En Sıcak Konular

“Türk Gladiosu’na nokta konmadı!”

0 0 0000 00:00 tsi
“Türk Gladiosu’na nokta konmadı!” Hrant Dink'in öldürülmesinden iki gün önce "derin devlet" ile ilgili soruları yanıtlayan eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e göre Türk Gladiosu’na nokta konmadı! Güneş “Kafatasçı cinayetlerde Özel Harp Dairesi'nin rolü tartışılsın

Gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun katledilişinin 14. yıldönümünde soruları yanıtlayan eski İçişleri Bakanı, CHP İstanbul milletvekili Hasan Fehmi Güneş'e göre Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) rolü tartışılmalı! Zira örtülü yapılar bugün de faaliyette ve devletteki güçlerin bir kısmı siyasi iktidarın denetimi dışında! Ve artık devlet kendisiyle yüzleşmeli! "Özellikle kafatasçısı yaklaşımlı cinayetlerde bu dairenin ne kadar rolü olduğunun özgürce tartışılması ve her şeyin bilinmesi gerektiğini, bundan sonra da en azından bu yolun kapatılması gerektiğini düşünüyorum."

—24 Ocak'ta katledilişinin 14. yıldönümünde anılan gazeteci-yazar Uğur Mumcu, kontrgerilla ve derin devleti yazan ilk gazetecilerdendi. Umut Davası kapsamında yargılanıp ceza alan sanıklar gerçek suçlular mıydı?

Uğur'un katledilmesi bana ideolojik olarak çok yakın dostumdan öte, kader arkadaşımı kaybetmek gibi oldu. Aslında sanıkların bir bölümü yakalandı ve yargılandı. Bazıları mahkûm oldu, bazıları da çıktı. Suikastın nasıl planlandığını, planlayanların bombaları yapmayı nerede öğrendiklerini, bombayı aracın altına bağlamayı nerede öğrendiklerini biliyoruz. Hepsi İran kaynaklıdır! Öldürenler İran desteklidir. Bu bir tahmin değil. İtiraf etmişlerdir. Türkiye'ye oradan gelmişlerdir. Uğur'un katledilmesini karşı devrim katliamları içinde almak lazım: Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı... Bunlar aynı merkezden yönetilen programlarla öldürülen insanlardır. Aynı örgütün farklı elemanları, hatta bazıları aynı adamlardı. Aynı dış istihbarat örgütü tarafından öldürülmüşlerdir.

- İran istihbaratı mı?

Evet. İran istihbarat örgütünü kastediyorum.

— Bu kişiler yargılandı. Ancak toplumda Uğur Mumcu'nun gerçek katillerinin hâlâ bulunmadığı kanısı var.

Bombayı "O mu, yoksa başkası mı bağladı" tartışması yapılabilir. Ama planlamanın nereden yapıldığı konusunda kafamda bir tereddüt yok. Öldürülen aydınların ortak özelliği aydınlanma devrimini savunmalarıdır. Çetin Emeç'i de bu gruba katmak bir ölçüde mümkün. Ancak Çetin'in durumu farklı. Gazeteci olarak bu konuda duyarlıydı. Çetin'in öldürülmesini bu çerçevede mütalaa edenler var. Benim o konuda farklı bir, iki kaygım var. Ancak bunları delillendirecek durumda değilim.

- Özel Harp Dairesi'nin adı sık gündeme geliyor, bu cinayetlerle ilgisi var mı?

Uğur Mumcu'ya yakın insanların bir kısmı böyle laflar ettiler, bu kuşku yarattı. Ben o kanıda değilim. Çünkü böyle bir ize bugüne kadar rastlanmadı. Burada Özel Harp Dairesi'ni aklamaya çalışmıyorum. Bu daireyle ilgili bütün tasarrufların geriye dönülerek, devletin kendisiyle yüzleşerek tartışılmasından yanayım. Bunu her zaman söylüyorum. O dönemde başka olaylarda, özellikle kafatasçısı yaklaşımlı cinayetlerde bu dairenin ne kadar rolü olduğunun özgürce tartışılması ve her şeyin bilinmesi gerektiğini, bundan sonra da en azından bu yolun kapatılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü devletin yapılarını incelersek, polis devleti dediğimiz bir yapı vardır. Orada bütün güçler siyasi iktidarın denetiminde değildir. Yani bir kısmı denetim dışıdır. Bunlara örtülü yapı diyoruz. Modern devlette ise bunlara yer yoktur. Özel Harp Dairesi de böyle düşünülmeli. Varsa bile bu örtülü yapıların siyasi denetim altında olması gerekir. Hukuk devleti bunu öngörüyor. Kapsamadığı zaman ne oluyor? O örtülü yapılar, bazı eylemlere kendi karar veriyor. Bu eylemlerin gerekçeleri de kendilerine göre oluyor. Bu karanlık dönemin; örtülü yapıların, eylemlerin olduğu dönemin aydınlatılmasından yanayım.

Örtülü yapılar kontrol dışı

- Bu örtülü yapılar faaliyetlerine devam ediyor mu?

Bu örtülü yapıların kontrol altına alındığını düşünmüyorum! Mesela Susurluk, o örtülü yapının bir anlamda bir bölümünün kaza sonucu sokağa düşmesiydi. O zaman herkes "Aaa böyle bir şey var" diye şaşırdı. Susurluk'ta da gördük ki onlar kendiliğinden oluşmamış! Örtülü yapılar Susurluk'ta gördüğümüzle mi sınırlıydı? Yoksa bu sokağa dökülenler bu yapıların bir parçası, hatta en küçük bölümü müydü? Bu orada kaldı! İlerisine gidilemedi! Modern ve çağdaş devlet için bütün bu örtülü yapıların ve eylemlerin tartışılması, hatta itiraf edilmesi gerekir. Özel Harp Dairesi'nin para kaynağının bir bölümü dışardan geliyor. Bu bir NATO örgütlenmesidir. Yani İtalya'daki Gladio tarzı bir örgütlenmedir. Onlar bu örgütü ortaya çıkardılar; tartıştılar, yüzleştiler ve dediler ki "Böyle bir örgüt vardı. Ama artık olmayacak." Kapattılar bu işi! Biz bunu diyemedik. Madem bu bir NATO politikasıdır ve yapılanmasıdır; Soğuk Savaş döneminde NATO böyle bir yapılanmayı uygun görmüş. Kendi örgütlendiği ülkelerde böyle bir yapıyı oluşturmuşsa da, bizde de oluşmuş mu bilmiyoruz. Onun bugünkü durumunu biliyor muyuz; artık yok, diyebiliyor muyuz? Dün neler yaptığını biliyor muyuz? Yani dün yapılanların bilinmesi devletin ve milletin hakkı değil mi! Bunun çok zor olduğuna inanmıyorum. Buna niyet etmek lazım. Bunun için de modern devlete inanmış iktidar olması lazım. Biz de, medya da bunun yapılmasını hedef almalıyız.

- Özel Harp Dairesi'nin en hareketli dönemi bakanlık yaptığınız 1970'lere denk geldi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Terör olaylarının önlenmesinde en önemli araç istihbarattır. İstihbaratınız yoka ne kadar donanımlı olursanız olun, yetmez. Terör örgütlerini okuyacaksınız, bu örgütlerin önüne geçeceksiniz. Ne olduğunu, imkânlarını ve yeteneklerini, ne tür eylemler yaptığını, neler yaparak geldiğini ve yarın ne yapacağını bileceksiniz. Bunun için de istihbarat gerekir. Göreve geldiğimde yeterince istihbaratımız yok, alamıyoruz. Bunu o dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e söyledim. O da böyle bir tedirginlik içindeydi. O da bunun farkındaydı ve bu sorunu yaşıyordu. Ne yapmamız gerektiğini düşündük. Ben madem diğer istihbarat örgütlerinden bilgi alamıyorum- çünkü istihbarat örgütleri İçişleri Bakanlığı’na bağlı değil- bunun üzerine kendi istihbaratımı vardı ama yetersizdi. Hatta sadece adı vardı, diyebiliriz. Hemen iki istihbarat okulu oluşturduk. Bu okullarda istihbaratçılar yetiştirdik.Bir İçişleri Bakanı güvenlikle ilgili istihbarat örgütü kurma ihtiyacı hissediyorsa, büyük bir istihbarat sıkıntısı var demektir! Hâlbuki böyle bir şey olmamalıydı! Bu da gösteriyor ki iç güvenlikte sorunlar yaşamışız.

—MİT’ de mi bilgi sağlamıyordu?

Tek istihbarat örgütü MİT değil ki!  İnsanlarımız zanneder ki bir tek MİT varç Bunun dışında Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı’nın da istihbarat örgütleri var. Türkiye’de bu istihbarat örgütlerinin koordinasyonuyla ilgili bir sorun var. Yani istihbaratın ne kadarını bana verip ne kadarını vermeyeceğine karar verecek bir üst yasal makam gerekli. Bu sıkıntılar hala çözülebilmiş değil.

Ağca himaye edildi!

-Abdi İpekçi’ yi öldürme suçundan daha sonra hüküm giyen Mehmet Ali Ağca siz İçişleri Bakanı’ yken  yakalandığında İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ ek gözaltı süresi vermemişti. Bunun nedeni neydi?

Onunla ilişkim iyiydi, bir sorun yoktu ama o olayda farklı noktalara düştük. Orada zorlaştırdılar benim işimi. Nedenini açıklamadı ‘’ Ben öu-yle uygun gördüm. Yetkim vardı’’ dedi. Doğru, yetkisi vardı. Ağca’yı İstanbul Emniyeti, MİT’in desteğiyle yakaladı. Sorguyu sürdürmemiz gerekiyordu. Çünkü kendi kişisel kararıyla yaptığını söylüyordu. Oysa örgütsel bir eylem olduğu belliydi, sezgilerimiz bu yöndeydi. Bu nedenle soruşturmanın sürdürülmesine karar verdik. Yasa da bu imkânı bize veriyordu. Ama sıkıyönetim Komutanı’nın takdir yetkisi vardı. Yani ‘’ devam edin ‘’ ya da ‘’ ben devam edeceğim’’ diyebiliyordu. Sıkıyönetim Komutanı izin vermedi, kendilerine teslim etmemizi istedi. O saate kadar yapılan soruşturma yok edilebilirdi. Bunu yok etmek için biz de Türkiye’de o güne kadar hiç yapılmamış bir şey yaptık. Ağca’yı teslim etmeden basının karşısına çıkarttık. Gazeteciler geldi, kameralar geldi. Emniyet de kameraya aldı. Gazeteciler soru sordu. Ağca da cevap verdi: ‘’ Ben öldürdüm ve kendim karar verdim’’ dedi. İşte bu basın toplantısı İpekçi Cinayeti’nde hüküm verilmesinde temel oldu. Çünkü o aşamadan sonraki aşamalarda polisin o ana kadar bulduklarına ilave edilecek başka kanıta ulaşılamadı. Bana göre aranmadı! Bu tabii ki dikkat birleştirildiğinde daha dikkat çekici oluyor: Askeri cezaevinden kaçması! Kaçmadı, kaçırıldı! Öyle bir cezaevinden kaçmazsınız! Ziyaretçi olarak gitseniz bile kartınızla kendi başınıza geri çıkamazsınız. Hem soruşturmanın genişletilmesine izin vermemek, hem de oradan kaçırılması doğal olarak himaye edildi kuşkusunu gündeme getirir.

— Görev yaptığınız dönemde Özel Harp Dairesi başkanlarıyla karşılaştınız mı?
 
Gayet tabii, bir araya geldik Yani onların öyle bir yapının içinde olduğunu bilmeyerek geldim. İstihbarat örgütlerinde bizimle aynı kaygıyı taşıyan, bize destek olan çok kişi oldu. Yani Ağca olayında çıkartılan zorluk genel nitelik taşımıyor. Burada kurumsal olarak bakmak lazım. Yani aynen başka ülkelerdeki Gladio araştırmalarında olduğu gibi bunun üzerine gitmek lazım. Bir kişinin, üç kişinin kuşkularıyla olmaz. Son zamanlarda Ecevit’in kasasından çıkan bir belgeden söz ediliyor. Ben görmedim. Ne kadar doğru olduğunu da bilmiyorum, ama yazılabilen kadarıyla ben o kaygıların çoğuna katılıyorum. Maraş Katliamı’nda çok bilinmeyen bir şey kalmadı. Ama yargı sonuçları her zaman bilinmeyenleri tamamıyla yansıtmıyor. Çünkü yargı çok haklı olarak duyarlı bir bölümdür ve yüzde yüz kanıtlanması gerekir. Kanıtlayamazsanız yargı onu hüküm netliğine almayabilir. Yargı aşamasının sonucu her şeyi ortaya koymuyor. Bunu saptırmak isteyen girişimler var. Ama Maraş’takini herkes aşağı yukarı biliyor. Halkta biliyor olayı.(11 Ocak 2007 tarihli tempo dergisi’nde, yukarıda bahsedilen belgeye göre 1978 Maraş Katliamı’nda ‘’ MİT’in parmağı olduğu’’ iddia ediliyordu.)

_ Şemdinli’deki olaylarda derin devlet ve kontrgerilla izi var mıydı?

O olaylar çok iyi aydınlanmadı. Bir savcının iddianamesinde kitlendi.Sonra onunla sınırlı kaldı. Bombayı kitapevine kim attı, bomba nereden geldi, planın arkası neydi; bu sorular cevap bulmadı. Olayları sadece PKK’nın olayları olarak görmüyorum. O senaryo yerli değildi! Dışardan yazılmış. Bir etnik grup meselesi değil. Türkiye’ye dönük büyük bir senaryo olarak düşünüyorum. Oradaki eylemciler o senaryonun rolünü oynadı. Bölgeyi yeniden dizayn etme projesinin parçası olarak görmek gerekir. Şemdinli bir sahneydi ve kesildi.

Şemdinli’de Özel Harp kuşkusu!

— Şemdinli olaylarında Özel Harp Dairesi şüphesi var mı?
 
O orada yoktu, demiyorum. P kuşkuyu da taşıyorum. Bazı ihtimaller var orada.

— MİT Müsteşarı Emre Taner’in açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Alıştığımız MİT uygulamalarında böyle kamuoyuna dönük açıklamalar çok yoktur. Hatta olmaz. Bunlar daha çok başbakanlık düzeyinde ya da devlet üst düzey yönetimi içinde yapılacak konuşmalardır. Hem onun açıklamaları, hem de ondan önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst düzey komutanlarının açıklamalarını doğru okumak gerekir. Bu konuda bir yargı söyleyemeyeceğim, ama açıklama yapma dikkatinde olan bu isimlere bu açıklamayı yaptıran temel nedeni doğru okumak gerekir siyaset adamları tarafından. Yönetici olsam önce bu açıklamaların neden kaynaklandığını anlamaya çalışırım. Belki yöneticiler biliyordur. Ama çok dikkatli ve doğru okumamız gereken bir tabloya karşı karşıya olduğumuz izlenimi verdi.

_ Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hiç kimsenin kafası netleşmemiş kanısındayım. AKP dâhil! Cumhurbaşkanlığı’nı düşünenler de, hiç düşünmeyenler de bu konuda net bir karara varmış değil. Muhtemel kararlar tartışılıyor. Akıllı davranılmazsa fırsatçı davranılırsa en az 20 yıl sürecek sıkıntıya düşeceğimizin tedirginliğini yaşıyorum. Ben cumhurbaşkanlığı seçimini türban düzeyinde tartışmıyorum. Benim tartışmam, laik ve demokratik cumhuriyete inanıp inanmama noktasında; bunu aşındırmaya yönelik niyetleri besleyip beslememe konusunda. Aydınlanma devrimine benim kadar hatta benden fazla inanmış, çağdaş bir dünyada yaşamaya benden fazla inanmış pek çok dindar arkadaşımız tanıyorum. Burada dindarları incitmek yanlış. Burada aydınlanma sürecini kesmek, onun yerine irticai bir yapıyı geliştirmek düşüncesi bizi kaygılandırıyor.

Yeni Aktüel



Bu haber 305 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,601 µs