En Sıcak Konular

Yeni oluşan ittifak kime karşı?

3 Mart 2010 10:21 tsi
Yeni oluşan ittifak kime karşı? Türkiye, yeni kurulan dengede ağır basıyor da...Ya sonra?

Bu ilkbaharın gelişinde de her zamanki gibi ABD ile ilişkiler ve Ermeni meselesi gündeme damgasını vuracak gibi görünüyor. Bu konu son yıllarda artık o kadar rutinleşti ki, aynı lafları ve yorumları dinlemekten, aynı pazarlıkları ibretle izlemekten yorgun düştük. Kongre şöyle yapacak; Başkan böyle diyecek; Yahudi lobisi bu sefer çok kızacak; Cumhuriyetçiler Türkiye çok önemli müttefikimiz 'aman ha' diyecek; Demokratlar Ermenilerden aldıkları oyları korumaya çalışacak; bizleri temsilen vekillerimiz lobi yapmaya gidecek; medyayı tavlama turları atılacak; diplomatik manevralar hazırda tutulacak; cak, cak, cek... Ben bu işten sıkıldım billahi! Kontr çekiyor ve Rusya ile ilişkilerimiz konusuna değinmek istiyorum.

Hepimizin malumu, 'değişim' ve 'yeniden yapılanma' uluslararası sistemin bin yıllardır hiç değişmeyen, en belirgin niteliği. Bu, yıkılıp yeniden inşa süreçlerinin sistematik bir gelişimi varsa da, süresi farklılaşabiliyor. Uluslararası sistemin tek merkezi olma konumunu yüzyıllarca sürdüren Roma İmparatorluğu'ndan günümüze ortaya çıkan en belirgin özellik 'yıkılma ve inşa' süreçlerinin giderek daha da kısalan periyotlar içerisinde gerçekleşmesi. Yüzlerce yıl boyunca sistemi domine eden güçlerden söz etmek artık mümkün değil. Roma merkezli dünyanın yüzlerce yıl,  iki kutuplu sistemin ise yalnızca 40 devam edebilmesi bence buna iyi bir örnek.

Nitekim günümüzde ikili ilişkilerin düzenlenmesi çok uzun vadeli hesaplardan ziyade, kısa dönemli çıkarlar üzerine bina ediliyor ve yüzlerce yıllık düşmanlıkları sürdürmek de, kalıcı işbirlikleri kurmak da çok mümkün olamıyor. Bu nedenle Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri incelerken üzerinde durulması gereken noktalardan bir tanesi de uluslararası sistemin inanılmaz bir hızla değişen doğası ve bunun ikili ilişkilere yansıması.

Yalnızca bir yüzyıl içerisinde yalnızca uluslararası sistemin değil, her iki ülkenin de ayrı ayrı geçirdiği değişimler yeknesak bir dış politika analizinin ne kadar anlamsız kalacağını gösteriyor. Üstelik her iki ülkenin de son yüzyıllık politik gelişimlerine bakıldığında, tarihin standart hızının çok üzerinde bir süratle değişim geçirdiklerini görmek mümkün. Gerek Türkiye'nin gerekse Rusya'nın genel gelişim çizgisine baktığınızda 20. yüzyılın her iki ülke açısından da büyük çöküşler ve büyük sıçramalarla geçtiği gözlenebilir.

Rusya'nın son yirmi yıl içerisinde içerisine girdiği değişim, birçok devletin yüzyıllar boyunca sağlayamadığı dönüşümlere işaret ediyor. D. Yergin ve V.Gustafson'un 'Rusya 2010 ve Dünya'daki Yeri' başlıklı kitabında bu dönüşüm üç ana başlıkta toparlanıyor:

1-Totaliter rejimden demokrasiye (iğreti de olsa) geçiş;
2-Çok uluslu imparatorluktan tek uluslu (çeşitliliği sürdürmek koşuluyla) sisteme geçiş;
3- Merkezi ekonomiden pazar ekonomisine(kısmi devlet müdahalesi sürdürülerek) geçiş.

Tüm bu değişimler kuşkusuz çok ciddi yapısal dönüşümler anlamını taşıyor ve bu anlamda Rusya ciddi bir paradigma değişimini kan gövdeyi götürmek suretiyle değil; uyumlu ve yavaş yavaş hallediyor. Putin ve ardından Medvedev'in siyasi projeleri Rusya'nın bir dünya devi olarak yeniden sahneye dönüşünü kolaylaştırıyor. Bu noktada onları avantajlı kılan konuların da altını çizmekte fayda var diye düşünüyorum. Enerji konusunun bu denli önemli hale gelmesi, İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin gerilmesi, küçük ülkelerin sırtlarını yaslayacak bir ağabey peşine düşmeleri; Batı'nın yüzlerce yıllık bıktırıcı aroganlığı bunların arasında sayılabilir.

Ayrıca, Rusya'nın yükselişi ile ABD'nin çekilişi arasında bir paralellik olduğu da söylenebilir. Ancak bu ters gelişmenin aynı süratle devam etmesini beklemek doğru değil. Aksine bu gelişmenin belirli bir denge noktasında duracağını ve hatta yükselen diğer güçlere karşı iki ülke arasında bir ittifak oluşacağını söylemek daha doğru olabilir. Bu tasarım Türkiye'nin her iki güç arasında sürdürmeye çalıştığı denge politikasına uygun görünüyor. Görünüyor da...

 Peki, bu ittifak kime karşı kuruluyor? Hangi dengeler oluşuyor, Türkiye hangi dengenin dengeleyicisi oluyor? Bu ortadaki dengeleyici duruş 'komşularla sıfır düşmanlık' modeline uyuyor mu? Türkiye'nin yeni işlevsel dış politika kimliği hangi direklerin üzerine oturuyor? Bir sonraki yazıya...

Deniz Ülke Arıboğan / Akşam



Bu haber 1,445 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,302 µs