En Sıcak Konular

Türk futbolunun şifresi çözüldü!

0 0 0000 00:00 tsi
Türk futbolunun şifresi çözüldü! "Futbol dünyamızı biçimlendiren bir matriks var: Özgüvensizlik+ Kuşku = Gerilim... Yaptığın işe, kurduğun takıma güvenmeyeceksin. İkide bir transfer yapıp hoca değiştireceksin. Sonra herkesin sana düşman olduğuna, sana karşı komplo çevirdiğine inanacaksı

Bir şüphe uğruna ya Rab...

'Futbol dünyamızı biçimlendiren bir matriks var: Özgüvensizlik+ Kuşku = Gerilim... Yaptığın işe, kurduğun takıma güvenmeyeceksin. İkide bir transfer yapıp hoca değiştireceksin. Sonra herkesin sana düşman olduğuna, sana karşı komplo çevirdiğine inanacaksın...Özgüvensizlik ve kuşku futbolumuzu yiyip bitiriyor... Oynanan futbolda da gör bunu.'

Dün yazmadım bu satırları... Bir yıl kadar önce yazdım. Yazının başlığı 'Ruhu Ne Yer Bitirir?'di. Cevabı da Fassbinder'in sinema filminde saklıydı: Korku... Yazım arşivde duruyor. Ben okudum, canım sıkıldı. Yazmanın ne anlamı var gerçekten? Yazıp duruyoruz, bir süre sonra aynı şeyleri tekrarlıyoruz.
Tekrarlasak iyi... Birini eleştirseniz, ne dediğiniz dikkate alınsa bile, karşı tarafın sözcüsü olarak algılanabiliyorsunuz. Belki de kaçınılmaz bu. Bu ülkede futbol denince, sahada oynanan 90 dakikalık maçları analadığımızdan şiddetle kuşkulanıyorum. Futbol diye muktedirler, her türlü bel altı vuruşun serbest olduğu bir 'nüfuz savaşı' oynuyor. Yöneticiler her hafta altı gün 'demeç maçı' yapıyor. Hocalar 'görevde kalma' maçı yapıyor. Taraftarlar 'sadakat ispatı' maçı yapıyor... Üstelik kimse de maçın sonucuna katlanmıyor. Bıktırıcı biçimde üste çıkmaya çalışıyor. Şimdi televizyonda 'jüri şovları' moda ya... Bence bu yöneticileri bir TV şovuna çıkarıp yarıştırsınlar, komplo teorisyenlerinden kurulu bir jüri olsun, halk da SMS yollasın. Ha, bu şov reyting alır mı, bakın ondan şiddetle şüpheliyim.
Duruma bakın. Hükümet, Federasyon Başkanı'yla kavgalı, Federasyon Başkanı eski kader arkadaşlarıyla ve en büyük kulüple kavgalı, kulüp başkanları birbirleriyle kavgalı... Yönetici hocasından, hoca futbolcusundan, futbolcu taraftardan, taraftar ise hepsinden şikâyetçi...
Bu ortamda hak hukuk, adalet kavramları ortada uçuşuyor ama herkes sadece kendine adalet istiyor. Böyle düşünmek bile safdillilik... Aslında herkes adaletsizlikten daha fazla pay istiyor.
En çok gürültü çıkaranların aslında zamanında bu işlere en çok bulaşmış olanlar olması rastlantı değil. İstedikleri adaletsizlik payını alınca sus pus olmaları da... Bu ortamda siz sorunlarla gerçekte yüzleşmek isteseniz dinleyen olacak mı? Bundan daha da şüpheliyim.


Genel şüphe üzerine

Gerçekle ve sorunlarla yüzleşmek... İşte beceremediğimiz bu. Memleket yönetiminde de...Ne zaman halkın temel sorunları gündeme gelse, özgürlükler, toplumsal adalet, sağlık ve eğitim sorunları tartışılmaya başlasa, ülkeyi biz sıradan yurttaşlardan daha çok sahiplenenlere göre, 'ülkemiz tarihinin en kritik dönemini yaşıyor'. Sonra 'şüphe üzerine' insanlar kara listelere alınıyor, suçlanıyor, tetikçilerin önüne atılıyor. Uyduruk bilgiler, iddialar, komplo teorileri, çıplak gerçeklerden daha fazla itibar görüyor... Toplumun her kesimine yayılıyor.


Fenerbahçe yönetiminin Kayserispor beraberliğinden sonra Nihat Özdemir'in ağzından yaptığı açıklama bu düşünce biçiminin bir örneği... Özdemir, Kayseri'nin oynadığı oyunu göz ardı ediyor, TV'de yorumcuların defalarca oynatıp da karar veremediği pozisyonları, takımı lehine tanrı hükmü gibi sayıyor. Kendi aleyhlerine yorum yaptığında yerden yere vurdukları yorumcuları baş tanık gösteriyor, rakibinin boğazına sarılan futbolcusuna gösterilen kartı 'komplo' sayıyor. En sonunda 'genel şüphe üzerine' ve öteki hakemlere ibret olması için iki hakemin kellesini istiyor. "Şüphe üzerine infaz!" İnsanlık ve ülkemiz nice evladını, nice değerini bu anlayışa kurban vermedi mi, hâlâ da vermiyor mu?
Bunları küçük bir kasaba kulübünün yeni zengin yöneticisi söylese çok büyük sorun değil. Ancak Fenerbahçe gibi, birçok dalda 100 yıldır ülke sporunun, sportmenliğinin temel direği olmuş bir kulübün resmi sözcüsü söylediğinde işin rengi değişiyor. Evet, Federasyon Başkanı futbolu keyfi biçimde yönetiyor. Evet, aile ilişkileri ile kulüp yönetmeyi birbirine karıştıran Beşiktaş Başkanı, "Şampiyonluğu kazanacağımıza inanıyoruz" dediği zaman taraftarların aklına başka şeyler gelebiliyor. Bunların hepsi ülkede futbol ortamını kirletiyor ve baskı koyup avantaj elde etmek için değil, futbolun selameti için tartışılmalı. Ancak nedense bunlar takımları puan kaybettiği zaman Fenerbahçe yöneticilerinin aklına geliyor. 86. dakikada gösterilmeyen bir kart yüzünden Rize maçının tamamı hem de yeni transferlerle oynanıyor, bu 'adil' sayılıyor. Aslında Denizli'nin kümede kaldığı kesinleştiği için Fenerbahçe'ye potansiyel avantaj sağlayan o tarihi 'ekstra 16 dakika', bu sürede Fenerbahçe galibiyet golü atamadığı için 'tarihi haksızlık' sayılıyor.
Durum buyken şimdi birileri de çıkıp, 'Dünya takımı kurduk dediniz, lig başladıktan bir ay sonra transfer yaptınız. Şampiyonlar Ligi ön elemesinden elenince UEFA'da final dediniz, gruptan zar zor çıkıp hemen eve döndünüz, ligi 15 puan farkla bitiririz dediniz, 8 puan öndeyken bile ölüp ölüp diriliyorsunuz.
Devre aralarında soyunma odalarına iniyor, futbolcuların kafalarını karıştırıyorsunuz.
Sanki her takımın belirli bir penaltı kotası varmış gibi futbol oyununu bir penaltı alma oyununa çevirdiniz. Fenerbahçe gibi büyük ve köklü bir kurumu yönetebileceğiniz konusunda genel şüphe var' dese ne olacak?


Futbol ahlak ödülü

"Ruhu ne yer bitirir" yazısında, bu korkuların altında yöneticilerin takımlarına güvenmemeleri yatıyor diye yazmışım. Güvensizlik ve korku dalga dalga yönetimlerden hocalara, oradan futbolculara, oradan da tribünlere yayılıyor. İşte Türkiye Kupası yarı finalinde oynanan Beşiktaş Fenerbahçe maçı... O maçın 70 dakikası korku futbolu değil de neydi acaba? Sonunda Beşiktaş bir gol attı, Beşiktaşlılar iki hafta bayram yapma olanağı buldu. Fenerbahçeliler de, '1-0'ı biz ikinci maçta çıkartırız' tesellisiyle hakem kararlarına bahane bulmadı.
'Özgüven ve rakibe saygı ise hangi düzeyde olursa olsun futbolda dinamik bir güç yaratıyor' demişim geçen yılki yazımda. İşte Şampiyonlar Ligi ve UEFA maçlarını, ardından da İngiliz FA Cup yarı finallerini izledik. Orada oynanan futbolsa bizde oynanan ne? Yine de bu korku ve gerilim ortamında sahaya çıkıp top oynamaya çalışan futbolcuları, hocaları, kaygılarını saha dışında bırakabilen hakemleri ve herşeye karşın tribünde sakin duran taraftarları kutlamalı.
Hele Kayseri maçındaki topu oyunda tutma hevesi yüzünden Fenerbahçeli Uğur Boral'a 'futbol ahlak ödülü' vermeli.

İbrahim Altınsay/ Radikal



Bu haber 290 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,862 µs