan Halutz’un bekçiliğini yaptılar. İsrailliler lensleri ile etrafı dikizleyen bir Savunma Bakanı’na Amir Peretz’e sahip oldukları için ne kadar şükretseler o kadar az. Onlar İsrail siyasetinin en iyi ahlâkının para olduğuna şahit oldular.

Peki yeni olan nedir? Satın alınabilen liderlerin elinde, sürekli kör materyalist bir toplum, gezegenimizde bir ilk değildir. Fakat kahramanlık destanları üzerine kurulmuş bir toprak olan İsrail, daha iyi olması düşünülen fakat öyle olmayışı acı verici olan bir ülkedir; İsrail hala kendi bölgesinde kendisinin kabulü için savaşan bir Ortadoğu demokrasisidir.

Sonuç olarak; gösterişlilik bir şekilde acı veriyor. Yoksa Lübnan’da olan bitenin çığlığı nasıl anlaşılabilir? Savaş bir başarı değildi; fakat bir başarısızlık da değildi. Binlerce uluslararası asker şu an İsrail’in kuzey sınırını koruyor. Küçük modern bir savaş için ölü sayısı mütevaziydi. Fakat savaşa başlanıldı ve nerdeyse âdi bir sorumsuzlukla hareket edildi bu yüzden de ölü sayısı sembolik anlam kazandı.

İzak Rabin’in suikaste kurban gitmesiyle 90’ların umutlarının öldüğü Rabin Meydanı’nda bu hafta sıcak ve havasız bir gecede özlemli şarkılar söyleyen belki 100.000 belki daha fazla İsrailli huzursuzluklarını, hüsranlarını ve öfkelerini göstererek Başbakan Ehud Olmert’in istifasını istediler.

Meydanda bazı ülkelerin ulusal bayrakları vardı; fakat çok da değildi. Ulusal marş söylendi; ancak hemen hemen hiç heyecanlanılmayarak. İsrailliler ulusalcılıktan çekinerek yetiştiler. Şu an onlar normalleşmeyi istiyorlar. Onlar Rabin’in söz verdiği içten bir barış umudu görmüyorlar. Bu barış, belki de normal olmaya yeterli olabilecek ve donuk olmaktan kurtaracaktı.

Kuzey sınır topluluklarının forumunu temsil eden Eitan Davidi mitingde, “Biz son savaşta asla başarısızlık gibi bir şey hissetmedik; biz bu savaşta annesiz, babasız ve devletsizdik” dedi.

Evet, Golda Meir ve David Ben-Gurion şu an yoklar; savaştan hemen önce portföyünü satan ve böylece Tel Aviv piyasasının % 8’den daha fazla düşmesine neden olan bir general ise piyasada.

İsrail hâlâ, bu mitingin başlangıcı olan savaş için etkileyici bir rapor hazırlayacak kadar yapılanmış, açık topluma sahip (demokratik) ve geçen birkaç on yıl boyunca Tel Aviv’i küçük bir kasabadan canlı bir metropole dönüştürecek kadar dinç bir devlete sahiptir. 34 günlük karmakarışık bir savaş bir devletin sonunu getirmez.

Buna karşın Filistinliler, 1948’de bir devlete ve o zamandan bu yana çeşitli birleşme yerlerine sahip olabilecekken; onların şu an bir devleti yok. Batı yakasındaki Jericho’dan Tel Aviv’e bir seyahatte bulunmuştum. Belki başka hiç bir yerde, İsrail-Filistin çatışmasının olduğu minicik ve dopdolu coğrafyadaki gibi ayrı dünyalar arasında çok küçük mesafeler yoktur.

Bu bölgede yaşanan üzücü anılar, insanı tozlu bir film şeridinde bırakarak, Yaser Arafat ve Rabin’in kolay bulunmayan, geçici ve kalp ve beynin karışımıyla ortaya çıkan “cesurlar barışı”nı buharlaştırdı ve o zamandan beri Jericho’da işler kötüye gitti. 

Daha güzel günler görmüş olan yalnız bir deve izleyicileri selamlıyor; tıpkı tanzim edilmiş eşek arabaları gibi. Lüks bir otel nerdeyse boş duruyor. 2000 yılında, Jericho’da her gün binlerce yabancı turist oluyordu. Bugün ise hemen hemen hiç kimse yok. Cenin halindeki Filistin, tur operatörleri için pazarlanması kolay bir yer değil, ki buranın kendisini toparlayacak durumu da yok.

Filistin’in baş müzakerecisi Saeb Erakat, sonu gelmeyen barışın imkansız olmadığına inanan bir çevreden ve o burada oturuyor. O dünyanın en çetin çatışmasının ayırıcı niteliklerini ortaya dökmek için binlerce cümleye sahip ve şüphesiz bu cümlelerin çoğunu binlerce kez telaffuz etti. Hâlâ da gayret gösteriyor.

Saeb Erekat, bana “Ben insanlık tarihindeki en dezavantajlı müzakereceyim” diyor: “Benim kara ve deniz ordum, ekonomim yok, toplumum bölünmüş durumda. Kim yaşamın dürüstlük ve adalet olduğunu söyledi? Ben, Adem’in Havva’yla ve Havva’nın da Adem’le anlaştığı günden bu yana en dezavantajlı müzakereciyim.”

Bu kendine acıma, Erekat’ın hatalı olduğu anlamına gelmiyor. Gazze ve Batı Yakası’ndaki karışıklık nadiren daha tastamam olabilirdi. Kendi çıkarından önce ulusal çıkarı öne sürme davranışına sahip değilsen güvenlik hizmeti sunamazsın, posta yollayamazsın ve çöpleri toplayamazsın; yani barış hiç yapamazsın.

Bu karışıklıktan sorumlu tutulanlarla ilgili bir kaç kitap yazılabilir. Şüphesiz yazılacak da. Fakat sonunda İsraillilerin ve Filistinlilerin bu işleyen çıkmaz sokaktaki karışıklığa ne ölçüde katkıda bulunduğunun önemi yoktur; bu bir devlet değildir; fakat radikalizmi doğuran bir zemindir. Ve bu ortamda sadece gerçeklerin önemi vardır.

Erekat, bunlara göğüs görerek sert sonuca ulaşıyor: “Artık müzakere etme zamanı değil, karar zamanıdır. İsrail, 1967 sınırlarındaki İsrail olmalı. Filistin ise, üzerinde mutabık kalınan artı ve eksi değiş-tokuşları ve artı ve eksi güvenlik düzenlemeleriyle üçüncü bir role sahip olan Filistin olmalı.” Ancak bu rol herhangi bir anlaşmayı istikrara kavuşturacak karaktere sahiptir.

Bu kolay ve kesin gözükebilir; ancak varolan gerçek durum da değil. Son 59 yılın tarihi de bunu kanıtlıyor. Gerçek -bahsettiğimiz gerçek- İsrail’in 40 yıldır işgal altındaki bölgede hükümranlığını sürdürdüğüdür. Onun doğası, bu kırk yıllık dönem boyunca belirlendi. Boyun eğdiren bir jandarmalık işi bir ülke için aşındırıcıdır.

Dışardan bakıldığında, Tel Aviv mitingi barış görüşmeleri veya Filistin çatışması ile ilgili değildi; fakat bana göre direkt ilgiliydi. Miting, Filistinlileri ortadan kaldırmak için duvar/çit görüşünü yükseltmeyle, Filistinlileri kötü ruhlukla yönetmekle, kaybolan umutlarla ve materyalist Batı’ya özlemle ilgiliydi. Ve tüm bu yaşananların yorgun İsrail’in omuzlarına bıraktığı bedel ise ahlaksal çöküntüdür.

Protestoculardan biri olan Aaron Liraz, “İsrail bizim hayallerimizi süsleyen bir ülke değildir; fakat bizim ülkemizdir” diyor.

ADAM Çeviri Grubu iyibilgi.com için çevirdi
(The New York Times, 4 Mayıs 2007, Roots of Israel’s Malaise Deeper Than Recent War)



Bu haber 271 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    3,479 µs