O medya, bu medya...
0 0 0000 00:00 tsi
Bugün gazetesi yayın yönetmeni Bülent Keneş çete haberlerine medyanın yaklaşımına şaşırmış; "Türk medyası oldum olası çete haberlerine bayılır, bu haberlere balıklama atlar, kendisine servis edilen her türlü bilgi kırıntısını okuyucusuna büyük işler beceriyormuş havasında aktarırdı" diyor. Şimdi çete haberlerine mesafeli durmaya çalışıyor medya. "Ya medyamıza bir şey oldu, ya da çetelere" cümlesiyle dile getirmiş şaşkınlığını ...
Benzer bir şaşkınlığı Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın sütununda da fark ettim. Onun şaşkınlığı, "Neden çeteyle ilgili bazı önemli haberler ilk Zaman gazetesinde çıktı" kuşkusuna dönük... Atabeyler Çetesi'nin adını ilk telâffuz eden ile başlayıp hangi ayrıntıyı önce hangi gazete okurlarına ulaştırdı, uzun uzun anlatmış yazısında. "Hepimizin görevi, elimize geçen bilgileri herkesten önce okurlara iletmek değil midir?" anlamına gelen cümleler de var yazısında...
Ben de onların şaşırmalarına şaşırdım desem, acaba şaşırır mısınız?
Türkiye'de hangi işe el atsanız, hangi taşı kaldırsanız hep aynı gerçekle karşılaşırsınız: Çifte standart... Türkiye'yi kendi kafalarında ikiye bölmüş adamlar: Bir yanda 'Beyaz Türkler' var, bir yanda da yüzleri kara olmasa da 'Zenciler'... Bir yanda 'Merkez Medya' yer alıyor, diğer yanda 'İslâmcı Medya'... Bu ikisi arasındaki duvarı, öldür Allah, kaldırmıyorlar...
Ne demişti Cem Karaca? "İşçisin sen, işçi kal" değil mi?
"Geçmişinde 'andıç' soru işareti bulunan medya neden çetelerle ilgili haberlere farklı yaklaştı?" sorusunu havada bırakacak değilim. Önemli çünkü bu soru. Şemdin Sakık ile ilgili sözde itirafname önlerine geldiğinde, gazete yöneticileri, manşet çıkarmakta zorlanmamışlardı. Manşetleri, yorumları ve sonrasında meydana gelen gelişmeleri unutmadık: İşini kaybetti bazı gazeteciler, bir sivil toplum yöneticisi de neredeyse canını kaybediyordu...
Şimdi ise, aynı medya, 'çeteler' konusunda eline geçen bilgiyi kılı kırk yararak değerlendiriyor. Sürekli kuşkulu yaklaşıyor her gelişmeye; fotoğraflara ters bakıyor, ifadeleri görmezden geliyor... Neden?
Herhalde, "Geçmiş yanlışından ders aldı da ondan" demezsiniz... Öyle derseniz, Türkiye'ye yeni bir 'Ağca' kazandıran Danıştay 2. Dairesi'ne saldırının ardından yapılan yayınları, atılan başlıkları ve yazılan yorumları hatırlatırım... Belli ki, o eylemi planlayanlar avukat için bir 'eylem planı' yazmışlar... Yanlıştan ders çıkarma alışkanlığımız yoktur da, yanlışı örnek alma hastalığımız vardır bizim...
O olayın ardında bir 'çete bağlantısı' bulunabileceği kuşkusu doğmasaydı, şundan emin olabilirsiniz, Ak Parti hükümetini olağanüstü zorlayacak, belki de iktidarını sona erdirecek gelişmelerle karşılaşılabilirdi. İleride Danıştay saldırısının 'eylem planı' ele geçerse, saldırının ardından nasıl bir gelişme öngörüldüğünü de öğreniriz, merak etmeyin...
Geçmişten ders alma değilse tavır değişikliğinin sebebi, ne olabilir? Çetesever medyamız, önüne yığılmış sayısız ayrıntıyı lezzetle didiklemek dururken neden sürekli tereddüt belirtiyor?
"Böyle yapan mı var?" diye soracaklara bir gazete yöneticisinin daha dün yazdığı yazıyı hatırlatırım: "Hepimizi enayi yerine koyan bu kadar salakça bir oyun oynandı. / Yani kargaların önüne atsan, kahkahadan kırdırıp geçirecek bir senaryo uygulandı." Bu sonuca nereden vardığını da öğrenin: "Düşünebiliyor musunuz, 'Müthiş bir çete ortaya çıkarıldı' ve bu çeteyle ilgili belgeler, herhalde bunu yutacağı veya bile bile kullanacağı tahmin edilen gazetelere sarı zarflar içinde servis yapıldı."
Bereket uyanık gazete yöneticileri var da, yutmadılar bu 'salakça' oyunu...
"Neden?" sorusunun cevabı şu olabilir mi: Sonradan doğru olmadığı anlaşılmış itirafnameyi hiç sorgulamadan yayınlayan gazete yöneticilerinin şimdilerde ortaya çıkan çete manzarasına ve haberlerine mesafeli yaklaşmalarının sebebi herhalde 'haberin kaynağı'... Alışkanlıklarına aykırı bir durum söz konusu: Genelkurmay kapısında belge almaya alışmamış adamlar...
Benim en hoşuma giden ayrıntı da bu işte: Çete haberlerinin gazetecilere Genelkurmay önünde verilen bir randevuyla ve sarı zarf içerisinde takdim edilmesi... Çok hoş, çok simgesel, ama ne yazık ki doğru değil... Doğru olsaydı, randevu yerindeki güvenlik kameralarına görüntüler takılmaz mıydı?
Hâfızası kısa bir toplumuz, dün yaşadıklarımızı unutuyoruz. Şaşıranlara ve asla şaşırmak istemeyenlere, Şemdin Sakık'la ilgili bilgilerin gazetelere nasıl ulaştığı üzerinde bir daha düşünmelerini tavsiye ederim. O sırada o gazetelerin birinde yönetici olan Can Ataklı anlatmıştı ya...
Bu haber 253 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle