En Sıcak Konular

Bugün 24 Nisan, şairi dinleyelim...

24 Nisan 2010 08:52 tsi
Bugün 24 Nisan, şairi dinleyelim... "Değil, bir halkı topyekûn yok etmeye kalkışmak, bir tek insanın canına kıymak bile bütün bir insanlığı katletmek gibidir bizim inancımıza göre..."

Bugün 24 Nisan. Nisan'ın bu gününde –dün olduğu gibi- "sevinç dolmuyor insan". Bugün devlet katının gözü–kulağı Beyaz Saray'da olacak. Ama devlet katı bu yıl da çok endişeli değil. Büyük ihtimal yeni Başkan da o sözcüğü kullanmayacak. Ve bu yıl da biz –bu sefer toplum katı olarak- " 'Büyük Felaket' dedi, bu yılı da atlattık" diye sevinecek miyiz? Bana göre de cevap vermemiz gereken soru budur.

Bugün bir grup imzacının "Bu Acı Hepimizin!" başlıklı çağırısıyla Taksim'de (İstanbul) sessiz bir anma töreni düzenlenecek. "Bu 'Büyük Acı'yı yüreğinde hisseden bütün Türkiyelileri 1915 kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilmeye çağırıyoruz" diyor çağrı metni.

Dikkat edin; "suçluluk" duygusundan kaynaklanan bir "özür dileme" yok bu sefer. Doğrusu da bu değil mi? Üzerinden bir yüzyıl geçmiş bu "Büyük Acı"nın oluşumunda bugün hiç kimsenin "suçluluk" duyması gerekmiyor çünkü. Çünkü böyle olmasaydı, "Büyük Felaket"in gerçek sorumlularının omuzlarındaki suç ve günah anlamsız bir biçimde paylaştırılmış olacaktı.

Ama şunu da unutmadan: "Suçluluk" duymanın yeri-zamanı değilse de, bu "Büyük Felaket"ten sonra bu topraklarda oluşan siyasi oluşumun birer vatandaşı olarak üzerimize düşen "sorumluluk"tan kaçamayız. "Politik sorumluluk"tan yani. Konuyu "moral sorumluluk"tan "politik sorumluluk" düzlemine taşımaktan yani. Dolayısıyla toplumun tepkisinin bu düzleme çekilmesi olması gereken türden yeni bir adımdır.

Yakınlarda birkaç kere (ekranda) tekrar ettim. 24 Nisan'ı bitmez tükenmez bir "Nisan sıkıntısı"ndan kurtarmak için yapılması gereken bellidir dedim. Bunun birinci gereği 24 Nisan'da sözü kimseye bırakmamaktır. Bizim Beyaz Saray'a değil, beyaz sarayların bize dikkat kesilmesini sağlamak. "Bakalım Türkiye Cumhuriyeti bu yıl nasıl bir açılım yapmış" desinler diyerek. Söz konusu tekrarlarımda (ekranda) bu açılımlara-açıklamalara ilişkin kısa metin denemelerinde de bulundum.

Derken, 19 Nisan tarihli Taraf gazetesinde şairin Başbakan'a hitaben kaleme aldığı "Açılım Lâhiyası" çıka geldi...

"Lâhiya" dendiğine –ve dediğime- bakmayın. Bana sorarsanız, zor zamanların büyük şairi Cahit Koytak, "lâhiya" başlığı altında yine büyük bir şiir armağan ediyor bize.

Şair bu "lâhiya"yı 17 Nisan günü Dolmabahçe'deki "Açılım Toplantısı"nda sunmuş Başbakan'a.

Yazının bundan sonrasını getirmem çok zor. Çok zor, çünkü bu büyük metnin neresinden alıntı yapacağımı şaşırmış durumdayım. En iyisi metnin –kolayca ulaşabilirsiniz- tamamını karşısına alıp düşünceye dalmak...

Ama ben "tadımlık" kabilinden, 24 Nisan'ı özellikle ilgilendiren birkaç satırı önünüze getiriyorum:

"(Sevgili Başbakan) Size emanet edilen rahmeti, merhametsiz muktedirleri değil, Rahman ve Rahîm Olan'ın mağdur kullarını kayırmak için ve sonuç olarak Rahman ve Rahîm Olan'ı hoşnut etmek için, ama bu sefer onu bir sanat duyarlılığı, sanat rikkati içinde kullanmak istemez misiniz?

Bunun için de, esasları merhametsiz muktedirler tarafından belirlenen milli siyaset belgelerini, köhnemiş yasaları, tozlu telakkileri üst üste, üst üste, üst üste koyup, hepsinin üzerine çıkarak, oradan, merhamet sanatının incelttiği, yumuşattığı bir sesle, en uzaktaki mağdurlara:

"Ey, yurtlarını, yurtlarından zorla çıkarıldıklarını, yolda çoluk çocuk kıyıma uğratıldıklarını unutamayan dünya Ermenileri, Ermeni kardeşlerim benim! Ben de unutamıyorum, zalimlerin sahnelediği o faciayı, o büyük insanlık suçunu. Ah, biz insanlar!

Bu bizim suçumuz! Hayır, bu bir Ermeni trajedisi değil; bu, bizim hepimizin hikâyesi, hepimizin trajedisi!

Peki, şimdi, yurdunuzdan çıkarıldığınıza göre, oraya dönmek istemez misiniz? Önce ihkak-ı hak, öyle ya! Hakkın iadesinde zaman aşımı mı olurmuş! Yurdunuza dönseniz, bu, biraz olsun yaralarınızı kapatır, acılarınızı dindirir mi? O zaman Allah'ın arzı elbette hâlâ geniş ve bereketli. Bizi doyuran toprak sizi de doyuracaktır! Burası sizin de yurdunuz; buyurun yurdunuza, buyurun evinize!

Bir de, şu soykırım tartışması vardı, değil mi? Ama, soykırım da ne demek! Değil, bir halkı topyekûn yok etmeye kalkışmak, bir tek insanın canına kıymak bile bütün bir insanlığı katletmek gibidir bizim inancımıza göre. Ben bütün insanlığın katlinden söz ediyorum size ve onun verdiği acıdan, kardeşlerim. Soykırımın lafı mı olur!" diye seslenmek istemez misiniz, sevgili Başbakanım? Bunu, bunları, dünyada herkesin duyacağı tarzda yüksek sesle söylemek istemez misiniz? Bir yolunu, bir üslubunu bulup, bunları söylediğinizi düşünün! O zaman, adaleti parlamentolarda, soykırım oylamalarında arayan kimse kalır mı dünyada, düşünün! Arayan olsa da, bunun bir anlamı olur mu?"



Bu haber 543 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,627 µs