En Sıcak Konular

Nerde o eski tıp bayramları!

0 0 0000 00:00 tsi
Nerde o eski tıp bayramları! Kolay gelinmedi bugünlere… İngiliz işgali altında kutlanan tıp bayramları, tıbbiyelilerin Fransızca’ya karşı direnişi; recâ, minnet ve iltimasla yetiştirilen hekimler… Prof. Dr. Ayten Altıntaş tıp tarihinin yaprakları arasında kalan R

Türkiye’de Tıp Bayramı kutlamaları her yıl 14 Mart’ta yapılır. Bilindiği gibi bu tarih çağdaş tıp eğitimimizin başladığı 14 Mart 1827 tarihidir. Bu tarihte Osmanlı Devleti’nde "Tıbhâne-i Amire" adlı tıp okulu açılmış, burada başlayan tıp eğitimi hiç ara vermeden ve devamlı kendini yenileyerek, geliştirerek bugüne gelinmiştir.

Tıp Bayramı’nı kutlarken Türk hekimlerinin bu başlangıç tarihini bilmeleri, genelde önemli ve anlamlı olmamaktadır. Bu günün önemini kavrayabilmek için Tıp Bayramı ile ilgili üç önemli kilometre taşının bilinmesi gerekir. Bunlardan ilki 14 Martta başlayan çağdaş tıp eğitiminin hangi şartlarda ve nasıl bir politika ile başarıldığıdır. Bilinmesi gereken ikinci önemli nokta, 30 sene süren Fransızca tıp eğitiminden Türkçe tıp eğitimine geçerken nasıl zorluklar ve mücadeleler verildiğidir. Üçüncü nokta da Tıbbiyelilerin ilk Tıp Bayramı kutlamalarının hangi şartlarda gerçekleştiğidir. Bu şartlar ve mücadeleleri bilmeden Tıp Bayramı’nın öneminin anlaşılamayacağına inanıyorum.

Recâ, minnet, iltimas…

Bilinmesi gereken ilk kilometre taşı, 14 Mart 1827’de çağdaş bir tıp okulunun açılma başarısıdır. Yeniçeriliğin kaldırılması olayından hemen sonra açılan ve sürekliliği sağlanan bu tıp okulu için zamanın sağlık bakanı olan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 12 yıl mücadele vermişti. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nde tıp eğitimi Tıbhâne-i Amire’den önce de vardı. Osmanlıların klasik döneminde çok gelişmiş ve iyi uygulanan bir tıp geleneği vardı. Tabipler ya usta çırak usulüyle ya da önce medrese eğitimi görüp sonra, darüşşifalarda tıp eğitimi ve pratiği yaparak yetişiyorlardı. Özellikle 16. yüzyılda kurulan Süleymaniye Tıp Medresesi zamanının en iyi eğitimini verirken 17. yüzyıldan itibaren bu eğitim giderek bozulmuştu.

Osmanlı Devleti’nde tıp eğitiminin bozulması ve iyi hekim yetişememesine teşhisi gene zamanın hekimleri koymuşlardı: “Recâ, minnet, iltimas”... Hekim yetiştirenler recâ, minnet, iltimas ile belli mevkilere geliyor, onlar da bilgisiz ve yetersiz olduklarından, aynı sebeplerle daha kötülerini seçiyor ve iyi hekim yetişemiyordu. Bu durumda en çok üzülen iyi eğitim görmüş zamanının kıymetli hekimleriydi. Bunlardan biri olan Mustafa Behçet Efendi şanslı idi çünkü bu organizasyonun başına geçmişti. Kendisi eski usul tıp eğitimini düzeltmenin o şartlarda mümkün olamayacağına ve çağdaş eğitim veren yeni okulların kurulmasının daha doğru olacağına karar verdi.

İlk adımını 1805 yılında attı. “Yeni tıp eğitimi” için Kuruçeşme’deki Rum okullarının içinde  "Rum Tıb Mektebi" olarak adlandırdığımız yeni tıp okulunu kurdu. Bu tıp okulunun başına getirdiği Dimitrişko, kısa zaman sonra Osmanlı Devleti’ne ihanet ettiğinden öldürülmüş ve bu okul uzun ömürlü olamamıştı. Mustafa Behçet Efendi’nin ikinci teşebbüsü 1806 yılında Kasımpaşa'da açtırdığı  "Tersane Tıbbiyesi" olarak adlandırdığımız okuldur ki Kabakçı İsyanı sırasında yeniliğe karşı olanlar tarafından kapattırılmıştı. Mustafa Behçet Efendi’nin üçüncü teşebbüsü ise 1827 yılında 53 yaşında iken açılışını gerçekleştirdiği "Tıbhâne-i Amire" idi. Bunun açılışı için senelerin tecrübesi ve Osmanlı devlet düzenini çok iyi bilmesi ile başarabilmişti. Bu okulunun kurulma aşamasında her adımını dikkatle atmış, bütün dengeleri kollamıştı. Bu sebeple bu çağdaş tıp eğitimi veren, iki yabancı dil öğretilen askeri okul uzun ömürlü olmuştur.

Fransızca yerine Türkçe

Bilinmesi gereken ikinci önemli adım tıp eğitiminin Türkçe’ye çevrilmesi çabalarıdır. 1827 yılında açılan tıp okulu devamlı kendini yenileyerek ve gelişerek devam etmekte iken 1840 yılında, Fransızca tıp eğitimine geçildi. Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yeni siyasi düzende tıp okulunda “daha iyi bir eğitim” için derslerin tamamen Fransızca olması kararı çıktı. Bu şekilde düzenlenen eğitimde; önce birkaç sene Fransızca öğretilen lise düzeyinde eğitim veriliyor sonra Fransızca tıp eğitimine geçiliyordu. Bu şekildeki eğitim zamanla dokuz seneye kadar çıktı. Bu tıp okulu Osmanlı Devleti’nin hekim yetiştiren tek okulu idi. Mezun sayısı senede 10, bazen 8 bazen de daha az oluyordu.

Yorucu ve uzun bir Fransızca tıp eğitimini bitirerek mezun olanların çoğu tıbbiyeye hoca olarak giriyor veya askeri hastanelere gönderiliyordu. Devlet büyük bir hekim açığı yaşıyordu. Bu duruma en çok tıbbiye öğrencileri karşı idiler ve mücadele ediyorlardı. Askeri öğrenci oldukları için çok sert cezalarla karşılaştılar. Tıbbiye hocaları kesin olarak “Türkçe tıp eğitimi yapılamayacağı”nı düşünüyorlardı. Bu hocalar, üst derecede askeri rütbelere sahipti, yüksek maaş alıyorlardı, muayenehaneleri vardı. Devletin ileri gelenlerinin özel hekimleri idi. Bu imtiyazlarını kullanmaya devam etmek istiyorlardı, düzen bozulmamalıydı.

Hekimbaşı Salih Efendi’nin mücadelesi

1860’lı yıllarda  Tıbbiye’deki hocalar  kadrosunda yalnızca bir tanesi Türk ve Müslüman idi . Diğer hocalar Türkçe’nin tıp dili olamayacağını her ortamda tekrar ediyorlar ve gazetelerde yazıyorlardı. Karşı görüşler susturuluyordu. Bu ortamda tek başına mücadele veren Hekimbaşı Salih Efendi’dir. Kendisi Tıbbiye’nin “Nazırı” iken tecrübesi, çevresi ve inancı ile mücadele vermişti.  Fransızca eğitim veren Askeri Tıbbiye’ye dokunmayarak 1867 yılında Türkçe tıp eğitimi verecek bir “Sivil Tıp Okulu” kurdurmaya muvaffak olmuştu. Bir tek sınıfla açılan bu okul üç sene boyunca başarılı olunca Salih Efendi Sadaretten geçirdiği ve Sultan Abdülhamit’ten aldığı irade ile bir günde Askeri Tıbbiye’deki derslerin de Türkçe’ye çevrilmesi kararını çıkartmıştı. Bu karar büyük tepkilere yol açtı ve tartışmalar senelerce sürdü. Bu olaydan kısa bir süre sonra Salih Efendi görevinden azledildi ve aldığı maaş üçte birine indirildi. Fakat Tıbbiyedeki derslerin Türkçe yapılması kuralı değişmeden ve başarıyla sürdürüldü ve bugünlere gelindi.

İlk Bayram…

Bilinmesi gereken gene çok önemli olan üçüncü adım ilk Tıp Bayramı kutlamalarının hangi şartlarda gerçekleştiğidir. İlk Tıp Bayramı kutlaması 1919 yılında İstanbul işgal altında iken başlamıştı. O yılların psikolojisini anlamak için Tıbbiye’nin 1912-1922 yılları arasındaki 10 yıllık dönemini iyi bilmek gerekir.  Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin katıldığı savaşlar birbiri ardınca devam etmiş, büyük bir ıstırap her yerde baş göstermişti.

Tıbbiyede tıp eğitimi verenler ve tıp eğitimi alanlar bu acı ve ıstırabı en yakından yaşamışlardı. Savaşlarda derslere ara veriliyor, hocalar ve son sınıf talebeleri cephelere gidiyor, tıbbiye binası ise hastane olarak kullanılıyordu. Savaş bitince sağ kalanlarla derslere tekrar başlanıyordu.  Mondros Anlaşması’nı ileri süren itilaf devletleri filosu 13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal etti. Aralık 1918’de Tıbbiye binası da İngiliz askerleri tarafından işgal edildi. Zor günlerdi. Tıbbiyenin en önemli bölümlerini İngilizler almıştı. Dersler bodrum katlarında yapılıyor Askeri öğrenciler binanın çatı katında yatıyorlardı. İdareci hocalar öğrencilerin bu zor durumda derslerinin aksamaması için büyük gayret sarf ediyorlardı.

İngiliz komutanların istekleri bitmiyordu. Pazar ayinleri için dershaneleri boşalttırıyor, sosyal faaliyetler kısıtlanıyordu. Bir süre sonra askeri öğrencilerin resmi kıyafetleri için emirler gelmeye başladı, askeri kıyafet yasaklandı ve sonunda Tıbbiyeye alınacak öğrenci sayısı kısıtlandı, yılda 20 öğrenci!  Tıbbiyeliler fırsat bulduklarında bu acılarını birbirleriyle paylaşıyor, neler yapabileceklerini konuşuyorlardı. Sultanahmet’teki mitinglere ve toplantılara gizlice katılıyorlar, Darülfünun öğrencileriyle beraber milli davayı destekleme toplantıları hazırlıyorlar, bildiriler dağıtıyorlardı. Samsun’a çıkan Mustafa Kemal yakından izleniyor, savaşa katılmak isteyen öğrencileri hocaları; önce dersleriniz diyerek frenliyorlardı.

İlk Tıp Bayramı kutlamaları bu ortamda gerçekleşti. Tıbbiyeli hocalar ve öğrenciler tıp eğitimimizin başlangıç tarihini saptadılar; bu tarih 14 Mart 1827 idi. Dolayısıyla 14 Mart 1919’da ilk defa Tıp Bayramı kutlanacaktı. Beyazıt’ta Darülfünun Konferans salonundaki bu kutlamada; o günkü Tıp Fakültesi’nin bütün önde gelen hocalarından Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer, Dr. Akil Muhtar,  İstanbul’daki hastanelerin hekimleri, tıp öğrencileri hatta İngiliz işgal ordusu hekimleri de bayrama katılmıştı.
Daha sonraki seneler, özellikle 1921 yılında 94. yılı kutlamaları çok görkemli oldu. Bu tıp bayramına da İstanbul’daki asker, sivil bütün hekimler, devletin ileri gelenleri, hatta işgal ordusu mensupları, hekimleri ve pek çok tıbbiyeli katıldı. Büyük coşku ve heyecan vardı; yapılan konuşmalarda işgal altındaki bir ülkenin aydınlarının acı ve ümit dolu mesajları verilmişti.

2007 yılı çağdaş tıp eğitimimizin başlangıcının 180 yılı. Türk hekimleri özellikle bugünlerde sahip oldukları pek çok şeyin büyük mücadelelerle elde edildiğini bilmelidirler. Tıp tarihimizde pek çok örneklerini gördüğümüz erdemli çabaları öğrenmek, bugüne gelinirken verilen emekleri, özgürlüğün, bağımsızlığın, kendi değerlerimizin kıymetini düşünmemize yardımcı olmalıdır.


Prof. Dr. Ayten Altıntaş
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı



Bu haber 531 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,720 µs