En Sıcak Konular

Türkiye'ye psikolojik harekat yapılıyor

18 Kasım 2010 09:11 tsi
Türkiye'ye psikolojik harekat yapılıyor 'Eksen kayıyor diyerek, Türkiye'ye karşı psikolojik harekat yapılıyor. Türkiye Lizbon'da konuya 'hayır' derse, ekseni kaydığı için değil, ulusal çıkarları öyle gerektirdiği için hayır diyecek. '

Lizbon'daki NATO Zirvesi öncesinde 'Füze kalkanı' tartışmaları iyice alevlendi. İşte bu nedenle, savunma ve güvenlik konularındaki uzmanlığı ile tanınan Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu ile Akşam gazetesinden Şenay Yıldız konuştu.

- Lizbon'da karar çıkması olasılığını ne kadar güçlü görüyorsunuz?
Lizbon Zirvesi'nde bu konuda karar alınabilir de, alınmaya da bilir. Benim kanaatim ucu açık bir karar alınacağı yönünde.


- Alınmazsa ne anlama gelir bu?
Alınmazsa olumsuz bir anlam içermemesi gerekir, çünkü Lizbon Zirvesi sadece bunun için toplanmış bir zirve değil. Esas olarak NATO'nun Yeni Stratejik Konsept'i tartışılacak ve muhtemelen bir karara varılacak. Ama tabii ki zirveye bütün devlet ve hükümet başkanları katılacağı için Füze Savunma Sistemi konusunda da karar alınma beklentisi yüksek. Ama bu konudaki görüşmelerin devamına da karar verilebilir. Eğer belli hususlarda uzlaşılamazsa. '27 ülke bastırırsa Türkiye ne yapar?' diye sorular soruluyor, değerlendirmeler yapılıyor. Net söyleyeyim: 27 bir'den büyük değildir. Yani, diyelim ki birçok ülke Türkiye için hayati önem arz eden bir konuda kayıtsız kaldı. O zaman 27 ülkenin ne dediği Türkiye'yi bağlamaz. Füze Savunma Sistemi konusunda zaten Türkiye'ye siyah-beyaz gibi bir dayatma yapıldığını düşünmüyorum.


- Diğer üyelerin 'olur' dediği bir ortamda, Türkiye karşı çıkarsa, 'eksen kayması' tartışmaları nasıl etkilenir?
Ben eksen kayması tartışmasını gerçekten gereksiz buluyorum. Burada ya algılamaya dayalı yanlış bir değerlendirme var,  ya da Türkiye'yi baskı altına almaya yönelik bir psikolojik harekat söz konusu. Eksen kayması Türk dış politikasında gerçekleşen bir durum değil. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde farklı ideolojiye mensup siyasi partiler başa gelirler ve bu partilerin iç  politikada olduğu gibi dış politikada da kendi siyasi yaklaşımları doğrultusunda bazı tercihleri yapma hakkı vardır. Öte yandan, ben Türk dış politikasında gerek diplomatik, gerek askeri çevreler, gerekse devletin diğer birimlerinde bir kayma ya da tercih değişikliği gözlemlemiyorum. Türkiye Lizbon'da bir konuya 'hayır' derse, ekseni kaydığı için değil, ulusal çıkarları öyle gerektirdiği için 'hayır' diyecektir. Bunlar, üzerinde uzun vadeli ve çok ciddi düşünülecek stratejik konulardır. Mevcut Türk dış politikası devletin ilgili birimlerinden destek alıyor. Türkiye'nin ekseni kaysa, Füze Savunma Sistemi'ne baştan tümüyle 'hayır' derdi.


- Türkiye'ye baskı yapılacak mı sizce zirvede?
11 Eylül sonrasında ABD'nin terörle mücadelesinde 'ya benimlesin ya da bana karşısın' yaklaşımı başarı getirmedi. Bundan hem Amerika, hem de Avrupa gerekli dersi çıkardı. O yüzden NATO'da füze savunma konusunda Türkiye'ye 'ya kabul edersin ya da seni dışlarız' gibi bir baskı yapılacağını tahmin etmiyorum.


- Türkiye Füze Kalkanı'na 'evet' derse, ne olacak?
Füze savunma sistemleri, düşman ülkeden atılan füzelerin uçuş yörüngelerini belirledikten sonra onlara karşı atılan başka füzelerin çarpmasıyla havada parçalamak suretiyle hedefe varmalarını önlemek prensibi üzerine kurulmuştur. Atılan füzelere karşı iki aşamada müdahale şansınız var. Birincisi, füzenin atıldığı noktada ve uzaya çıkmadan önce, ikincisi, tekrar atmosfere girdikten sonra hedefe yaklaşma aşamasında. Bu füzelerin saatte 4-5 bin km hızla gittiğini düşünürsek hem atıldığı noktada hem de hedefe varma noktasında birkaç dakikalık sürede başka füzelerle etkisiz hale getirilmeleri gerekir. Hedefe varış noktasında imhası için iki tane füze atılır. Biri çarpmasa diğerinin çarpması için. Bu en tercih edilen yol değil çünkü sonuçta hedef civarında bir yerlere füze düşecek. O yüzden füzenin ilk atıldığı aşamada imhası tercih edilir. Bunun bir sebebi de eğer etrafa radyoaktif veya kimyasal madde saçılacaksa o da atan ülkede olması içindir. Hangi tip füzeden kaynaklanan tehdide bağlı olarak savunma sisteminin hangi unsurlarının nereye yerleştirileceğine karar verilir.


- Türkiye'nin hedef olarak bir ülke ismi verilmemesi konusundaki çekincesini nasıl yorumluyorsunuz?
NATO bir savunma örgütüdür, savunma örgütü kışkırtıcı lisan kullanamaz. Savunma demek karşı tarafın saldırısını caydırmak ya da buna yol açacak olguları ortadan kaldırmaktır. Ama siz kışkırtıcı bir lisan kullanırsanız sanki saldırı örgütü gibi görünürsünüz.  Bugün 30 kadar ülke balistik füzeye sahip ya da geliştiriyor. Yarın bu sayı artabilir ve bugün gündemde olmayan bir ülke gündeme geldiğinde 'daha önce tehdit olarak ismi geçmiyordu, ona karşı sistem kullanılamaz' diyebilir misiniz? Sovyet yayılması tehdidine karşı NATO'yu kuran 1949 Washington Antlaşması'nın hiçbir maddesinde Sovyetler Birliği'nin ya da bir başka ülkenin adı geçmez. Geçmişte hiçbir bir ülke adı söylenmemiş ki bugün İran, Kuzey Kore ya da bir başka ülkenin adı söylensin.

- Nükleer serpinti endişesi var bir de Ankara'nın...
Füzelerde nükleer, kimyasal veya biyolojik başlık olursa diye bir endişe söz konusu. Bu tip başlıkların içindeki silahlar sadece çarpma etkisi devreye girecek sistemler değil. Yani bir nükleer başlığın patlaması için herhangi bir füzenin ona çarpması yeterli değildir. Dolayısıyla, 'Havada vurulan füzelerin düşeceği noktalarda nükleer serpinti olur mu?' şeklindeki kaygının erçekleşmesi düşük bir olasılıktır. Ancak, onu karşılamak için atılan füzenin direk başlığa çarpıp orada patlamasının yaratacağı ısı etkisi ile havaya radyoaktif madde yayılması söz konusu olursa atmosferde olumsuz bir etki yaratır. Ama bir nükleer patlama, yani zincirleme reaksiyon sadece çarpmanın etkisi ile oluşacak bir şey değildir.

- Türkiye'ye kurulmak istenen mekanizma nedir?
Bush sonrası dönemde, Obama yönetiminde, İran'ın menzilleri ancak 2000-2500 km'yi bulan füzelerine karşı savunma sistemi için yer arayışı çerçevesinde Türkiye de gündeme gelmiştir. Türkiye'ye kurulmak istenen radar sistemidir. Bütün Avrupa'nın korunmasından ve ileriki aşamada ABD'nin korunmasından söz ediliyorsa zaten hem radarın, hem de füzelerin bu çapta bir projede Türkiye'ye konuşlandırılması teknik olarak da mümkün değil. Bir füze atıldığında bunu bir süre takip etmek zorundasınız. Örneğin İran'dan bir füze atıldığında, acaba bir test için mi atıldı, düşmanca bir amaç için mi atıldı, kime karşı atıldı, menzili ne? Bunları tespit etmek için uçuş yörüngesini belirlemeniz gerekir. Bunun için belli bir yakınlıkta radar sisteminizin olması ve bir süre takip etmeniz gerekir. Böylece yörüngesini ve hedefini tespit edersiniz. Eğer, İran'dan atılacak ve Avrupa topraklarını vurabilecek bir füzeden bahsediliyorsa, zaten bir süre sonra Türkiye topraklarını geçmiş olacaktır. O yüzden füzesavarlar için Bulgaristan ve Romanya'nın ismi geçiyor.


-  Söz konusu radar karaya mı, denize mi, denizaltıya mı yerleştirilecek?
Radar sistemi tehdit nereden algılanıyorsa o tarafa yakın olması lazım. Bu tamamen teknik olarak yapılacak analizlerden sonra belirlenecek bir konudur. 'Yeşil bant radar' denilen oldukça derinlemesine anlık bilgiler sağlayan ve sistemin diğer ayağına yani antibalistik füzelerin olduğu birime bu bilgiyi ileten sistemlerin Türkiye'nin güneydoğusuna karaya konuşlandırılması söz konusu. Sistemin diğer ayağına konuşlanacak füzelere Romanya zaten talip. Şu da olabilir, mesela Aegis sınıfı savaş gemilerinde radar sistemleri ve füze atacak sistemler bulunur ve bunların Doğu Akdeniz'de, Ege'de hatta Karadeniz'de konuşlandırılması istenebilir. Ancak Karadeniz'e Amerikan gemilerinin gelmesi ve uzun süreli kalması talebi Montrö sebebiyle Türkiye açısından ciddi sıkıntı yaratır.

ABD, TÜRKİYE'YE SORMADAN FÜZELERİ TÜRKİYE'DEN SÖKMÜŞTÜ
ABD 1997-98 yıllarında Füze Savunma Sistemi'ni geliştirirken Türkiye'yi de dahil etmek isteyince Türkiye'nin cevabı 'İhtiyacımız var ama prensip olarak bunun NATO bünyesinde olması gerekir' olmuştu. Geçmiş bazı tecrübelerden dolayı Türkiye stratejik savunma konularında ABD ile bire bir kalmak istemiyor Bunların en önemlisi Jüpiter füzeleri konusu.1961 yılında Türkiye'ye yerleştirilen Jüpiter füzeleri, hemen sonrasında 1962'de yaşanan Küba krizi sırasında Kennedy ile Khrushchev arasında gizlice yapılan bir mutabakat sonrası Ankara'ya danışılmadan Türkiye'den sökülmüştü. Bu Türkiye için bir güvenlik zafiyeti yaratmadı ama siyaseten bir güvensizlik yaratmışttı. Devletimizin hafızası güçlüdür. Siyasi, diplomatik ve askeri çevrelerde Jüpiter'lerden, Johnson Mektubu'ndan, Kıbrıs Harekatı sonrası Türkiye'ye uygulanan silah ambargosundan Türkiye'nin çıkarttığı dersler oldu. Bu sebeple, savunma konularında Türkiye, NATO bünyesinde karar mekanizmasında eşit ağırlıklı bir konumda olmak istiyor.

HEDEFTE İSRAİL VARSA NE YAPILACAK?
Burada belki de en çok spekülasyona açık olan konu şudur: Diyelim ki İran'dan hedefinde İsrail olan füzeler atıldı ve Amerika 'Bu sistemin çoğunu size ben verdim ve yakın müttefikim İsrail'e gidiyor, füze savunma sistemini çalıştıralım' dediği takdirde karar nasıl alınacak? Sanırım Türkiye bu konunun da açıklığa kavuşturulmasını istiyor. Türkiye belki de düğmeye kimin basacağı konusunda söz hakkında ısrar etmesinin en önemli sebeplerinden birisi de sistemin bu bölgede esas 'nereyi savunacağı' konusundaki belirsizliktir. Atılan füzenin yörüngesinin NATO toprakları değil de, İsrail olduğu tespit edildiğinde, ABD 'sistemi devreye sokalım' dediği zaman Avrupa ne diyecek, Türkiye ne diyecek? Bunu şimdiden düşünmek lazım.

DÜĞMEYE KOMUTAN BASAR
- Başbakan Erdoğan'ın da gündeme getirdiği bir çekince 'düğmeye kim basacak?' sorunu. NATO kuralları çerçevesinde böyle bir sistemde düğmeye kim basar?
Düğmeye sorumlu komutan basar. NATO'da tıpkı Genelkurmay Karargahı'nda yapıldığı gibi çeşitli olasılıklara karşı harekat planları hazırlanır ve yazılı protokoller haline getirilir. Bir saldırı olduğunda panik olarak o anda verilecek ani bir karardan söz etmiyoruz. Bu gibi durumlarda kimin ne görev alacağı, ne sorumluluk alacağı zaten önceden yapılan planlamalarda kararlaştırılır.


- Kalkan kurulunca Türkiye'nin komşu ülkelerden gelebilecek kısa menzilli füzelere karşı korunmayacağı değerlendirmeleri yapılıyor, doğru mu bunlar?
Suriye'den, Irak'tan, İran'dan topraklarınıza yönelik kısa menzilli füze tehdidi algılıyorsanız bu tip füzelere karşı etkili olabilecek Amerikan Patriot, Rus S-300 ya da benzeri füzesavar sisteminizin olması gerekiyor.



Bu haber 1,432 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,207 µs