En Sıcak Konular

"Irak'ın başına ne geldiyse petrol yüzünden!"

0 0 0000 00:00 tsi
"Bizim için esas olan, günlük yarışı kazanmak değil, petrol sahalarımızın geleceğini korumak olmalıdır. Irak’ın petrol yüzünden başına gelenleri de hiç ama hiç unutmamalıyız." Erol Mütercimler'in petrol yasası ile ilgili ilginç değerlendirmesi.

Türkiye’de petrol davası

Kamuoyu, Dink cinayeti ve ardından karmaşıklaştırılan esasta ise gördüğüm kadarıyla analizi ve çözümü basit bir polisiye problem olan Samast-Hayal ortaklığıyla  meşgul edilirken, Meclis’ten bir “petrol yasası” çıkarıldı.
Ne muhalefet tartıştı ne de AKP’nin içinden birileri çıkıp aceleniz nedir, dedi. Eğer Cumhurbaşkanı veto etmeseydi belki de haberimiz bile olmayacaktı. Sezer’in gerekçesi çok yalındı; bu denli stratejik bir yeraltı kaynağı ve zenginliği olan petrolu, koşulsuz ve sorgusuz, dünya devi şirketlere daha doğrusu kartellere peşkeş çekiyorsunuz. 1954 yılında bu hatayı yaptık, bari bugün, “atı alan Üsküdar’ı geçmeden”, bu kararınızı bir kez daha gözden geçirin!

Meclis, daha doğrusu AKP yeniden ne karar verecek göreceğiz. Ancak ulusal çıkarlarımız aleyhindeki bu karar ve karar süreci ne ilktir ne de son olacaktır.

Bir devlet güçlü ve kararlı olamadığı sürece yer üstü ve yer altı kaynaklarına sahip çıkma şansı yoktur. Türkiye’nin yer aldığı Ortadoğu coğrafyasında hiçbir devletin kendi olanaklarına sahip çıkmasına da Birinci Dünya Savaşı’ndan buyana izin verilmemektedir.

Türkiye’de petrol davası tartışmaları 1965 yılında da yapılmıştır. O tarihte yine petrol zenginliğimiz yabancılara peşkeş çekiliyor diye ayaklara kalkılmış fakat S.Demirel’in AP kanadı, bu hakları savunanları “komünistlere hizmet etmekle” suçlamışlar.

Gelin bu tartışmalara kulak verelim.

İddia şudur: “Eğer 1954 yılında “petrol kanunu” çıkarılmasaydı, Türkiye hâlâ Anadolu’nun birçok yerlerinde bâzı çukurlar açmakta devam edecekti. Çünkü 1940 yılından 1954 yılına kadar tam 14 yıl yerli sermaye ile yaratrılan olanaklarımız bundan ileriye geçememiş, elde edilen ham petrol miktarımız iki ilimizin gereksinimini bile karşılayamayacak hâle çıkamamıştı.

Petrol kanunu ile Türkiye’ye en az dört milyar liralık yabancı sermaye yatırımı yapılmıştır. Bu yatırımlar daha da devam edecek ve bir gün Türk petrolü kendi ihtiyacımızı karşılayacak miktara çıkacaktır...”

O tarihte Meclis’ten çıkarılan petrol yasasını, daha çok savunan iktidara yakın Son Havadis gazetesiydi. Gazetenin  arşivi didiklendiğinde bugüne ışık tutacak çok malzeme bulunur.

Türk petrollerini devletleştirmek isteyenler ve bu yönde kampanya yürütenlere karşı ağır bir saldırı kampanyası başlatılmıştı.

O yıllardaki durum aritmetik olarak şöyle açıklanıyordu: Türkiye’nin yıllık harcaması 4 milyon tondur ve bunun ancak 700 bin tonu Türkiye’de elde edilmekte, üst tarafı dışarıdan getirtilmektedir.

Son Havadis yazarları soruyor: “Bu açık istihsal (üretim) ve sarfiyat (tüketim) rakamları karşısında birkaç gazetenin her gün Türk petrollerini devletleştirmek için açtıkları kampanyanın gerçek sebebi nedir? Türk petrolleri devletleştirilirse istihsal artacak mıdır? Türkiye’nin bundan menfaatleri olacak mıdır?”

AP-CHP arasında petrol yasası tartışmaları yapılırken Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Talebe Cemiyeti bir bildiri yayınlamış. Bazı bölümlerini birlikte okuyalım.

“Çeşitli nedenlerle gerektiği kadar faydalanamadığımız millî servetimizin içinde bulunduğu acıklı duruma bir çözüm yolu bulmak zaruret haline gelmiştir. Yürürlükteki Petrol Kanunu ‘Petrol kaynaklarımızın hızlı (sür’atli), aralıksız (fasılasız) ve verimli bir şekilde kıymetlendirilmesini maalesef sağlıyamamaktadır.

Müstemleke kanunlarında bile bulunmayan utanç verici ve egemenliğimizi zedeleyici hükümler ihtiva etmektedir (içermektedir). Yüzde 30 devlet hissesini kabul eden, yüzde 27 tükenme payı saçmalığını bünyesinde taşıyan ve diğer maddeleri ile de hiç bir şekilde millî menfaatlerimizle de bağdaşmıyan bu kanun derhal kaldırılmalıdır...yabancı petrol şirketleri dünya fiyatlarının yüzde 35 üstünde fiatlarla bize petrol satarak yıllar yılı fakir toplumumuzun kanını sömürmüşler, açıktan milyonlar vurmuşlardır...

Mideleriyle bağlı oldukları yabancı şirketlerin uşaklığını yapanlar, millî menfaatlerimizi korumak istiyenlere iftiralar yağdıran haysiyetsizler bilsinler ki, ok yaydan fırlamıştır, dönüşü olmayan Türk milletinin vekar ve haysiyetine lâyık bir yola girilmiştir.”

Görülüyor ki öğrenciler dellenmiş! Tebliği okuyan iktidar yanlısı ve büyük petrol şirketlerinin (BP,Shell, Mobil) sayfa sayfa ilanlarını yayınlayan basın hemen yanıt veriyor.

Açılan kampanyadan güdülen tek gaye şudur: “Batı memleketlerinden Türkiye’ye gelmiş yabancı sermayeyi mümkün olduğu hızla kaçırmak. Bunları kapı dışarı etmek... Sonra ihtiyaç olan üç buçuk milyon tonluk petrolü, Sovyet Rusya’dan almağa Türkiye’yi mecbur bırakmak. Böylece Sovyet Rusya’nın uydusu olmak için bir adım daha atmak...”

Tartışmalar ya Amerikan  ya da Sovyet sömürgesi “olmak ya da olmamak” üzerine yoğunlaşmış. İki taraf da birbirini birilerine uşaklık etmekle suçluyor.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Turgut şunu söylemiş: “... 1954’te çıkarılan Petrol Kanunu asla bir ‘kapitülasyon’ değildir. Dünde değildi bugün de değildir...”

Dönemin yaman gazetecilerinden Mümtaz Faik Fenik, CHP lideri  İsmet İnönü’ye yükleniyor.

“1954’te şehir şehir dolaşarak seçim nutukları söylerken Petrol Kanununun bir ‘kapitülasyon’ olduğundan bahseden İnönü, ihtilalden sonra üç buçuk sene iktidarda kalmıştır. O zaman bütün kudret kuvvet elindeydi. Neden böyle bir ‘kapitülasyon’u kaldırmak için hiç teşebbüse geçmemiştir? Hiç değilse, neden tâdil için Meclis’e bir tasarı sunmamıştır da, böyle bir kapitülâsyonun devamına göz yummuştur?”

Adalet Partisi yandaşlarına ve petrol şirketlerinin temsilcisi olan gazetecilere göre kapitülasyon meselesi bir masaldır ve bu masalı CHP seçim propagandası malzemesi olarak kullanmıştır.

1965 yılındaki tartışmalardan görüldüğü kadarıyla siyasi partiler “petrol davamızı” ulusun çıkarları açısından ele almamışlar. Her zanmanki gibi sulandırmışlar ve ucuz polemik konusu haline getirmişler. Bedelini de bizler ağır biçimde ödemeye devam ediyoruz.

10 Ekim 1965 Pazar günü, genel seçim yapılacaktır ve CHP ile AP arasındaki tartışmaya o yılların korkulan dergisi Akbaba’nın çok ünlü bir yazarı Yusuf Ziya Ortaç da karışmış.

“ Bir petrol kavgası başladı son aylarda... Neden son aylarda?... Petrol, Süleyman Demirel iktidar toprağına ayak basar basmaz mı fışkırdı ansızın?

Hani Yeniçeri ağası bir gece palayı çekip Yahudinin yolunu kesmiş:

Sayın İnönü de, bütün kadrosu ile, Yeniçeri ağası kesildiler. Üçbuçuk yıl oturdukları koltuktan düşer düşmez, Tanrı’nın hikmeti, gözleri ve kulakları açılıverdi: Yabancı şirketler, bu altın memeleri ağızlarına almış emiyor ha emiyorlarmış!”

Bugünkü basın mensuplarına ders olacak şekilde Ortaç diyor ki: “Hiç korkmadan yazıyorum... Çünkü, bu satırları yazan kalemin mürekkebinde petrol kokusu yok. Çünkü bütün gazetelerin sahifelerini etekliyen ilânların dudağı bizim kâğıdımıza değmedi. Bundan sonra da rahat yazmamız, rahat çizmemiz için değmiyecek...”

Petrolün millileştirilmesi meselesi nerelere gitmiş dayanmış!

 1965 yılında petrol davamız tartışılırken,  İTÜ’de petrol mühendisliği bölümünde 40 öğrenci, tüm memlekette de 30 teknik eleman varmış. 1964 yılında da yalnızca iki yüksek mühendis mezun etmişiz.

Siyasetçilerin ve onlara yakın duran gazetecilerin kafa karıştıran polemiklerine karşın aklını ortaya koyan bilimadamları da çıkmış. Bunlardan birisi (Prof. Ekrem Göksu- Milliyet, 29.5.1965) de şunları söylemiş: “ öncelikle şu noktada anlaşalım. Bugün Türkiyemizde tartışılan petrol konusu, bütün dünyada politika, bilim ve teknik ile birlikte büyük sermayenin at koşturduğu geniş bir alandır. Bu konuyu hakkıyla bilen, bu kargaşalıktan bizi kurtaracak bir kimse; hukuku, politikayı ve petrol tekniğini aynı zamanda tahsil etmiş, örneğin bir Max Ball bu memlekette yoktur. Petrol hakkında konuşan herkes, bu karışık sorunun bir, belki de iki yüzünü bilerek ve samimi olarak ortaya atılıyor. Fakat sorun çok yüzlü. Eğer hakikaten bizde o çapta uzmanlar bulunsaydı, çok tartışılan 6326 sayılı Petrol Kanununu hazırlattığımız hem hukukçu, hem de mühendis olan Max Ball’un ne demek istediğini o zaman anlamış olurduk. Şimdi ise, kabahati, toprağı bol olsun, Max Ball’a yükledik.”

İTÜ’den bölüm başkanı E.Göksu açıkça, ‘ bilgisizlik yüzünden dangalaklık edildi, bir yabancı uzmana yasa hazırlatıldı ve o da, çok doğal olarak, yabancı yatırımcıları koruyacak şekilde kaleme aldı. Adam olup hazırlatmasaydınız ya da teknik elemanlarınızın yetişmesi için çaba harcasaydınız’, diyor. Buna Anadolu’da şöyle denir; “Kız kaçırılmış, gerdek gerçekleşmiş, siz bekaret davası sürüyorsunuz!”

1965’teki tartışmalardan 2007 yılına bir ayna tutarsak, Göksu hocadan esinlenerek şunu söylememiz gerekir diye düşünüyorum: Bizim için esas olan, günlük yarışı kazanmak değil, petrol sahalarımızın geleceğini korumak olmalıdır. Irak’ın petrol yüzünden başına gelenleri de hiç ama hiç unutmamalıyız.

Yabancı şirketleri düşman olarak görmeden, rakip olarak değerlendirip ona göre tavır almalıyız. Hiç kuşkusuz Türkiye’ye gelen ve gelecek olan yabancı sermayenin amacı, Türk milletinin varlığını koruma, Türk’ün şanını dünyaya yayma değildir. Bu görev sadece bize düşer. Onların istediği para kazanmaktır, hem de bol para. Biz, usta stratej olalım ve petrol şirketlerinin kazandıkları paraların çoğunu bu topraklarda tutabilelim. Yoksa gerisi boş laf. Zaten onlar her yeri köstebek yuvasına çevirdiler. Giden gitti kalan kaldı.

10 Ekim 1965 tarihinde seçim vardı ve petrol davası tartışılıyordu, mayıs ve kasım 2007’de seçim var, yine petrol davamız tartışılıyor.

Bu ne tesadüf yahu!

(Okuyucuya not: 1965 yılı tartışmaları için bir kaynak önerim var. Mehmet Lütfi Ballısoy, Türkiye’de Petrol Davası, Tarla yayınevi; biraz zor olacak ama sahaflarda bulabilirsiniz.)

Haberturk.com



Bu haber 577 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,207 µs