Kod adı sessizlik: Kuşatma harekatı başladı!

Deniz Baykal’ın “Asker müdahale edebilir” sözü kendi kuruntusu muydu, yoksa bir duyumu mu yansıtıyordu? Baykal bu sözünden ötürü çok eleştiri aldı ancak mutlaka bildiği bazı şeyler olmalı.

Olmalı diyoruz çünkü Türkiye Çankaya seçimleri öncesi garip bir sessizliğe büründü. İki yıldır etrafında nice tartışmaların yaşandığı Çankaya savaşları artık “konvansiyonel” yapılmıyor. Savaş “istihbarat” alanına kaydı.

Bu iddianın ortaya atılmasındaki en önemli sebep tüm baskılara rağmen askerin gelişmeler karşısında sessizliğini koruması. Bu çok demokratik bir tavır. Genelkurmay yetkilileri hükümete kimi kaygılarını toplum önünde değil, gerekli toplantılarda üslubunca iletiyorlar.

Ancak bu düşünceyi haksız çıkaracak gelişmeler de olmuyor değil. Örneğin, “programda yokken” ordunun üst düzey komutanları Çankaya köşküne çıkıp Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüşüyor. O toplantıda ne konuşulduğu elbette bilinmiyor. Benzer şekilde Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Harp Okulu’nda yaptığı konuşmanın basına sızdırılmaması gibi.

Büyükanıt Paşa’nın Çankaya seçimleri öncesi konuşmalarının siyaseti etkileyecek şekilde yansıtılmasını istemediği açık. Ancak yavaş yavaş kimi perde arkası görüşmelerin de yapılmadığı söylenemez. Örneğin Baykal-Mehmet Aydın görüşmesi. Baykal görüşme ile ilgili olarak “Cumhurbaşkanlığının C’sini konuşmadık” dedi. Bu bir atıftı ve aynı sözü Genelkurmay Başkanı Büyükanıt “Cumhurbaşkanlığının C’sini konuşmam” diyerek sarf etmişti.

Çankaya konusunda çıkan gerilimlerin Erdoğan’ın oyunu arttırdığı muhakkak. Sessizlik bu yüzden seçilmiş olabilir mi? Peki, bu sessizlik ve kapalı kapıların ardında yapılan görüşmeler Erdoğan’ın üzerinde “yeterli” etkiyi uyandırabilecek mi? Tüm bunların ne anlama geldiği ve sessizliğin ne demek olduğu emekli paşa Rıza Küçükoğlu’nun Aktüel dergisine yaptığı konuşmadan anlaşılabilir: “Temel yaklaşımımız, bu konuyu TBMM kendi içinde çözmelidir. Hiçbir kuruluş siyasi partilerin, parlamentonun yerini alamaz. Beklentimiz, Çankaya’ya ideolojinin çıkmaması, muhalefet ve iktidarın ulusal mutabakattan birisinin üzerinde anlaşması. Fakat batıda daha endişe yaratacak bir isim ortaya çıkarsa, 367 formülü çalışabilir. Eğer bunda anayasaya uygun olmayan bir durum varsa, böyle bir şey herkesçe tespit edilmişse, 367 tutturulmadan ikinci oturuma geçip süreci başlatmak anayasal kavramda zorluk yaratıyorsa, ille de seçilecek diye sandığa gidilecekse, işte o gün Türkiye’de ciddi sivil toplum hareketleri olacak. Planlar buna göre yapılmıştır. Kimi organlar bunu anayasa mahkemesine götürecek. Yine de seçilmeye kalkılırsa, o da ulusun cumhurbaşkanı olmak konumundan bence uzaklaşır ve eylemler devam eder.”

www.iyibilgi.com