En Sıcak Konular

AKP’ye neden artık İslamcı denilemez?

0 0 0000 00:00 tsi
AKP’ye neden artık İslamcı denilemez? Gazeteci Ruşen Çakır "AKP’ye 'İslamcı demokrat' gibi tanımlar da yanlış" dedi ve ekledi: AKP’nin demokratlığını kanıtlayabilmesi için zamana ihtiyacı var. İşte o ilginç yazı...

Washington’daki 22-23 Mart tarihlerinde Georgetown Üniversitesi’nde “Günümüzde İslamcı Siyasetler” başlıklı uluslararası bir konferans düzenlendi. Ben de “İslamcılıktan Muhafazakar Demokratlığa: Türkiye’de AKP Olayı” başlıklı bir konuşma yaptım. Özetle, AKP’ye artık İslamcı dememizin mümkün olmadığını, ama “Müslüman demokrat”, “İslamcı demokrat” gibi tanımların da yanlış olacağını, çünkü AKP’nin demokratlığını tam olarak kanıtlayabilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu söyledim.

Konferans boyunca Lübnan, Filistin, Fas, Suudi Arabistan, Tunus gibi Arap ülkelerindeki İslami hareketler üzerine sunuşları dinlerken AKP’nin İslamcılıktan çoktan istifa etmiş olduğuna bir kez daha kani oldum.

Öncelikle dış politika
Türkiye’de İslamcılık denince akla başörtüsü, İmam Hatip Liseleri (İHL), Kuran kursları gibi sorunlu konular geliyor. Kimileri AKP’nin başörtüsüne hiç el atmamasını, İHL ve kurslar konusundaysa beceriksiz çıkmasını İslamcılığı bırakmış olmasıyla izah etmeye çalışırken, bazıları da AKP’lilerin “takiyye” yaptıklarına, uygun bir zamanda ülkeyi yukardan aşağıya İslamileştireceklerine inanıyor.

Tabii ki bu konular önemli ama İslamcılık bunlardan ibaret değil. Örneğin siyasal anlamda İslamcılık söz konusu olunca ilk akla gelen dış politikadır. Necmettin Erbakan’ın başbakanlığını düşünelim. İlk resmi gezisini İran’a yapmış, yaklaşık bir yılda hiçbir Batı ülkesini ziyaret etmemişti. Bir de Recep Tayyip Erdoğan’a bakalım: 2.5 yıldır ABD’deyim, kendisini iki kez Washington, iki kez New York, bir kez de Sun Valley’de gördüm. Erdoğan kuşkusuz Doğu’ya, İslam ülkelerine de çok gitti ama önceliğin Batı’da olduğu aşikar. Dün RP’nin alamet-i farikası “Hıristiyan kulübü” dediği AB’ye karşı çıkmasıydı, bugün AKP aynı AB’yi “cumhuriyetten sonra en büyük medeniyet projesi” olarak ana hedef haline getirdi.

AKP’nin dış politikası başlıbaşına tartışmalı bir konu. Hamas ziyareti gibi İslamcı damarının öne çıktığı anlar da var, İslamcı hareketlerin hemen hepsinin kuşkuyla baktığı, hiçbir istikbali olmayan Büyük Ortadoğu Projesi’ne dört elle sarılmalar da. Suudi Kralı bile Irak’taki Amerikan varlığına “yasadışı işgal” diye isyan bayrağını çekerken Erdoğan “keşke tezkere geçseydi” diyerek işgalde aktif yer almamış olmaya hayıflanabiliyor. Halbuki aynı Erdoğan Felluce’de Amerikan askerlerinin öldürdüğü direnişçilere “şehit” diyebilmişti.

Daha fazla uzatmanın pek anlamı yok, çünkü sanıldığının aksine İslamcılık siyasi olmaktan ziyade toplumsal, kültürel ve ekonomik bir olgudur. Örneğin Filistin’de Hamas, Mısır’da Müslüman Kardeşler, Lübnan’da Hizbullah, Pakistan’da Cemaat-i İslami’yi kuran aydınlar, farklı İslami cemaatlerin oluşturduğu toplumsal bir zeminden yükseldiler, kısa sürede kendi dayanışma ağlarını yarattılar ve bunların aracılığıyla geniş kitlelere ulaştılar. Bugün de bu hareketleri esas güçlü kılan bu zengin toplumsal faaliyetleridir.

İslamcılığın toplumsal zemini
Bizde de yakın bir zamana kadar böyleydi, ancak 28 Şubat süreciyle birlikte bu İslami toplumsal zemin geniş ölçüde tahrip oldu. Bu mirası geniş bir şekilde kullanan AKP ise, iktidar sarhoşluğu içerisinde arkasına bakmadan yol aldı. Sonuçta AKP kitleselleştikçe İslamcılık marjinalleşti.

İslami hareket için olmazsa olmaz üç olguya, İslami cemaatler, İslamcı aydınlar ve toplumsal dayanışma ağlarına bakacak olursak şu tablolarla karşılaşıyoruz:

İslami cemaatler: 1980 ortalarından itibaren önde gelen cemaatler alabildiğine dışa açıldılar, siyasileştiler, ekonomik faaliyetlere aşırı önem verip şirketleştiler. Öyle oldu ki tarikat şeyhleri holding yönetim kurulu başkanlarına dönüştü. 28 Şubat altlarındaki halıyı çekince bunların büyük kısmı dağıldı, etkisizleşti. Dün geniş bir şekilde ele aldığımız gibi, Fethullah Gülen cemaatiyse bu krizden istifade edip alabildiğine güçlendi. AKP hükümeti ve TSK’ya ek olarak başlıbaşına bir iktidar odağı haline geldi.

AKP hükümeti, bazı sembolik destekler dışında cemaatlerin önünü açacak hamleler yapmadı, böyle bir ihtiyaç da hissetmedi. Hatta AKP döneminde daha çağdaş, sivil ve dinamik bir yapıya dönüşen Diyanet, cemaatlerin hareket sahasını büyük ölçüde kısıtladı.

İslamcı aydınlar: 1994 yerel seçimlerinin ardından İslamcı aydınların bir bölümü RP’li belediyelerde danışman olarak çalışmaya başlamışlardı. Refahyol hükümetinde bu kadrolaşma kısmen devam etti, AKP hükümetiyle de zirveye çıktı.

Çok basit bir örnek: Ülkenin iki önemli özerk kurumundan RTÜK’ün başında Nakşibendi geleneğinden gazeteci Zahid Akman, TMSF’nin başındaysa ünlü Selefi aydınlardan Said Ertürk’ün oğlu iktisatçı Ahmet Ertürk var. Oğul Ertürk Muhammed Esed’in Kuran tefsirinin iki çevirmeninden de biridir. Sonuçta İslam düşüncesinin iki zıt ekolünden (tasavvuf ve Selefilik) gelen Akman ve Ertürk sistemin zirvesinde buluşuverdiler.

İslamcı aydınların bir kısmı milletvekili, bakan, belediye başkanı, bürokrat olurken, bir bölümünün de sık sık onlarla iş yapan girişimcilere dönüştüklerini görüyoruz. Herkes o kadar iş güç derdine ve tüketime düşmüş durumda ki, 1980-90’lı yılların zengin kültür hayatından, örneğin canlı kitap ve dergi piyasasından eser yok. Geriye birkaç internet sitesi, tv kanalı, gazete ve buralarda gündelik olayları değerlendiren gazeteciler kalıyor.

AKP’nin tek başına iktidarı, İslamcı aydınların en büyük silahı olan muhalifliklerine de büyük ölçüde son verdi. Neyse ki hükümet olmak tüm sistemi kontrol altına almak anlamına gelmediği için diğer iktidar odaklarını (örneğin orduyu, büyük medyayı) eleştirerek durumu bir ölçüde kurtarabiliyorlar. Ama bunu da İslamcılığın bildiğimiz kavram ve kalıplarından değil, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi evrensel değerlerden hareketle yapıyorlar.

Toplumsal dayanışma ağları: Georgetown’daki konferansta Boston Üniversitesi’nden Jenny White’ın 1990’larda Refah Partili kadınların oluşturduğu ağları ele alan konuşması bana nostaljik anlar yaşattı. Sahiden az zamanda ne çok şey değişmiş!

RP ile AKP’nin farkı
Eskiden RP’liler, özellikle de kadınlar, karınca gibi çalışır, kapı kapı dolaşıp propaganda yaparlardı. Düğünlerde, sünnetlerde, hastanelerde, cenazelerde onları görürdünüz. Ziynetlerini partilerine bağışlar, dişlerinden tırnaklarından artırdıklarını muhtaçlara dağıtır, böylelikle davalarına hizmet etmiş olmanın huzurunu yaşarlardı.

Şimdi de AKP, gerek belediyeler, gerekse hükümet aracılığıyla çok sayıda insana yiyecek, giyecek, yakacak yardımı yapıyor; en anbasitinden Ramazan aylarında, iftar çadırlarında binlerce kişi karnını doyuruyor. Ama arada çok büyük farklar var:

1) Artık partili inanmış militanlarının yerini belediye görevlileri, devlet memurları ya da taşeron şirket çalışanları almış durumda.

2) Artık masraflar cepten çıkmıyor. Dağıtılan, ya vatandaştan toplanmış olan vergilerdir ya da bazı şirketlerin yaptıkları bağışlar. Tabii bu şirketlerin önemli bir kısmı AKP’li belediyelerle veya hükümetle iş görüyor.

Dün İslamcı bir dava vardı, insanlar fedakarlıkta yarışırdı. Şimdiyse veren az, alan çok. Çok kişi iktidarın musluklarından testisini daha fazla doldurabilmek için çırpınıyor.

Bütün bunların sonucunda AKP’ye İslamcı demek mümkün olamıyor.

YARIN:
AKP’nin milliyetçilik ve ulusalcılıkla imtihanı

Vatan



Bu haber 267 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,991 µs