En Sıcak Konular

Demirel’siz siyaset

0 0 0000 00:00 tsi


”Basın Kulübü”nde, Türkiye’nin son kırk yılına ipotek koymuş, siyaset sahnesinin baş aktörlerinden birini dinledik.

Demek ki ortada yeni bir siyasî oluşum var; ya kendisi ya da birileri bu mirasa yaslanarak meydan almak istiyor. Acaba kıymet-i harbiyesi ne kadar? “Demirel tarzı” bugün ne kadar iş görüyor?

Karşınızda, savunduğu tezin tam zıddını aynı muhakeme ve delillerle hemen o anda savunabileceğinden emin olduğunuz bir demagoji ustası duruyor. Diyor ki: “Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan’da falan.” Aynı adamdan şu sözleri de işitebilirdiniz: “Üniversite bu ülkenin üniversitesi değil mi? Danıştay, Anayasa Mahkemesi, yasama organı mı ki yasak koyuyor? Başı bağlı da olsa okumak istiyor; bilimin aydınlığını alacak. Niye engel oluyorsun? Ne yapsın? Arabistan’a mı gitsin?”

Cumhurbaşkanlığı tartışmalarından söz açıldığında AK Parti liderine hitaben diyor ki, “% 26 ile cumhurbaşkanlığı olmaz”. (% 26, AK Parti’nin aldığı % 34’lük oyun oy kullanmayanlar da oy kullanmış ve başka bir partiye oy vermiş addedildiği zamanki oyu oluyor.) Ve hatırlayarak ekliyor: “Sayın Özal’ın da durumu böyleydi. Vefat etmeseydi orada barınabilir miydi?” Aynı Demirel, “Ben 9. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkarken arkamda % 19’luk (91 seçimlerinde DYP’nin aldığı % 27’lik oyun, Demirel mantığındaki karşılığı) oy vardı. Üstelik rahmetli Özal, sivillere cumhurbaşkanlığı yolu açmasaydı, ben oraya çıkamazdım.” diyerek hem geçmiş hem de bugün için bir hakkı teslim edebilirdi.

Herkes doksanına merdiven dayamış bu hitabet ustasının zihninin hâlâ çok açık, muhakemesinin hâlâ çok sağlam olduğunu, dolayısıyla görünmek istediği gibi göründüğünü düşünebilir. Ben, Demirel’in konuşurken “şecaat arzeden merd-i Kıptî” gibi kendini ele verdiğini düşünüyorum. Demokrasi sayesinde var olmuş, halk desteği ile bulunduğu makamlara tırmanmış bu siyasetçinin gerçekte halka karşı derin bir güvensizlik ve küçümseme ile baktığını anlatması gibi. Askerî müdahaleyi isteyen, askerî müdahaleyi alkışlayan halktan bahsederken, askerin devlet üzerindeki ağırlığını gerekçelendirirken söylediklerinde Demirel’in gerçek dünyası ortaya çıkıyor. “Bakın Silahlı Kuvvetler başka ülkelerin askerlerinden farklıdır. Kurtuluş Savaşı’nı askerler yapmıştır. Cumhuriyeti onlar kurmuştur.” diyor. Halktan yana olsaydı, tarihe saygılı şekilde gerçekleri dile getirir, “Askerin farkı sadece bir laftır. Her şeyin sahibi halktır. Kurtuluş Savaşı’nı Büyük Millet Meclisi yürütmüştür. Cumhuriyet’i oybirliği ile Meclis ilan etmiştir.” diyebilir ve Atatürk’ün askeri siyasetten uzak tutmak için getirdiği düzenlemeleri sıralayabilirdi.

“Cumhuriyet din işleri ile dünya işlerini ayırmıştır. Cumhuriyet’le Kur’an-ı Kerim’deki ahlâk ayetleri (galiba muhkem ayetleri kastediyor) denen, dünyayı tanzim eden 230 ayet kaldırılmış, yerine kanunlar getirilmiştir. İşte bu Türkiye’yi Müslümanlıktan uzaklaştırdı mı uzaklaştırmadı mı tartışması başlamıştır.” sözünü söylemek yerine, bu sözü yerden yere vurabilirdi. Ve derdi ki, “Ne demek, yeni bir din mi tesis ediyorsunuz? Laik bir düzen, bir dinin kutsal bildiklerini değiştiremez, yerine hüküm tesis edemez. Bir harfine dokunmak haddine düşmez. İsteyen istediğine inanmaya devam eder. Sadece devlet tarafsız hale gelir. Başka türlü laiklik de yaşatılamaz.”

Demirel, galiba konuşarak, bize kendini anlatarak 40 yıllık hatalarımızla bizi yüzleştiriyor. İnce dengeler üzerinde nasıl maharetle durduğunu, gücünü kaybettiği zaman güce nasıl boyun eğdiğini, korkunun siyasetine nasıl egemen olduğunu anlatıyor. Zoru gördüğü zaman, “idam edilen başbakan” imgesi ile nasıl geri adım attığını; hayatının hiçbir evresinde cesarete yer olmadığını, sadece güç dengelerine seslendiğini ve yaslandığını; bu yolda hiçbir ilke ve kural tanımadığını münasip bir lisanla özetliyor. Halkın oyu ile oturduğu koltukların en sonuncusu olan devletin zirvesinden nasıl “darbeci” sıfatını üstlenerek ayrıldığını hatırlatıyor.

Önümüze, “Son kırk yılımızda Süleyman Demirel adında biri hiç olmasaydı, bugün Türkiye acaba nerede olurdu?” sorusunu koyuyor. Ahir ömrünün sonlarında, gelecekteki hatalarımıza emsal olmak üzere nabza göre şerbet veren bir siyasetçinin serencamını kendi ağzından naklederek bize hayat ve tarih dersi vermeye çalışıyor.

Bu haber 316 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,209 µs