Üstünde durmadıkları 'önemsiz' ayrıntı

25 Şubat 2010 08:22 tsi
Balyoz ile ilgili yaşanan gelişmeler, Ergenekon operasyonlarının ilk günlerini hatırlattı. İki süreç arasındaki benzerlik...

Balyoz dalgasının başladığı gün Doğan Grubu da bir “heyecan” dalgasına kapılmış gibiydi. Aslında galiba bir ümide kapılmışlardı.

Bir süredir özellikle Ergenekon haberlerini fazla eğip bükmeden verme gayretleri dikkat çeken grup gazeteleri ve televizyonları neredeyse bir gün içinde yeni baştan bir transformasyon geçirdiler.

Daha o akşam birileri grup televizyonlarına çıkmışlar, “bu komutan böyle bir şey yapmış olamaz, şu zaten yapmaz, öbürünü ben tanıyorum vs” diye konuşmaya başlamışlardı.

Ertesi gün grup gazetelerinin birinci sayfaları da aynı havadaydı. “Falan komutan bir zamanlar Washington’da Türkiye’yi temsil ediyordu” ibaresi ortaklaşa birkaç gazetenin birinci sayfasında yer almıştı. İlginç bir tesadüf.

Başka acayip ayrıntılara da yer verilmişti. Öcalan’ı Türkiye’ye getiren komutan... “Üstün Başarı” madalyası olan komutan... Hani şu müthiş falanca komutan... Hepsi gözaltına alınmışlar.

Bunlardan anladığımız şu: Suçlanan adamlar en azından ayaktakımından birileri değil.

Zannedersiniz ki gazetelerinde bu başlıkları atan arkadaşlar söz konusu komutanların kara kaşına, kara gözüne hayran...

***

Bu gazetelerde göremediğimiz “ayrıntı” ise TÜBİTAK ve Emniyet laboratuarlarında yapılan incelemelerin sonucuyla ilgiliydi:

Balyoz Darbe Planları’nda yer alan belgelerdeki ıslak imzaların sahiplerinin tespiti ve bilgisayar IP numaralarının 1. Ordu’ya ait olduğunun kesinleştiği bilgisi üzerine “Balyoz Dalgası” gerçekleştirilmişti.

Haksızlık etmeyelim, Doğan Grubu gazeteleri içinde yalnızca Vatan’ın birinci sayfasında yer aldı bu bilgi. Ama diğerleri bu “önemsiz ayrıntı”yı öne çıkarmayı uygun bulmamışlardı anlaşılan.

Zaten bu gazetelerin haberi verişlerindeki dil ve üslup “yine birilerinin kafası esti, komutanları içeri almaya başladılar” diye anlaşılmayı kolaylaştıracak biçimdeydi.

Zaten “O yapmış olamaz, bu zaten yapamaz” biçimindeki yorumlar özetle “inanmayın” anlamına geliyor.

Ergenekon operasyonlarının ilk günlerindeki gibi... Konu yine bir “inanma meselesi” haline getirilmek isteniyordu.

***

- Ergenekon’a inanıyor musun?

- Hayır, ben inanmıyorum.

- Ben biraz inanıyorum; ama üst rütbelilerin yargılanmasına karşıyım.

***

“İnanç özgürlüğü” işin başka bir tarafı. İsteyen inanmaya, istemeyen inanmamaya devam etsin. Ama “hukuk bakımından” darbe veya cunta hazırlığı iddialarının doğruluğuna veya yanlışlığına yargının karar vermesi gerekiyor. Balyoz Darbe Planı iddialarına siz inanmıyorsunuz diye yargı bu konuyu gözardı edecek değil. Üstelik son derece korkutucu, endişe uyandırıcı iddialar kamuoyunda tartışılırken.

Üstelik yargı aşamasında istenmeyen bir gelişme olursa HSYK ne güne duruyor!

***

Mesele inanmama ve “inandırmama” noktasına geldiğinde operasyonu başlatan gelişmeyi bile -belki de içgüdüsel olarak- okurlarınızdan saklamaya kalkışıyorsunuz.

Hiç yabancı değiliz daha iki gün önce kendi küllerinden doğan bu “Zümrüt-ü Anka Kuşu”na.

Ama Türkiye artık “tek kanallı TRT” dönemindeki Türkiye değil. Ne olursa olsun, onu da unutmamak lazım.

İbrahim Kiras / Star

Bu haber 781 defa okundu.