En Sıcak Konular

Arınç, Türkiye'nin tek eksiğini açıkladı

7 Nisan 2011 08:06 tsi
Arınç, Türkiye'nin tek eksiğini açıkladı 

ABD'de temaslarını sürdüren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'de AK Parti'nin iktidara nasıl geleceğini tartıştığını belirtirken dış politikadaki tek eksiği açıkladı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Eksenimiz AB, ABD, çağdaş ve modern dünyadır, bundan sapmadık, ama tek merkezli değil çok merkezli bir dış politika uyguluyoruz. Türkiye'ye de zaten böyle bir misyon yakışır. Dolayısıyla bizim tüm dünyada tanınan, bilinen, sözüne itimat edilen bir ülke olarak yerleşmiş olmamamızın dünya barışına da katkı sağladığını düşünüyorum" dedi.

Bakan Arınç, Washington'daki ilk gün temasları kapsamında, ABD'deki düşünce kuruluşlarından German Marshall Fund'da toplantıya katıldı.

Arınç, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin önemli bir seçime doğru gittiğini, 12 Haziran'da Genel Milletvekili seçimlerinin yapılacağını söyledi.

Kendisinin de kurucusu olduğu AK Parti'nin, 2002 seçimlerinden bu yana 2 genel seçim, 2 mahalli idareler seçimi ve iki referandumdan tek başına çoğunluğu sağlayacak şekilde büyük bir güçle başarılı olduğunu belirten Arınç, bu seçimi de kazanırlarsa 3. dönem iktidara geleceklerini ve bunun AK Parti'yi "son 50 yıl içinde en çok iktidarda kalan parti" haline getireceğini kaydetti.

"Gücümüz var, iddiamız var, bunu da başaracağımıza inanıyoruz" diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama seçimler her zaman farklı sonuçlar da verebilir. Bu ABD'de de bizde de böyledir. Her ülkede halkın iradesine saygı göstermek gerekir, olaylar bazen oyların istikametini de değiştirebilir ama Türkiye'de şu şartlar altında AK Parti'nin tekrar iktidara geleceği herkes tarafından kabul ediliyor.

Ancak bir tereddüt var o da şudur: AK Parti tek başına iktidara gelecek, ama mevcut çoğunluğuyla mı gelecek yoksa, Anayasayı tek başına değiştirecek bir çoğunlukla mı gelecek? İkisine de itirazımız yok ama bunun sonucunu 12 Haziran'da hep birlikte göreceğiz".

-"TÜRKİYE SON YILLARDA BÜYÜK GELİŞME GÖSTERDİ"-

Türkiye'nin son yıllarda büyük gelişmesine değinen Arınç, 2000 ve 2001 yıllarında Türkiye'nin büyük bir ekonomik kriz içine düştüğünü hatırlatarak, o dönem yüksek oranda devalüasyon olduğunu, bankaların battığını ve hazinenin üzerine 40 milyar dolarlık yük geldiğini, yüksek faiz ve enflasyon olduğunu ve tüm bunların Türkiye'yi çok fakirleştirdiğini anlattı. Arınç, "Belki bu siyasi tabloya da etki etti. O güne kadar hükümetlerde bulunan tüm partiler 2002 seçiminde kaybettiler, istisnasız hepsi kaybetti ve parlamento dışında kaldılar" dedi.

2002 yılındaki seçimler sonrasında AK Parti'nin hükümeti kurması ve bugüne kadar gelen süreci anlatan Arınç, "AK Parti'yi kuran kadroların bugüne kadar başarılı olduğunu" kaydetti. Arınç, AK Parti hükümetinin iktidara gelmesinin ardından fevkalade bozulan ekonomide dengelerin 2 yıl içinde olağanüstü şekilde düzeltildiğini hatırlatarak, son açıklanan Türkiye'nin ekonomideki büyüme rakamlarına göre, Türkiye'nin yüzde 9 büyüme hızıyla dünyada kalkınmış ekonomi ve büyüme oranları açısından ilk 5'in içinde olduğunu söyledi. Arınç, "Bu yüzde 9'luk hızın, 2000-2001 krizleri sırasında eksi 9 olarak sonuçlandığını söylemek istiyoruz. Biz bugüne kadar, istikrarlı şekilde, yüzde 5-6-7 ve sonunda yüzde 10'lara yaklaştık. Şüphesiz bugünkü rakam küresel finans krizinin etkisinde kalan bir ekonomiden sonraki rakamlardır ve 2011 rakamlarının daha da iyi olacağını söyleyebiliriz" diye konuştu.

Bakan Arınç, Türkiye'nin GSMH'sının 2000-2001 krizinde 50-60 milyar dolara kadar düştüğünü, ama artık 756 milyar dolara çıktığını, IMF ile de ilişkilerin ekonomik boyutunun sona erdiğini ve geçmişte IMF ile stand-by anlaşmaları yapan Türkiye'nin artık IMF'den kredi almaya ihtiyacı kalmadığını, geçmişten bu yana gelen IMF'ye borçlarının 3'te 2'sini ödediğini bildirdi.

Türkiye'nin ihracat rakamlarının da şu anda 130 milyar dolar seviyesinde olduğunu belirten Arınç, ABD ile ticaret hacminin de sürekli gelişme içinde olduğunu kaydetti. Türkiye'de iş adamlarını doğrudan yatırımlara teşvik ettiklerini, Türkiye'deki müteahhitlik sektörünün dünyadaki ilk 10 firma içine girerek, dünyanın her yerinde iş yaptığını hatırlatan Arınç, Türkiye'nin diğer tüm yatırımlar bakımında da iyi bir noktada olduğunu söyledi.

-"SİYASİ İSTİKRAR İLE EKONOMİK İSTİKRAR SİYAM İKİZLERİ GİBİ"-

Arınç, tüm bu verilerin Türkiye'deki siyasi istikrarın ekonomik istikrara da doğrudan yansıdığını gösterdiğini söyledi. Siyasi istikrar ile ekonomik istikrarın siyam ikizleri gibi birbirinden ayrılmaz ve birbirinin olmazsa olmazı olduğunu belirten Arınç, şunları kaydetti:

"Türkiye geçmişte siyasi istikrardan yoksundu. Biz iki defa askeri darbe görmüş bir ülkeyiz, 1960'da ve 1980'de. Askeri darbeler geleneği son yıllarda bitti. Artık darbe yapmak şöyle dursun, darbeyi düşünmenin bile çok çirkin ve yakışıksız bir iş olduğuna hem Türk milleti hem de Silahlı Kuvvetler kanaat getirdi. Türkiye'de Silahlı Kuvvetler de demokrasiden, modernleşmeden yana ve Türkiye'nin hem AB hem de ABD ilişkilerinin mutlaka daha gelişmiş olmasını arzu eden bir yapı içerisinde.

Sadece askeri müdahalelerle değil, zaman zaman muhtıralarla da tehditlerle de Türkiye'nin geçmişte sorunlar yaşadığını biliyoruz, sivil hükümetler kurulur, ama bir şekilde önü kesilirdi, parçalı siyaset vardı. Uzun yıllar Türkiye koalisyonlarla yönetildi, ABD'deki gibi iki partili bir sistem Türkiye'ye 2002 yılında geldi. O dönemde CHP ve AK Parti Meclis'te işi birlikte götürdü, şimdi 3-4 parti olmasına rağmen sayısal çoğunluk yine iki partide toplanıyor. Bütün bunlarla, geçmişte 3-4-5 partili koalisyonlarda Türkiye mesafe alamadı, karar alınamıyordu, uygulayamıyordu, cesaret edemiyordu. Koalisyonlar sadece bakanlık sayısı üzerinden pazarlık olarak yürütülüyordu ama AK Parti'nin gelmesiyle Türkiye'de tek başına bir iktidar, bakanlık sayısını indirmiş bir iktidar ile çabuk, cesaretle karar alan ve popülizm yapmayan bir ekonomi ve iç politika yürütümünü gördük."

Arınç, hedeflerinin Cumhuriyetin 100. yılında milli geliri 25 bin dolara, ihracatı 500 milyar doların üzerine çıkarmak ve büyüme hızını yüzde 7'lerde istikrarlı hale getirmek olduğunu söyledi.

-"HÜKÜMETİN YAPMASI GEREKENİN HİZMET OLDUĞUNU GÖSTERDİK"-

Türkiye'nin ikinci olarak, "kendi iç yapısında toplumsal barışını kurma noktasında" önemli gelişmeler katettiğini belirten Arınç, "Ayrımcılıklar, haksızlıklar, yolsuzluklar, iç politikada güvensizlik ortamı vardı. Bir terör örgütü fevkalade kötü ve çirkin eylemler yapıyor, askeri, polisi ve sivil halkı öldürebiliyordu. Türkiye'nin belli bölgelerinde sıkıntılar yaşanıyordu. Terörle mücadele ederken bir taraftan da ekonomik, politik ve sosyal tedbirler almak suretiyle bu mücadelemizde hem örgüte karşı başarı sağlama, hem de halkın güvenini artırma konusunda çalışmalar yaptık."

Arınç, Türkiye'nin her yerinde eğitime özel önem verdiklerini, "bir hükümetin yapması gerekenin topluma hizmet olduğunu gösterdiklerini" söyledi. Türkiye'nin karayolu ve demir yollarının geliştirildiğini ve bugün Türkiye'deki hızlı trenlerin New York-Washington hattındaki trenden bile mükemmel ve daha hızlı olduğunu dile getiren Arınç, geçmişte yapılamayan kamu yatırımlarını arttırdıklarını ve 500 milyar doların üzerinde kamu yatırımı yaptıklarını belirtti.

Bakan Arınç, "Toplumsal barışa ihtiyacımız var. Türkiye'nin her yerini birbiriyle kucaklaştırdık. Devlete olan güven geldi, güvenlik unsurunu ön plana aldık, emniyet, ikincisi eğitim, sağlık çok önemliydi, en büyük reform sağlık üzerine yapıldı. Sağlıkta ABD ile yarışabilecek düzeyde olduğumuzu söyleyebilirim" dedi.

Türkiye'de hemen herkesin sağlık güvencesi olduğunu, en iyi hizmeti dilediği her yerde alabildiğini belirten Arınç, Türkiye'de iyi bir beraberlik ve bilinç yakaladıklarını kaydetti.

-"DİPLOMATİK İLİŞKİLERDEKİ TEK EKSİKLİĞİMİZ ERMENİSTAN İLE İLİŞKİLERİMİZDİR"-

Dış politikada geçmişteki durağanlıktan aktif hale geldiğini belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Geçmişte Türkiye dışarıyla ilgilenmeyen, dışarının da Türkiye ile ilgilenmediği bir yapı vardı. Mevcut hükümetler ilgi çekmiyordu, vizyonları fazla değildi, sadece geleneksel Kıbrıs meselesiyle ilgileniyorduk, AB dendiğinde 'istekliyiz, gireceğiz' diyorduk ama çevremizde, şöyle bir söz vardı Türkiye'de: Üç tarafımız deniz, dört tarafımız düşmanla çevrili. Bu çok yanlıştı. Öncelikle komşularımızla iyi dostluk ilişkileri içinde olmalıydık, buna 'sıfır problem ilişki' dedik."

Geçmişte Türkiye'nin Yunanistan ve Suriye ile neredeyse savaşa girecek duruma geldiğini ifade eden Arınç, "Balkan ve Kafkas ülkeleri ve Ermenistan ile adeta soğuk-sıcak savaş neyi gerektiriyorsa, o noktadaydık" dedi. Bunun yanlış olduğunu düşündüklerini ve komşularla sorunları çözdüklerini belirten Arınç, "Şu anda diplomatik ilişkilerdeki tek eksikliğimiz Ermenistan ile ilişkilerimizdir ama insani amaçlı her türlü ilişki iki ülke arasında var. Uçaklarımız gidiyor, biz yardım gönderebiliyoruz, Ermenistan'dan gelenler Türkiye'de çalışabiliyor ama eskiden kalan bir geleneksel karşıt oluş bugün devam ediyor. Ama onun dışında İran, Irak, Suriye, Yunanistan, Kıbrıs, Balkanlar, Gürcistan, Azerbaycan ve Rusya ile fevkalade iyi ilişkiler içindeyiz" dedi.

-"EKSENİMİZ AB, ABD, ÇAĞDAŞ VE MODERN DÜNYA"-

Arınç, Türkiye'nin sadece bölgesindeki huzur ve barışla yetinmeyip, dünya barışının da gerektirdiği her yerde olduğunu, BM'nin meşruiyet içinde aldığı kararları rahatlıkla uyguladıklarını söyledi.

Dünyanın 10 sıcak bölgesinde Türkiye'nin asker ve polisinin bulunduğunu ve eskiden dışarıdan borç alan Türkiye'nin bugün donor ülke olarak, 1 milyar dolar parayı ihtiyaç duyulan ülkelere gönderebildiğini anlatan Arınç, nerede barışı bozan olaylar veya tabi afetler varsa, Türkiye'nin o bölgelere yetişmeye çalıştığını kaydetti.

Arınç, "Eksenimiz AB, ABD, çağdaş ve modern dünyadır, bundan sapmadık, ama tek merkezli değil çok merkezli bir dış politika uyguluyoruz. Türkiye'ye de zaten böyle bir misyon yakışır. Dolayısıyla bizim tüm dünyada tanınan, bilinen, sözüne itimat edilen bir ülke olarak yerleşmiş olmamamızın dünya barışına da katkı sağladığını düşünüyorum" diye konuştu.

-"MUKADDES SAYILAN DEĞERLER AYAKALTINA ALINMAMALI"-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Türkiye'nin Medeniyetler İttifakı çalışmasının dünyada ses getirdiğini hatırlattı.

ABD'deki Kur'an-ı Kerim'i yakma girişimine de değinen Arınç, "Bu fevkalade acı verici, üzüntü verici bir olaydır. Buna karşıt olarak da maalesef Afganistan'da ve bazı ülkelerde gösteriler yapılmış, kan dökülmüş, mala ve cana zarar verilmiştir. İkisi de yanlıştır, yani ne insanların mukaddes sayıldığı değerler ayak altına alınmalı ve çiğnenmeli, ne de insanlara zarar verecek bu tür eylemler yapılmalıdır. Medeniyetler ittifakı, dinlerin birbirini anlaması, dindarların birbirine saygı göstermesi bugün dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu konuların başında gelmektedir" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin AB ile 2005'ten bu yana devam eden müzakerelerinde önemli ilerlemeler sağladığını ve hukuk ve demokrasi standartlarının AB standartlarına ulaştığını belirten Arınç, "Herşey Türk halkının daha çok demokrasiye, daha çok özgürlüğe kavuşması için yaptıklarımızdır. Bugün Türkiye'de özgürlükler noktasında da iyi bir sınav verdiğimizi düşünüyorum. Belki son günlerde tartışma olan birkaç noktayı bana soracaksınız, ben de o konuda bildiklerimi söyleyeceğim. Ama sizi temin ederim, Türkiye geçmişe göre bugün çok daha demokratik ve özgür bir ülkedir, mükemmele doğru da gitmektedir. Attığımız her adımın ülkemize yararlı olacak adımlar olduğunu düşünüyorum" dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yarısı değişmiş, maddeler arasında uyum kalmamış, birbirinden bağımsız hale gelmiş bir Anayasa ile yönetilmeyi yanlış bulduklarını belirterek, ''Yeni Anayasa demokratik ve katılımcı yöntemle hazırlanacaktır, bundan kimsenin endişesi olmasın. 367'nin üzerinde milletvekiliyle iktidar olsak bile, parlamentodan çıkacak olan metni mutlaka halk oylamasına sunacağız'' dedi.

Arınç, ABD'deki düşünce kuruluşu German Marshall Fund'da soruları da yanıtladı. Bir soru üzerine, Türkiye'nin AB üyeliğinin geçmişten bu yana gelen devlet projesi olduğunu belirten Arınç, AB süreciyle ilgili 1963 yılında Ankara Antlaşması'nın imzalanmasından sonra 40 yıl boyunca AB'ye girilmesi hususunun konuşulduğunu, ancak ciddi adımlar atılmadığını ifade etti.

AK Parti'nin iktidara gelmesinin ardından AB süreci konusunda en kapsamlı ve en ciddi reformların yapıldığına dikkati çeken Arınç, Türkiye'nin AB standartlarına ulaşmak için tüm kriterleri yerine getirdiğini, ABD'nin de Türkiye'nin AB'ye girme sürecine yönelik desteğini önemsediklerini dile getirdi.

Türkiye'nin tarihi, coğrafi ve jeopolitik konumu nedeniyle hem Doğu hem de Batıya yakın olduğunu ifade eden Arınç, Türkiye'nin halkının çoğunluğunun Müslüman olduğunu, Cumhuriyetin kuruluşunun temellerinde laiklik ve sosyal hukuk devleti olmanın da bulunduğunu belirterek, bunlara yürekten inandıklarını ve çağdaşlaşmak için önemli ilkeler olarak gördüklerini söyledi.

Atatürk'ün ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' sözünü hatırlatan Arınç, Türkiye'nin barış konusunda her zaman yapıcı rol oynamaya çalıştığını belirtti. Türkiye'nin bugün hem bölgesiyle hem de dünyanın her yeriyle ilgilendiğini kaydeden Arınç, ''tek veya iki kutuplu dünya'' gibi çeşitli düşünceler taşımadıklarını ifade ederek, Türkiye'nin hem Rusya hem de ABD ile iyi ilişkilere sahip olduğunu anımsattı.

Arınç, ABD Başkanı Barack Obama'nın göreve başladıktan sonra ilk ikili ziyaretini Türkiye'ye yapmasını ve Türk-Amerikan ilişkileri için ''model ortaklık'' terimini kullanmasını önemli bulduklarını belirterek, ''Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlü, dürüst ve karşılıklı çıkarlara dayalı olmasını gerektiriyor. Gerçekten de iyi bir ilişki kuracaksak, bunlara dikkat etmeliyiz'' diye konuştu.

Türkiye'nin gelişen ekonomisiyle AB'nin de hayat damarlarından biri olduğunu belirten Arınç, bugün Türkiye'den 4 saat mesafelik bir uçuşla 60'dan fazla ülkeye varılabileceğine dikkati çekerek, Türkiye'nin bir merkez konumunda olduğunu söyledi. Arınç, ''Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın da Sayın Başbakanımızın da Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun da dünyanın her köşesiyle ilgili olması, bizce büyük bir avantaj'' dedi.

-''DEMOKRASİDEN, DEĞİŞİMDEN YANAYIZ''-

Türkiye'nin iki yıllık BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği süresince de dünyada dürüstlüğün, güvenilirliğin sesi olmaya çalıştığını, bugün de mevcut kriz noktalarına bakış açılarının bu şekilde olduğunu anlatan Arınç, şöyle devam etti:

''Demokrasiden, değişimden yanayız ama değişimin kansız olmasını, sivil halka ve ülkenin zenginliklerine zarar vermemesini, ülkelerin toprak bütünlüğünü bozacak ölçüde olmamasını diliyoruz. Bunlar zaman içerisinde yürürlüğe konabilecek olan, geçerliliği sağlanabilecek olan ilkelerdir.

Bugün ben şahidim, bazen Sayın Dışişleri Bakanıyla birlikte olduğumuz zamanlarda, 10-20 dakikada bir, dünyanın değişik yerlerinden telefon gelip belli konular üzerinde görüş istendiğini bilirim, Sayın Cumhurbaşkanıyla da bir arada olduğumuz zamanlarda da... Bunları Türkiye adına bir artı olarak görüyorum.

Önceliklerimiz; önce kendi bölgemizdeki huzur ve sükunun sağlanmasıdır, AB sürecindeki gelişmelerin süratle sonuçlanmasıdır, ABD ile ilişkilerimizin, düşüncelerimizin ve eylemlerimizin de hem örtüşmesi hem de bu konuda ciddi işbirliği yapılmasıdır.''

Bülent Arınç, Irak'ta yaşananları hatırladıklarını, Libya'daki gelişmelerin daha iyiye gitmesi noktasında gayret sarf ettiklerini ve insani yardıma önem verdiklerini belirterek, ''Taraflardan birisinin tam tarafında olmak yerine, iki tarafa da belirli ilkeler çerçevesinde hareket etmelerinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz'' dedi.

-''COĞRAFYAYI BURADAKİLERDEN ÇOK DAHA İYİ TANIYORUZ''-

İnsani yardım noktasında NATO ve BM'nin, Türkiye'ye verdiği görevleri yerine getirdiklerini ifade eden Arınç, Libya'daki 1000'den fazla yaralının hastane haline getirilen feribotlarla Türkiye'ye taşındığını, bunların büyük kısmının muhalif kanatta yer alanlar olduğunu ve Türkiye'nin bu konuda hiçbir ayrım yapmadığını kaydetti.

Türkiye'nin TBMM'de aldığı kararla Libya'da sivil halka zarar verilmesini önlemek, insani yardımın koordinasyonunu yapmak ve bunu fiilen gerçekleştirmek için Türk Silahlı Kuvvetlerinin Libya'da bulunduğunu anlatan Arınç, ''Bu davranışımız eleştirilebilir ancak biz o coğrafyayı buradakilerden çok daha iyi tanıyoruz, o coğrafyadaki güçleri çok daha iyi biliyoruz. Aşiretlerin, güç odaklarının bulunduğu, herkesin silahlandığı ve silahlarını birbirine doğrulttuğu, acımasızca öldürdüğü yerlerde yapılabilecek şeyler, Türkiye'nin yaptıklarıdır. Dolayısıyla biz barış, demokrasi adına o ülkenin liderlerine de halkına da çok önemli mesajlar veriyoruz'' diye konuştu.

-''SİVİL, DEMOKRAT VE YENİ BİR ANAYASA''-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, bir soru üzerine, AK Parti Hükümeti olarak 8 yılda Anayasanın hemen hemen 40'a yakın maddesini değiştirdiklerini, 100'den fazla yasayla ilgili olarak da Anayasa değişikliklerine uygun yeni kanunlar çıkardıklarını belirtti.

Türkiye'de 1960 yılından bu yana yapılan iki anayasanın da askeri darbelerden sonra hazırlandığını anımsatan Arınç, ''Dolayısıyla bunu bir sivil Anayasa olarak görmüyoruz ama halen bu Anayasa yürürlükte çünkü yenisini yapamadık'' dedi.

Arınç, Türkiye'nin 175 maddelik Anayasasının 78'e yakın maddesinin değiştiğine dikkati çekerek, ''Yarısı değişmiş bir Anayasa ile maddeler arasında uyum kalmamış, birbirinden bağımsız hale gelmiş bir Anayasa ile yönetiliyoruz. Bunu çok yanlış buluyoruz. Artık sivil, demokrat ve yeni bir Anayasayı, halkın temsilcilerinin bulunduğu TBMM yapmalıdır diye düşünüyoruz'' diye konuştu.

Son Anayasa değişikliğiyle darbelere ait geçmişin tüm izlerini sildiklerini ifade eden Arınç, ancak Türkiye'nin yine de yeni bir Anayasa yapması gerektiğini yineledi.

Arınç, 3-4 ay önce partilere, sivil toplum kuruluşlarına, nasıl bir Anayasa istediklerine yönelik hazırlık yapmaları yönünde çağrıda bulunduklarını hatırlatarak, ''seçimlerden sonra Anayasanın öncelikle TBMM'nin öncülüğünde daha çok katılımlı, toplumun bütün kesimlerinin mümkünse mutabakatını sağlayabilecek şekilde ve demokratik usullerle yapılması gerektiğini'' anlattı. Arınç, ''Sonunda bu Anayasa Meclisten nasıl çıkarsa çıksın referanduma sunulmalıdır. Referandum sonucunda da Anayasa kabul edilirse yürürlüğe girmelidir'' dedi.

Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

''Yeni Anayasa, demokratik ve katılımcı yöntemle hazırlanacaktır, bundan kimsenin endişesi olmasın. Yani biz diyelim ki 367'nin üzerinde milletvekiliyle iktidar olsak bile, Parlamentodan çıkacak olan metni, mutlaka halk oylamasına sunacağız. Geçmişte darbeciler hazırladıkları metni halk oylamasına sundular ama korku ve tehditte de bulundular; 'eğer bunu kabul etmezseniz, bundan sonra seçim yok, tepenizde kalırız ve gitmeyiz' dediler. Bu Anayasalar, biraz da bu korkuyla kabul edildi ama artık belki de birkaç partinin temsil edileceği ve dışardaki diğer partilerin de katkısının sağlanacağı ve 72 milyonun en az 50 milyondan fazlasının oy kullanacağı bir referandum sonucuna yeni Anayasayı bağlamak istiyoruz. Tartışma yapacağız, katılımcı olacak, uzlaşmaya çalışacağız, referandum da mutlaka olacak ve bu çalışmaları da TBMM yapacak.''

-''YENİ ANAYASA NASIL OLACAK?''-

Yeni Anayasanın yeterince kısa, öz ve açık olması gerektiğini vurgulayan Arınç, ''Yani herkesin farklı şekilde yorumlayacağı, herkesin farklı sonuçlar çıkarabileceği bir Anayasa yerine, herkesin 'evet bundan şu anlaşılıyor' diyebileceği bir Anayasaya ihtiyacımız var. Bizim anayasalarımız bir yemek kitabı, ansiklopedi gibi. Yani 'ne, nasıldır' diye sorduğunuz zaman her şeye cevap veren, şimdilik 180 maddeyle sınırlanmış bir Anayasa. Bazı kurumlar var ki kendi teşkilat kanunları içerisinde tanımlanması gerekir ama bizde Anayasada yer almıştır, bazı kısıtlayıcı tarifler yapılmıştır. Dolayısıyla yeni Anayasanın bu şekilde temel hak ve özgürlükleri içerisine alan, bireyin devlet karşısındaki gücünü ortaya koyan, birey odaklı bir Anayasaya ihtiyacımız var'' diye konuştu.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Türkiye'de ne geçmişte ne günümüzde Ermeni ırkına karşı uygulanmış bir soykırımı bulamazsınız, bunu kesinlikle reddediyoruz. Biz, her acı olayla yüzleştik, yüzleşmeyi de demokrasinin gereği olarak görüyoruz. Bu konudaki yüzleşmemizde ne geçmişte ne dün ne bugün 'soykırım' diye bir şey bulamadık'' dedi.

Arınç, ABD'deki düşünce kuruluşu German Marshall Fund'da düzenlenin toplantıda soruları yanıtladı. Ermeni bir katılımcının, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni tezlerinden atıfları da içeren uzun bir sorusuna, ''Bana yazılı bir bildiri okudunuz'' diyerek espriyle karşılık veren Arınç, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini dilediklerini, Ermenistan'ın Türkiye'nin komşusu olduğunu ve Türkiye'de geçmişte çok büyük bir nüfusta Ermenilerin yaşadığını belirtti.

Arınç, Ermenilerin Türkiye'de geçmişte devlet katında da bakanlık yapabilecek düzeyde bulunduklarını ifade ederek, Ermenilerin, sanatçı, musikişinas, ressam, mimar olarak, Anadolu'nun gelişmesinde çok olumlu katkılarının olduğunu söyledi.

Türkiye'de hala Ermeni kompozitörlerinin müziklerinin çalındığını ve büyük bir istek ve sevgiyle söylendiğini anlatan Arınç, Ermenilere Osmanlı Dönemi'nde ''sadık tebaa'' denildiğini hatırlatarak, şunları kaydetti:

''Bizim Ermenilerle ilgili sıkıntımız veya bazı trajik olayların yaşanması, Birinci Dünya Savaşı'nda oldu, 1915'te zorunlu göç uygulandı. Çünkü Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'nda zor durumdaydı. Birtakım Ermeni komitacılar, silahla isyan çıkardılar ve askerlere karşı ülkedeki güveni bozacak şekilde çarpıştılar. O zamanki yönetim bir güvenlik tedbiri olarak belli bölgelerdeki silahlı güçleri Anadolu'nun başka yerlerine göç ettirdi. Bu göç sırasında, acı olaylar yaşanmış olabilir ama tarihçiler, ölenlerin sıkıntı çekenlerin, Ermenilerden olduğu kadar Türklerden de olduğunu gösteriyor.''

-''TÜRKİYE'DE 1915 OLAYLARI KONUSU SERBESTÇE TARTIŞILIYOR''-

Zorunlu göçle soykırımın aynı şey olmadığını vurgulayan Arınç, ''BM'nin tarifinde, soykırımın nasıl tarif edildiğini hepimiz biliyoruz. Türkiye'de ne geçmişte ne günümüzde Ermeni ırkına karşı uygulanmış bir soykırımı bulamazsınız, bunu kesinlikle reddediyoruz. Biz, her acı olayla yüzleştik, yüzleşmeyi de demokrasinin gereği olarak görüyoruz. Bu konudaki yüzleşmemizde ne geçmişte ne dün ne bugün 'soykırım' diye bir şey bulamadık'' diye konuştu.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Siz belki haberdar değilsiniz, Türkiye'de 1915 olayları konusu serbestçe tartışılıyor. Mesela ben Meclis Başkanıydım, 2005'te buraya gelmiştim, CSIS'ta bir konuşma yapıyordum. O günlerde 3-4 tane aydın bir üniversitede 1915 olayları konusunda konuşma yapmak istedi. Buna, karşı gruplar çıktı, hatta çirkin kelimelerle hitap edildi ve bir mahkeme 1915 olaylarını konuşmak isteyenlere o üniversitede toplantı yapma imkanı vermedi. Ben Meclis Başkanı olarak buradan ilan ettim, bu konularda konuşulabilir, ifade özgürlüğü içinde buna izin vermek zorundayız. Çünkü ifade özgürlüğü, hepimizin hoşuna giden, alkışladığımız, memnun olduğumuz sözlerin konuşulması değil tam aksine bizim suratımızı buruşturan, nefretle yüzümüzü asan, işimize gelmeyen sözlerin de konuşulması... Ve bir gün sonra mahkeme kararı kalktı ve Halil Berktay, Taner Akçam ve arkadaşları bu toplantılarını yaptılar. O günden bu yana da hiçbir tartışmayla karşılaşmadan, aydınlar, yazarlar veya kimse, bu konuları rahatlıkla tartışabiliyor.''

-''GELİŞİ GÜZEL SARF EDİLECEK BİR SÖZCÜK DEĞİL''-

''Soykırım'' sözcüğünün gelişigüzel sarf edilecek bir şey olmadığını belirten Arınç, ''Benim Meclis Başkanlığım döneminde Parlamentodaki bütün partilerin genel başkanları, bir bildiri yayınladılar ve bu bildiri, Ermenistan Cumhurbaşkanı'na da gönderildi. Denildi ki 'tarihte kalmış olayların bir parlamento tarafından 'soykırım' olarak nitelendirilmesi doğru değil, tarihe ait olayları tarihçiler tartışsın çünkü siz, benim hakkımda bir karar alırken bana sormuyorsunuz, beni dinlemiyorsunuz, şu veya bu kişilerin gayretiyle bir karar alıyorsunuz, o kararın da hiçbir faydası yok. Oysa gerçekten Anadolu'da bir 'soykırım' yaşandığı iddia ediliyorsa gelin bunu Türk ve Ermeni tarafları eşit sayıda tarihçilerden, bilim adamlarından ve istiyorlarsa siyasetçilerden temsilci koymak suretiyle bir komisyon oluştursunlar. İki ülke arşivlerini birbirine açsın, hatta üçüncü, dördüncü ülkelerde de varsa bu olaylarla ilgili bilgi ve belgeler, oralarda da inceleme yapılsın ve sonunda ne karar veriyorlarsa Türkiye onu kabul edecektir' dedik. Açık yüreklilikle bunu ifade ettik. Bu bildirimiz, Ermenistan Cumhurbaşkanına ulaştı ama hiç okumadan dahi cebine koydu ve katladı'' diye konuştu.

Arınç, Türkiye ve Ermenistan arasında iki yıl önce imzalanan protokollerde de bu hükümlerin olduğunu hatırlatarak, ''Bir taraftan da geçmişte yaşanan yine bir acı olay, yani Karabağ konusunun da bir an evvel diyalogla, masa başında, barışçı yöntemlerle çözülmesi konusunda da adım atılmasını ama Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin mutlaka gelişmesi için diasporadan bütün dünyaya ilan edilen bu kavgadan ziyade iki devlet arasındaki böyle bir ortak komisyona daha güven duyacağımızı söyledik. Onun üzerinden de 1.5 yıl geçti, Ermenistan Anayasa Mahkemesi ve resmi makamları, bu konuyu konuşmak istemediklerini ifade eden kararlar aldılar'' dedi.

Soruyu soran kişiye hitaben, ''Hanfendi, 'soykırım' ifadesini böyle rahatlıkla siz de kullanmayın, biz de kullanmayalım, başkaları da kullanmasın'' diyen Arınç, ''Dünyada hangi ırka karşı soykırım uygulandı bunu biliyoruz ve bunu tarihin bir yüz karası, çok iğrenç bir olay olarak hatırlıyoruz, bu da 'Holokost'tur ama biz Türkiye'de bu tür bir olayı hatırlamıyoruz, Siz hatırlıyorsanız, gelin bunu araştıralım, bu konu üzerinde bütün dünya kamuoyunu bilgi sahibi yapalım'' diye konuştu.

ABD Başkanı Barack Obama ve kendisinden önceki ABD Başkanlarının da 24 nisan konuşmalarının hiçbirisinde 'soykırım' kelimesini kullanmadığını hatırlatan Arınç, bununla ilgili Kongre'ye gelen karar tasarılarının çok büyük tartışmalara yol açtığını, Dış ilişkiler Komitesinden geçtiğini ancak Genel kurul'a gelmediğini kaydetti.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Amerikan toplumunun da üzerinde hassasiyet gösterdiği bir konuyu, gelişigüzel 'evet bu böyledir' demek, bence doğru bir yaklaşım değil. Ermeniler, Türkiye'de çok güzel yaşadılar; biz, onlarla büyük bir zenginliğin içindeydik, keşke gitmeselerdi, bizi fakirleştirmeselerdi ama trajedi, sadece birinci Dünya Savaşı'nda değil, her zaman her yerde karşımıza çıkıyor. 6-7 Eylül olayları 1960'dan önce oldu. İstanbul'da yaşayan Rumlar, o olay sebebiyle Türkiye'den ayrı düştüler ama şimdi Atina'ya giderseniz ve sizi İstanbul'dan göç eden Rumlardan birisi karşılarsa gözünün yaşardığını, sizi kucakladığını, 'keşke tekrar birlikte olsaydık' diye büyük bir özlem çektiğini gösterecektir'' diye konuştu.

aa

 

 



Bu haber 1,006 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,781 µs