En Sıcak Konular

İyilik maskeli şeytani kurslar! 

0 0 0000 00:00 tsi
İyilik maskeli şeytani kurslar!  Uzakdoğu felsefelerine yönelen, kişisel gelişim kurslarını aşındıran insanlar neyin açlığını çekiyor? Bu açlığı kimler, nasıl kullanıyor? İyilik maskeli hangi tuzaklara düşülüyor? Dr. Selim Aydın açlığın “hakiki” yemeğini tarif etti.

Sızıntı Dergisi’nde yayınlanan söyleşide Dr. Selim Aydın “kişisel gelişim” adı altında sunulanları ve “modern” insanın içine düştüğü durumu irdeliyor.
 
“Kişisel gelişim” ifadesi, son yılların moda tâbiri. Bu tâbirin kullanılmadığı binlerce yıllık tarihimizde, insanlar gelişmemiş bir hayat mı yaşıyordu? Yani son on yılın anlayışı, bir mânâda binlerce yılın birikimiyle hesaplaşmaya mı kalkıyor?

 Bu sorunun cevabı ‘evet’ olamaz. Tam aksine, eski dönemlerde, insanlar iç dünyaları ile dış dünyaları arasında iyi veya kötü bir denge kurmuş ve bunu devam ettirerek yaşıyordu. Bugünkü Batı, dış dünyayı kontrol etmede çok başarılı olmasına rağmen, insanın iç âlemini mânâda ciddi problemler yaşamaktadır. İç-dış dengesi insan aleyhine bozulmuştur.

‘Kişisel gelişim’ bu açmaza Batı kültür ve felsefesinin çözüm arayışı olarak görülebilir. Tarihte onlarca medeniyet kurulmuştur. Herbirinin kendi kabulleri çerçevesinde insanî potansiyellerin gerçekleşmesi noktasında, buhranlı dönemleri ve zirveye çıktığı dönemler olmuştur. Bizim medeniyetimizde, ‘kişisel gelişim’in hedeflediği insan tipolojileriyle kıyas dahi kabul etmeyecek, ‘kâmil insan’ ile Ahmet Yesevi, Yunus, Mevlâna çizgisinde bir Anadolu sentezi olan, barış ve adaleti temsil etmiş ‘alperen’ modeli vardır.

1970’li yıllarda, Batı uygarlığının, kendi tarihî gelişimi içinde yaşadığı problemlere çözüm arayışlarının ifade edildiği bir kanal olan kişisel gelişim, insanın mâhiyeti ve mutluluğu üzerine Batı’da üretilen tez ve yaklaşımların yol açtığı çözümsüzlükleri gidermeye yönelik arayışlarla dolu renkli, çok frekanslı ve kanallı bir yayıncılık ve seminer sektörü hâline gelmiştir.

Ülkemize 1990’lı yıllarda gelen, 2000’li yıllarda gündeme oturup hayatın her alanına hitap eden ‘kişisel gelişim’ sektörü, geçmiş medeniyetlerin insan anlayışlarıyla hesaplaşmaktan ziyade, antik felsefe ve inançları harmanlayarak, kirleterek serbest pazar ekonomisinin çevriminde tüketen bir vak’adır.

Ancak günümüzde Doğu ve Batı’da sular tek kanaldan akmıyor; gelişmeler, tek yönlü değil, etkileşimler hâlinde gerçekleşiyor. Ancak medyanın filtresi ve gündem oluşturucu tesiri sebebiyle bu gelişmelerin çok azı gündeme ve popüler kültüre taşınabiliyor. ‘Kişisel gelişim’ sektöründe de her şey zıddını içinde besliyor. Bir açıdan ‘kişisel gelişim’ bir arayıştır; insanın kendini ve kaybettiği iç huzuru arayış yolculuğu... Ne var ki bu arayış, hâkim güç odakları ve sermayeyi elinde tutan çevrelerin menfaatleri doğrultusunda kullanılıyor. ‘Kişisel gelişim’in, iş hayatını, üretimi ve sosyal münasebetleri sürdürülebilir kılmada kullanılan yönleri de var.
Bu sahada üretilen bilgi, teknik ve yaklaşımlar, farklı niyet ve bakışlarla çeşitli hedefler istikametinde kullanılmaktadır. Yeryüzündeki değişik inanç, kültür ve felsefeler, ‘kişisel gelişim’ adı altında, kendilerini anlatmakta ve kültürel yayılmacılık politikalarını sürdürmektedir.

Manevi boşluk

Her boşluk bir başka şeyle doldurulduğuna göre, insanların dinî eğitimden, felsefe eğitiminden ve güzel sanatlar alanındaki eğitimlerden uzak kalmaları neticesinde içine düştükleri mânevî boşluk bir şekilde doldurulacaktı. Bu boşluğu bugün ‘kişisel gelişim’ sektörü doldurmaktadır. Açarsak: ‘kişisel gelişim’, dinî eğitim almamış kişilerin, mânevî ihtiyaçlarını seküler format ve dille karşılamaya yönelik bir fonksiyon da görmektedir. ‘Kişisel gelişim’; ‘Her şey gider.’, ‘Her şey alıcı bulduğunda satılabiliyorsa değerlidir.’ anlayışıyla, Doğu ve Batı’nın insana dâir birikimlerini karıştırıp, birkaç saatlik tüketilebilir formatlarda sunmaktadır. ‘Kişisel gelişim’ sektörünü, dinden uzak yetişen insanların manevî ihtiyaçlarını karşılamak için kullananlar olduğu gibi, insanların dine yönelişini engellemek ve dinî bilgilerini sulandırmak gayesiyle kullananlar da vardır. Semavî dinlerin, bilhassa İslâmiyet’in duruluğunu bozmak adına Uzakdoğu dinleriyle, antik inanç ve felsefeleri karıştırarak ‘kişisel gelişim’ eğitim ve programları düzenleyen gruplar da vardır.

Daha fazla tüketim

‘Kişisel gelişim’de görülen bir başka olumsuz durum ise, ‘ego’nun şişirilmesiyle gelişen sınırsız üretim-tüketim ve eğlence anlayışının teşvik edilmesidir. ‘Kişisel gelişim’ insanların iyi üretebilmeleri için iyi tüketmeleri; iyi tüketebilmeleri için de kendilerini iyi motive etmeleri mantığından yola çıkarak, üretim-tüketim zincirini geliştirmeyi hedefler.

Bunun yanında, ‘kişisel gelişim’ tekniklerini, çalışanlarını motive etmek, onlardan daha çok verim almak için kullanan kişi ve gruplar da vardır.

‘Kişisel gelişim’ sektörü içinde akıp giden olumlu kanallardan biri, insanın özne olduğunu, tüketilecek bir nesne olmadığını vurgulayan, sorumluluk ve haklarını üstlenmeye davet eden arayıştır. Çok öne çıkarılmasa da, ‘kişisel gelişim’in ferdin önemine, sorumluluğuna, kabiliyetlerinin inkişafına, kendini tanımasına kısacası ferdin çiçek açmasına vesile olabilecek potansiyelleri ve uygulamaları da vardır. Aile içi problemlerin çözümünden, öğrencileri motive etmeye kadar, pek çok sahada ‘kişisel gelişim’in olumlu uygulamaları göz ardı edilemez.

Yukarıda bahsedilen olumsuz ve olumlu yönlerin hepsini toptan reddetme yerine, iradî ümmiyet tavrı sergileyerek süzme, sindirme, inanç ve kültür değerlerimiz içinde yoğurup rengimizi verme konusunda gayret göstermek daha sağlıklı bir çözüm olacaktır. Açıkça vurgulamak gerekir ki, böyle çok kanallı gelişen bir sektörün içinde doğrularla yanlışlar birlikte şekillendiğinden, uzman olmayan kişilerin iyi bir rehberlik ve danışmanlık hizmeti almadan bu sektörden sağlıklı beslenmesi ve istifadesi zordur.

‘Kişisel gelişim’ tezinin kökü nereye dayanıyor? ‘Kişisel gelişim’in, tarihimizde, geleneğimizde ve kültürümüzde bir karşılığı var mıdır?

‘Kişisel gelişim’in kökleri az önce bahsedildiği gibi, Batı’nın sanayileşme, bilgi çağı, modernleşme, postmodernite gibi kavramlarla ifade edilegelen sosyo-kültürel gelişmesinde yaşanan insan kaynaklı problemlere çözüm bulma arayışlarına dayanır.

Bu, Batılılaşmayı yoğun yaşayan, kendi inanç ve kültürüne yabancılaşmış toplumlardaki ferdin her türlü problemine ‘çare’ diye gösterilen bir sektör. ‘Kişisel gelişim’in geliştirmeyi hedeflediği insan modeli, Batı dünyasının eksik, kısmî, parçalı insan tarifine dayalıdır. Bizim inanç, kültür ve medeniyet dünyamızın insan anlayışıyla ve temel kabulleriyle örtüşmez. Bizde bütüncül ve sistemci bir varlık felsefesine, insan-kâinat arasındaki çekirdek-meyve münasebetine dayalı insan anlayışı ‘kâmil insan’ modeliyle zirvedir ve evrenseldir; başka insan modellerine ve tipolojilerine ihtiyaç bırakmaz. ‘Kişisel gelişim’ sektöründe indirgemeci bir bakış açısıyla yaklaşılan ve tüketilen pek çok nesne ve hâdisenin gerçek derinlik ve değerini, bizim inanç, kültür ve irfan dünyamızda bulduğunu söyleyebiliriz.

‘Kişisel gelişim’in ‘Yaratıcı’yı görmezden gelme’ tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Semavî dinlerin mesajı, ‘kişisel gelişim’ sektöründe dolaşan teori ve yaklaşımlarla, bakış açısına ve niyete göre örtüşebilir de zıtlaşabilir de. Ancak meseleye temelden yaklaşılırsa, semavî dinlerin ve ‘kişisel gelişim’ sektöründeki teorilerin insana bakış açılarının ve insan modellerinin farklı olduğu görülür. Meselâ ‘kişisel gelişim’de egonun şişirilmesi, kendi hesabına çalışması ve kendini gerçekleştirmesi öne çıkarılırken, semavî dinlerde ‘ego’ veya ‘nefs-i emmare’ insanın en büyük düşmanıdır. Egonun, terbiyeye muhtaç bir mahiyeti vardır. Egonun şişirilmesi değil, terbiye edilmesi, Yüce Yaratıcı’nın emir ve isteklerine uygun hareket ettirilmesi gerekir. Bu açıdan kritik mesele, bu sektörde dolaşan fikir ve teknikleri, hangi niyet doğrultusunda hangi maksatla kullandığınızdır. Bunları ego hesabına mı kullanıyorsunuz, yoksa bunlardan egonuzu tanımaya, terbiye etmeye ve Yaratıcı’nın güzel isimlerine âyine olma adına mı faydalanıyorsunuz?

‘Kişisel gelişim’ insanın tutkularına uyması ve onları gerçekleştirmesi doğrultusunda eğitim verir, teknikler öğretir; insanı, farkında olmadan arzu ve ihtiraslarının esiri yapmaya çalışır. Semavî dinler ise; insana tutkularını, arzularını kontrol altına almasını, onları faziletlerle donatmasını öğreterek karakterli insan olma yolunu gösterir. Semavî dinler, insanı egosunun esiri olmaktan kurtulmaya davet edip, fıtratındaki şiddetli arzuları âhiret hesabına kullanmayı tavsiye ve tâlim ederken; ‘kişisel gelişim’ insanın egosunu tatminin ötesinde şişirmenin yollarını öğretir. Bu zaviyeden, ‘kişisel gelişim’in insana temel bakışı semavî dinlerinkinden farklıdır. Ancak sathî ve parçalı bakılırsa, her iki sahada pek çok şeyin parça temelinde ortak ve benzer olduğu görülebilir.

Toplumun pek çok kesiminde, NLP vs. söylemli uygulamalara büyük önem atfedildiği görülüyor. Bunun sebebi bu sahayla alâkalı yoğun reklâmlar mıdır?

‘Kişisel gelişim’e olan ilginin pek çok sebebi vardır. Birincisi; kültür, medeniyet ve irfan dünyamızın temel kaynaklarından ya haberimiz yok veya yeterince beslenememe veya onları derinlemesine anlayamamanın sıkıntısını yaşıyoruz.

İkincisi; kendi dünyamızın temel eserleri, çağın rengi, kokusu ve tadıyla sunulamadığından, insanlara cazip gelmiyor ve geniş halk kitlelerine ulaşamıyor.

Üçüncüsü; kendi değerlerimize karşı olan kompleksimiz ve özgüven eksikliğimiz. Bunun temelinde, Batı’dan gelen her şeyin doğru ve iyi olduğuna dâir ön kabullerin rolü var.

Dördüncüsü; sağlıklı din eğitimiyle mânevî ihtiyaçları karşılanmayan fertlerin bu boşluğunu, ‘kişisel gelişim’ sektörünün doldurmaya aday bir alternatif olarak görülmesi ve belli çevrelerce desteklenmesidir.

Beşincisi; ‘kişisel gelişim’, dinin sosyal hayata ait değerlerini ve katkılarını mukaddes kaynaklara atıfta bulunmadan ve insanın metafizikî gerçeklikle bağlarına değinmeden, insana yalancı, geçici bir başarı ve dünyevî cennet vaat etmesidir.

Altıncısı; ‘kişisel gelişim’ sektörü, ahlâkî sınırları olmayan sınırsız güç kazanımı ve devamı için kültürleri, inançları, mâneviyâtı ve insanların psikolojik, kültürel ve mânevî ihtiyaçlarını ekonomik pazara taşıyıp, insanlığa pazarlama gibi bir fonksiyon üstlenmiş durumdadır. En tehlikelisi de, insanın mânevî ve rûhanî ihtiyaçlarını tüketilebilir bir meta hâline dönüştürme riski taşımasıdır.

Yedincisi; Batı’da aşırı maddeci ve tüketime dayalı hayat tarzından mutlu olamayan zengin insanlar, Uzakdoğu felsefelerinde iç huzuru aramaya başlamışlardır. ‘Her şey satın alınabilir.’ anlayışı doğrultusunda, ‘kişisel gelişim’ sektöründe verilen özden ve iyi niyetten yoksun, tamamen davranış ve netice odaklı satış-pazarlama ve iletişim teknikleri, insanları aldatma veya kendini savunma sanatına dönüştürülmektedir. Şehvet ve şöhret üzerinden güç kazanmanın yolları da ‘kişisel gelişim’ sektöründe verilen eğitimlerle profesyonel bir zemine taşınmıştır.

Son olarak, medyatik reklâm ve pazarlamayla, ‘kişisel gelişim’ eğitimlerinin insanı sıkmayan, eğlendirerek bilgilendiren ve rahatlatan formatlarda sunulması da, arz ve talebin artmasına yol açmaktadır.

İnsana; ‘Sen yaparsın.’, ‘Sen edersin.’, ‘Sen süpersin.’, ‘Her şeyin kaynağı sensin.’ gibi yüklemeler yapmak, ilk etapta motive edici gibi görünse de, bir süre sonra insanı megaloman yapmaz mı?

Elbette böyle bir risk var. Bugün psikiyatrik bozukluklarda hızlı bir artış görülmektedir. Dünya Sağlık Teşkilâtı verilerine göre önümüzdeki 10 yıl içinde insanların yüzde 20’si psikiyatrik rahatsızlıklar yaşayacaktır. Depresyon, endişe, panik atak, nevrozlar daha da artacaktır. Hızlı değişime hazırlıklı olmayan toplumlarda, parçalanmış kişilikler, çoklu kişilikler, paranoyaklar, nevrotikler, saldırgan tipler sıklıkla gözlenmektedir. Psiko-hijyen olarak tanımlanan, akıl ve ruh sağlığını koruyucu tedbirler ve ortamlar, önümüzdeki yıllarda çok önemli hâle gelecektir.

Bugünkü problemlerin temelinde; egoist, narsist, mazoşist, şiddete yatkın, hedonist kişilerin hızla çoğalması yatıyor. Bu noktada ‘kişisel gelişim’ sektöründeki bazı kanallar ve uygulamalar, sistematik biçimde egoist, narsist, imaj düşkünü, şöhret hastası, riyakâr insan tipolojilerinin gelişimini ve yayılmasını teşvik etmektedir. Psikiyatri profesörü merhum Rasim Adasal’ın ifadeleriyle popstarlar, idoller, futbol ve müzik ilâhları üretilerek insanlığın iç huzuru, iç ve dış dünyayla olan dengesi dinamitlenmektedir. Kariyer, imaj, şöhret ve prestij hırsının körüklendiği ‘kişisel gelişim’ eğitimleri ve seminerlerinde aşırı uyarılan insan tutkuları, ahlâkî değerlerle kontrol altına alınamazsa, insanların akıl ve ruh sağlıklarını korumaları çok zorlaşacaktır. Bugün hızlı değişim geçiren, kültür ve inanç değerlerine yabancılaşmış fert ve toplumlarda, az önce zikrettiğimiz birçok psikiyatrik bozukluğa şahit olabiliriz.

Geçici sahte çözümler

Maddeyi, dış âlemi büyük ölçüde ele geçiren Batı, insanın iç âlemini keşfedememiş; keşfettiği şeylerde ise, sınırlı ve eksik kalmıştır. Neticesinde Batı insanı, zaaf ve tutkularının esiri olarak, akıl ve ruh sağlığını hızla kaybetmekte; narsizm ve egoizm kuşatması altında ağır depresyon geçirmektedir. Egoyu şişiren ve güçlendiren ‘kişisel gelişim’ teorileri ve uygulamaları, insanlığın dertlerine derman değil, aksine geçici sahte çözümler üreterek, dertlerin derinleşmesine ve kronikleşmesine yol açmaktadır. Çözüm, insanın haddini bilmesi, acizliğini anlaması, vicdanının sesine uyanması, kâmil, karakterli ve faziletli insan olma yolunda gayret göstermesidir. Ayrıca insan ruhunu incelten, yumuşatan ve ondaki potansiyel değerleri besleyen üç temel faktör olan din, felsefe ve güzel sanatlardan çok yönlü istifade edilmelidir. Bir insan, ruhu şekillendiren bu üç faktörden doyurucu şekilde nasibini almalı ki, kendindeki potansiyel insanî değerleri inşa edebilsin.

Aşırı motive edilmiş insanların, yaşadıkları başarısızlıklar karşısında zâfiyet gösterip hayal kırıklıklarına uğrayabilecekleri, hattâ hayata bütün bütün küsebilecekleri yönünde değerlendirmeler var. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Evet doğrudur. Zîrâ insanlar farklı farklıdır. Herkes farklı potansiyel donanımlarla ve kabiliyetlerle dünyaya gelir. Kendini bilip tanımadan, insanın kendisi üzerinde rastgele denemeler yapması insanı boşluğa da götürebilir. Bir ilâç, bir tavsiye ve reçete herkeste aynı tesiri göstermez. Herkese tek tip bir eğitim ve genel geçer reçeteler sunan ‘kişisel gelişim’ kitapları, eğitim ve seminerleri herkeste faydalı tesir yapmaz. Faydalılık ancak insanların mizaç, kişilik ve kabiliyet farklılıkları dikkate alınarak, ferde has gelişim ve danışmanlık hizmetleri verilirse ortaya çıkar. “Al şu kitabı oku, bütün dertlerin deva bulacaktır!” gibi genel geçer çözümler hem sağlıklı, hem de doyurucu değildir. Ayrıca insanın kendini geliştirmesi, bir-iki kitap okumakla, birkaç saat eğitim almakla gerçekleşmez. İnsanın kendini tanıması, kabiliyetlerini inkişaf ettirmesi, insanîleşmesi uzun yıllar cehd ve gayret isteyen bir süreçtir. Piyasadaki kitapların çoğu, genel-geçer tavsiyeleri Batılı örneklerle anlatan ve sathî olarak bilgilendiren türdendir. Meselâ NLP tekniği ve hipnozun, belli mizaç ve fıtratlarda tesiri fazlayken, bazılarında azdır. Bu açıdan ‘kişisel gelişim’ sektörünün teknik ve metotları, herkese eşit derecede faydalı değildir.

Bir diğer önemli husus da, bu sektörde öne çıkan kişilerin birtakım ortak kişilik özelliklerinin var olmasıdır. Bu sektörde dışadönük, enerjik, imaja düşkün, şöhret olmaya istekli, telkine açık, kendini bulunduğu rol ve işle özdeşleştirebilen kişilik özelliklerine sahip insanlara daha çok rastlanmaktadır.

İthal sosyal tez ve yaklaşımlar, toplumun dertlerine çare olabilir mi?

İthal sosyal tez ve yaklaşımların farklı toplumların dertlerine çare olup olmayacağı meselesi, insanın sağlıklı şekilde varoluş ve yarına kalış dinamiklerini doğru anlamaya bağlı olarak cevaplanabilir. İnsanın hem ferdî hem de içtimaî yönü vardır. İnsan genetik ve kültürel mirası üzerinde var olup şekillenir; kimlik kazanır ve bir iz bırakarak dünyadan göç eder. Kültürün temel dinamikleri; din, dil ve gelenektir. Bu üç faktör, insanın şuuraltını, benliğini ve kimliğini farkında olmadan veya farkında olarak şekillendirir. Benlik ve kimlik inşası, yerel ve evrensel yönleri olan bir olgu ve süreçtir. İnsanlar, mahallîden evrensele, evrenselden yerele doğru benlik ve kimlik gelişimini birlikte yapabilirse, sağlıklı bir varoluş sergilemiş olur. Bu açıdan, fert ve toplumlar da kendilerine has özellikler taşır. Bir başka topluluğun kültürel elbisesi aynen kopyalanamaz. Faydalı ve gerekli görüldüğü takdirde bazı kısımları mahallî değer ölçüleriyle kaynaştırılabilir. Aksi takdirde nasıl doku uyuşmazlıkları organ nakillerinde ciddi komplikasyonlara yol açıyorsa, kültürel doku uyuşmazlıkları da, sağlıksız kimlik teşekkülüne yol açar. Günümüzde bu kimlik krizi ve şuur yaralanması, popüler kültürün tesiriyle derinden hissedilmektedir.

Bizi biz yapan değerler günümüzde karşılaştığımız problemlerin üstesinden gelmemize yeter mi?

Teorik plânda yeter ve artar. Ancak inanç ve kültürel mirasımızın zenginliğinin ve derinliğinin fark edilmesi ve bunun çağın uslûbuyla seslendirilmesi gerekir. Tüketimi alışkanlık hâline getirmiş bir çağda yaşıyoruz. Tüketimi üretime, seyretmeyi okumaya, varolanı aktarmayı düşünce üretimine tercih etme gibi alışkanlıklarımız var. Bunlardan kurtulabilirsek, Gazali, Abdulkadir-i Geylani, Muhyiddin-i Arabi, İmâm Rabbanî, İbn-i Sina ve Bediüzzaman gibi yüzlerce şahsiyetin mirası bize yeter. Bilhassa ‘kişisel gelişim’ sektörünün nasıl değerlendirilip yorumlanacağı konusunda, Mevlâna Hazretleri’nin Mesnevisi, Bediüzzaman’ın eserleri başlı başına bir hazine ve bu perspektiften keşfedilip yorumlanmayı bekliyor. Eğer çocuklarımıza ve gençlerimize; inanç, kültür ve irfan değerlerimizi, çağın anlayış, tat, koku ve rengiyle verebilirsek, inanıyoruz ki, ülkemizde bir boşluktan doğan ‘kişisel gelişim’ sektörüne olan talep de azalacaktır. Bunun yanında oluşacak olan yeni talepler, öz kaynaklarımızdan karşılanacak ve değerler dünyamızdan beslenen, ‘kişisel gelişimin bizcesi’ ortaya çıkacaktır. Belki de o zaman bunun adı, ‘kişisel gelişim’ değil, ‘benliğin sırlarını çözmeye yolculuk’ olacaktır.

Sızıntı Dergisi



Bu haber 373 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,787 µs