En Sıcak Konular

Oyun evi-II: Ajanların listesi kimin elinde?

0 0 0000 00:00 tsi
Oyun evi-II: Ajanların listesi kimin elinde? iyibilgi, İran istihbaratının gözbebeği Asqhari’nin masalını anlatmayı sürdürüyor. Bugün, Asqhari nerede, İstanbul’dan nasıl kaçırıldı, elindeki listede ne var sorularının yanıtı aranıyor. Bir de beklenen garip ‘operasyonun’ sırrı

Dizinin birinci bölümünü okumak için tıklayın:
Oyun evi-I: Kayıp casus operasyonu

Asqhari’nin Suriye-Şam’a inişinden, İstanbul’a havalanışına kadar geçen zaman dilimi saniye saniye izlendi. Garip olan, bu kadar istihbarat dünyası tecrübesine rağmen İranlı generalin gizlilik konusunda pek önlem almamasıydı. Sanki izlendiğini biliyor gibiydi. Hatta bunu kolaylaştırıyordu.

Şam’da üç temel görüşme yaptı. İkisi Suriye Dışişleri Bakanlığı, biri de El-muhaberetla. Bu görüşmelerin hepsi kısa sürdü. Şam’da kaldığı zamana oranla çok kısaydı ve İstanbul’a hareket etti. Zaten bu görüşmeler Tahran’dan ayarlanmıştı, ne söyleneceği ne dinleneceği ne yapılacağı eksiksiz biliniyordu. İki ülkenin çok alışık olduğu bir temastı.

Sadece birşeyi kontrol etti. Avrupa’nın tam göbeğindeki bir ülkenin tam göbeğindeki bir şehre “emanetin” gidip gitmediğini. Bu emanet onun İstanbul’daki rotasını da belirleyecekti. Hatta İstanbul’a indikten sonra ilk olarak nereyi arayacağını da. Emanet salimen yerine ulaşmadıysa ilk aranacak, Ankara’nın en gözde semtlerinden birinde, Hilton Oteli’nin yanındaki elçilik olacaktı. İran İslam Cumhuriyeti’nin büyükelçiliği.

Buna gerek kalmadı. Emanet yerine ulaşmıştı. Dahası bunun için endişelenecek zaman bile bulamamıştı. Bilgi “elden” ulaştırılmıştı. Tüm Suriye istihbaratının gözlerinin önünde! Bu casusluk hikayesinin en az bilinen tarafı da burada geçirdiği zaman olacaktı. Muhtemelen hiç de bilinmeyecekti.

İstanbul Azerileri!..

Asghari İstanbul’a geldiğinde onu kimse karşılamadı. Karşılayacak olanlar 3 tam gün sonra ortaya çıkacaktı. Gazetelere yansıdığı gibi kalacağı otelin parasını peşin ödeyip, sonra sırra kadem basacak olan adamlar değildi bunlar. Asqhari zaten ilk gece bir otelde kalmayacaktı. 

O geceyi iki Türk’ün evinde geçirdi. Ama Türkiyeli olmayan iki Türk’ün. Bu iki Türk Asqhari’nin hemşehrisiydi. İranlıydılar! İran Türkleri! Yani İran Azerisi! Ertesi gün hep dışarıda kaldı. Bu arada iki yabancı otelde yer ayırdılar. Bir başka garip nokta da buydu. Ceylan Otel, tüm yabancı basın organlarında “Gilan Otel” olarak duyuruldu. İran’da da bir Gilan Otel bulunduğunu kimse fark etmedi! www.iyibilgi.com

Asqhari kim ne derse desin oteline hiç uğramadı. Önünden bile geçmedi. Üç tam gün tamamlandığında, ona otelde yer ayıran iki kişi-ki dışarıdaki arabada bekleyen şoförle birlikte aslında üç kişiydi-onu Havaalanına götürdüler.

Gölgenin pasaportu…

Asqhari’nin Türkiye’den ayrılıp ayrılmadığı, ayrıldıysa nereye gittiği, nasıl gittiği üzerine çok speküalasyon yapılıyor. Asqhari Türkiye’de çok bilinen veya aranan biri olmadığı için, hazırlanması istihbarat örgütleri için çocuk oyuncağı sayılan sahte pasaportla çıkış yapması ihtimali en akla yakın gelendi.

Ama öyle olmadı. Asqhari kendisi için hazırlanmış bir askeri uçağa bindirildi. Kimse bir şey sormadı. Zaten uçağın kalktığı yerde kendisine bir şey soracak kimse de bulunmuyordu! Uçak kalktı ve emanetle buluşacağı yere doğru havalandı.

Uçuş tahminden biraz danha uzun sürdü. 2 saat 40 dakika. Askeri uçak kendisiyle aynı renkleri taşıyan bir havalanına indi. Havalanının heryeri askeri uçaklarla doluydu ve yüksek güvenlik önlemleri vardı. Asqhari coğrafi olarak artık Avrupa topraklarındaydı ama diplomatik olarak başka bir ülkenin topraklarındaydı!

Welcome to…

Asqhari’yi uçağın merdivenlerinde ikisi sivil üç kişi karşıladı. Sivil olanlardan biri elini uzattı ve “Birleşik Devletler’e hoşgeldiniz” dedi. Asqhari Amerikan topraklarındaydı. Kendisine ailesinin yanına götüreleceği söylendi. Herşey yolundaydı. Aslında götürme lafı da söz gelişiydi. Çünkü Asqhari’nin ailesi sadece bir kilometre mesafede aynı askeri üssün içindeydi.

Üsdeki hiç kimse yeni gelen bu yaşlı ve esmer adama dönüp bakmadı bile. Irak savaşından bu yana üs, hemen hergün bu uçaklarla bir takım Arapları üsse getiriyordu!Asqhari de onlardan biri olmalıydı. Asghari askeri bir cipe binerken orta yükseklikteki kulenin yazısını seçti: “Ramstein Air Base-Germany” Adres doğruydu.

Acil kripto…

Asqhari Almanya’daydı. Bu onun son sabit adresi oldu. Bundan sonra Kuzey Avrupa ülkelerinden birinde olduğuna ilişkin yoğur bilgi akışı yaşandı dünya basınında. Aradan geçen birkaç gün sonra İran Güvenlik Grubu toplantısında (Bu grup İran Savunma Bakanlığı’nda ülkenin istisnasız tüm milli güvenlik ve istihbarat örgütlerinin biraraya geldiği bir yapıdır.) herkes saçını başını yoluyordu.

İran için tüm dünyada sayfa sayfa yazılan sahip olduğu bilgiler listesinin hiçbir önemi yoktu. Ne nükleer bilgilerin ne askeri tesislerin yerlerinin ne de organizasyon şemasının. Asqheri İran’ın canını çok daha fazla yakacak bir başka bilgiye sahipti. Hepsine değil elbette ama aklında tuttukları yeterde artardı bile. Bu bilgi, İran’ın tüm dünyadaki ama özellikle Ortadoğu ve Avrupa’daki istihbarat elemanlarının listesiydi! Yani Amerikalıların verdiğ isimle NOC dosyasının.

Kızgınlık sonraya bırakıldı. İlk yapılacak iş bu ülkelerdeki elçiliklere hemen acil ve çok gizli kriptolar çekilmesiydi. Özellikle arazi görevinde bulunan tüm istihbaratçılar hemen ülkeye dönmeliydi. Başlarına binşey gelmeden! O andan itibaren yakın ve uzak ülkelerden Tahran’a İranlı yağmaya başladı.

Bunu kim yaptı?

İran’ın kafasında bu operasyonun sorumluları açısından tek bir soru bulunuyordu. Bu bir İsrail-ABD ortak harekatıydı. Bunda şüphe yoktu. Ancak bir mesele Tahran’ın canını sıkıyordu. Türkiye bu işin neresindeydi? Bu sorunun yanıtı gerçekten önemliydi. Kime güvenip güvenmeyeceklerini bilmeleri gerekiyordu. Hem de tam bu sıralarda. Ancak İran istihbaratının bu meseleye açıklık getirecek hiçbir bilgisi bulunmuyordu. Yapılacak tek şey Ankara’yı denemekti.

Bu yüzden İran, Asqhari’nin başına gelenlerden biraz da Türkiye’yi sorumlu tutmaya karar verdi. Ankara’nın üzerine gidilmeyecekti ama bu söylenecekti. Belki garip bir reaksiyon ipucu olabilirdi. Tahran bugüne kadar Ankara’nın “poker face”ini hiç aşamadı. Ya bu büyük ülke hiç renk vermiyordu ya da gerçekten olan bitende sorumluluğu yoktu. Bugün oyun evinin tüm mukimleri tek bir şey bekliyor. Bu Asqhari’nin başına ne geldiği değil! Özellikle Ortadoğu’da Amerika veya İsrail’in yapacağı akla gelmeyen bir operasyon. O zaman Asqhari konuştuğu anlaşılacaktı!

www.iyibilgi.com



Bu haber 552 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,398 µs