En Sıcak Konular

Arınç: O dizileri ben de izliyorum

7 Ekim 2010 17:57 tsi
Arınç: O dizileri ben de izliyorum Başbakan Yardımcısı Arınç gündemi yorumladı. Başörtüsü tartışmalarını değerlendiren Arınç, BDP'nin şikayet ettiği 4 dizinin bazılarını kendisinin de izlediğini belirtti. Arınç yargıya da gönderme yaptı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir süreden beri söylediği şekliyle yani 'başörtüsü üniversitelerdeki eğitim özgürlüğüne engel olmamalı, bu konuda özgürlüklerden yanayım' söylemini çok olumlu buluyorum'' dedi.

Arınç, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Televizyon Yayıncıları Derneğinin işbirliğiyle hazırlanan ''İyi Uykular Çocuklar Projesi'nin, RTÜK'te düzenlenen tanıtım toplantısına katıldı.

Arınç, toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin başörtüsü tartışmalarının daha geniş çaplı olarak tartışılmaya başlandığını belirterek, konuya ilişkin görüşlerini sorması üzerine Arınç, şunları söyledi:

''Bu konuda çok meşhur bir söz var, benim görüşüm bellidir. Bunu en iyi kullanması gereken de benim. Yıllardan bu yana bu konuda söylediklerim, tartıştıklarım, hatta çok önemli toplantılarda yaptığım konuşmalar belleklerde kayıtlarda vardır. Bunu tekrar gündeme getirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir süreden beri söylediği şekliyle yani başörtüsü üniversitelerdeki eğitim özgürlüğüne engel olmamalı. Bu konuda özgürlüklerden yanayım söylemini çok olumlu buluyorum. Bir defa şunu kabul etmemiz lazım. Anayasada kadının kıyafetini öngören bir madde yok. Normlara baktığımız zaman hukuk normlarına yasakların veya serbestilerin ne olduğunu görebiliriz. Demokratik hukuk devletlerinde yasaklamalar istisnaidir, özgürlükler tamamen serbesttir ve önemli olan budur. Dolayısıyla bir şey yasak ise bunun hukuk normlarında gösterilmesi lazım. Anayasamızın ne 61'de ne 82 Anayasasında kadınların kıyafetlerini düzenleyen bir maddesi yoktur, olmaması da doğaldır. Eğer böyle bir şey olsaydı bunun üzerine çok tartışırdık. Bunu demokratik bulmazdık, özgürlükler için bir tehlike olarak görebilirdik. Anayasadan sonra kanunlar geliyor, hiçbir kanunda ve o kanunların hiçbir maddesinde de bunu düzenleyen bir madde bulamazsınız, sonra yönetmelikler gelir, tüzükler gelir yönergeler gelir ve diğerleri. Anayasa normunda ve kanun normunda bir yasaklayıcı hüküm bulunmamaktadır.

Geçmişten bu yana inkılap kanunları olarak bildiğimiz kanunların içerisinde de kadınların kıyafetlerini düzenleyen hiçbir düzenleme yoktur. iki düzenleme vardır, bir erkeklerin memurların şapka takmasıyla ilgili, bir diğeri de dini reislerin ulemanın, ruhani reislerin kıyafetleri nerede giyebilecekleri konusunda ne Atatürk döneminde ne ne sonrası cumhuriyet döneminde ne çok partili siyasi hayatımızda ne de bugün, kadınların kıyafetleriyle ilgili bir düzenleme hukuk normları içerisinde bulunmamaktadır.''

'AK PARTİ VE GEÇMİŞTE DİĞER PARTİLERİN BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI ÇIKMALARI, ANAYASAL BİR SUÇ OLARAK KABUL EDİLMİŞTİR VE LAİKLİĞE AYKIRI EYLEMLERİN ODAĞI OLMAKLA PARTİLER SUÇLANMIŞTIR AMA BU SADECE BELLİ PARTİLER İÇİN BİR SUÇLAMADIR'

Bülent Arınç, ''AK Parti ve geçmişte diğer partilerin başörtüsü yasağına karşı çıkmaları anayasal bir suç olarak kabul edilmiştir ve laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmakla partiler suçlanmıştır ama bu sadece belli partiler için bir suçlamadır. Maalesef başka partiler için bu hiçbir zaman suçlama sebebi olmamıştır'' dedi.

Arınç, soru üzerine 1998'e gelinceye kadar üniversitelerde de öğrencilerin kıyafetleriyle ilgili bir yasaklama ve kısıtlama olmadığını belirterek, ''98'de YÖK Başkanının yazdığı yazıyla üniversitelerde kıyafet yasaklamaları görülmüştür. Bunun öncesinde 87'de, 89'da Anavatan Partisi'nin iktidarı döneminde iki defa kanun çıkarılmıştır. Bunlardan bir tanesi hatırlayabildiğim kadarıyla 'dini inanç sebebiyle baş örtülebilir' şeklinde bir hükümdü. SHP bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve Anayasa Mahkemesi bence de çok haklı bir kararla 'dini bir kural bir hukuk kuralı haline getirilemez' diye özetleyeceği bir hükümle bunu iptal etti'' diye konuştu.

Turgut Özal döneminde ''yürürlükteki mevzuata aykırı olmamak kaydıyla başını örtmek serbesttir'' şeklinde ikinci kez yeni bir kanun maddesi yapıldığını, bu düzenlemeyi de SHP'nin Anayasa Mahkemesine götürdüğünü belirten Arınç, ''Bugün CHP'nin yaptığını o zaman SHP yapıyordu'' dedi.

-''TÜRBANIN T'Sİ BİLE YOKTU''-

''Bütün hukuk bilgimle söylüyorum ki Anayasa'da bir madde yok, kanunlarda bir madde yok, sadece bir talimatla o zamanın rektörleri yasakçı duruma düştüler'' diyen Arınç, şöyle devam etti:

''Biliyorsunuz bu yasaklamalar karşısında Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma partisi, 3 yıl evvel birleştiler ve Anayasa'nın 10 ve 42. maddeleriyle ilgili yani kanun önünde eşitliği ve öğretim özgürlüğünü güçlendirmeyi amaçlayan bir anayasa değişikliği yaptılar. Meclisin yüzde 85'i buna 'evet' dedi. CHP oylamaya katılmadı, katılanlar 485 kişiydi; 411'i kabul oyu kullandı. 'Anayasa değişikliği oldu' diye sevindik ama içinde türbanın t'si bile yoktu. Ne anlaşılabiliyordu bu değişiklikten öğretim özgürlüğünde hiç kimseye kısıtlama getirilemez ve öğrenciler arasında ayrımcılık yapılamaz. Bunu oylamaya katılmayan CHP eski alışkanlığıyla Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi de şekil yönünden incelemesi gerekirken esasa girdi eski kararlarının benzeri bir karar verdi.

Daha sonrasında çok orijinal çok ilginç bir gelişme yaşandı ve AK Parti hakkında Anayasa Mahkemesinde dava açıldı. Ortağımız olan bütün milletvekilleri de imza vermiş olan ve kabul oyu kullandığını da açıkça kabul eden Milliyetçi Hareket Partisi hakkında kapatma davası açılmadı. siyasi sürece bakarsanız, benim de milletvekili olduğum Refah Partisi, başörtüsünü savunduğu için kapatılmıştır.''

O dönemde grup başkanvekili olduğu Fazilet Partisi'nin başörtüsü yasağına karşı geldiği için el ele özgürlük yürüyüşü yaptığı için kapatıldığını hatırlatan Arınç, AK Parti hakkında açılan davanın da 400 gazete kupürünün 370 tanesinde başörtüsüyle ilgili sözler kullanan milletvekillerinin beyanları olduğunu söyledi.

Arınç, şunları kaydetti:

''Buradan şunu söylemek istiyorum; AK Parti ve geçmişte diğer partilerin başörtüsü yasağına karşı çıkmaları anayasal bir suç olarak kabul edilmiştir ve laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmakla partiler suçlanmıştır. Ama bu sadece belli partiler için bir suçlamadır. Maalesef başka partiler için bu hiçbir zaman suçlama sebebi olmamıştır. Eski zihniyet bugün olsaydı eminim Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözleri karşısında Başsavcıyı harekete geçmeye davet ederlerdi ama Türkiye değişiyor. Türkiye artık yeni bir Türkiye. 26 maddelik anayasa değişikliğinin Türkiye önünde nasıl bir ufuk açtığını, özgürlüklere ve ileri demokrasiye karşı nasıl bir beğeni ve beklenti karşıladığını itiraf etmem lazım. Sayın Kılıçdaroğlu'nun kendi partisi içerisinde ne büyük zorluklar yaşadığını hissedebiliyorum ama yaptığı doğrudur. Artık garip olan, anlaşılmaz olan, dünyaya izah edemediğimiz bu yasaklardan kurtulmanın zamanıdır. Ama bu yasaklar madem anayasada, madem kanunlarda yok sadece birilerinin zihinlerinde vardır; ya onlardan kurtulacağız yani onlar artık bu konularda yasak kelimesini konuşmaktan vazgeçecekler ya da siyasi irade bu konuda onlara bakmadan kendi kararını verecektir.

Dolayısıyla AK Parti hakkında en son açılan kapatma davasının argümanları içerisinde yer alan bu konuyu yine AK Parti hakkında yeni bazı tezgahlar düzenlemeyi amaçlayan insanlara yem etmek niyetinde değiliz. bu özgürlükler hepimiz içindir. ve bunu gerçekleştirmek de elbette bütün siyasilere düşen bir görevdir. iyi günler göreceğiz dediğim zaman ta Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu adam ne demek istiyor diye kulaklarını dikmişlerdi bakın üç seneden beri Türkiye'de çok güzel şeyler oluyor. Bundan sonra da çok güzel şeyler olacak, Türkiye özgürleşiyor, Türkiye demokratikleşiyor.''

Arınç, bir gazetecinin ''yasaklar zihinlerde dediniz, yani yasal bir düzenlemeye gerek yok mu?'' sorusu üzerine, ''Orasını açık bıraktım üzerinde biraz daha çalışmanız gerekli'' diye konuştu.

-''HALK MASUMDUR, TERÖR ÖRGÜTÜ VARDIR VE ZULMETMEKTEDİR''

Arınç, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dizilerde Kürtlerin kötü ve çirkin gösterildiği tepkisinin sorulması üzerine, şunları söyledi:

''Okudum onu o önemli bir konu bir siyasi parti genel başkanı bir konuda iddiada bulunuyorsa biz bunu ciddi buluruz, değerlendiririz ve gereğini yaparız. Ancak ben bu konuda Radyo Televizyon Üst Kurulumuza yazılı bir şikayette bulunuldu mu ya da herhangi bir görüş bildirildi mi diye sordum. Sayın Demirtaşın sanıyorum o anda gazetecilere söylediği bir konudur. Şu ana kadar Demirtaş ve BDP temsilcilerinin herhangi birisinin Radyo Televizyon Üst Kurulumuza bu dizilerle ilgili bir şikayeti olmamış olabilir. Bu dizilerle ilgili vatandaşların şikayette bulunduklarını biliyorum, bazıları için de müeyyide uygulandığını biliyorum ancak ben şunu gözlemledim, orada ismi geçen dizilerden bir kısmını ben de izliyorum, bu dizilerden özellikle güneydoğu hayatını yansıtan birilerinde şu yapılmaya çalışılıyor, halk masumdur, terör örgütü vardır ve zulmetmektedir.

Terör örgütü sadece masum vatandaşlara değil kendi bünyesindeki kişilere bile işkence uygulamaktadır. Terörü doğuran sebepler ve sonuçlar anlatılmaya çalışılıyor ama ben bu konuda bir itiraz varsa ve özellikle Sayın Demirtaş dikkati çekiyorsa Kürt kökenli vatandaşlarımızın tümünü ilgilendiren ve yanlış algılamalara yol açabilecek tehlikeli yönleri varsa RTÜK bu konuda göreve hazırdır. Lütfen itirazlarını yapsınlar, şikayetlerini yapsınlar, gözden kaçanlar da olabilir ama bu dizilerde temel prensibin ülkemizin birliğini, dirliğini çok önemseyen televizyonlarımız için masum halkımızla teröristi birbirinden ayırmak ve de terörü doğuran sebepleri yok etmek üzere iyi zihinlerde iyi algılamalar meydana getirmek çabası olduğunu düşünüyorum. biz kimseyi tahrik etme, kimseyi birbirini üzerine düşmanlık yükleme niyetinde değiliz. Sayın Demirtaş lütfen bu konudaki düşüncelerini bize RTÜK'e bildirirse bundan ayrıca mutlu oluruz.''

-''BİZ BU İŞİN MAĞDURUYUZ''-

Arınç, bir gazetecinin, başörtüsü konusunda yasal düzenleme yapılmasıyla ilgili olarak, ''Danıştay'ın 98'de aldığı bir karar vardı, hakkında soruşturma açılan bir öğretim üyesi hakkında. Eğer yasal düzenleme yapılmazsa, bu tür şeyler ortaya çıkmaz mı?'' sorusu üzerine, şunları kaydetti:

''O kadar çok şey gördük ve geçirdik ki işi sağlama bağlamak, işi gerçekten bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırmak ve bu konuda yanlış anlamalara yol açabilecek, yanlış anlamaları ortadan kaldırabilecek bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu düşünülebilir. Danıştayın her olayla ilgili aldığı kararları emsal kabul etmek doğru değil. Mesela ben hatırlıyorum ki başını dışarıda örten bir öğretmenle ilgili olarak bile 'Öğretmenlik mesleği başı açık olmayı gerektirir' şeklinde bir karara bağlamışlardı. Başörtüsüyle laikliğin bize göre hiçbir zaman doğrudan bağlantısı olamaz. Yani başını örten laikliğe karşıdır, laikliğe karşı olmamak için başı açık tutmak gerekir' şeklinde bir kanaat dünya hukuku içinde yer bulmuş değildir. Bu garabeti Türkiye yaşıyorsa önce bundan kurtulması gerekir. Benim düşüncem Anayasa değişliğine kesinlikle ihtiyaç olmadığı noktasındadır. Bu benim şahsi düşüncem, nihayet bir teklif gelecek olursa ben sadece milletvekili sıfatımla bunu imzalarım ya da imzalamam.''

Bir yasal düzenleme ihtiyacının görülmesi halinde teklifin diğer partiler tarafından verilmesinde fayda olduğunu ifade eden Arınç, ''Çünkü başörtüsü konusunu yıllardan beri savunan insanlar olarak biz bu işin mağduruyuz, bu mağduriyetimizi arkadaşlarımızın desteğiyle ortadan kaldırmak çok güzel bir şey olur, bundan da onur duyarız. Sayın Başbakan ne diyor; 'yollarına güller saçarız' diyor. Biz de onları alkışlarız. Siyasetçinin görevi toplumun sorunlarını çözmektir, toplumdaki insanların daha huzurlu yaşamasıdır. Umarım gelecek günler bunu gösterecektir. Ben şahsen Sayın Kılıçdaroğlu'nun da bir başkasının da arka planında ne düşündüğünü araştırma noktasında değilim. Ben niyet araştırıcısı değilim. Samimi ya da samimiyetsiz konusunda bir suçlamada bulunmak da bize yakışmaz ama iş eyleme dökülecekse, sadece konuşmada kalmayacaksa bu konuda harekete geçmesi gerekenler, geçmişte bu yasağı ısrarla savunanlardır'' diye konuştu.

-''...SAYGI GÖSTERMEMİZ LAZIM''-

''Mademki artık bu yasak anlamsız kaçıyor, artık iş bana düştü'' diyerek birilerinin bir çaba içine girmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''CHP içerisinde sizler televizyonlara çıkarıp konuşturuyorsunuz, Bu yasağın devam etmesinde ısrar eden milletvekilleri var ve bunu sayın genel başkanlarına karşı bir eleştiri, bir protesto olarak götürüyorlar. Burada liderlik ön plandadır. Liderlik artık başörtüsü yasağının, türban nedir, başörtüsü nedir, bunların ayrıntılarına girmeden model vermeden konuşulmasında ve bunun bir yasa hale getirilmesinde fayda olabilir diye düşünüyorum.

Bir bayanın başını nasıl örtmesi gerektiğini, ne kadar örtmesi gerektiğini bizim tarif etmemiz kadar kepazelik olamaz. Biz kadınları kategorize etmiyoruz, başı açıklar, başı kapalılar, onlar iyi, bunlar kötü. Çok kötü bir ayrımcılık olur. Başını açana veya kendisini bu şekilde ifade edene ne kadar saygı gösteriyorsak, başını şu veya bu şekilde örten kadına karşı da aynı saygıyı göstermemiz lazım. Bunlar iyidir, bunlar kötüdür, bu alçakça bir yakıştırmadır. Hiçbir zaman böyle bir kategorizasyon içerisine girmedik ama bizim önümüze böyle bir madde getirildi. Kim tarafından getirildiğini az çok bilirsiniz, çünkü onlar bugün bile öyle bir madde olsaydı iyi olacaktı diye konuşuyorlar. Alttan bağlanacak, perçem çıkacak, böyle olacak, bu kadına karşı en büyük saygısızlıktır. Biz onlara başını nasıl istiyorsan öyle ört deme noktasındayız. Umarım bu çok daha demokratik çok daha özgürlükçü bir yaklaşım olur.''

-SAMSUNSPOR-ADANA MAÇI-

Bülent Arınç, ''Samsunspor maçının TRT 6'da yayınlanacak olmasına özellikle Samsunspor'un tepki gösterdiği yönünde haberler var, nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusunu, ''Bugün ben de bir gazetede okudum ama bizim prensibimiz şöyledir, yani bu tür maçları sadece TRT Şeş'te yayınlamıyoruz biz, belki de ilk yayınlanacak olan maçlardan birisidir. TRT Haber'de de yayınlıyoruz. Dolayısıyla iki televizyonda da yayınlanacaksa bunun şikayet edilecek bir tarafı yoktur. Böyle bir şikayetin olduğunu düşünmek de istemiyorum. Özellikle Samsun ile ilgili böyle bir spekülasyonu doğrusu uygun görmem. Biz maçları özellikle bu tür maçları iki kanalda, belki farklı zamanlarda yayınlamayı prensip olarak kabul ettik. Bunda tartışılacak bir konu yok'' diye yanıtladı.

''DEĞERLİ ANNELER VE BABALAR, GELİN EL ELE VERELİM; AKŞAM SAAT DOKUZ BUÇUKTA, ÇOCUKLARIMIZI YATIRALIM, ONLARI UYKUDAN MAHRUM BIRAKMAYALIM''

Bülent Arınç, ebeveynlere, ''Akşam saat dokuz buçukta, çocuklarımızı yatıralım. Onları uykudan mahrum bırakmayalım'', çocuklara ise ''Annenizi babanızı dinleyin, saat dokuz buçuk olunca, akıllı işaretlerin sevimli kahramanı ekrana çıkınca hemen yatmaya gidin'' çağrısında bulundu.

Arınç, RTÜK ile Televizyon Yayıncıları Derneğinin işbirliğiyle gerçekleştirilen ''İyi Uykular Çocuklar Projesi''ni tanıtmak amacıyla RTÜK'te düzenlenen toplantıda konuştu.

Çocukların herkesin ortak mutluluğu, beklentisi, umudu olduğuna işaret eden Arınç, ''Bugün burada bizleri bir araya getiren ise çocuklarımızla ilgili ortak kaygılarımızdır'' dedi.

Çocukları geleceğe hazırlamak, içerisinde büyüyüp geliştikleri ortamı onların en iyi yetişecekleri şekilde düzenlemenin ortak sorumluluk olduğuna dikkati çeken Arınç, çocukların daha iyi yetiştirilmeleri için yapılan bütün çalışmaların, aynı zamanda toplumun geleceği için olduğunu söyledi.

Her kesime bu konuda önemli görevler düştüğünü dile getiren Arınç, çocukların ve gençlerin olumsuz yayın içeriğinden korunması konusunda RTÜK'ün, yayın kuruluşlarının ve ebeveynlerin ayrı ayrı sorumlulukları bulunduğunu kaydetti.

RTÜK'ün görev ve yetkileri ile yayın kuruluşlarının yükümlülüklerinin yasayla belirlendiğini vurgulayan Arınç, yükümlülüklerini yerine getirmeyen yayın kuruluşlarının, Üst Kurulun müeyyidelerine maruz kaldığını hatırlatarak, ''Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yayın kuruluşlarına verdiği cezalar yüzünden sık sık eleştirilere uğramakla birlikte, Üst Kurul müeyyidelerinin yüzde 27'sinin konusunu, çocuklar için zararlı yayın içeriklerinin oluşturduğu da bir gerçektir'' dedi.

-''OKUL DIŞINDAKİ BİRİNCİ ETKİNLİK TV İZLEMEK''-

Çocuklar için sakıncalı yayın içeriklerinin var oluşunun, bu yönde toplum kesimlerinden gelen şikayetlerin giderek artmasının, uygulanan müeyyidelere rağmen sorunun devam ettiğini gösterdiğini belirten Arınç, Akıllı İşaretler Çalışma Grubu'nun RTÜK için hazırladığı çalışma raporundan birkaç veriyi aktardı.

Bu rapora göre, 16-17 yaşları arasındaki çocuk ve gençlerin okul dışındaki birinci etkinliğinin TV izlemek olduğuna işaret eden Arınç, çocukların, yılda yaklaşık olarak 90 saati okulda, bin 500 saati ise TV karşısında geçirdiğini kaydetti.

İlköğretim çağını tamamlamış bir çocuğun yaklaşık 100 bin kadar şiddet sahnesi ve 8 bin ölüm ya da öldürme sahnesi izlemiş olduğunu vurgulayan Arınç, Türkiye'de yaklaşık 5 çocuktan birinin odasında TV bulunduğunu ya da çocukların TV'nin bulunduğu odada yattığını söyledi.

Paylaştığı hem yerel, hem de küresel ölçekteki bilgilerin televizyon ve çocuklar arasında ciddi bir ilişki olduğunu açıkça ortaya koyduğunu dile getiren Arınç, televizyonun sürekli etkin olduğu, çocuğun ise pasif bir şekilde kaldığı bir ilişki ve iletişim biçiminin söz konusu olduğunu belirtti.

Arınç, ''Tüm dünyadan her türlü haberin, şiddet içerikli sinema ve dizi filmlerin, cinsellik, pornografi, savaş ve çocukların ruhsal gelişimini olumsuz etkileyecek görüntülerin yer aldığı televizyon ekranlarından çocuklarımızı korumak yalnızca bizim değil tüm dünyanın küresel sorunudur'' diye konuştu.

Çocuk-medya ilişkilerinde en sorunlu medyanın televizyon olduğunu ifade eden Arınç, çocuğu en çok ve en yoğun etkileyen iletişim aracının ise yine televizyon olduğuna dikkati çekti.

Çocukların, televizyonu yetişkinler gibi algılamadıkları için yanılma paylarının daha fazla olduğuna işaret eden Arınç, şunları kaydetti:

''Görüntünün ABC'si olmaz. Televizyon, işlevini yerine getirirken doğasına uygun olarak ön uyarı yapmayı uygun görmediği için çocuk-yetişkin ayrımı da yapmaz. Yaş, eğilim düzeyi ve hiyerarşi aramayan serbest girişe açık ve okur-yazarlığı gerektirmeyen bir iletişim aracı olan televizyon, çocuğu büyülü ortamına anında çekiverir.

Çocuk televizyonda gördüklerinin sahici olduğuna inanmaktan hoşlanır. Televizyon, yapısı gereği hem yansıtır hem de özendirir. Çocuğun televizyon dili konusunda ön bilgisi yoksa, medya okur-yazarlığından yoksunsa, uyarılmamışsa etkilenme süreci daha da hızlanır.''

-''ÇOCUKLARI UYKUDAN MAHRUM BIRAKMAYALIM''-

Savaş, saldırganlık ve terörün; ''başka bir deyişle'' şiddetin küreselleştiği bir dünyada, ticari televizyon odaklarının ''çok izlenirliği'' hedeflediklerini ifade eden Arınç, ''Zıtlıkların, biz ve onların, siyah-beyaz karşıtlığı üzerine kurulan televizyon haberciliği dili ile oluşturulan ve tekrara dayalı görüntü pompalanması sonucu, yalnızca çocuklar değil, yetişkin olarak bizler bile baskı altına alınmaktayız'' diye konuştu.

Her şeyden haberdar olmak isteyen modern insan tipinin en riskli grubunun çocuklardan oluştuğunu, TV programları ve haberlerinin gizli tüketicisi ve en dikkatli takipçilerinin çocuklar olduğunu vurgulayan Arınç, çocukların, izledikleri haberleri ''Kötü çocuk haberleri'' ve ''Pembe çocuk haberleri'' diye ikiye ayırdıklarını, kötü çocuk haberlerinin, çocuk eksenli şiddet, tecavüz, soygun, uyuşturucu, çocuk kaçırma, cinayet, sel ve savaş haberlerinden oluştuğunu bildirdi.

''Harika çocuk, çocuk güzellik yarışmaları, dördüz bebek, markalı oyuncak haberleri''nin ise ''Pembe çocuk haberleri'' olduğuna işaret eden Arınç, ''Çocukların 'kötü haber' biçiminde nitelendirdiği haberler ise çok satan ve çok meraklısı olan iyi televizyon haberleridir. Zaten televizyonlar doğası gereği, çocuk veya yetişkinin isteği yerine, kendi iyi haberlerini ve iyi programlarını ekrana getirir'' şeklinde konuştu.

Arınç, çocukların şiddetin her türlüsünden etkilendiğini, televizyon ekranlarındaki şiddetin çocukları korkutmakla kalmadığını, onların öğrenme şeklini de değiştirdiğini belirterek, anlatılmayan şiddet ve korkunun çocuk tarafından birer oyun gibi algılanabileceğini, bu algılama sonucunda çocuğun şiddet ve korkuyu sahici bir güçmüş gibi kabul edebileceğini söyledi.

-''ELİMİZDE SİHİRLİ BİR DEĞNEK YOKTUR''-

Aile ortamı içinde iletişimin yetersiz olması, çocuğun televizyona mahkum edilmesi, babanın da televizyonun kontrolünü eline alan aşırı otoriter bir yapıda olması halinde, çocuğun bir müddet sonra güven duygusunu yitireceğine dikkati çeken Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu ihtiyacını gidermek amacı ile şiddet filmlerine yönelecektir. Çünkü, çocuk, duyduğunu, gördüğünü oyunlaştırır. Hayalindeki arkadaşıyla yeni serüvenlere yönelir.

Çocuk, gerçek arkadaşlarıyla da benzer serüvenler yaşamak ister. Kahramanlık dizileri, vurdulu-kırdılı polisiye dizilerinden etkilenen her çocuk, benmerkezci düşüncenin etkisi ile başrol oynamak ister ve asıl sorun da burada başlar.''

Çocukların televizyonun yansıttığı şiddetten korunması konusundaki tartışmalara da değinen Arınç, bu konuda farklı görüşler ortaya atıldığını, çalışmalar yapıldığını, bu çalışmalardan birinin geçen hafta İstanbul'da düzenlendiğini hatırlattı.

Bu toplantıda ''Çocukların televizyon izleme oranlarının azaltılması ve kontrol altına alınması'' konusunda ortak bir tavır geliştirildiğini ve Akdeniz'e kıyısı olan 18 ülkede, çocukların televizyon izleme oranı konusunda bir ''ortak standart'' oluşturma prensibinin kabul edildiğini anımsatan Arınç, başkanlığını bir yıl süreyle Türkiye'nin yapacağı Akdeniz Düzenleyici Otoriteler Ağı ülkeleri bünyesinde, gelecek bir yıl içerisinde bu standardın uygulanmaya konulmasının kararlaştırıldığını belirtti.

Arınç, ''Elimizde sihirli bir değnek yoktur. Ancak hepimiz sorunun bir ucundan tutup üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz. Kolektif bir çaba ile mesafe alacağımız muhakkaktır. Çabalarımızı 'Çocuk Dostu' bir medya düzeni oluşturuluncaya kadar sürdürmeliyiz'' değerlendirmesinde bulundu.

-İYİ UYKULAR ÇOCUKLAR PROJESİ-

Tarafların bu konudaki işbirliğinin önemine değinen Arınç, ''İyi Uykular Çocuklar Projesi''nin, okul öncesi ve ilköğretim çağı çocuklarına akşamları erken yatma alışkanlığının kazandırılmasını, anne ve babaların, çocukların erken yatırılması konusunda duyarlılıklarının ve etkinliklerinin artırılmasını, çocukların geç saatlerdeki televizyon yayınlarının olumsuz etkilerinden korunmasını amaçladığını vurguladı.

Bu projeye katkı sağlayanları tebrik eden Arınç, konuşmasını, çocuklara ve ebeveynlere seslenerek şu sözlerle tamamladı:

''Değerli anneler ve babalar, gelin el ele verelim; akşam saat dokuz buçukta, çocuklarımızı yatıralım, onları uykudan mahrum bırakmayalım.

Ve sevgili çocuklar; siz siz olun, annenizi babanızı dinleyin, saat dokuz buçuk olunca, akıllı işaretlerin sevimli kahramanı ekrana çıkınca hemen yatmaya gidin. Unutmayın; çocuklar uyurken büyür, bunu herkes bilir.''

Arınç, geçen hafta vefat eden RTÜK üyesi Mehmet Dadak'ın ölümünden üzüntü duyduğunu belirterek, ailesine başsağlığı dileklerinde bulundu.

-RTÜK BAŞKANI DAVUT DURSUN-

RTÜK Başkanı Davut Dursun ise Türkiye'de özel radyo ve televizyonların yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi görevinin Üst Kurul'a verildiğini söyledi.

Radyo ve televizyonların, yayın ilkelerine uygun yayın yapmakla sorumlu olduğunu ifade eden Dursun, ''Türkiye'de ve diğer ülkelerde, çocukların televizyon yayınlarından korunmasına yönelik özel yasalar bulunmaktadır ancak sadece kanunla verilen yetkileri kullanmak sorunun çözümü için tek başına yeterli değil'' dedi.

Genellikle en çok reyting alan dizilerin, aynı zamanda en çok şikayet edilen diziler olduğuna dikkati çeken Dursun, böyle bir paradoksla karşı karşıya bulunulduğunu belirtti.

Sorunun tek çözümünün ortak denetim olduğunu vurgulayan Dursun, şunları kaydetti:

''Dünyada da bu kavram giderek gelişiyor. Kamu otoritesinin, kanun yapan mercilerin, yayın kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla ortak denetim önemlidir. Bütün çocukları korumak, hepimizin en önemli görevi. Bu bakımdan 'İyi Uykular Çocuklar Projesi', ortak denetim anlayışının uygulamaya geçmesidir.''



Bu haber 1,033 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,903 µs